confessions

turuncu gemi

2. nesil Yazar - Eski sevgili hüznü

  1. toplam entry 1820
  2. takipçi 11
  3. puan 16945

zengin sözlük yazarlarının rüyaları

turuncu gemi
bir hastanede çalışıyor olmanın kanaatimce en kötü yanı yolunuzun bazen yoğun bakımlara düşmesi. günümüz türkiye'sinde, sağlık politikalarının tartışılabilecek onlarca yapısal sorunu elbette vardır. fakat günümüz hastanelerindeki strerilizasyon, temizlik, personel kalitesi ve daha bir çok kalite avrupa'da gördüğüm çoğu hastanenin kalitesine ulaştı. konumuz elbette ki bu değil. nedense eklemek istedim işte. buna rağmen gözümde, yoğun bakımda yatan her hastanın durumu ap ayrı bir drammış gibi geliyor. gerçek ve içinde hiç kurgu olmayan bir çaresizliğin dramı.

dün geceki hastane nöbetimde bir sandalyenin üzerinde yarım saat kadar içim geçmiş uyumuşum. bu kısa sürede gördüğüm rüyada bir yoğun bakım çalışanıymışım. ve oradan çıkmama nedense izin verilmiyormuş. personel arkadaşlarım öğlen yemeklerinde cips gönderiyorlardı yemem için. hiç de sevdiğim bir gıda maddesi değildir cips. rüyanın sonraki evrelerinde ben de orada yatan bir hastaya dönüştüm. çaresiz ama her şeyi anlayan gözlerim fakat bir şey anlatmaya dermanı olmayan ağzım vardı. hala o kısa rüyanın olağan dışı etkisindeyim. acaba hayatımın bir evresinde nasıl olduğunu hatırlayamadığım bir kaza falan geçirdim de gerçekte bir yoğun bakım sedyesinde mi yaşıyorum diye içim içimi kemiriyor. fakat hayallerimde kurguladığım boktan yaşama bakar mısınız, tek sosyal hayat düşüm sabah akşam sözlükte yazmak olamaz sanırım.

çok ağır bir ayrılık depresyonu yaşadığım günlerde de, sabah uyanıp yanımda olduğunu sandığım insana ''bir tanem o kadar kötü bir kabus gördüm ki, saçma sapan rüyamda ayrılmışız, acısı hala bedenimin her yerinde'' diye anlatmışlıklarım vardır. fakat şu cevap hiç gelmedi

''gece yorganı ben fazla çektim ondandır, bir tarafların açıkta kalmış olabilir, benden kurtuluşun yok senin. beni böyle aptal rüyalar anlatarak hazırlamaya falan mı çalışıyorsun bir vedaya...''

ahhh ulannn ahh!!!

kalben

turuncu gemi
the big bang theory dizisinde amy farah fowler karakterini çok başarılı oynayan kadın oyuncudur. bir o kadar da ne dediği anlaşılmayan, şarkılar söyleyen yeteneksiz bişey bişey.

(buyrun lince, açtım kollarımı bekliyorum daşları)

aşti

turuncu gemi
iki yıl önce bir haziran günü yaşanmış selle yerle yeksan olmadıysa çok sağlam bir mühendislikle inşaa edilmiş yapıdır. o haziranda orada aptal bir çocuk gibi saatlerce ben ağlamıştım. gerçi koskoca yapının paramparça olup ciğerime çökmesi, bahsettiğim selden yıkılmış olabileceğini gösterir. zaten o günden sonra bir daha da gitmedim. yapının hala ayakta olduğunun nazarımda hiç bir ispatı yoktur. selden yıkılan molozlardan bir demir alıp elime onurumu savunmuştum. öyle işte. bu da böyle bir hikayemdir.

ağlama bu günler elbet geçer babam

turuncu gemi
müzikkalite evrenimiz, büyük sanatçı ahmet kaya abimizin sürgündeyken bir konserde telinden, dilinden doğaçlama dökülmüş bir şarkısıdır. söylerken sesinde hem vatanı, hem gurbeti açık seçik görürsünüz. ahmet abi çok güçlü bir insandı. namuslu, onurlu yıkılmayan bir baba idolü. bir dağdı ahmet kaya. fakat işte bütün sanatçılar gibi çok da duygusal bir insandı. buradayken hiç bir düşman yenemedi onu, gurbet yendi. vatan hasretinden ölen bir insan ne kadar kötü olabilir?

