turuncu gemi +1
müzik sanatına kattığı yorumculuğu oranında her izlediğimde kusursuz oyunculuğuna da hayran kaldığım italyan'dır.
bazen soruyorum kendi kendime, nefret ettiğim bir işte 5 gün 8 saat neden çalışıyorum. egemenlerin rasyonaliteye bu denli savaş açıp insanı yoz yoz çürüttüğü bir dünyada neden yaşıyorum? sorular ve sorunlar elbette çoğlatılabilir. fakat işte üstad öyle bir şarkı yapmış ki, ı love baby, bir gün dağ tepe, sokak cadde her yerimde tekrar bu şarkının çalınıp söylenmesi umudu yaşatıyor işte insanı.
20 li yaşlarımda dünya devrimi, insanlığın kurtuluşu falan filan gibi büyük sebeplerle de yaşardım. onlar yine olsa iyi olur tabii. fakat işte bazen büyümek için küçülmek gerekebiliyor.
ı love baby şarkısı insana mutluyken çok iyi gelen, mutsuzken bile bir miktar iyi eden sanatçıdır.
bazen soruyorum kendi kendime, nefret ettiğim bir işte 5 gün 8 saat neden çalışıyorum. egemenlerin rasyonaliteye bu denli savaş açıp insanı yoz yoz çürüttüğü bir dünyada neden yaşıyorum? sorular ve sorunlar elbette çoğlatılabilir. fakat işte üstad öyle bir şarkı yapmış ki, ı love baby, bir gün dağ tepe, sokak cadde her yerimde tekrar bu şarkının çalınıp söylenmesi umudu yaşatıyor işte insanı.
20 li yaşlarımda dünya devrimi, insanlığın kurtuluşu falan filan gibi büyük sebeplerle de yaşardım. onlar yine olsa iyi olur tabii. fakat işte bazen büyümek için küçülmek gerekebiliyor.
ı love baby şarkısı insana mutluyken çok iyi gelen, mutsuzken bile bir miktar iyi eden sanatçıdır.
seni bulmaktan önce aramak isterim.
seni sevmekten önce anlamak isterim.
seni bir yaşam boyu bitirmek değil de,
sana hep, hep yeniden başlamak isterim.
muhteşem dizelerinin yazarıdır.
seni sevmekten önce anlamak isterim.
seni bir yaşam boyu bitirmek değil de,
sana hep, hep yeniden başlamak isterim.
muhteşem dizelerinin yazarıdır.
bugün iş çalıştığım kurumda 40 yılda bir, bir insanla ben de normal insan sohbeti edeyim dedim. çay getiren müstahdem arkadaşımız neslihan'a, ''neslihan ne zaman bir annelik yapacan da evlendirecen beni'' diye sordum gayrı ihtiyari. hatta tamamen laf olsun diye.
neslihan'ın bugüne kadar açık sözlülüğünü hep çok sevmişimdir. lakin işte insan oğluyuz, açık sözün ucu bize dokunduğu zaman kulaklarımızda patavatsızlık olur patlar hadise. neslihan dedi ki;
''abi evin araban var mı?''
yok.
kızgınlığım yahut cahil şaşkınlığım neslihan'a değil. ''ulan bu yaşa geldim hala evim arabam neden yok'' tarzında kendime hiç değil.
2 yıldır, 4500 kişinin çalıştığı bir kurumda çalışıyorum. sanırım bu 4500 kişinin kahir ekseri beni ismen ve cismen tanır. hepsinin kötü gününde yanında olmaya çalışmışımdır. bir çoğu için bütün kredimi ve şartları zorlayıp olmazı olur kılmışımdır. en tepe amirimden, en ast çalışan arkadaşlarıma kadar bir saç teli inceliğinde bile saygıda fark gözetmemişimdir. fakat işte hayatın genel gerçeği ''evin araban var mı?''
bugünlük yıkkınım. bugün yine bizim kaybettiğimiz bir gezegende yaşıyoruz. saçma sapan bir iyimserlikle söylemiyorum fakat sonunda biz kazanacağız. yahut günün sonunda hepimiz kendi yaptığımız beton binaların altında kalacağız. yahut birilerinin son model arabaları ruhumuzun üstünde geçe geçe bizi bedenen de parçalayacak. bu ki dünyanın sonudur.
fakat masmavi dünya güzellikle yeniden doğacak.
bir de her biji elvis presley. ne alakası var aq diyebilirsiniz demeyin. hal benim, ruh benim.
neslihan'ın bugüne kadar açık sözlülüğünü hep çok sevmişimdir. lakin işte insan oğluyuz, açık sözün ucu bize dokunduğu zaman kulaklarımızda patavatsızlık olur patlar hadise. neslihan dedi ki;
''abi evin araban var mı?''
yok.
kızgınlığım yahut cahil şaşkınlığım neslihan'a değil. ''ulan bu yaşa geldim hala evim arabam neden yok'' tarzında kendime hiç değil.
