Şaşırmadığım rezalet. Ekşinin, ekşi olduğu o, dutluk dönemi yazarları hesaplarını kapatıp niçin gittiler diye küçük bir araştırma yapılırsa, şu rezalet diğerlerinin yanında hiçbir şey kalır. Kanzuk işte hep aynı, ne kadar ekmek o kadar köfte..
''ağrıları, düşleri, anıları, bir ölçüde de olsa iletilebilir kılmak çabası, bir noktadan sonra gülünç olabiliyor. avutmak, ya da katılmak isteyenlerin anlama çabası, ne kadar büyük olursa olsun, iletilemeyen, belki de baştan -iletilemeyeceğine erdiğimiz için-iletilmek istenmeyen bir anlamın suruna çarpar. ağrılar tek kalıplı, düşler akışkandır. olsa olsa anıların, paylaşılabilir noktalarına dayanarak, anlaşılmaz olmaktan sıyrıldığını görebilmişizdir. işin püf noktası, paylaşılabilir görüneni öne çıkarmak, sezilebilir görünene -belli etmeden- bütün gücüyle dayanmak, gerisini de kendimize göre getirmek; yani, bildiğimiz, istediğimiz düzeni kurarak...''
Öylesine Nemli, öylesine sıcak, öylesine boğucu..
yasayla kardeştirler. ikisi de nesne ve olguların özüdür. Örneğin: bırakılan taş yere düşer. düşmemezlik edemez düşmesi zorunludur. çünkü cisimler üzerinde yerçekimi yasası vardır. nerede bir yasa varsa orada mutlaka bir zorunluluk belirdiği gibi nerede zorunluluk varsa orada mutlaka bir yasa vardır.
metafizik felsefe zorunluluğun karşısına bir yandan özgürlüğü koyarken, öbür yandan da rastlantıyı koyar. ve bunları birbirlerinden bağımsız olarak birbirleriyle karşılaştırır. bu durumda da bunlardan birinin varlığı metafizik mantık gereğince, öbürünün yoksunluğunu gerektirir. oysa zorunlulukla özgürlük ve zorunlulukla yasa birbirleriyle bağımlıdır. biri var olmadan öbürü de var olamaz. fakat biri öbürüne dönüşebilir..
metafizik felsefe zorunluluğun karşısına bir yandan özgürlüğü koyarken, öbür yandan da rastlantıyı koyar. ve bunları birbirlerinden bağımsız olarak birbirleriyle karşılaştırır. bu durumda da bunlardan birinin varlığı metafizik mantık gereğince, öbürünün yoksunluğunu gerektirir. oysa zorunlulukla özgürlük ve zorunlulukla yasa birbirleriyle bağımlıdır. biri var olmadan öbürü de var olamaz. fakat biri öbürüne dönüşebilir..
bazen hayatımı bir yol boyunca sıralanmış, birbirine tellerle bağlı elektrik direkleri gibi hayal ediyorum. bir, iki ve üç... sonrası yok. teller boşlukta sallanıyor ve ne kadar çabalarsam çabalayayım on sekizinciden sonra bir tek direk bile göremiyorum..
(bkz:ölü sözlük)
Deride kızarma, şişlik, kaşınma, morarma yaratabilen bir durum. Ciddi sıkıntılara neden olabiliyor. Özellikle avuç içi gibi çok kullanılan bir organınız ısırılmışsa, şiddetli acı çekmenize neden olabilir. İki gün önce bu durumu yaşayan biri olarak: parmaklarımı hareket ettirmekte oldukça zorlandım. Elde ısı artışı, sürekli batma ve yanma hissi berbat bir şeydi. Geçmiş olsun bana.
Severek gezdiğim güzelim çarşısı küçük bir kürt mahallesi olmuş. Yerli esnaf bulmak mümkün değil. Türkleri soyup, turistleri seviyorlar. halikarnas deseniz nerede sapık, tacizci manyak var, kakabalıkta kadınları ellemek için doluşmuşlar. Yani evet gideni, yukarıdaki yazarın dediğinden.
kalp..
hangisi neşe hangisi keder?
ya civa gibi düşürdüğün parlak gözyaşı?
benden geçmiş gözyaşlarının sayısız topluluğu
sahibinin peşinden giden damlalar?
