sızmadan uyuyamayanlar için geçerliliği olmayan durum. bir noktadan sonra devreler yanar ve ancak yorgunluktan sızdığında uyuyabilmiş olursun, işlerin nasıl gittiği önemini yitiriverir. ajlk
ben en çok yalnızken farkına varabildiklerime tutuldum. ateşin kızılı, yaprağın sarısı, tenime değen rüzgar, ufkumdaki çizgi, cevapları olan ya da daha çok soru sorduran gerçekler, mutlağı harcına kardığım yapılar, var olanlar, olmayanlar, adımladığım ya da bazen koştuğum o yollar, çizgi boyu harcananlar, hiç yer tutmayanlar, peşi sıra özgürlük veya esaret, adı söylenmemesi gerekenler, binlerce yangın sonrası yine aynı duran ve surlarında ölümden bihaber gözcüler barından o kaleler, çocuk, ihtiyar, kadın, erkek, yok hükmünde yer kaplamayanlar, attıklarım ve biriktirdiklerim, bildiklerim ve bulamadıklarım, doğrularım... hepsi ardı sıra, tek tek ve defalarca tekrar tutuldu. bir başına adımladığım yolları çok sevdim ben.
duman gitti yanan közdeyim, uzağım.
daha yüksek yerler var, daha sert kayalıklar, daha çok karanlık, daha çok gün doğumu var.
bilmediğim gerçekler var daha, sormaktan vazgeçtiklerimle halaya duran.
yalnızlık basit bir eylem, sıradan bir sokak, herhangi biri, yalnızlık olsa olsa sigara külü.. daha fazlası değil.
duman gitti yanan közdeyim, uzağım.
daha yüksek yerler var, daha sert kayalıklar, daha çok karanlık, daha çok gün doğumu var.
bilmediğim gerçekler var daha, sormaktan vazgeçtiklerimle halaya duran.
yalnızlık basit bir eylem, sıradan bir sokak, herhangi biri, yalnızlık olsa olsa sigara külü.. daha fazlası değil.
ks. terörle mücadele, emniyet teşkilatında terörle mücadele dairesi başkanlığı olarak adlandırılır.
olmaz olasıca insan. zamanla insanlık biter itlik, uğursuzluk, serkeşlik başlar, lanet edersin öyle kötü. gördüğünüz zaman ıslak sopa ile ıslah etmeyi deneyin baktınız olmuyor egm bir telefon kadar uzağınızda canını yediklerim.
tabancaya tek mermi koymak yerine, beş mermi koyup türkleştirip daha fazla keyif alabileceğiniz oyun.
i want to play game
i want to play game
her ne kadar sokaklarında rus güzeller dolanıyor olsa da silopi'nin yanında esamesi okunmayacak ilçe. turist çekiyor diye güzel görecek, imrenecek, ne kaar da hoş bir ilçeymiş diyecek halimiz yok elbet.
(bkz:aşk silopi'de yaşanıyor güzelim)
(bkz:aşk silopi'de yaşanıyor güzelim)
(bkz:bally)
mutlak sonun gerçekliğini yüze vurması bakımından hayatta yaşanabilecek en realist duyguların arasında sıralamaya oynar hissettirdiği. benim için gerçeğin en katıksız halidir ve vakti geldiğinde artık ikamet edeceğim adresi gösterir, üstelik beni bekleyenlerin varlığından haberdar olarak. öyle ki; murat menteş ruhi mücerret adlı kitabında şöyle der; "mezar taşlarındaki ölüm tarihleri, ölülerin bizi kaç yıldır beklediğini gösterir." hah işte altını çizebilirim defalarca bu sözün. bekleyenlerin var olduğunu bilmenin huzuru mudur yoksa anın bezginliğinden mi henüz çözemesem de oradaki huzuru hiçbir yerde bulamadığımı söyleyebilirim. gerçek huzur verir, mezarlıklar da gerçeğin en katıksız halidir.
kendisi için bir şarkı yazılsaydı az çok şöyle bir şey olurdu;
hepimiz eşsiz kar taneleriyiz, bir an avuçta erirsek gökyüzü yok olacak sanıyoruz, tuhaf, sanrıları mutlak belleyip hayatta kalabilme başarısı takdir edilesi...