bir süredir eski güzel günlerim kabus olup rüyalarıma giriyor. her etim ayrı ezilmiş, dokularından sökülmüş ve acemice dikilmiş hissediyorum sabahları. iyi ki ahmet kaya var ve güçlü bir abi olarak uyanır uyanmaz bu gücü zerk ediyor kulaklarımdan kalbime.
çok özledik...

ağlama bu dertler elbet biter babam...

zengin sözlük yazarlarının ruh halleri

turuncu gemi
iki satır yazmak için ruhumu bir yokladım da birşey bulamadım yahu ruhumda. ölmüş falan olabilir miyim ben? bir kaç arkadaşı arayım da sorayım bari ölmüş müyüm diye.
bir de insanın ruhu gitmişsse ve hala nefes aldığına yemin edebiliyorsa, ölmüş müdür, ölümsüz mü olmuştur? amaan neyse bir kahvaltı falan hazırlıyayım ben.

kıyamet

turuncu gemi
genellikle gündelik hayatta dünya hayatının sonu olarak kullanılır. ama ''kıyamet'' benim çok sevdiğim bir sözcüktür. ''kıyam'' arapçada ayağa kalkmak demektir. günümüz insanı o kadar her şeye yabancılaşmış yaşıyor ki, toplumsal olarak yaşıyorlar mı yaşamıyorlar mı bir farkındalık içinde bile değillerdir. şairin dediği gibi ''derya içredirler derya bilmezler'' işte buna karşı bir ayaklanış, ya yok oluş, ya da gerçek bir toplumsal var oluş anlamında da kullanılabilir. kıyamet bazen ya herru ya merrudur.

gecenin şiiri

turuncu gemi
onur da ağlar

gözlerinin pınarında
bir bulut,
boşandı boşanacak
nerdeyse.
aklımdan geçenleri
okuyorsun su gibi.
dünya gördü
bizi boğazladılar...

tutma gözyaşlarını
onur da ağlar...
bırak yıkansın gökyüzü,
lacivert, yeşil, altın
ışıkları günbatının.
işte şafaktayız gene
çırılçıplak
ve mavi.
işte sanki dağ yeli
ve işte sanki meltem...

kimse toz konduramaz
kesip attığımız tırnağa bile.
sen en güzel kızısın
bütün galaksilerin
bense tözüyüm artık
akkor tözüyüm
prometheus'u yakan
kara sevdanın...

ne alnımızda bir ayıp
ne koltuk altında
saklı haçımız
biz bu halkı sevdik
ve bu ülkeyi.
işte bağışlanmaz
korkunç suçumuz...

ahmed arif

dire straits

turuncu gemi
why wory şarkısıyla insanı derinlere daldıran kaliteli gruptur. o kadar derinde öldüğünüzü sanarken, bu tüpsüz dalışınızda hayatta kaldığınızı görüp içiniz mucizeyle dolar.

why wory ?

bebeğim görüyorum ki bu dünya seni üzüyor.
bazı insanlar kötü olabilir,
o yaptıkları ve söyledikleri şeyler...
ama bebeğim bu acı gözyaşları sileceğim,
o huzursuz korkuları kovalayacağım,
senin mavi gökyüzünü grileştiren budur.

bu endişe niye, her acıdan sonra bir kahkaha olmalı,
her yağmurdan sonra gün ışığı olmalı,
bu tür şeyler hep aynı olmuştur
öyleyse niye bu endişe...
niye bu endişe...

bebeğim her düştüğümde sana dönerim.
ve sen yaptıklarıma anlamlandırsın.
söylemesi zor değil biliyorum...
ama bebeğim bu kelimeler anlamlı ve soğuk göründüğünde,
aşkımız kızıl ve altın renginde parıldar.
ve bu arada tüm geriye kalanlar.

bu endişe niye, her acıdan sonra bir kahkaha olmalı,
her yağmurdan sonra gün ışığı olmalı,
bu tür şeyler hep aynı olmuştur
öyleyse niye bu endişe...
niye bu endişe...