üst üstte binmiş bulutlar
mutluluk ve mutluluğa duyulan açlık
dipte büyüyen kara otlar
bütün bu masallar
salonda dolaşan başıboş gözler..
gözlerinin arkasında kapanan, kırmızı, siyah ve mor renkler..
üzerime sinen parfüm kokusu
tenimin bu değişken bu duyarlı kılığı
sis perdesi gibi hareket eden içi boş hayaller
iğne gibi batan duygular
hissedilmeyen suretler
gizemi azaltılmış hayat
itişip kakışan kader
demeden duramayan dil
sınırsız merak
kaybedilmiş kimlik duygusu
kayıtsızlığın uğultusu
içimin homurtusu
zamansız gelen uyku
göz kapandı an geçti..
hangisi neşe hangisi keder?
ya civa gibi düşürdüğün parlak gözyaşı?
benden geçmiş gözyaşlarının sayısız topluluğu
sahibinin peşinden giden damlalar?
üst üstte binmiş bulutlar
mutluluk ve mutluluğa duyulan açlık
dipte büyüyen kara otlar
bütün bu masallar
salonda dolaşan başıboş gözler..
gözlerinin arkasında kapanan, kırmızı, siyah ve mor renkler..
üzerime sinen parfüm kokusu
tenimin bu değişken bu duyarlı kılığı
sis perdesi gibi hareket eden içi boş hayaller
iğne gibi batan duygular
hissedilmeyen suretler
gizemi azaltılmış hayat
itişip kakışan kader
demeden duramayan dil
sınırsız merak
kaybedilmiş kimlik duygusu
kayıtsızlığın uğultusu
içimin homurtusu
zamansız gelen uyku
göz kapandı an geçti..
"Köklerimi ve dallarımı sağlamlaştıracağım. Yaprak verip çiçeğe durmanın sırası değil."
İstisnadır. Yahut henüz fırsatını bulamamıştır.
buzun yakıcı sıcaklığını tutmaya çalışan çıplak ellerim,
kendilerine tutunan bir rüyanın ağırlığını kaldırmak ister
yükün ağırlığı maddesel dünyada bir katre su gibi,
lakin buz gibi görünen hislerin buharı dolar ciğerlere
güneşin ışığı altındaki kırılmaları seyretmek var ki,
bir gök kuşağının gözlere bağlanmasına eşdeğer
renkleri ayırt etmek için yalın bir his fazlasıyla yeter
sadece siyah ve beyaz üzerine kurulu dünyaların,
gri kalelerinin üzerini kaplayan ufuğa süzülen renkler
devleşmiş bir ruhun kalemini dolduracak mürekkep,
işte ortada, sadece destanını yazmayı bekler
donmuş ruhların hislerini bir cam gibi dökecek,
kalplerin sırça köşklerini yeniden inşa edecek,
bir şarkının dizeleri, sessizce ve sabırla bekleyecek..
kendilerine tutunan bir rüyanın ağırlığını kaldırmak ister
yükün ağırlığı maddesel dünyada bir katre su gibi,
lakin buz gibi görünen hislerin buharı dolar ciğerlere
güneşin ışığı altındaki kırılmaları seyretmek var ki,
bir gök kuşağının gözlere bağlanmasına eşdeğer
renkleri ayırt etmek için yalın bir his fazlasıyla yeter
sadece siyah ve beyaz üzerine kurulu dünyaların,
gri kalelerinin üzerini kaplayan ufuğa süzülen renkler
devleşmiş bir ruhun kalemini dolduracak mürekkep,
işte ortada, sadece destanını yazmayı bekler
donmuş ruhların hislerini bir cam gibi dökecek,
kalplerin sırça köşklerini yeniden inşa edecek,
bir şarkının dizeleri, sessizce ve sabırla bekleyecek..