bu geceki yayının sonlarına yetişmiş olsam da güzel şarkılar dinleme fırsatı bulduğum radyo, ara sıra dinlemek lazım. ^^
şeytanın "madem beni yarattın oflular neden var, ofluları yarattın ben neden varım" şeklinde yaradana soru sormasına sebep olan trabzon ilçesi.
dert etme iyiyim ben ara sıra mahşer ara sıra yaşama hırsı.
moderasyona herhangi bir şikayette bulunmayan yazar. rutin kontroller sırasında birden fazla yazar tarafından eksilendiğini fark edilip şikayetine gerek duyulmadan ilgili yazarlara yaptırım uygulandı.
bu akşam 21.30'da sözlüğümüzün tt çalışmasına sahne olacak yer, attığınız twitlere #zenginsözlük hashtagı ekleyerek bize eşlik edebilirsiniz.
ekin idim oldum harman, savursunlar yele beni.
bir zamanlar fazlasıyla hissettiğim fakat zamanla törpüleyerek minimal düzeye indirdiğim duygu çeşidi. zamanla görmezden gelebilme yetiniz yükseliyor, tabi bir de önem sıralamanız fazlasıyla etkili oluyor bu duyguyu yönlendirmede. gerçek manada önem arz eden durumlar karşısında mı yoksa alelade herhangi bir anda mı öfkelendiğinizi mutlaka analiz edin, eğer olur olmadık alelade durumlar karşısında oluyorsa gerçek anlamda bir sıkıntı mevcuttur ve bunu çözme yoluna gidin. öfke güzel bir duygu değil, elinizden geldiğince yok etme yoluna giderseniz kaliteli bir hayat standardını yakalayabiliyorsunuz.
en basit yolu ve hatta diğer her şey için olan en basit yolu aracı tanımak ve hissetmektir, gerisi aptal olmayan bir insan tarafından başarılabilir.
- yarım debriyaj ile kalkabilirsin
- fren kullanmadan debriyaj gaz modern dans ikilisi ile sabit kalıp kalkman gerektiğinde kalkabilirsin.
- ben daha çok hissedemiyorum aracı diyip el freni ile kalkabilirsin.
aslında alışana kadar olur öyle demek içimden geliyor da, bir zahmet her bindiğiniz araca anında alışın, çok zor bir olay değil. yok bunu sorun ediyorsanız, her seferinde eliniz ayağınız karışıyorsa sürmeyin cidden çıkmayın trafiğe gerek yok.
yıl olmuş 2017 ehliyeti alana kadar bunu başaramıyorsan zaten o süreçte sana ehliyet vereni de neyse ^^
- yarım debriyaj ile kalkabilirsin
- fren kullanmadan debriyaj gaz modern dans ikilisi ile sabit kalıp kalkman gerektiğinde kalkabilirsin.
- ben daha çok hissedemiyorum aracı diyip el freni ile kalkabilirsin.
aslında alışana kadar olur öyle demek içimden geliyor da, bir zahmet her bindiğiniz araca anında alışın, çok zor bir olay değil. yok bunu sorun ediyorsanız, her seferinde eliniz ayağınız karışıyorsa sürmeyin cidden çıkmayın trafiğe gerek yok.
yıl olmuş 2017 ehliyeti alana kadar bunu başaramıyorsan zaten o süreçte sana ehliyet vereni de neyse ^^
"içinden yol geçen bir sese sahip kadın" diye tanımlamıştı ekşi yazarlarından biri hatırladığım kadarıyla, üstüne eklenecek pek bir şey bırakmıyor, yola dair ne varsa bu kadının sesinde de o var. özellikle ibrahim maalouf esintileriyle olan şu güzellik;
ki bunun hemen ardına şunu eklememek taş olma sebebi olabilir;
güzel bir ablamızdı, huzurla uyusun.
ki bunun hemen ardına şunu eklememek taş olma sebebi olabilir;
güzel bir ablamızdı, huzurla uyusun.
içim, bir suskunsa tekin mi ola?