eski sevgiliye söylemek istenenler

turuncu gemi
sensizliğin üzerinden bir seneden fazla geçmesi ne kötü şey. ayrılıktan sonra bayram günü yaklaşmıştı. ben her şeyden korkuyordum. çok saçma bir şekilde sensiz nasıl bayram geçirebileceğim de bu korkulardan biriydi.
iki bayram geçti sensiz. sensiz bayram her lugata anlatım bozukluğu olarak geçmeli.

bir genel seçim bile geçti. seninle birlikte ne kadar çok seçimde, refarandumda oy kullanmaya gittik. hatırlar mısın başlardım seçimlerden üç ay önce bu sefer kesin akp den kurtuluyor olmamızın rasyonel çözümlemelerine. bu zalimler gittikten sonra kurtulacak ağaçların öykülerini anlatırdım sana. izmir marşıyla el ele giderdik sandığa. akşamı hayal kırıklıkları, zalimlerden kurtulamamış olmamızın derin hüznü.
biz ayrıldık ama katillerinin mahkemesinde tanıştığımız ali ismail korkmaz halâ bizim çocuğumuz.

kafama koymuştum sensiz geçen ilk sevgililer gününde intihar edecektim. sonrasında bekleyeyim belki doğum günüme kadar barışırız o zaman ederim diye avuttum kendimi. doğum günüm bahardaydı, güzel mevsimdir bahar. ölmeyi gözüm kesmedi.

yarın doğum günün. uzun zamandır hüzünlü şarkılar dinlemiyordum. bu sabah işe gelirken hasretin yandı gönlüm türküsünü açtım. seha yokuş'tan hem de yahu. en güzel anne ninilerine benziyen yüzün geldi aklıma. seninle ilk dans ettiğimiz şarkıyı açıp kendimi asacaktım yapmadım.

doğum günün kutlu olsun erciyes ülkesinin muzlu süt tenli prensesi.

mutsuz insanlara tavsiyeler

turuncu gemi
mutluluğuna yabancı bir aptal olmaktansa, mutsuzluğuyla yüzleşilen geçici bir dönem yaşamak ileride seni ileride daha istikrarlı sevinçlere götürecektir.

(ben bu cümleyi kendime yazdım. sizden ricam, mutsuz bir insana söyleyecek dolu bir cümleniz yoksa mizah kasmayın. şakaya gelecek bir konu değil mutsuzluk)

cahiliye dönemi

turuncu gemi
antik yunan uygarlığı batarken oradan roma'ya taşınan eserler roma uygarlığını yükseltmiştir. roma uygarlığı batarken de, bu külliyat arap tacirler eliyle mekke'ye taşınmıştır.

muhhamed dönemi mekke hiç de cahil bir çağ yaşamıyordu. müslümanlarımız dinini kurandan öğrenmez, ramazanda çağrı filmini izleyerek tüyleri ürperir sadece. bir kaç saat sonra da en adi dedikoduları yapmaya, parayı allaha şirk koşmaya devam ederler. size çağrı filminden örnek vereyim. mekke o zamanlar da pagan inançlar bakımından çok önemli din ve kültür başkentiydi. (filmde put ticaretinin merkezi diyor) şiir çok gelişmişti. her yerde antik eserlerde yazanlar tartışılıyor ve üzerine yeni yaratımlar ekleniyordu.

muhhamed'de böyle bir çağın ürünüdür aslında. okuma yazma bilmediği tevatürü, meryem'in dünyaya babasız çocuk getirmiş olması gibi bir tevatürdür. din alimleri kendisinin bir çoban olduğunu söylese de muhhamed zengin bir hayvan tücarrıdır. çocukluğunda anadolu dahil bir çok yer gezmiş, gerek tevrat ve incilin, gerek mitosların ama en önemlisi o dönemin büyük şairlerinin eserlerinden çok şey öğrenmiştir. (bu büyük şairlerden imrul kays şiirleri, kuranı kerimde noktasına virgülüne dokunulmadan eklenmiş 50 kadar ayeti oluşturur.)