2 yıldır, 4500 kişinin çalıştığı bir kurumda çalışıyorum. sanırım bu 4500 kişinin kahir ekseri beni ismen ve cismen tanır. hepsinin kötü gününde yanında olmaya çalışmışımdır. bir çoğu için bütün kredimi ve şartları zorlayıp olmazı olur kılmışımdır. en tepe amirimden, en ast çalışan arkadaşlarıma kadar bir saç teli inceliğinde bile saygıda fark gözetmemişimdir. fakat işte hayatın genel gerçeği ''evin araban var mı?''
bugünlük yıkkınım. bugün yine bizim kaybettiğimiz bir gezegende yaşıyoruz. saçma sapan bir iyimserlikle söylemiyorum fakat sonunda biz kazanacağız. yahut günün sonunda hepimiz kendi yaptığımız beton binaların altında kalacağız. yahut birilerinin son model arabaları ruhumuzun üstünde geçe geçe bizi bedenen de parçalayacak. bu ki dünyanın sonudur.
fakat masmavi dünya güzellikle yeniden doğacak.
bir de her biji elvis presley. ne alakası var aq diyebilirsiniz demeyin. hal benim, ruh benim.
kürtçede dağ lalesi anlamına gelen sözcüktür. aynı zamanda benim için büyülü bir kardeş türküler çalışmasıdır. çok sesli müzik nasıl yapılır? insana neresinden iyi gelir üzerine bir derstir kanaatimce.
baştan sona muhteşem bir kardeş türküler çalışmasıdır. aynı zamanda kürtçe halk ezgisidir. kardeş türküler bu ezginin içine muhteşem bir davul zurna halayı ve sonuna harikulade bir vedat yıldır ağabey uzun havasıyla mükemelleştirmiştir.
bölge devletlerinin sırf türkiye hükümetine olan gıcıklıklarından tırmandırdığı krizdir. yoksa herkes biliyor ki oradan çıkartılacak doğalgazın astarı yüzünden pahalıya gelecek. düşünsenize bahse konu devletlerden, israil'inden, mısır'ına aramızın iyi olduğu ülke yok. zaten kıbrıs cumhuriyetini sokakta görsek tanımıyoruz. yunanistan'la da çarşı her an karıştı karışacak durumunda.
bizim hükümetimizde yarın öbür gün ekonomide neler olabileceği malum, bari boka sarışa peçete yetmezse doğal gaz ayağına milliyetçilik gazı pompalarım diye diri tuttuğu kriz.
bizim hükümetimizde yarın öbür gün ekonomide neler olabileceği malum, bari boka sarışa peçete yetmezse doğal gaz ayağına milliyetçilik gazı pompalarım diye diri tuttuğu kriz.
bu adamı televizyonda ne zaman görsem elleri gözüme kıp kırmızı görünmekte. yüzünde ise hiç al yok. oysa elleri, reyhanlı, suruç ve ankara garı kırmızısı. ellerini biraz yüzüne götürse belki az kızarır da bizde hala bir miktar hayası vardır diye avunuruz.
büyük usta barış manço'nun, harikulade metaforlarla bir insanlık erdemi öyküsü anlattığı ''kul ahmet'in çekedi'' şarkısını kendine bir klipte makyaj etmiş. klipte yılmaz özdil bile eleştiriliyor ama erdoğan'ın ''e'' si yok.
bu korkaklıkla girerse muhalefete, ekime kalır baraj altı.
büyük usta barış manço'nun, harikulade metaforlarla bir insanlık erdemi öyküsü anlattığı ''kul ahmet'in çekedi'' şarkısını kendine bir klipte makyaj etmiş. klipte yılmaz özdil bile eleştiriliyor ama erdoğan'ın ''e'' si yok.
bu korkaklıkla girerse muhalefete, ekime kalır baraj altı.
korkak küçük burjuva bir aydındır. fakat aynı zamanda çağımızın yüz akı bir şairdir.
havalar ısınmaya başlayınca
bu aşk da biter
ben ki bırakırken
bir anlık gülümsediniz diye
paltonuzun sıcaklığıyla
avunan vestiyer
göremezsiniz çocukluğumun
siyah beyaz fotoğraflarında
komşuların verdiği
atık yünlerden
annemin ördüğü kazağın
renkliliğini
aralarında yürüdüm 1 mayısta
masal kahramanlarının
çok yoksulluk çekmişler
adındaki pamuğu
bile kullanmış prenses
bir regl gününde
karıştırılsın semaver külüne
yakılan bedenim
üstüne devrilince beyaz geminin
fanilası rakı kokan babamın da
inanmıştım bir gün öleceğine
ellerin elçizgilerimden
aşktan aşka geçen bir yaya
terasa asılı çamaşırların
arasında öpüştüğümde anladım
ıslaktır aşk
ve mahkumdur kurumaya
havalar ısınmaya başlayınca
bu aşk da biter
ben ki bırakırken
bir anlık gülümsediniz diye
paltonuzun sıcaklığıyla
avunan vestiyer
göremezsiniz çocukluğumun
siyah beyaz fotoğraflarında
komşuların verdiği
atık yünlerden
annemin ördüğü kazağın
renkliliğini
aralarında yürüdüm 1 mayısta
masal kahramanlarının
çok yoksulluk çekmişler
adındaki pamuğu
bile kullanmış prenses
bir regl gününde
karıştırılsın semaver külüne
yakılan bedenim
üstüne devrilince beyaz geminin
fanilası rakı kokan babamın da
inanmıştım bir gün öleceğine
ellerin elçizgilerimden
aşktan aşka geçen bir yaya
terasa asılı çamaşırların
arasında öpüştüğümde anladım
ıslaktır aşk
ve mahkumdur kurumaya
bombalı bir saldırı sonucu yaşamını yitirmiş türkçenin en iyi şairlerindendir. bugün ölüm yıl dönümü falan değil. fakat ülkemizin aydınlık geleceği için can bedeller ödemiş güzel bir insanı unutacak kadar nankör bir halk olmadığımızı düşünüyorum.
