confessions

ontolojik sancilarimin merhemi

1. nesil Yazar - melek gibi

  1. toplam entry 1315
  2. takipçi 54
  3. puan 41035

boşluk

ontolojik sancilarimin merhemi
yavaş yavaş kemirdiği organa denk gelene kadar orada tek başına durmak onun kaderi. kabullenmeyip debelenmeyi seçtiğinizde, içine bulduğunuz her şeyi, üzerinizdeki tüm fazlalıkları sokuşturmak istersiniz. bu sefer de o boşluklara sokuşturduğunuz her şey, ruhu çıplak bırakabilirsiniz.. boşluk insanlar için var. hepsi de capcanlı ve net. kabul ederek bu duygudan asla kurtulamayacak oluşumuz ise bizim insanlık halimiz. onunla yaşamayı öğrenmeliyiz.

bencillik

ontolojik sancilarimin merhemi
insanın çevresini kendi yararına uydurma isteği. bencillik her zaman başkalarının zararından sevinç duyma olmadığı gibi, insanın kendi egosunu büyütme duygusu da değildir. bencillik genellikle korunma içgüdüsünden doğar.. toplumsal eğilimin temelinde ki yeri ise içgüdünün gelişmesinden sonra belirir. bencillik bireyin, özgecilik toplumun ürünüdür..

iman

ontolojik sancilarimin merhemi
kant derki ; imana yer açmak için bilgiyi bir yana atmak gerekir.. pascal da kant'ın bu sözünü destekler nitelikte şu sözleri sarf eder.. ''akıl tanrının varolmasını kavrayamaz.. olmasını da kavrayamaz. ruhun bedene eşlik etmesi hususunu da hiçbir ruha sahip olmadığımız tezini de kavrayamaz. keza dünyanın yaratılmış olmasını da olmamasını da. akıl ortada erişilebilir vaziyette duruyor.. fakat herhangi bir yöne yönlendirilmeye de açık bulunmuyor'' yani aklın kişiyi bir keskinliğe ulaştıramadığından bahsediliyor. bu yargının gerekçesini de paradoks kavramıyla açıklıyorlar.. rasyonel araştırma süresince spekülatif akıl kişiyi her ikisinin doğruluğu eşit derecede kanıtlanabilecek iki yargıyla karşı karşıya bırakır. bu durum akıl için üstesinden gelinmesi gereken bir paradokstur.. ancak tek başına aklın bir kişiyi, bu paradokstan kurtarabilecek yetkinliği yoktur.. yani kısaca şayet dini önermeler kabul edilecekse yani iman gerçekleşecekse bu ancak dinin kendi içinde gerçekleşebilecek bir şeydir. bu alana başka bir otoritenin müdahale etmesi demek kişinin iman etme noktasına gelmemesi demektir..

jean-paul sartre

ontolojik sancilarimin merhemi
varoluş hakkında yapmış olduğu çıkarımlarını beğenmediğim yazar.

sartre göre varoluş insanın özünden önce gelir. insan ancak kendini kendini gerçekleştirir. yani sartre tanrı tanımaz bir adam olduğu için varoluşu tanrısız bir düzeyde oluşturur. sıkıntı burada başlıyor işte bu yüzden tanrı korkusunu bir yana bırakıp ölüm korkusuna yöneliyorlar. kızıyorum cidden.. bir çok zihin zehirleniyor. bu adamların felsefesinin sonucu insanın dünya üzerinde aslında kale almaya değmeyecek olan gücünü devleştirmeye götürüyor. bilinci ile kendini var etmeye çalışmak izlenilen yol olmuyor maalesef. bilinci diğerini değiştirmeye kayıyor. savaşacak ve feth edecek. dünyayı da değiştirecek.. yok ya bir virüse teslim olan beden var..


e tabi adamlar biliyorlar sonuçta ölüm var. kendilerinin oluşturduğu bu varoluş illüzyonun aslında sonu ölüm. ne yapıyor modern insan? hedefler koyuyor, elde etmeye çalışıyor. bunalınca da kendini eğlenceye vuruyor. hedonizm ve pragmatizm üzerine kurulu basit bir dünyanın içinde var oluyor. varoluş bu mu? dünyanın, tutkuların, isteklerin pençesinde bir köle olmak! bana bir bunun neresi özgürlük ve bu iradenin gücü kale alınır mı, bunu söylesin..


gidip biraz tasavvuf üzerine bir şeyler karıştırsalar, görürler diyeceğim de tek olan irade izin vermedikten sonra olmuyor işte..

yunus, "bir ben var benden içerü" der bunların onlarca satırından fazlasını söyler. "ete kemiğe büründüm, yunus diye göründüm.." der bunların çok ötesinde olduğu zaten söyler..


göçmüş kediler bahçesi

ontolojik sancilarimin merhemi
bilge karasu kitabı. insanın özünden bahseder. öze giden yolda nefsi öldürmek değil de, yola açılan kapının önünde bir köpek gibi bekletmenin asıl maksadını anlatır..