bayram tatilinde can sıkıntısından siccin denen filmi izledim. filmde kuran okunan sahneler beni bile etkiledi. arapçaya da hakimimdir. insanlar hiç arapça bilmese bile iyi bir sesle kuran okunurken etkilenmesi, kuranı kerimin makam, vezin ve biraz da arapça anlıyorsanız çok leziz metaforlar içeren bir şiir kitabı olmasındandır. bu kitap o cahiliye dönemi diye iftira atılan dönemin ürünüdür.

asıl cahiliye pagan bir dine inanmak değildir. hatta paganizmin felsefi derinliğini materyalizmle harmanlarsanız büyük zihinsel bir sıçrayış yaşarsınız. asıl cahiliye dönemi insanların günümüzde halâ metafizik olgulara inanmasıdır. ve hatta bu kitlelerin, dini olup imanları olmadıkları için iki yüzlülük devri de diyebiliriz bu devre.

din halkların afyonudur

turuncu gemi
din yığınların afyonudur önermesi büyük filozof marks'ın uzun bir paragrafının son cümlesidir. o paragrafın bir yerinde "din ruhsuz dünyanın vicdanıdır" der. gerçekten de din bir bakıma öyledir. dinler sizin bugünüzü kurtarmak adına bir şey vaat etmez. allah sizden yer yüzünün vicdan halifesi olmanızı ister. bu dünyada gerekirse kendi ihtiyaçlarınızdan kısıp yoksul insanlara dağıtacaksınız ki allah da karşılığını size öldükten sonra cenette versin. şöyle bir dua allahlık birimlerine ulaşmaz; "allahım ne olur melahat benimle sevişssin, ne olur sevişssin lutfen" .
ancak siz bu dünyada allaha rağmen iyi kalacaksınız ki, allah da size cennete istemediğiniz kadar melahat versin.
anlayacağınız durum aynı ömer hayyam'ın dediği gibidir. "allahım sende de her şey veresiye"

hegemonya tarafından dinin, toplumları manüpile etmek adına bir afyon olarak kullanıldığı labratuvar ortamlarında ispatlanmış bir gerçektir. günümüz insanı din afyonunu derin depresyonlara veya yalnızlıklara düştüğünde de gönüllü olarak ruhuna çekmektedir. insanlarımıza hiç bir şart ve koşulda afyon içmesini önermem. çünkü her afyon öncesinde geçici bir rahatlama sağlasa da sonrasında anatomide daha derin tahribatlara yol açar. en büyük kurtuluş kişinin öz iradesindedir.

hz. musa

turuncu gemi
eskiden semavi dinleri, pagan dinlerin evrim geçirmiş hali olarak görür saygı duyardım. ama artık semavi dinleri, paganizmin çok kaba bir defarmasyonu olarak niteliyorum.

musa kıssasını ele alalım. kutsal kitaplarda geçen hali zaten çok kişinin malumudur. ama aslında musa, rab'la allah'la ilgisi olmayan bir halk önderidir. firavunun sarayında, muktedirin evlatlığı ve baş veziri olarak yükselmiş bir adamdır. ama ezilen kölelerle, egemen aristokrasi arasındaki çelişki beynini kemiriyordur. bir süre safını kölelerden yana seçerek onları kurtuluşa ulaştırmıştır.

elindeki asa ile kızıl denizi falan yarmamıştır. bu öykünün aslını anlatmak isterim. musa gençliğinde bütün nil deltasında köleleri denetleyen bir saray amiridir. kızıldeniz belli yıl döngüleri arasında yaya olarak geçilecek kadar çekilir. musa bunu çok iyi bilip hesapladığı için halkını güven içinde yaşayacakları topraklara ulaştırmıştır.

kurtuluş allahta, rab'da değil, müsbet bilimlerde ve insan sevgisindedir.

bir yazı

turuncu gemi
dna ne kadar güzel bir şeydir yahu. adı üstünde bir sarmal, anatomimizin olmazsa olmaz bir yapı taşı. mikroskopta hayranlıkla incelediğim olur bazen bu mucizevi sarmalı.