onun dizelerinin haritasından kalbimize bir su yolu açmak da kendimize verebileceğimiz hediyelerdendir.
cezayir ağacı
sevgilim cezayir beyaz bir duvar
bir yani akdeniz öbür yani nar
senin nar ağacın
benim denizim
ve duvar
bir yasemin senin gibi cezayir
ve de zakkum benim gibi zehir
aures'ten rüzgar
senin kokunu
bana getirir
bütün gece kabylie berberileri
hurma dallarından denize geçti
ama nice yıllar
göremedim bile
senin düşlerini
kurşun kanatlarıyla tarihin
derin ovasında uçuyor konstantin
ve göğsümü bir zeytin
dalıyla okşayan
yüreğin
bu şiiri sevgilime adadım
hadj ali, benzine ve öteki dostlarım
kanlı bir gül çizgisiyle
ayrılırken haziran
mor perdelerle otel aletti
bir ateş ağacı gibi yandı gitti
sevgilim
ayrılık
canıma yetti
onun dizelerinin haritasından kalbimize bir su yolu açmak da kendimize verebileceğimiz hediyelerdendir.
cezayir ağacı
sevgilim cezayir beyaz bir duvar
bir yani akdeniz öbür yani nar
senin nar ağacın
benim denizim
ve duvar
bir yasemin senin gibi cezayir
ve de zakkum benim gibi zehir
aures'ten rüzgar
senin kokunu
bana getirir
bütün gece kabylie berberileri
hurma dallarından denize geçti
ama nice yıllar
göremedim bile
senin düşlerini
kurşun kanatlarıyla tarihin
derin ovasında uçuyor konstantin
ve göğsümü bir zeytin
dalıyla okşayan
yüreğin
bu şiiri sevgilime adadım
hadj ali, benzine ve öteki dostlarım
kanlı bir gül çizgisiyle
ayrılırken haziran
mor perdelerle otel aletti
bir ateş ağacı gibi yandı gitti
sevgilim
ayrılık
canıma yetti
kaygısızlar, ruhsar ve şimdi aklıma gelmeyen bir kaç tadından yenmeyen dizinin daha senaristinin daha gani müjde olduğuna insanın inanası gelmiyor. özellikle kaygısızlar bir tv dizisinden öte bir yapımdı. oradaki bireysel anlamsızlık evrenindeki nihilist karakterler üzerine doktora tezleri bile verilebilir. hele ki yeni türkü'nün müzikleri bambaşka nitelikte bir sarmaldı benim için.
ruhsar'ı da ağzımızda garip bir sırtarış evreniyle izlerdik. özgün espirileri vardı. hande ataizi güzelliği kadar yetenekli de bir kadın oyuncudur. mum kokulu kadınlar filmini izlemenizi mutlaka öneririm. görümcesi olan ve şu an ismi aklıma gelmeyen kadın oyuncu daha yetenekli ve güzeldir. sanırım siyah ten çorap fetişim onun yüzünden başlamış olabilir. pişman değilim.
bir gün mutlaka evimin zil sesini ruhsar'ın cingılı yaptırmak isterim. gel şöyle otur ruhsar yanı yanı başıma...
tanım: bir ruhospu dizisidir.
ruhsar'ı da ağzımızda garip bir sırtarış evreniyle izlerdik. özgün espirileri vardı. hande ataizi güzelliği kadar yetenekli de bir kadın oyuncudur. mum kokulu kadınlar filmini izlemenizi mutlaka öneririm. görümcesi olan ve şu an ismi aklıma gelmeyen kadın oyuncu daha yetenekli ve güzeldir. sanırım siyah ten çorap fetişim onun yüzünden başlamış olabilir. pişman değilim.
bir gün mutlaka evimin zil sesini ruhsar'ın cingılı yaptırmak isterim. gel şöyle otur ruhsar yanı yanı başıma...
tanım: bir ruhospu dizisidir.
çıplak
bereketli göğüslerin
dudakların aşkla ıslak
cennetten kovulan ırmak
yatağımda çırılçıplak
her gece gürül gürül ak
yıkık yönlerimi götür
umutsuzluğumu yıka
yarına beni değiştir
geldiğin yerlerim yeşil
gittiğin yerlerim kurak
necati cumalı
bereketli göğüslerin
dudakların aşkla ıslak
cennetten kovulan ırmak
yatağımda çırılçıplak
her gece gürül gürül ak
yıkık yönlerimi götür
umutsuzluğumu yıka
yarına beni değiştir
geldiğin yerlerim yeşil
gittiğin yerlerim kurak
necati cumalı
dünya halklarının başında eli soppalı bir tefeci olduğu algısı ve olgusu yanlıştır. imf, mevzu bahis devletler talep etmedikçe kimseye sana para vereyim demez. bir devletin imf'nin eline düştüğünde en az 5 yıl iflah olmadığı olgusu doğrudur. fakat o devlette yaşayan vatandaşları yoksullaştıran kendi yerel sömürücüleridir. ve hatta çoğu zaman o ülke vatandaşlarının yıllarca avanta peşinde koşup, uçurumun kenarında olduklarını farkedememeleridir.