o malta bıçağı, kınsız, uyanık,
ve genç bir mısradır
filinta endam...
neden, neden alnındaki yıkkınlık,
bakışlarındaki öldüren buğu?
bilmiyorum ne kadar zaman geçti anlaşılır olmasının üstünden, anlaşılır olması kabullenmek bakımından önemli, sanıyorum ki bu yüzden herhangi bir zaman dilimini o nokta üzerinden tespit edebiliyorsun, herhangi bir şey gibi değerlendirdiğin onlarca şey arasından sıyrılıp başka bir şey oluyor, önemli oluyor herhalde olması gereken sözcük bu olsa gerek, anlatmaya çalıştığım şey önemli oluşu.
belirli bir önem sıralamasına göre seyrediyor hissettiklerim, yargılarım ve sonuçlar. kolaylıkla değişebilen bir yapıya sahip değil, öyle olmasını isteyen bazı insanlarla tanışmıştım bir zamanlar, daha kolay seyrediyor o zaman hayat diye düşünüyorlardı, ne düşündüklerini önemsemediğim zamanlardı muhtemelen bu sebepten kolaylıkla değişebilsin diye hiç istemedim ya da bana uymuyordu. önemsemediğimden ya da olması gerekenin o olduğu için değişmemesi de aslında tartışmaya lüzum gerektiren bir şey değil, nedenleri aramaktan sonuçları önemsediğim zamanlarda vazgeçmiştim zaten.
aslına bakacak olursak mesele tam olarak nerede başlıyor, nerede yön değiştiriyor ve neden son bulmuyor... bütün bu olanların basit ve bir o kadar anlaşılabilir cevapları bende saklı, fakat kendine yeniden yönelttiğin bazı sorular mutlağı yok ediyor, bu aslında çok acımasız bir şey, düşünsene mutlak diyorsun, tamam diyorsun yani en olması gereken şey bu tamam, tamam dediğin anda tam olmadı demene sebep oluyor ilginç değil mi. yargıların kolaylıkla değişmiyorsa işkence bile sayılabilir, kolay oturmuyor taşlar yerine bazen, sen tutup binayı yıkıyorsun. sorarlar adama sen ne ayaksın, sen neyin peşindesin diye, cevap alamayacaklarını bildiğini varsayıyorsun ama şaşkınlıkları hayal kırıklığına yol açıyor, bir şeyler ummaktan vazgeçmediysen tabii yoksa önemsiz bir an olarak kalıyor geçmiş zaman hanende, bir daha aklına bile gelmiyor, vazgeçtiğini anımsıyorsun sadece. insan sadece anımsamak istediklerini anımsayıp geriye kalan her şeyi tarihin çöplüğüne gömdüğü zaman güçlü olduğuna inanabiliyor, çöpü arada boşaltmak lazım tabii yoksa en fazla teselli ikramiyesi tadı daha ötesi değil.
sokakta turluyorum geçenlerde, önümde bir kaç kişi yürüyor, adımları yenilgi tadında ama sezebiliyorsun, suratlar beş karış, içlerinden biri intikam istiyor.. suratlarına bir defa baksaydınız o an geri kalanların, hiçliğin vücut bulmuş halini görmeniz kaçınılmaz olurdu, ben bakmadım çünkü gerek duymadım, daha önce de görmüştüm zaten, aynı şeyleri defalarca yaşamayı seven bir yapım yok.
yankın yasak, aynalara.
inemem bahçende talan,
tam, boş yanı bu, derim namussuzun,
tam, bıçağım cehennem gibi güzelken,
aklıma düşüyorsun
ellerim arık...
yankısı sağır eden şeyleri duyuyorum bu günlerde.. el bombası düşmüştü askerde sutre önüne atmıştık kendimizi yere, ağzımız burnumuz toprakla dolmuştu, göz gözü görmüyordu, o an hissettiğim tek şey ne kadar gürültülü bir patlama olduğuydu sadece o kadar, çok gürültülüydü emin olabilirsiniz, başka bir şey düşünmek için sebep de yoktu zaten, şimdiyle tek farkı ağzım burnum toprakla dolmadı, daha fazlası değil.
