çocukluğumuzdan itibaren, bağımlı konumumuzun çaresizliği içinde anne ve babamızın beklentilerine karşılık vermeye çalıştık hep. bu bizi onlara gittikçe daha da bağımlı kıldı. onlara tabi kaldık. sonrada iyiyi, kötüyü, dostu düşmanı ayırt edebilmek için dayatılan, gelenekselleştiren kurallar, talimatlar bütününe boyun eğdik. iyi de neden? neden bizim dışımızda gerçekleşen her şeyi, insanları algılayışımız, önceden programlanmış çizgi üzerinden gerçekleşiyor? bu mu açıklık? doğru olan bu mu? yaşadığımız psikolojik baskının %80'i anne/baba kaynaklı. bizden bekleneni layıkıyla yerine getirme dürtüsü.. ailenin bakış açısıyla duruma baktığımızda niyetler devreye giriyor. daha iyi hissetmek, iyi bir okul, iyi bir iş, ferah bir hayat sürmek vs.. altında daima bizim iyiliğimiz kaynaklı nedenler yatıyor.
peki insan beklenti olmaksızın, kendine tabi kalarak iyi bir bölüm iyi bir iş, ferah bir hayat süremez mi? kendi doğrularını, ayırt etme mekanizmasını çocukluğundan itibaren kendine, kuramaz mı? neden hep başkalarını memnun etmeye çalışmakla geçiyor hayatımız? ne kadar mutluyuz dayatılan kuralları uyguladığımızda? varoluşumuzun temelinde yatan özgürlük dürtüsü tüm bunlar tarafından sekteye uğratılmıyor mu? özgürlük yoksunu değiliz elbette.. fakat bir zamanlar anne ve babalarımızın irade ve isteklerine uymak zorunda kaldığımız süre boyunca aslında kendi gözlerimizle görme olanağını yitirmedik mi hepimiz? bunları düşündüğümde çaresizliğimizin, boyun eğişlerimizin boyutunu görüyorum. aktarılan davranışlar ve ona tabi kalışlarımız neticesinde çoğu zaman gerçekten dostça davranan insanların kuyumuzu kazdıklarını düşünebiliyoruz. ya da tam tersi. otoriteler bize neyi yöneltiyorsa beklentilere uygun olarak filtre edip yaşayıp duruyoruz. onların algılamak istedikleri gibi algılıyoruz hayatı. yetilerimiz daha doğar doğmaz törpülenmeye başlıyor ve giderek yok oluyor.
sonra bizlerden mutlu hayatlar, umutlu bakışlar bekleniyor. iyi de nasıl olabilir ki? başkalarının yaşadığı, deneyimlediği hayatı eksiksiz bir şekilde yaşamaya devam ederek nasıl mutlu olabiliriz ki.. bence mutsuzluk genetik miras bizlere.. anne babalarımızın hayatlarını yaşadığımız kısır bir döngü burası..
susuzluğunu gidermek için dereyi izleyen koyun gibi hissetmektir. insanı ayakta yatırır, yastık diye kollarını kullandırır..
gücü kendi sınırı içindedir ve bu sınırı aşamaz der bayle. çünkü bilir, bilimde kesinlik olmadığını ve gün geçtikçe değişeceğini..
İzlediğim En iyi 2. X-man filmidir. Hug jackman geçen sene wolverine ı bırakacağını söylemişti. Dediğini yapmış. Hakkı yoktu bence. İzledikten sonra etkisinden bir süre çıkamadım. Çocukluğu kaybetmiş gibi hissettim. Hissettiğim hüzün senaryodaki kopukluğu, boş vermişliği, mantık hatalarını fırlatıp attı bir kenara. Bir devir sona erdi.
son dönemlerde dünya sinema kültürünün bel kemiğini oluşturuyor. sinema endüstrisine kazandırmış olduğu bol ödüllü filmler sayesinde bu pastada büyük bir hakka sahip oldular. emin adımlarla ilerliyorlar realist hikayeleri sayesinde. darısı bizim başımıza..
en iyilerden bir kaçı için;
(bkz:loft)
(bkz:train de vie)
(bkz:le huitieme jou)
en iyilerden bir kaçı için;
(bkz:loft)
(bkz:train de vie)
(bkz:le huitieme jou)
insan sistemini ters işleten iki olgu. kibir karşısında güç biriktiriyor. fesat da öyle. iki sistem de bir birleriyle müthiş uyumlu işliyor. bu iki olgu sayesinde birilerine rakip oluyoruz. bu yüzden başımıza gelenler, kendi ellerimizle yaptıklarımız bozup attıklarımız.