mesela balalayka ülkesini herkes bilir. pek bize benzemeyen ve bizden epey uzakta bir ülkedir bu balalayka. o ülkenin yöneticileri dışarıda para ucuzken yarın olmayacakmış gibi borçlanmışlardır. bu paranın küçük bir kısmını düşük faizler yoluyla halka kredi olarak pompalamışlardır. büyük kısmını da mütahitlere kendileri dışarıdan aldıklarının da aşağısında bir faizle vermişlerdir. bu sayede memleketin en verimli tarım ve orman arazilerine kat kat toplu konutlar inşaa edilmiştir. ülke vatandaşları 40 yıllık borçlara sokulmuş, bu besili mütahitler paralarını peşin almıştır. 20 yıl önce 20 bin lira etmeyen arsalar bir gecede 2 trilyon olmuştur. ve kimse de nasıl böyle oluyor ki diye sormamıştır. aynı, neden bugün dünyada gıda fiyatları bu kadar düşerken bizde bu denli yükseliyoru sormadığı gibi.
balalayka ülkesinin yöneticileri hokus pokus kamu ihale yasalarıyla normalde 3 liraya yapılacak işleri 10 liraya yaptırmışlardır. üzerine bir de hala o mütahitlere kol kol dolar bazında kiralar vermektedirler.
bu sayede ülkede istihdam varmış gibi gözükmüştür. bankada kredi neredeyse bedava, her eve iki araba girmiştir. herkes maaşının 3 katını borçlanarak gününü gecesini cafe barlarda yaşamıştır. falan filan.
ama işte gün gelmiş bu ülkede de deniz bitmiş, hazıra dağ dayanmamıştır. borçlar hem ulusal hem bireysel olarak döndürülemektedir. kimse de haliyle balalayka devletinin bu haline ucuz kredi artık vermemektedir.
bu ülkenin liderleri zamanında halka şunu söyleyip seçimler kazanmışlar.
''artık imf'ye allah kuruş borcumuz kalmadı''
fakat o zamanlardan ülkenin bilim insanları şöyle bağırmışlar ama seslerini duyuramamışlardır.
''çünkü imf'den 1 faizle alacağın borcu uluslararası tefecilerden 3 faizle aldın da ondan imf'ye borcumuz yok.''
zaten bu bilim insanlarının bir kısmı da bugün hapistedir.
balalayka ülkesinin ekim ayına kadar 170 milyar dolar bir borcu çevirmesi lazımdır. bu ülkenin vatandaşları hala her gece cafelerde, ve 12 taksitle satın aldıkları tatillerdedir.
imf sana asla bu kadar para veremem demektedir. geleceksem bile bütçenden en az 70 milyar dolar tasarruf göstermelisin demektedir. bu kamu ihale yasasını acilen değiştirmen lazım demektedir.
peki bu tasarruf acaba hangi yoksulun yahut orta sınıfın gırtlağından alınıp gösterilecektir?
falan da filan da işte. allahtan balalayka bize çok uzak ve benzemeyen bir devlettir.
mesela balalayka ülkesini herkes bilir. pek bize benzemeyen ve bizden epey uzakta bir ülkedir bu balalayka. o ülkenin yöneticileri dışarıda para ucuzken yarın olmayacakmış gibi borçlanmışlardır. bu paranın küçük bir kısmını düşük faizler yoluyla halka kredi olarak pompalamışlardır. büyük kısmını da mütahitlere kendileri dışarıdan aldıklarının da aşağısında bir faizle vermişlerdir. bu sayede memleketin en verimli tarım ve orman arazilerine kat kat toplu konutlar inşaa edilmiştir. ülke vatandaşları 40 yıllık borçlara sokulmuş, bu besili mütahitler paralarını peşin almıştır. 20 yıl önce 20 bin lira etmeyen arsalar bir gecede 2 trilyon olmuştur. ve kimse de nasıl böyle oluyor ki diye sormamıştır. aynı, neden bugün dünyada gıda fiyatları bu kadar düşerken bizde bu denli yükseliyoru sormadığı gibi.
balalayka ülkesinin yöneticileri hokus pokus kamu ihale yasalarıyla normalde 3 liraya yapılacak işleri 10 liraya yaptırmışlardır. üzerine bir de hala o mütahitlere kol kol dolar bazında kiralar vermektedirler.
bu sayede ülkede istihdam varmış gibi gözükmüştür. bankada kredi neredeyse bedava, her eve iki araba girmiştir. herkes maaşının 3 katını borçlanarak gününü gecesini cafe barlarda yaşamıştır. falan filan.
ama işte gün gelmiş bu ülkede de deniz bitmiş, hazıra dağ dayanmamıştır. borçlar hem ulusal hem bireysel olarak döndürülemektedir. kimse de haliyle balalayka devletinin bu haline ucuz kredi artık vermemektedir.
bu ülkenin liderleri zamanında halka şunu söyleyip seçimler kazanmışlar.
''artık imf'ye allah kuruş borcumuz kalmadı''
fakat o zamanlardan ülkenin bilim insanları şöyle bağırmışlar ama seslerini duyuramamışlardır.