bir arkadaşımın yeni doğan çocuğunu görmeye gittim bugün, arkadaşın suratına baktım, bebeğe baktım, duvara da bakar oldum o ara, yeni bir hayata yol açışlarındaki haklı gururun duvardan tavana sekme anına tanık olurken, önüme baklava koydular o ara odaklanamadım ondan sonra neler oldu kaçırdım bu sebepten. önlenemez sorularınızın önüne baklava konulduğunda hayat o kadar saçma bir gerçekliğe bürünüyor ki o anın şokunu atlatabilme kabiliyetinize göre geriye kalan her şeyle başa çıkabiliyorsunuz. bebekler tuhaf canlılar, insandan olma insan biraz fazla baksan muazzam bir şey bu, biraz yana baksan başka şeyler, bu kadar kolay değişmemeli anlamlar ya da değişecekse eğer, yok boşver cidden değişmemeli.
bütün ham maddesi bir savaş anında bombalanan fabrikadan kalan kadar olan bir şeyi elimde tutuyorum, hediye olarak bundan sonraki varlığını benim ellerimde geçirecek, bu anı görebilseydi bombardıman pilotu geçmişime söver miydi emin olamıyorum, kalanlarla yetinmenin ne hissettirdiğini anlardı en azından belki.
geçmişte bir gün geliyor aklıma, çok soğuk ve aynı orantıda karanlık bir gece, bir türkü çalıyor bir yerde, donup kalmışım yanımdan geçen kalabalıklar erirken orada olma sebebimi unutuyorum, neden durduğumu, neden o türkü, ambale oluyor o an zihnim ve bilmem ne kadar süre sonra yeniden çalışıyor, yürümeye devam ediyorum ama aksine değil tam da o karmaşanın içine, çok uzun gecelerimden bir tanesi de odur, şimdi o geceyle birebir hislere sahibim ama eksik ve ben o eksiğin ne olduğunu anlamaya çalışıyorum, çalışırken yazıyorum pekiştirsin diye, o kadar anlamsız bir çaba ki gülümsetiyor ama.
her neyse....
o malta bıçağı, kınsız, uyanık,
ve genç bir mısradır
filinta endam...
neden, neden alnındaki yıkkınlık,
bakışlarındaki öldüren buğu?
bilmiyorum ne kadar zaman geçti anlaşılır olmasının üstünden, anlaşılır olması kabullenmek bakımından önemli, sanıyorum ki bu yüzden herhangi bir zaman dilimini o nokta üzerinden tespit edebiliyorsun, herhangi bir şey gibi değerlendirdiğin onlarca şey arasından sıyrılıp başka bir şey oluyor, önemli oluyor herhalde olması gereken sözcük bu olsa gerek, anlatmaya çalıştığım şey önemli oluşu.
belirli bir önem sıralamasına göre seyrediyor hissettiklerim, yargılarım ve sonuçlar. kolaylıkla değişebilen bir yapıya sahip değil, öyle olmasını isteyen bazı insanlarla tanışmıştım bir zamanlar, daha kolay seyrediyor o zaman hayat diye düşünüyorlardı, ne düşündüklerini önemsemediğim zamanlardı muhtemelen bu sebepten kolaylıkla değişebilsin diye hiç istemedim ya da bana uymuyordu. önemsemediğimden ya da olması gerekenin o olduğu için değişmemesi de aslında tartışmaya lüzum gerektiren bir şey değil, nedenleri aramaktan sonuçları önemsediğim zamanlarda vazgeçmiştim zaten.