bu yapı taşı gerçekten de hayata çok benzer. yaşamda insanlığın bir kenetlenmesi değil midir? veya en azından idealar dünyasında öyle olmalıdır. hayır yahu o kadar zor değil. tamam platon idealar dünyasında bize bu dünyada mümkün olamayacak üstün bir yaşam biçiminden bahsediyor. hayır mümkün olamayacak bir yaşam biçimi de değil gayet mümkün yaşam formudur platon'un anlattığı, ama işte lanetlenmiş her şeyi yenmesi kendisini yenememesi yüzünden olanaksızlıkların güzellikleri veyahut her şeyin böyle ıskalanması. hayır insan lanetlenmemiştir, insan kendi lanetini kendisi yaratmıştır. yaşamı, insanlıkla ve insanlarla sımsıkı ve bir o kadar da özgür, esnek bir sarmal yapabilecekken her haltı biçimsiz, zevksiz bir kısır döngüye dönüştürerek yaratmıştır belki de bu laneti. belki de bu söylediğim sadece lanetin küçük bir soğan başıdır.

demeter'i düşünüyorum bazen, eyy, güzel saçlı kraliçe, güzel örgülü demeter.
öyküsü herkesçe malumdur. yeraltı tanrısı hades, tabiat tanrıçasının kızı persephone'yi büyülü bir içkiyle sarhoş edip ölüler ülkesine götürür. bu belki de bencil, kirli erkekliğin tabiata karşı ilk sinsi oyununu sembolize eder.
diğer erkek tanrılar pek önemsemezler önce bu büyük suçu. ama demeter kahrından bir daha insana şefaat etmez. ölür, gider kırılır insanlık. bu aynı zamanda kadının erkek tanrılara karşı büyük bir devrimci çığlığıdır. en sonunda baş tanrı zeus araya girer ve işin ortasını bulur. persephone yılın altı ayı annesinin yanında, diğer altı ay ise ölüler ülkesinde kalacaktır. bir bakıma demeter anlaşmadan zararlı çıkmıştır. kirli erkeklik, hegemon erkeklik tarafından ödüllendirilmiştir. tabiat dediğin her altı ayda bir çocuğunun ölümünü görmek zorunda kalan bir annenin acılar bütünlüğüdür. açmaz bir kısır döngüsüdür.

ama işte insan hiç bir kısır döngüye mahkum değildir özünde. çünkü insan tanrılardan bile güçlüdür. yaşamı bir sarmal halinde özüne uygun büyütüp güzelleştirebilir. ahh bir de şu öğrenilmiş çaresizliğinin yozlaşmış cehaleti olmasa.

kan uyku

turuncu gemi
güzel bir turgut uyar şiiridir;

bir biz varız güzel öbürleri hep çirkin
birde bu terli karanlık
sonra bir şey daha var muhakkak ama adını bilmiyorum
nereden başlasam sonunda o ışıkla karşılaşıyorum
yarı çıplak utanmaz bir kadın resmini aydınlatıyor
akşam oluyor ya bir türlü inanamıyorum
oturmuş iri yapılı adamlar esrar çekiyorlar
daha bir aydınlık olsun diye içtikleri su
sarı toprakdan testileri güneşte pişiriyorlar

bir korkuyorum yanlız kalmaktan bir korkuyorum
gündüzleri delice çalışıyorum geceleri kadınlarla yatıyorum

sonra birden büyümüş görüyorum ağaçları
kısrakları birden yavrulamış
havaları birden güneşli

kadınlarla yattığım yetse ya
birde kadınlarla yattığıma inanmam gerekiyor

hoşlanmıyorum

arz-ı hal

turuncu gemi
güzel bir turgut uyar şiiridir;

ben de günahkar kullarındanım allahım...
bir "kulhuvallahi" bilirim dualardan,
bir de "yarabbi şükür" demeyi doyunca,
bir kere oruç tutmam ramazan boyunca,
ama çekmediğim kalmadı sevdalardan.
ben de günahkar kullarındanım allahım!...

benim gibi kulun çok dünyada, allahım!...
eğer bilmiyorsan işte, haberin olsun.
ekmek derdi, aşk derdi unutturdu seni.
insan hatırlamıyor dün ne yediğini.
zaten yediğimiz ne ki hatırda dursun.
benim gibi kulun çok dünyada, allahım!...