''çünkü imf'den 1 faizle alacağın borcu uluslararası tefecilerden 3 faizle aldın da ondan imf'ye borcumuz yok.''
zaten bu bilim insanlarının bir kısmı da bugün hapistedir.
balalayka ülkesinin ekim ayına kadar 170 milyar dolar bir borcu çevirmesi lazımdır. bu ülkenin vatandaşları hala her gece cafelerde, ve 12 taksitle satın aldıkları tatillerdedir.
imf sana asla bu kadar para veremem demektedir. geleceksem bile bütçenden en az 70 milyar dolar tasarruf göstermelisin demektedir. bu kamu ihale yasasını acilen değiştirmen lazım demektedir.
peki bu tasarruf acaba hangi yoksulun yahut orta sınıfın gırtlağından alınıp gösterilecektir?
falan da filan da işte. allahtan balalayka bize çok uzak ve benzemeyen bir devlettir.
yazık ki toplumumuzda bazı kadınlar ve erkekler kybele heykeli gördüklerinde bile utanmaktadırlar. oysa kadın bedeni muhteşem bir varlıktır ve utanılacak hiç bir yanı yoktur. aksine en güzel şiirlerle övülmelidir. şiirimizde buna iki ayrı şairden iki ayrı şiirle örnekler vermek isterim.
"böylece bir kere daha boynunlayız sayılı yerlerinden
en uzun boynun bu senin dayanmaya ya da umudu
kesmemeye
laleli'den dünyaya doğru giden bir tramvaydayız
birden nasıl oluyor sen yüreğimi elliyorsun
ama nasıl oluyor sen yüreğimi eller ellemez
sevişmek bir kere daha yürürlüğe giriyor
bütün kara parçalarında
afrika dahil
aydınca düşünmeyi iyi biliyorsun eksik olma
yatakta yatmayı bildiğin kadar
sayın tanrıya kalırsa seninle yatmak günah, daha neler
boşunaymış gibi bunca uzaması saçlarının
ben böyle canlı saç görmedim ömrümde
her telinin içinde ayrı bir kalp çarpıyor
bütün kara parçaları için
afrika dahil
senin bir havan var beni asıl saran o
onunla daha bir değere biniyor soluk almak
sabahları acıktığı için haklı
gününü kazanıp kurtardı diye güzel
birçok çiçek adları gibi güzel
en tanınmış kırmızılarla açan
bütün kara parçalarında
afrika dahil
birlikte mısralar düşünüyoruz ama iyi ama kötü
boynun diyorum boynunu benim kadar kimse
değerlendiremez
bir mısra daha söylesek sanki her şey düzelecek
iki adım daha atmıyoruz bizi tutuyorlar
böylece bizi bir kere daha tutup kurşuna diziyorlar
zaten bizi her gün sabahtan akşama kadar kurşuna
diziyorlar
bütün kara parçalarında
afrika dahil
burda senin cesaretinden laf açmanın tam da sırası
kalabalık caddelerde hürlüğün şarkısına katılırkenki
padişah gibi cesaretti o, alımlı değme kadında yok
aklıma kadeh tutuşların geliyor
çiçek pasajında akşamüstleri
asıl yoksulluk ondan sonra başlıyor
bütün kara parçalarında
afrika hariç değil"
cemal süreya
misafir
bir gece misafirim olsan yeter,
dolar odama lavanta kokusu;
soğur sevincinden sürahide su.
ay pencerede durup durup güler.
havva kızlarının en dilberini
görsün diye aya karşı soyunsan!
okşasam, öpsem, koklasam bir zaman,
vücudunun ürperen her yerini.
teneffüs eder gibi seviştikçe,
doğacak çocuğum aklıma gelir;
şiir söylerim saadete dair,
odama misafir olduğun gece.
cahit sıtkı tarancı
"böylece bir kere daha boynunlayız sayılı yerlerinden
en uzun boynun bu senin dayanmaya ya da umudu
kesmemeye
laleli'den dünyaya doğru giden bir tramvaydayız
birden nasıl oluyor sen yüreğimi elliyorsun
ama nasıl oluyor sen yüreğimi eller ellemez
sevişmek bir kere daha yürürlüğe giriyor
bütün kara parçalarında
afrika dahil
aydınca düşünmeyi iyi biliyorsun eksik olma
yatakta yatmayı bildiğin kadar
sayın tanrıya kalırsa seninle yatmak günah, daha neler
boşunaymış gibi bunca uzaması saçlarının
ben böyle canlı saç görmedim ömrümde
her telinin içinde ayrı bir kalp çarpıyor
bütün kara parçaları için
afrika dahil
senin bir havan var beni asıl saran o
onunla daha bir değere biniyor soluk almak
sabahları acıktığı için haklı
gününü kazanıp kurtardı diye güzel
birçok çiçek adları gibi güzel
en tanınmış kırmızılarla açan
bütün kara parçalarında
afrika dahil
birlikte mısralar düşünüyoruz ama iyi ama kötü
boynun diyorum boynunu benim kadar kimse
değerlendiremez
bir mısra daha söylesek sanki her şey düzelecek
iki adım daha atmıyoruz bizi tutuyorlar
böylece bizi bir kere daha tutup kurşuna diziyorlar
zaten bizi her gün sabahtan akşama kadar kurşuna
diziyorlar
bütün kara parçalarında
afrika dahil
burda senin cesaretinden laf açmanın tam da sırası
kalabalık caddelerde hürlüğün şarkısına katılırkenki
padişah gibi cesaretti o, alımlı değme kadında yok
aklıma kadeh tutuşların geliyor
çiçek pasajında akşamüstleri
asıl yoksulluk ondan sonra başlıyor
bütün kara parçalarında
afrika hariç değil"
cemal süreya
misafir
bir gece misafirim olsan yeter,
dolar odama lavanta kokusu;
soğur sevincinden sürahide su.
ay pencerede durup durup güler.
havva kızlarının en dilberini
görsün diye aya karşı soyunsan!
