confessions

ontolojik sancilarimin merhemi

1. nesil Yazar - melek gibi

  1. toplam entry 1315
  2. takipçi 54
  3. puan 41035

teleportasyon

ontolojik sancilarimin merhemi
ruhsal enerjileri ile maddeye hakimiyet sağlayabilmiş kişilerin, bedenlerini ve eşyayı parçacıklarına ayırarak (atomize ederek) arzu ettikleri yere transfer edip, tekrar oluşturmalarına denir.. yani zaman ve mekan bakımından üçüncü boyutun dışına çıkarak, başka bir boyutta yolculuk etmek ya da eşyayı oradan nakletmek..

zaman

ontolojik sancilarimin merhemi
ölçülebilen bir değer değil. gerçek anlamda tek başına var olamıyor. belki var ama algı dışı. 3 boyuta bağlı olmak zorunda, algılayabilmemiz için. çeşitli birimler oluşturuldu, sadece zamanı algılayabilmek için. tekrar ediyorum ölçmek için değil! ilk başta 3 boyutta maddeye bağlı olma zorunluğunu düşündüm. bir maddenin hareketi ya da diğerine dönüşümü. hayır söz konusu enerji değişimi. evrendeki bir enerjinin diğerine dönüşümü algılayabilmemiz için sabit bir enerji konumunu referans alıyoruz. sonuç olarak ortaya çıkan enerji konumu ile arasındaki değişimi algılayabileceğimiz parçalara bölüyoruz. diğer enerji dönüşümlerine referans olarak kabul edebileceğimiz dönüşümün periyodik olması işimizi basitleştiriyor. algının ve ölçümün sürekli ve etkili şekilde oluşması için. takvimleri düşünün tekrarlanan hareketler üzerine. dünyanın güneş üzerindeki hareketi. diğer yandan saatler ile ölçüm yaptığımızı düşünmek de hata. tüm saatler birbirine göre ayarlanıyor zaten. sadece birbirlerinin referansı. tüm algılar içinde güneşin hareketi referans. ondaki tekrarlanan enerji değişimi. enerji olmasaydı. aslında büyük yanılsama içindeyiz. kainatın içindeki enerji dönüşümleri içinde. enerji var edildi. bir noktada enerji değişimi bitecek ve zamanda. bizim ölümümüz bile reaksiyonların durması üzerine değil mi zaten? her yönden enerjinin içindeyiz, sadece onu algılarımız ölçüsünde takip edebiliyoruz. bunun adı da zaman..

kadınların ilişkilerde mutsuz olma nedenleri

ontolojik sancilarimin merhemi
mutsuzluğu doğuracak her şeyle fazla iç içe olmaları. kadınlar hiçbir zaman mutluluğun getirmiş olduğu o yüksek duygusuzluk haline erişemeyecekler. bize göre değil bunlar. bir kere doğamıza aykırı. bu kadar karmaşık olmamızın tek nedeni yüklenmiş olduğumuz zibilyon tane duygu. biz en fazla mut oluruz. eğer biraz şansımız da varsa erkekler tarafından kurulan herhangi bir mutçuluk akımına aday adayı.

valse

ontolojik sancilarimin merhemi
evgeny grinko harikası. vals dışında sevilen parçası var mıdır bilmiyorum. olsun ama adam ömürlük parça yapmanın haklı gururunu yaşıyor. piyanosundan çıkan ilk notalar duyulur duyulmaz başka bir dünyanın kapıları aralanıyor sanki. çok güzel hiçliğe düşürüyor. böyle alıp çarpıyor bir yerlere. kaskatı sözcükleri kaldırım taşı gibi başıma çarparken, zihnimizde dönüp duran toz bulutları dağılıyor.. çok çok güzel.


ütopya

ontolojik sancilarimin merhemi
kavram olarak, kusursuzluk atfedilmiş hayallerin içinde yaşayan mekansızlık olarak düşünebilir. her şey yokluktan, yoklukta her şeye yani mekansal açıdan bir uzanım. ütopyalar üzerine yapılan tanımlar ve bu kavramın çatısının altında inşa edilen şehirleri bir kenara bırakıyorum. açıkçası umursamıyorum ve bunda özgürüm. ütopya var olacaksa içinde yaşayan, bir parçası olan benden kopuk olamaz. sizden de kopuk olamaz. ben şahsım adına kendi dünyamın varoluş hakkını kullanıyorum. birilerinin benim yerime ütopyalar inşa etmesini kabul edecek değilim. madem beni de memnun etmeli o zaman benim dünyam da varlığa dahil olmalı. hatta neden tüm dünyamı, benliğime dair tüm unsurlarla doldurmayayım bu şehri? özgür değil miyim? böylesine sınır tanıma özgürlük isteğimi ve tutkularımı dizginlemek distopyaya doğru bir yol olmaz mı?

lev nikolayeviç tolstoy

ontolojik sancilarimin merhemi
büyük rus romancı. hayranıyım.