yazdıklarıma sakın darılma allahım!...
meleklerin sana bunları söylemezler.
artık, pek yarattığın gibi değil dünya
insanlar hem sabuna karıştı, hem suya:
ne olursun hoşuna gitmediyse eğer,
yazdıklarıma sakın darılma allahım!...

sana bir şey soracağım, affet, allahım!...
beş vakit kızlar doluyor camilerine,
beyaz yaşmaklı, beyaz tenli masum kızlar...
benim bir defa görüşte yüreğim sızlar;
sen tutulmadın mı, içlerinden birine?
sana bir şey soracağım, affet, allahım!...

işte insanlar bu minval üzre, allahım!...
kıt kanaat sere serpe yollar boyunca
sen, bizim için hala o ezeli sırsın.
sen de, bizi bilmiş olsan, başkalaşırsın...
herkesin kederi, gailesi boyunca.
işte insanlar bu minval üzre, allahım!...

acıyor

turuncu gemi
güzel bir turgut uyar şiiridir;

mutsuzlukdan söz etmek istiyorum
dikey ve yatay mutsuzluktan
mükemmel mutsuzluğundan insansoyunun
sevgim acıyor

biz giz dolu bir şey yaşadık
onlarda orada yaşadılar
bir dağın çarpıklığını
bir sevinç sanarak

en başta mutsuzluk elbet
kasaba meyhanesi gibi
kahkahası gün ışığına vurup da
öteden beri yansımayan
yani birinin solgun bir gülden kaptığı frengi
öbürünün bir kadından aldığı verem
bütün işhanlarının tarihçesi
sevgim acıyor

yazık sevgime diyor birisi
güzel gözlü bir çocuğun bile
o kadar korunmuş bir yazı yoktu
ne denmelidir bilemiyorum
sevgim acıyor
gemiler gene gelip gidiyor
dağlar kararıp aydınlanacaklar
ve o kadar

tavrım bir çok şeyi bulup coşmaktır
sonbahar geldi hüzün
ilkbahar geldi kara hüzün
ey en akıllı kişisi dünyanın
bazen yaz ortasında gündüzün
sevgim acıyor
kimi sevsem
kim beni sevse

eylül toparlandı gitti işte
ekim filanda gider bu gidişle
tarihe gömülen koca koca atlar
tarihe gömülür o kadar

hatırlasana

turuncu gemi
şimdi size bu şarkının hikayesini anlatıyorum. şarkıyı dinlerseniz anlıyacaksınız ki, barış abinin yıllardır unutamadığı sevgilisi birgün kapıdan girince onu kibarca kovuşunu anlatır. içi harıl harıl yana yana yapar bunu.
ama şimdi size barış abi tarihinde bilinmeyen bir noktayı aydınlatıyorum (tamamen sallıyorum rica ederim ciddiye almayın)

aslında ustamızın yıllardır beklediği sevgilisi gelmemiştir. barış abi uykuyla uyanıklık halinde geldiğinin rüyasını görmüş ve kendisini güçlü his edebilmek için bu sözleri tasarlamıştır kafasında. hangi yiğit, hangi delikanlı söyliyebilir ki çok sevdiği ve özlediği bir tanesini lafları. ben söylerim.

din istismarı

turuncu gemi
olay sadece ''din istismarıyla'' kalsa bünyem buna bağışıklık kazanacak ama tek sorun o değil yazık ki. bir de din mastürbasyonu olayı var. bence dindar arkadaşlar kendi inaçlarına bu yolla herkesten daha fazla zarar vermektedirler.

hınçak

turuncu gemi
tam ismi ''devrimci hınçak partisidir'' halkların eşit ve özgür koşullarda ortak yaşamını esas alır. ''hınçak'' sözcüğü ermenicede çan demektir. partinin devrimci aktivisti paramaz (matteos sarkisyan) faşist ittihat terak-i partisi tarafından beyazıd meydanında idam edilmiştir. genç devrimcinin son sözleri ''başımız dimdik gidiyoruz bu dünyadan, yaşasın sosyalizm'' olmuştur.

paramaz'dan, deniz'lere gelenek sürmüştür.
53 /