okşasam, öpsem, koklasam bir zaman,
vücudunun ürperen her yerini.
teneffüs eder gibi seviştikçe,
doğacak çocuğum aklıma gelir;
şiir söylerim saadete dair,
odama misafir olduğun gece.
cahit sıtkı tarancı
bu kişi benim annemdir. işten yorgun argın dönünce ''olum bir şey mi oldu? neyin var'' cümlesi normaldir. ''yok anne iyiyim sadece yorgunum'' cümlesi yetmez ikna etmeye. ''olum doğru söyle neyin var?'' anne gerçekten bir şeyim yok. sadece yorgunum. ''iş yerinde bir şey mi oldu yoksa?''
ayyyyyy!!!
akşamları kaotik bir filme dalmış ve kafam karışıksa ''olum bişeyler var sende'' yaa anne bir şey yok. ''doğru söyle bak''
ayyyy!!!
bütün ebebeynler aynı mıdır? yani bu hiç bir şey olmasa bile kesin bir şey oldu kafası bildiğimizden daha mı derin ülke tabanına yayılmış durumda acaba?
ayyyyyy!!!
akşamları kaotik bir filme dalmış ve kafam karışıksa ''olum bişeyler var sende'' yaa anne bir şey yok. ''doğru söyle bak''
ayyyy!!!
bütün ebebeynler aynı mıdır? yani bu hiç bir şey olmasa bile kesin bir şey oldu kafası bildiğimizden daha mı derin ülke tabanına yayılmış durumda acaba?
zazaca ''yıldızım'' anlamına gelen cümledir. aynı zamanda benim yaşamımda tek mistik yanı olan çalışmanın adıdır. metin kemal kahraman kardeşlerin sazı ve astare'nin muhteşem sesinden dinlemenizi mutlaka öneririm.
sıtare sere mı vışiye
ya xızır be comerdiye
cand seryo ceron to vero
ni derdi cay neqedine
dara mına reze şikiye
ya xızır be comerdiye
gökyüzünde yıldızım kopup düştü
ya hızır cömertliğini göster...
sıtare sere mı vışiye
ya xızır be comerdiye
cand seryo ceron to vero
ni derdi cay neqedine
dara mına reze şikiye
ya xızır be comerdiye
gökyüzünde yıldızım kopup düştü
ya hızır cömertliğini göster...
aynı çağda yaşamaktan onur duyduğum çok değerli bir ablamızdır. yaşlarımız yakın olsaydı kendisine, kendi ellerimle yaptığım incir rakısıyla sofra kurar içerdik. ahmed arif'den şiirler de okurdum kendisine. kesin etkilenirdi. barbra streisand lan bu, şiirden anlar tabii. bugüne kadar hiç bir sevgilimin şiirden anlamaması ve hatta şiir sevmemesi ayrı bir talihsizlik tarihçemdir.
pornosu olduğunu yeni öğrendim. linkini bilen varsa atabilir mi?
burnu kocaman falan filan diye tanım yazanlara da, yakınlarında bir fil falan varsa hortumunun girmesini diliyorum.
pornosu olduğunu yeni öğrendim. linkini bilen varsa atabilir mi?
burnu kocaman falan filan diye tanım yazanlara da, yakınlarında bir fil falan varsa hortumunun girmesini diliyorum.
gözleri göremeyen bir insan çiçekleri nasıl bu kadar muhteşem anlatabiliyor sorusunu kendime yirmi yıldır sorduğum sorudur. büyük ozan aşık veysel'in çiçekleri hayal gücüyle tekrar yarattığı şiiridir.
bu türkü'nün erdal erzincan yorumunda erdal hoca bağlamayla acımasız fakat bir o kadar nayif şekilde bütün kemiksel uzuvlarınızı kırar kırar ve yine kırar.
lale der ki be hey tanrı!
benim boynum neden eğri
yardan ayrı düştüm gayrı
benden ala çiçek varmı
al baharlı mavi dağlar
yarim gurbet elde ağlar...
bu türkü'nün erdal erzincan yorumunda erdal hoca bağlamayla acımasız fakat bir o kadar nayif şekilde bütün kemiksel uzuvlarınızı kırar kırar ve yine kırar.
lale der ki be hey tanrı!
benim boynum neden eğri
yardan ayrı düştüm gayrı
benden ala çiçek varmı
al baharlı mavi dağlar
yarim gurbet elde ağlar...
aslında pek genç sayılmayacağım bir yaşta kaybettim babamı. bundan 35 sene evvel annemin karnındayken hakka yürümüş. tesadüf ki o da o gün 35 yaşındaymış.
ilkokul dan itibaren baban ne iş yapıyor türlü sorular karşısında ''vefat etti'' deyince genelde bu soruyu soran yetişkin insanlar beni üzdükleri için üzülürlerdi. neden üzüldüklerini anlamazdım. hiç tanımadığım için 30'lu yaşlarımın başına kadar eksikliğini veya acısını anlamamıştım.
bir gün ben de zamansız üç çocuğumu bırakır giderim diye üremedim bile. en yakın arkadaşımın 3 çocuğu varken durup durduk yerde beyin kanamasından ölmesi daha beter sarstı beni.
insan her durumda ve koşulda doğru ile yanlışın ayrımını bilen bir varlık. fakat işte doğru ile yanlışı ona yine de belli bir yaşa kadar otoriterce birilerinin hatırlatması gerekiyor. 30'lu yaşlarda buna dahildir. sanırım yaşam içinde baba en çok bunun için var. bundan 3 sene önce hayatımın ilk defa amına koyulduğunda bunun acısını ve eksikliğini çok yaşadım.