ölüm her şeyin o kadar da değerli olmadığını fark ettiriyor insana. öleceğini, ölümsüz olmadığını bir kez fark edince insan, zaman anlamını yitiriyor. öfke nefret intikam hırs ihtiras gibi duyguların yerini kayıtsızlık alıyor. fiziksel bedenine daha az bağımlı hale geliyor insan. ölümün varlığı, kara tahtayı temizleyen bir silgi gibi insanın içine işliyor. önceleri bir şeylere karşı endişe ve umutsuzluk yaşarken, ölecek olduğunu bildiğim için ne kadar sefil bir endişeyle dolu olduğunu görüyorum.. bunun artık hiçbir önemi olmadığını bir gün acılarımın sona ereceği düşüncesiyle rahatlıyorum belkide..
görüşüm dünyayı görme tarzım kökten değiştii. maddi dünyada eskisi kadar içi dolu görünmüyor.. duygularımın olmadığı bir benliğe adım atmışım gibi. artık yaşayanların ülkesine geri dönerken daha hafif basit bir hayat süreceğimi biliyorum..
görüşüm dünyayı görme tarzım kökten değiştii. maddi dünyada eskisi kadar içi dolu görünmüyor.. duygularımın olmadığı bir benliğe adım atmışım gibi. artık yaşayanların ülkesine geri dönerken daha hafif basit bir hayat süreceğimi biliyorum..
ortaya türkiye gibi bir ülke çıkar mı? bu bir tartışma konusu ama kendi teknolojisini üretemeyen, buna karşın kendi kültüründen başka kültürlere özenip iflas eden toplumlar, hep de ortadoğulular değil mi? türkiye yeni yeni batı teknolojisiyle tanışmaya, önce batı ahlakını transfer ederek başladı. bu durum benzer ülkelerde de sorunlar doğurmadı mı? batı ahlakı, kapitalizmle gelen her türlü dünyevilikse, doğu teknolojisi de dijitalin karşısında direnmeye çalışan analog aletler gibidir. en kötü ikililerden biridir. doğunun ahlakı da tartışılır ya! neyse..
'' ve lütfen inkar etme;
sana en çok ben yakıştım... ''
sana en çok ben yakıştım... ''
Unutmama hastalığı. doğuştan gelen bir hastalık türü olmakla birlikte yıllar önce olup biten sayısız olayı, tüm detaylarıyla eksiksiz olarak hatırlayıp anlatılmasına neden olur. dünya da nadir olarak görülse de tespit edilen vakaların kadın olması bir tesadüf değil sanırım..
bazı insanlar diğerlerinden daha yalnızdırlar. tamamen yalnız olan birinde açıkça davranış bozuklukları vardır. umutsuzluk ve düş kırıklığı onu hayattan bezdirmiş olabilir. böylece artık ''normal'' bir insan gibi davranamıyordur. normal insanlar başkalarıyla anlaşırlar. çünkü onlara ilgi duyarlar. bunu yaparlar çünkü; başka insanlara duydukları bu ilgi, onlara kendilerini iyi hissettirir..
zira bir insanın sadece kendi dünyasında hapis yaşaması, onu kaçınılmaz olarak ruhsal körelmeye yöneltir. birçok yalnız insanın kendi varoluşların da agorafobiye benzer bir şey vardır. küçük dünyalarını oldukça dar bir biçimde kurarlar. eğilmez ve bükülmez olurlar. dış etkilerden oldukça kötü şekilde etkilenirler. duygularını, hissettiklerini başkalarıyla kıyaslama olanağı bulamadıklarından, yani bu durumdan yoksun olduklarından, başkalarındaki ve kendilerindeki birçok şeyi yanlış değerlendirirler..
başka insanlarla iletişime geçme isteği ve başkası için kaygılanma, insanın kendi dar sınırlarından bir çıkış yoludur. sözlükler bunun için iyi birer fırsat verir bizlere. yalnızlığı gidermenin, kendin için ve başkaları için bir şeyler yapmak istemenin en iyi yolu, karşındakiler için bir şeyler yazmaktır. insanın kendi ruhu için önemlidir bu. ve bu bazı insanlar diğerlerinden iyi ki daha yalnızlar..