"bu hayat bana karşı düzenlenmiş aptalca bir oyundan ibaretti. beni var eden bir varlığı kabul edemesem de, düşüncelerim şöyle gelişiyordu: birisi bana, beni dünyaya yollamakla, çok normal gözüken son derece derinliksiz, sığ bir şaka yapmıştı." diye yazmış tolstoy itiraflarında.


aynı itirafların sonunda tolstoy şu sözleri ekler; “...şimdi çok iyi anlıyorum ki; eğer kendimi öldürmediysem, bunun sebebi düşündüğüm şeylerin doğru olmadığını az çok seziyor olmamdır. beni hayatın boş ve anlamsız oluşuna götüren düşüncelerimin ve bilgilerimin yolu ne kadar inandırıcı ve tartışılmaz gözükürse gözüksün, yine de içimde görüşlerimin doğruluğuna dair hafif de olsa bir şüphe, bir tereddüt kalmıştı.”

uzak mesafe ilişkisi

ontolojik sancilarimin merhemi
şehvetten uzak saf bir aşkla karşındakine bağlanmak. onun dış görünüşünden tamamen bağımsız sendeki aşk da güzel lakin yorucu. sürekli konuşmak yorucu. konuşmak, ilişkide ispat gibi sürekli ispat şart sanki. uzak ilişkinin kaderi bu. ne yapılırsa yapılsın göz göze gelmeden olmuyor ki. susmamak zorunda olmak bu tür ilişkiyi zorluyor. ya gerçi reelde de saygı ve dürüstlük, sevgi ile beraber basitçe yürümüyor. bu çok can sıkıcı. dürüstlük can yakacak şekilde saygısızca kullanılabiliyor. ya da tamamen saygısızca. tutku geliyor saygıyı bir kenara fırlatıyor falan filan. ne biliyim ilişki söz konusu olunca temelinde alışveriş yatan bir şey her haliyle karışık olmaya pek müsait. anlamak namümkün.

ihtiras limani

ontolojik sancilarimin merhemi
yıllar önce güçlü ve umutlu sesiyle şöyle demişti : şiir yazmalısın !

bu ruh şimdi göklere yazılan bulutları, rüzgarın suya çizdiği şekilleri bile okuyabiliyor sayesinde. şiirlerime övgü yağdırması boşuna değil yani.

ihtiras limanı zorun kolayını, kolayın zorunu taşıyor kanatlarında. şairlerin yapıları kırılgandır. çünkü tüm güçlerini kanatlarına vermişlerdir. şiiri bilmek buna layık olmak herkesin harcı değildir. bu yüzden yazarken de yazmazken de daima yoğunluk içindedirler. kendinden emin dizelerinden anladığım kadarıyla, şiir tarlasına girmeden önce uzun bir hazırlık arası vermiş. şiirden korkmamayı, şiiri korkutmamayı öğrenmiş. bu yüzdendir ki, şiirlerini okurken gecenin içinden gelen yaz çalgılarını duyuyorum. ortası değerleri taşlarla işlenmiş, gökkuşağının renkleriyle aydınlanmış parlak dizeler.. kelimeleri çiçeklenmiş ve çiçeklerle yüklü satırlarının altından selam veriyor bizlere. şiirler ülkesine açılan o kapıda dev bir muhafız gibi nöbet tutuyor.

bir yazı

ontolojik sancilarimin merhemi
yalnız kaldığında bir köşede sessizliğinin derinliğine gömülüyordu. gün boyu yüzündeki tebessüm silinip yerini çaresiz bakışlara bırakıyordu. görünen dünyada istedikleri oluyordu da içindeki eksikliği kimse göremiyordu. başka dünyalar vardı içinde inşa etmek istediği. temelini küçücük kalbine oturmak istediği, duygularla özellikle de sevgi ile inşa etmek istediği. yalnızdı.. planlarını çizdiği zemin hep kırılıyordu. elinden tutan yoktu. düşüyordu. daha derine.. çekilip giderken bile umudu vardı içinde. kırgın bir ruhun kendi dünyasının içinde kırılma döngüsüydü yaşanan..

uyumsuz insan

ontolojik sancilarimin merhemi
Fransız varoluşçu camus insanın suçsuzluğu ilkesinden yola çıkarak uyumsuz insan hakkında şöyle der; uyumsuz insanın doğrulanabilecek hiçbir şeyi yoktur. benimseyebileceği tek erdem kendini zorunlu kılan erdemdir. uyumsuz insanın bütün yapabileceği , her şeyi olduğu gibi kendisini de tüketmektir. uyumsuzun tek gerçeği meydan okumadır. bu meydan okuma bu şahlanış hayata gerçek değerini verir.. yani bir hayatın uzunluğu üstüne yayılmış olarak büyüklüğünü yeniden yerine getirir. hayattan başka her şeye karşı ilgisizdir. bu ilgisizliktir ki, aşıldığında yıkılışın ve hiçliğin başladığı o sınırlı ve saydam evrende yaşamayı kabul ettirir kişiye..

sezgi

ontolojik sancilarimin merhemi
doğaüstü öğrenme biçimidir. burada doğadan kasıt tanrısal kavrayıştır. bilgiyi ya da gerçeği hiçbir aracı gerektirmeksizin böylesine bir doğrudan alıp kavratan tanrıdır. sezginin metafizik serüveni platonla başlar. idealar böylesine tinsel bir kavrayışla kavranırlar. bu serüven plotinostan, hristiyan skolastiğinden, çeşitli batı ve doğu gizemciliklerinden, casunusten descartestan, pascaldan, spinozadan kanttan ve alman idealistlerinden geçerek bergsona kadar uzanır..
43 /