hera'ya hamd olsun ki atlattım, atlatıyorum.
ilkokul dan itibaren baban ne iş yapıyor türlü sorular karşısında ''vefat etti'' deyince genelde bu soruyu soran yetişkin insanlar beni üzdükleri için üzülürlerdi. neden üzüldüklerini anlamazdım. hiç tanımadığım için 30'lu yaşlarımın başına kadar eksikliğini veya acısını anlamamıştım.
bir gün ben de zamansız üç çocuğumu bırakır giderim diye üremedim bile. en yakın arkadaşımın 3 çocuğu varken durup durduk yerde beyin kanamasından ölmesi daha beter sarstı beni.
insan her durumda ve koşulda doğru ile yanlışın ayrımını bilen bir varlık. fakat işte doğru ile yanlışı ona yine de belli bir yaşa kadar otoriterce birilerinin hatırlatması gerekiyor. 30'lu yaşlarda buna dahildir. sanırım yaşam içinde baba en çok bunun için var. bundan 3 sene önce hayatımın ilk defa amına koyulduğunda bunun acısını ve eksikliğini çok yaşadım.
hera'ya hamd olsun ki atlattım, atlatıyorum.
bazen çok kafa ütüleyen teist dostlara sorulabilecek sorudur. madem allahın her şeyi yaratmaya gücü yetiyor, allahın bükemeyeceği bir demiri yaratmaya gücü yeter mi?
madem her şeyin bir tasarımcısı olmak zorunda o vakit tanrıyı da bir tasarlayan olmak zorunda değil mi bu teolojik diyalektikte.
bence gidin ihlas suresini bir kez daha okuyun. lakin orada da size bir cevap yok. size bu sureyi okumanızı salık vermem daha çok kafanızın karışması ve belki bir miktar çalışması içindir.
eskiden çok güzel günlerimiz olan bir kadın arkadaşım radikal bir dönüşümle geçen ramazan umreye gitti. ve bana artık kitap falan önerme kafam karışıyor diyor. eğer beni okuyan teist dostların da böyle bir sıkıntısı varsa işte ayet öneriyorum. daha ne yapayım ben size?
madem her şeyin bir tasarımcısı olmak zorunda o vakit tanrıyı da bir tasarlayan olmak zorunda değil mi bu teolojik diyalektikte.
bence gidin ihlas suresini bir kez daha okuyun. lakin orada da size bir cevap yok. size bu sureyi okumanızı salık vermem daha çok kafanızın karışması ve belki bir miktar çalışması içindir.
eskiden çok güzel günlerimiz olan bir kadın arkadaşım radikal bir dönüşümle geçen ramazan umreye gitti. ve bana artık kitap falan önerme kafam karışıyor diyor. eğer beni okuyan teist dostların da böyle bir sıkıntısı varsa işte ayet öneriyorum. daha ne yapayım ben size?
az bilinen bir koma hırrım buke eseridir.
göğsümü siper ettim, allah da yardım etti, vatanı kurtardık 5 dakikada...
göğsümü siper ettim, allah da yardım etti, vatanı kurtardık 5 dakikada...
günahım kadar sevmediğim bir siyasetçi olan bahçeli'nin 15 temmuz için söylediği doğru bir sözü var. millet devleti o gece sokaktan topladı diyor.
o gece kızılay'da asla rey vermediğim ve idam da etseler vermeyeceğim sivil hükümeti canım pahasına savunmaya çalışanlardan biriydim. ama neden böyle olmak zorunda yahu? istisnasız dünyanın bütün gelişmiş ülkelerinin yurttaşlarından 2 kat vergi ödememe rağmen neden ben koruyorum canımı hiçe sayarak sokakta hükümeti? benim de her aklı başında türkiye vatandaşı gibi kapatılmayan bir belediye çukuruna düşüp ölmek gibi hayallerim var. tankın altında kalarak, bir f-16 bombasıyla ölmek benim bile düşlerimi aşan bir durum.
asla ve asla halkımıza allahtan bir lutuf olmayan gündür. o gün bugün binlerce esnafımız ekmek teknesini siftahsız kapatıyor. on binlercesi battı çocuklarına ekmek götüremiyor. tabii ki o gece yitirdiğimiz 200 den fazla insanın acısının yanında söylediklerim hiçtir. 200'den fazla canı yitirmek demek klavyede kolay geliyor fakat hepsinin başka güzel yaşam hikayeleri vardı. çok değerli aileleri vardı. hepsine sabırlar dilerim.
dünyada en doğal insan hakkı yaşam hakkıdır. kitleler halinde canlarımızı yitirdiğimiz bir gün kutlanacak gün değildir. kutlayanlar var bunu yahu. dünyadan nefret etmek için başlı başına kocaman evren kadar büyük bir acı bunu görmek benim için.
o gece kızılay'da asla rey vermediğim ve idam da etseler vermeyeceğim sivil hükümeti canım pahasına savunmaya çalışanlardan biriydim. ama neden böyle olmak zorunda yahu? istisnasız dünyanın bütün gelişmiş ülkelerinin yurttaşlarından 2 kat vergi ödememe rağmen neden ben koruyorum canımı hiçe sayarak sokakta hükümeti? benim de her aklı başında türkiye vatandaşı gibi kapatılmayan bir belediye çukuruna düşüp ölmek gibi hayallerim var. tankın altında kalarak, bir f-16 bombasıyla ölmek benim bile düşlerimi aşan bir durum.