''insanlar kendi işledikleri (kötülükler) sebebiyle karada ve denizde bozulma ortaya çıkmıştır. dönmeleri için allah yaptıklarının bazı (kötü) sonuçlarını (dünyada) onlara tattıracaktır.'' rum süresi 41.
''insanlar kendi işledikleri (kötülükler) sebebiyle karada ve denizde bozulma ortaya çıkmıştır. dönmeleri için allah yaptıklarının bazı (kötü) sonuçlarını (dünyada) onlara tattıracaktır.'' rum süresi 41.
bazen bütün insani erdenmelere üstün gelecek bir duygunun kalkanıdır.
Parayı hamuduyla götüren hocadır. Arada denk geliyorum programlarına dayanamıyorum, samimiyetsizlik kokuyor.
şaşırmadığım olay. Üniversite mezunu olmayan adam cumhurbaşkanı bu ülkede. Olur böyle şeyler takılmamak lazım.
içedönüş. kabuğun içi bazen o kadar karanlıktır ki, o hiç gelmeyecek sanırız, bazen de nerden girdiği belli olmayan bir yerden öylesine sızar ki ışık, hiç gitmeyecek sanırız.
Beklenen olmuş da o Güvercin uçurmalar falan komikti. Sanırsın barış elçisi.
Gençlik. Ve crash booom bang. Böyle bir tespit daha önce yapılmamıştır eminim
Mail bildirimi olmalı.
İnsanın fıtratından gelir. Aşırı doluluk hissedilen anlarda bile bir şeyin eksikliği mutlaka fark edilir. Lakin tüm boşluklar doldurulur da insanın iç dünyasındaki değerler doldurulmaz..
Çocukluk dönemimin en iyi en unutulmaz filmlerinden biri. Keşke bütün çoçukların hayal dünyası sara'nın ki kadar kusursuz olsa. Şu adi dünyada içlerinde en ufak insanlıktan eser kalmayan, zulmün sıradanlaştığı, çocuk gözlerin bombalara, kopan et parçalara şahit olduğu bir dünyadan bir süreliğine de olsa kendi dünyalarını inşa edebilseler.
bize hayatın anlamını veren şey, bir çiçeğin kırmızısı bile olabilir. ama esas sorun şudur, o kırmızı karanlıkta da kırmızı mıdır? eğer değilse anlamını yitirmiş olmaz mı? kırmızı çiçek bize anlam aşılıyorsa bu ışık değişkeninden bağımsız değerlendirilemez öyleyse.
ya da bir deniz manzarası yaşamı anlamlı kılabilir. o manzarayı kapatacak bir bina anlamı yerle bir eder. yaşamın mutlak anlamı önüne set çekilemeyen bir şey mi olmalı o halde?
anlamları anlamlı kılan şey bir ruh da olabilir. insan bazen bir ruhun peşinden sürüklenir ve kendi ruhunun eksik parçasının ardında koşar. bu koşu bazen mechul bir koşudur. bazen de kokusu alınır, o ruhun, 'onun', özyaşamsal bir değer olduğu fark edilir. Hayatı anlamlı kılan insanın uğrunda ölebileceği bir başka ruhtur. iki ruhun birbirini bulma serüveni hayatın asıl anlamıdır..
ya da bir deniz manzarası yaşamı anlamlı kılabilir. o manzarayı kapatacak bir bina anlamı yerle bir eder. yaşamın mutlak anlamı önüne set çekilemeyen bir şey mi olmalı o halde?
anlamları anlamlı kılan şey bir ruh da olabilir. insan bazen bir ruhun peşinden sürüklenir ve kendi ruhunun eksik parçasının ardında koşar. bu koşu bazen mechul bir koşudur. bazen de kokusu alınır, o ruhun, 'onun', özyaşamsal bir değer olduğu fark edilir. Hayatı anlamlı kılan insanın uğrunda ölebileceği bir başka ruhtur. iki ruhun birbirini bulma serüveni hayatın asıl anlamıdır..