aslına bakacak olursak mesele tam olarak nerede başlıyor, nerede yön değiştiriyor ve neden son bulmuyor... bütün bu olanların basit ve bir o kadar anlaşılabilir cevapları bende saklı, fakat kendine yeniden yönelttiğin bazı sorular mutlağı yok ediyor, bu aslında çok acımasız bir şey, düşünsene mutlak diyorsun, tamam diyorsun yani en olması gereken şey bu tamam, tamam dediğin anda tam olmadı demene sebep oluyor ilginç değil mi. yargıların kolaylıkla değişmiyorsa işkence bile sayılabilir, kolay oturmuyor taşlar yerine bazen, sen tutup binayı yıkıyorsun. sorarlar adama sen ne ayaksın, sen neyin peşindesin diye, cevap alamayacaklarını bildiğini varsayıyorsun ama şaşkınlıkları hayal kırıklığına yol açıyor, bir şeyler ummaktan vazgeçmediysen tabii yoksa önemsiz bir an olarak kalıyor geçmiş zaman hanende, bir daha aklına bile gelmiyor, vazgeçtiğini anımsıyorsun sadece. insan sadece anımsamak istediklerini anımsayıp geriye kalan her şeyi tarihin çöplüğüne gömdüğü zaman güçlü olduğuna inanabiliyor, çöpü arada boşaltmak lazım tabii yoksa en fazla teselli ikramiyesi tadı daha ötesi değil.
sokakta turluyorum geçenlerde, önümde bir kaç kişi yürüyor, adımları yenilgi tadında ama sezebiliyorsun, suratlar beş karış, içlerinden biri intikam istiyor.. suratlarına bir defa baksaydınız o an geri kalanların, hiçliğin vücut bulmuş halini görmeniz kaçınılmaz olurdu, ben bakmadım çünkü gerek duymadım, daha önce de görmüştüm zaten, aynı şeyleri defalarca yaşamayı seven bir yapım yok.
yankın yasak, aynalara.
inemem bahçende talan,
tam, boş yanı bu, derim namussuzun,
tam, bıçağım cehennem gibi güzelken,
aklıma düşüyorsun
ellerim arık...
yankısı sağır eden şeyleri duyuyorum bu günlerde.. el bombası düşmüştü askerde sutre önüne atmıştık kendimizi yere, ağzımız burnumuz toprakla dolmuştu, göz gözü görmüyordu, o an hissettiğim tek şey ne kadar gürültülü bir patlama olduğuydu sadece o kadar, çok gürültülüydü emin olabilirsiniz, başka bir şey düşünmek için sebep de yoktu zaten, şimdiyle tek farkı ağzım burnum toprakla dolmadı, daha fazlası değil.
bir arkadaşımın yeni doğan çocuğunu görmeye gittim bugün, arkadaşın suratına baktım, bebeğe baktım, duvara da bakar oldum o ara, yeni bir hayata yol açışlarındaki haklı gururun duvardan tavana sekme anına tanık olurken, önüme baklava koydular o ara odaklanamadım ondan sonra neler oldu kaçırdım bu sebepten. önlenemez sorularınızın önüne baklava konulduğunda hayat o kadar saçma bir gerçekliğe bürünüyor ki o anın şokunu atlatabilme kabiliyetinize göre geriye kalan her şeyle başa çıkabiliyorsunuz. bebekler tuhaf canlılar, insandan olma insan biraz fazla baksan muazzam bir şey bu, biraz yana baksan başka şeyler, bu kadar kolay değişmemeli anlamlar ya da değişecekse eğer, yok boşver cidden değişmemeli.
bütün ham maddesi bir savaş anında bombalanan fabrikadan kalan kadar olan bir şeyi elimde tutuyorum, hediye olarak bundan sonraki varlığını benim ellerimde geçirecek, bu anı görebilseydi bombardıman pilotu geçmişime söver miydi emin olamıyorum, kalanlarla yetinmenin ne hissettirdiğini anlardı en azından belki.
geçmişte bir gün geliyor aklıma, çok soğuk ve aynı orantıda karanlık bir gece, bir türkü çalıyor bir yerde, donup kalmışım yanımdan geçen kalabalıklar erirken orada olma sebebimi unutuyorum, neden durduğumu, neden o türkü, ambale oluyor o an zihnim ve bilmem ne kadar süre sonra yeniden çalışıyor, yürümeye devam ediyorum ama aksine değil tam da o karmaşanın içine, çok uzun gecelerimden bir tanesi de odur, şimdi o geceyle birebir hislere sahibim ama eksik ve ben o eksiğin ne olduğunu anlamaya çalışıyorum, çalışırken yazıyorum pekiştirsin diye, o kadar anlamsız bir çaba ki gülümsetiyor ama.
her neyse....