''insan soyuna soyuna deriye varır, onura, öz saygısına varır. bunları yüzmek, koparıp atmak, güçtür ya, soyunmayı yürekten benimsemiş kişi, sırası geldiğinde, bu son adımı atmayı değer bellediğinde, ölmesini bilir.''

hiçlik

ontolojik sancilarimin merhemi
bir kapı. yoksa bu kadar hiçlikten dev gibi bir dünya çıkmazdı.

hiçlik içinde yok olup kendini unutsan da sana bu hiçliği yaşatan azameti hep hatırla. ey insanoğlu! azamet denizinde kendini dalgalara bırakıp gitmek varken yine karşına çıkan önemsiz taşlara gözün dalıyor. bu bulutların renklerinin anlamı köprünün bittiği noktaya nazaran ne kadar önemli olabilir ki? senin yolunda değiller, yolunun altından akıp giden basit varlıklar.

dürüst olmak

ontolojik sancilarimin merhemi
bazen kelimelere saplanıp kalıyoruz. içini dolduramadığımız tüm kelimeleri dibine kadar en vicdansız halleri ile kullanıp sonra buna açıklık dürüstlük ve ahlaklı olmak diyoruz. gerçi dilin bu kadar çatallaştığı bir yerde bunlar normal aslında.

insanın hayatında karşılaşacağı zor ve karmaşık sınavlardan biri. isterseniz dürüstlüğü içe ve dışa karşı diye ikiye ayırabiliriz de sonuç değişmeyecektir. neden ve nasıl dürüst olmaz insan? bence bu sorular üzerinden yürüyelim..

çoğumuz hayalimizdeki dünyanın gerçeklerle uzlaşmasını, sadece dokunmasını bile göremeyen insanın olayların uzun akışında kendince kestirme bir çıkış yolu araması. gerek beklentilerin içine işlemiş korkular, gerek geleceğin olasılıklarını kendince garantiye alma isteği. hiç bir şeyi değiştirmez. bir nokta içinde kopup gider insan ve dayanılmaz bir zayıflığın pençesinde bulur kendisini. bu ihtişamlı zafiyeti belirleyen şimdiki zamandır, andır. bir anda yollar ayrılır ve nereye sapacağı konusunda kararını verir insan..

dürüstlüğün tüm temel dayanağı, insanın içinde yaşattığı erdemlerin kökeninden gelen basit düşüncelerdir. ve komiktir ki bu erdemler bireysel çıkarlar söz konusu olduğunda bir kağıt parçası gibi yakılmaya müsaittir. mesele o kağıttan gemiler yapıp hayatın berbat dalgalarına bırakabilmektir. bu küçük gemilerin varacağı limanlar önemli değildir, yolculuğa neden başladıkları büyük sorunun cevabıdır..

keskin bir kalemin zehirli mürekkebini kağıda yazmaya gerek yok, dilin ucundan çıkan dalgalara gizlemek de büyük riyakarlıktır. dürüst olmak insanın içindeki enaniyeti, kibri, egoyu siz ne derseniz deyin, yüceltmek maksadı ile kaynağından çıkmışsa o dürüstlük değildir. sadece dürüstlüğün maskesi giydirilmeye çalışılmış riyadır..

dürüstlük okunun ucundaki keskinlik oku atan eli kanatmalıdır. akan kanın içinde acı ile yıkanan benlik belki saflığı yakalayacaktır.

tutku

ontolojik sancilarimin merhemi
bir enerjidir. anlaşılması gerekir. onu bastıramaz ya da boyun eğdiremezsiniz. tutkuyu bastırmaya ya da dizginlemeye çalışmak, daha büyük çatışmalara yol açar. tutkuyu yok ederseniz onun duyarlılığını ve gerekli olan yoğunluğunu ortadan kaldırırsınız. tutku, karmaşıktır.. onu anlamak için devinimlerinin farkında olmak gerekir..

zengin sözlük yazarlarından şiirler

ontolojik sancilarimin merhemi
aslında bir sevda atımı kadar uzağındayım,
yeryüzündeki sahte cennetin, cehennemin
sağ yanımda umutla sarhoş olanlar,
sol yanımda korkudan boğulanlar..
susun, dünyamı işgal etmiş insanlar !
arafın hazzında başlar, kayboluşum;
duymak istiyorum, ruhumun titreyişini
ilahi rüzgar eser belki, kim bilir?
selamlar beni arayan ölü benliğim,
anın içinde geçmişi ve geleceği;
zamanın çizgiyi taklit eden boyutunda
sevdamda görür müyüm, lütfu;
o çaresizlik anında açılan kapıyı,
her zorlukla gelen iki kolaylığı?
düşsem, terke edilsem; belirir mi ıstırap
gazabın tek damlasında kalbi yakan?
bilinmezliğin içinde dokunuyorum,
kendimden doğmuş hiçliğe, ölen varlığa
sahtenin içinde bir an'ım, araftayım
dipten çıkarım, eririm gökte..
düşerim yine sır olan sevdanın merkezine..

kayıtsızlık perdesi

ontolojik sancilarimin merhemi
bir insan hastalığı. bir zamanlar beynimizi meşgul eden şeylerin hiçbir öneminin kalmaması. hepsini kayıtsızlık perdesi örttü. bir zamanlar bilincimizde uçuşan güzel düşlerimiz vardı hepsi birer sis gibi dağıldı. onların yerini kasırgalar gibi hızlı, okyanuslar kadar öfkeli, volkanlar gibi soluyan bambaşka şeyler aldı. belkide onları bu dünyaya getiren başka bir kader !

mekanik ilişki

ontolojik sancilarimin merhemi
Kişinin biyolojik dürtülerini doyuma ulaştırdığı ilişki türüdür. çünkü insan rahatlıklar, belli dostluklar peşinde. Bireyin yalnız ve umutsuz olması, bir başkasına tutunarak umutsuzluğunun üstesinden gelmek istemesine neden olur. yani kurduğumuz her ilişkide her zaman bir neden ve amaç vardır. ve ilişki bunun üzerine kurulur..
44 /