zira bir insanın sadece kendi dünyasında hapis yaşaması, onu kaçınılmaz olarak ruhsal körelmeye yöneltir. birçok yalnız insanın kendi varoluşların da agorafobiye benzer bir şey vardır. küçük dünyalarını oldukça dar bir biçimde kurarlar. eğilmez ve bükülmez olurlar. dış etkilerden oldukça kötü şekilde etkilenirler. duygularını, hissettiklerini başkalarıyla kıyaslama olanağı bulamadıklarından, yani bu durumdan yoksun olduklarından, başkalarındaki ve kendilerindeki birçok şeyi yanlış değerlendirirler..
başka insanlarla iletişime geçme isteği ve başkası için kaygılanma, insanın kendi dar sınırlarından bir çıkış yoludur. sözlükler bunun için iyi birer fırsat verir bizlere. yalnızlığı gidermenin, kendin için ve başkaları için bir şeyler yapmak istemenin en iyi yolu, karşındakiler için bir şeyler yazmaktır. insanın kendi ruhu için önemlidir bu. ve bu bazı insanlar diğerlerinden iyi ki daha yalnızlar..
biten ilişkiye tutunmak yosunun kayaya tutunuşunu gibi bir şey. ıslak, kaygan bir zemin ne kadar huzur, güven, mutluluk verirse, bitmiş ilişki de kişiye o kadar güven verir. kişiler hesabı ödeyip, payına düşeni almayı bilmeli. ama insanlar yalnız kalma riskine girmektense muhtaç olmayı seçiyorlar. kendilerini taşıyacak olduklarına inandığı kişinin sırtına sinek kurtları gibi yapışmayı aşıklık sanıyorlar. çok mu zor başka bulutların arasında yalnız dolaşmak, çimenler de oturup kargalarının uçuşunu izlemek, kayalıklara çıkan fok balıkları gibi denize yürümek ?
Davranış biçimlerinin tümüne verilen ad. Bence kimsenin anlamadığı bir şey. saniyede bir değişen duygusal algılayışların kişide yarattığı etkiyi kim nasıl anlayabilir ki. kat kattır ve hep üzerinde bir örtüsü kalır..
kaybetmek bir sonuçtur. kabullenmek ise zorunluluk. gerçeklerden kaçamayacağınız anlarda gerçekleşir. kısaca yaşamın özetidir, olması gerekendir..
belirli kişilerin etrafında dönmeye başlayan sözlük. maks. 10 kişi yazıyor sonra birbirini favoriliyor. kendimi kuruyan bir havuzda balık gibi hissetmeye başladım. sol frame akmıyor. yazarları harekete geçirecek başlıklar açılmıyor. yönetim sessiz sedasız kendi aralarında birbirlerini favoriliyor. (bir moderatör hariç ) harcadığım zamana verdiğim emeğe acıyakmışım gibi bir hissim var.
insanları kardeş sayma ülküsüyle toplumu düzenleme düşçülüğü. metafizik düşüncenin gerçeklerden yoksun törebilimsel düşlerindendir. kimi durumlarda da kasıtlı olarak bu bilgi kullanılır. toplumsal düzensizliğin ekonomik düzensizliklerden doğmadığını, tersine insanların birbirlerini sevmemelerinden ve kardeş saymamalarından doğduğunu sandırarak gerçekleri bilgisizlerden gizlemek için özellikle ileri sürülür. bu propagandaya göre insanlar bir birilerini sevebilseler, bir kardeş sayabilseler her şey düzeliverecek ortalık güllük gülistanlık olacak, tepemize mutluluk yağmurları yağacaktır. kafalarını yorup gerçekleri öğrenmektense her söylenene inanmayı daha kolay bulan bir çok rahatına düşkün dar kafalılar da bu propagandaya inanırlar..