"insan bazen..." ile başlayan yüzlerce cümle kurulabilir. insan bazen ne istediğini bilir ama yapacak gücü yoktur, yapacak gücü vardır ama ayakları zincirlidir, zincirlerinden kurtulsa rotası yoktur. engel engel üstüne geliyorsa, o engelleri aşıracak, bilgisine ve isteğine onu kavuşturacak şey çekimdir. "çekim" bazen bilgiyi alteder. görünmeyeni görünür kılar.
İnsanoğlunun pek çok zinciri vardır yaşamında. bazen öyle bir duruma gelir ki, zincirleri için yaşamaya başlar, kanıksar onları. zincirlerden ağaçlar büyütür, sarmaşıklar ve dallar. onlar öyle bir hal alır ki bazen hareket etmesi güçleşir. işte bu hareket(sizlik) alanı içerisinde insan, kaderi sorgular. "kader varsa özgür iradem yok mu" der.. ama bunu sorarken gündelik telaşların kölesi olduğunu bilmez, bazen öz evladının bile ona zincir olduğunu, bazen işini kaybetme korkusunun, bazen geçim sıkıntısının bazen de hayallerinin peşinde koşma tutkusunun onun etrafını sardığını göremez ve kendini özgür zanneder. işte tüm bunların arasında, zincirlerini görmeksizin kaderi suçlamaya başlar, iradesinin olduğunu savunur. iradesi elbette vardır, ama bunu kendine ispatlayıp işini bırakabilir mi? kaderin ona ne getireceğini bilemez değil mi? aklında binbir soruyla başbaşa kalır. işini bıraktıktan sonra yolunun nasıl belirleneceğini bilmez ve kader algısı oluşur. irade kaderin çukurudur..
modern teknolojinin şimdilik ulaşamadığı ve sadece canlı beyinlere özgü sofistike bir özelliktir. köpeklerin koku hafızası mucizevidir.
hassasiyet. duyumları duymak yetisi. ruhbilimi terimidir ve duygululukla anlamdaştır. duyuları ayırdetme erki anlamında da kullanılır. estetikte usluluk karşılığında kullanılır ki, bunu kant çok iyi becerir..
başlangıçta evrenin özdeğinin içinde yoğun olarak bulunduğu varsayılan yumurta. gök fiziğinde saptanan kırmızıya kayma olayı, başlangıçta böyle bir yumurtanın varlığı, varsayımına yol açmıştır. bu bir başlangıç atomu varsayımıdır. bu atom var edici bir nüve olmasından ötürü yumurta deyimi ile adlandırılır. maksat tüm evrenin önce yoğun bir durumda bulunduğu bir nüveden dağılıp, genişlediğini dilegetirmektir. bu varsayıma göre yumurta patladığında döküntüler çok büyük bir hızla yayılmaya başlamıştır.. galaksiler, bulutsular, göksel cisimler bu patlamanın genleşen ürünleri olarak biçimlenmiştir..
doğaüstü öğrenme biçimidir. burada doğadan kasıt tanrısal kavrayıştır. bilgiyi ya da gerçeği hiçbir aracı gerektirmeksizin böylesine bir doğrudan alıp kavratan tanrıdır. sezginin metafizik serüveni platonla başlar. idealar böylesine tinsel bir kavrayışla kavranırlar.. bu serüven plotinostan, hristiyan skolastiğinden, çeşitli batı ve doğu gizemciliklerinden, casunusten descartestan, pascaldan, spinozadan kanttan ve alman idealistlerinden geçerek bergsona kadar uzanır..
angus and julia stone şahanesinden gelsin.. Big jet plane.
Not: Link vermeye korkuyorum..
Not: Link vermeye korkuyorum..
Kullanmayı seçtikleri iğrenç yöntemler şimdi kendi katilleri oldu. Beslersen kargayı oyar gözünü saldırısı.