asla ve asla halkımıza allahtan bir lutuf olmayan gündür. o gün bugün binlerce esnafımız ekmek teknesini siftahsız kapatıyor. on binlercesi battı çocuklarına ekmek götüremiyor. tabii ki o gece yitirdiğimiz 200 den fazla insanın acısının yanında söylediklerim hiçtir. 200'den fazla canı yitirmek demek klavyede kolay geliyor fakat hepsinin başka güzel yaşam hikayeleri vardı. çok değerli aileleri vardı. hepsine sabırlar dilerim.
dünyada en doğal insan hakkı yaşam hakkıdır. kitleler halinde canlarımızı yitirdiğimiz bir gün kutlanacak gün değildir. kutlayanlar var bunu yahu. dünyadan nefret etmek için başlı başına kocaman evren kadar büyük bir acı bunu görmek benim için.
ömrü hayatımda ağzıma sürmüşlüğüm yoktur. içeni kınamam. kullanan tanıdığım ve sevdiğim dostlarım var. hepsi de çok salak salak nedenselliklerle bu boku içmeyi meşruulaştırmaya çalışırlar. bence kullanımı aynı alkollü içecekler gibi serbest olmalıdır. fakat sağlığın şurası için iyidir, alışkanlık yapmaz falan filan tırı vırılar anlatmayın içerken. çoluk çocuk inanıyor.
fakat kan şekerini düşürdüğü ve iyi bir ağrı kesici olduğu doğrudur. dayanılmayacak kadar yüksek derecede ağrılarınız varsa torbacı aramak yerine hekime gidin.
dün bahçesinde hint keneviri yetiştiren bir dayı da şeker hastalığıma iyi geliyor aq diye savunma vermiş. dediğim gibi kan şekerini düşürdüğü doğrudur. fakat sonrasındaki aşırı iştah açan etkisi olduğu için yine tıbbi olarak bir ske yaramayacaktır.
fakat kan şekerini düşürdüğü ve iyi bir ağrı kesici olduğu doğrudur. dayanılmayacak kadar yüksek derecede ağrılarınız varsa torbacı aramak yerine hekime gidin.
dün bahçesinde hint keneviri yetiştiren bir dayı da şeker hastalığıma iyi geliyor aq diye savunma vermiş. dediğim gibi kan şekerini düşürdüğü doğrudur. fakat sonrasındaki aşırı iştah açan etkisi olduğu için yine tıbbi olarak bir ske yaramayacaktır.
türkçe ne kadar muhteşem bir dil yahu. ''temenni'' sözcüğünü de sanki birileri sırf şiir yazalım diye güzelce bırakmış gitmiş olabilir dilimizin heybesine. bir de ilhan şeşen muhteşem bir şarkı yapsın diye tabii.
ümit yaşar oğuzcan der ki;
bir gül olmak isterdim koparılmak pahasına,
bir buket içinde sana sunulan...
bakışların, nefesin okşardı yapraklarımı ama,
yeterdi bana yüzündeki bir tebessüm...
koklanmak isterdim bütünleşmek için ruhunla,
sevgimle dağılırdım tüm benliğine...
'güllerin ömrü kısa olurmuş' kime ne,
koklanmak, okşanmak varken senin gibisine...
ben zaten göze almışım solup gitmeyi,
senin elinde, senin yakanda gülümsemeyi.
ilhan şeşen'in saçlarını kestirip boktan şarkılar yapıp, boktan dizilerde oynamaya başlamasıyla ülkemizin bu kadar sığ ve gerici bir hale getirilmesi arasında garip bir paralellik var. o günlerden öncesi kaliteli zamanlardan muhteşem bir düet bırakıyorum güne.
yunanca çevirisi;
zaman duruyor
seni özlediğimi hissettiğimde
dünya ışıldıyor
aşkını düşündüğümde
ah ışığım parılda ve bana gel
acımın çiçek açtığını gör de gel
eğer istersen eğer gelirsen
aşkımsın temelli
vasiliki papageorgiou
ümit yaşar oğuzcan der ki;
bir gül olmak isterdim koparılmak pahasına,
bir buket içinde sana sunulan...
bakışların, nefesin okşardı yapraklarımı ama,
yeterdi bana yüzündeki bir tebessüm...
koklanmak isterdim bütünleşmek için ruhunla,
sevgimle dağılırdım tüm benliğine...
'güllerin ömrü kısa olurmuş' kime ne,
koklanmak, okşanmak varken senin gibisine...
ben zaten göze almışım solup gitmeyi,
senin elinde, senin yakanda gülümsemeyi.
ilhan şeşen'in saçlarını kestirip boktan şarkılar yapıp, boktan dizilerde oynamaya başlamasıyla ülkemizin bu kadar sığ ve gerici bir hale getirilmesi arasında garip bir paralellik var. o günlerden öncesi kaliteli zamanlardan muhteşem bir düet bırakıyorum güne.
yunanca çevirisi;
zaman duruyor
seni özlediğimi hissettiğimde
dünya ışıldıyor
aşkını düşündüğümde
ah ışığım parılda ve bana gel
acımın çiçek açtığını gör de gel
eğer istersen eğer gelirsen
aşkımsın temelli
vasiliki papageorgiou
nihat doğan'ın sakal uzatıp kilo alarak akape belediye başkanlığı yapan siyasetçisidir.