Ah nerede o eski yazarlar diyeyim ve konuyu kapatayım.
Şimdi bu korona denen virüsün dış kısmında koruyucu bir dış tabaka varmış. Bu dış tabakayı margarine benzetebiliriz. O yüzden 20 saniye veya daha uzun elleri yıkayın diyorlar. Hani eliniz tamamen yağ olduğunda burger köftesi falan hazırlarken sabunla yıkadığınızda hemen geçmez ve elinizdeki kaygan tabaka uzun süre durulama sabunlama gerektirir. İşte o hesap
İbu yağ benzeri tabaka alkole maruz kalınca yapısı bozulup dağılıyormuş bu da virüse zarar veriyormuş o yüzden virüse karşı 80 derece artı olan kolonyalar etkiliy-miş.
Bak aklıma eski kolonyacılar geldi, dedemle ara sıra giderdik. çocukken kolonya doldurdukları o ilginç doldurma sistemlerine bakar şaşırırdım. Ah nerede o eski kolonyacılar diyelim ve konuyu kapatalım.
İbu yağ benzeri tabaka alkole maruz kalınca yapısı bozulup dağılıyormuş bu da virüse zarar veriyormuş o yüzden virüse karşı 80 derece artı olan kolonyalar etkiliy-miş.
Bak aklıma eski kolonyacılar geldi, dedemle ara sıra giderdik. çocukken kolonya doldurdukları o ilginç doldurma sistemlerine bakar şaşırırdım. Ah nerede o eski kolonyacılar diyelim ve konuyu kapatalım.
Adamın bu cümleyi kimlere söylediği ortada. Günümüz Türkiye'sinde adresi belli bir açıklama olarak görüyorum. böyle çıkışlara demokratik haklara özgürlüklere müdahale başlığı altında açıklamalar yapmak, ait olmadığı bir güruhu savunmakla aynı sonuca varıyor. Basit bir denklemi yaşıyoruz Türkiye de şu an. Halk nezdinde, öğretilmiş veya öğrenilmiş bir takım şeyleri tamamen değiştirip yeni nesle aşılamaya çalışıyorlar bu başlıklardan birisi de Atatürk'dür. Yani her konuda bu yetmez ama evet çıkışlarını sevmiyorum ben. Bakın ülke ne halde 20 senede talan ettiler. Taraf olmazsanız bertaraf olursunuz dediler öyle de oldu. Bir şeyleri eleştirir veya savunurken büyük resmi görmeye çalışmalıyız, bireysel tecrübe ve deneyimlerimiz, siyasi ideolojilerimiz bir yana, vatanperverlik bunu gerektiriyor. "Gittiği adres" açısından ve yapılmak istenen açısından katılıyorum adamın lafına.
BKM nin yılmaz erdoğan liderliğinde TV de yayınlanan programı çok güzel hareketler bunlar 1 den parlayan oyunculardan bir tanesiydi bu genç arkadaş. Tipi üzerinden yorum yapmak biraz haksızlık geliyor bana insanlara. Neden diyeceksiniz, bazı şeyleri değiştiremezsiniz, bu değiştiremediğiniz şeyler yüzünden ikinci sınıf muamelesi görmek de hem etik değil hem doğru değil hem sevginin, aşkın, insan ilişkilerinin hamurunda özünde bu yok. Modern insanın pazarlanan hayal ettirilen hayatlara olan açlığı aslında bir bakıma. Neyse sonuçta yakışıklı bir arkadaş değil kendisi, ama TV de kendi adına program yapan bir gencin tipe ne kadar ihtiyacı olur o da malum.
Bireysel programını ben sevemedim, çok vıcık ve boş geliyor. Ama zaten dansöz Okan ve hiç haz etmediğim Beyaz'dan sonra nedense TV'lerde o tarz talk şovların devamı gelmedi bir türlü. Kim yaptıysa yarıda bitti yeterince ilgi görmedi. sanırım artık insanlar sadece gülmek için Tv izlemeyecek kadar mutsuzlar, başka tatminler alıyorlar, rekabet, siyasi gündemin karmaşıklığı herkesi içine çekmiş. Herkes televizyonlarda söylemediğini dile getiremediğini dile getirecek bir isim bir insan bir program arıyor gibi.
Çok güzel hareketler bunlar 2 yi izledim bir kaç kez. itiraf etmek gerekirse ne skeçlerin konusu ne oyunculuk bakımından ilk ekibe ulaşamazlar.
Eser yenerler tiyatro'dan sinemadan devam etse güzel olurdu ama, bunlar genç, para kazanmak istiyor, birisi müzisyen oldu birisi talk showcu birisi vasat komedi filmlerinde oyuncu oldu. Ne diyeyim, artık devran böyle, popüler olmak ve popüler olduğunuzda yürüyeceğiniz yolları siz seçemiyorsunuz bir yerden sonra, bunun pazarlamasını yapanlar sizi sürüklüyorlar bir yerlere, siz de unutulana kadar ne kazanırsam kar diyorsunuz.
Kendisine mutluluklar dilerim.
Bireysel programını ben sevemedim, çok vıcık ve boş geliyor. Ama zaten dansöz Okan ve hiç haz etmediğim Beyaz'dan sonra nedense TV'lerde o tarz talk şovların devamı gelmedi bir türlü. Kim yaptıysa yarıda bitti yeterince ilgi görmedi. sanırım artık insanlar sadece gülmek için Tv izlemeyecek kadar mutsuzlar, başka tatminler alıyorlar, rekabet, siyasi gündemin karmaşıklığı herkesi içine çekmiş. Herkes televizyonlarda söylemediğini dile getiremediğini dile getirecek bir isim bir insan bir program arıyor gibi.
Çok güzel hareketler bunlar 2 yi izledim bir kaç kez. itiraf etmek gerekirse ne skeçlerin konusu ne oyunculuk bakımından ilk ekibe ulaşamazlar.
Eser yenerler tiyatro'dan sinemadan devam etse güzel olurdu ama, bunlar genç, para kazanmak istiyor, birisi müzisyen oldu birisi talk showcu birisi vasat komedi filmlerinde oyuncu oldu. Ne diyeyim, artık devran böyle, popüler olmak ve popüler olduğunuzda yürüyeceğiniz yolları siz seçemiyorsunuz bir yerden sonra, bunun pazarlamasını yapanlar sizi sürüklüyorlar bir yerlere, siz de unutulana kadar ne kazanırsam kar diyorsunuz.
Kendisine mutluluklar dilerim.
"bu arabirime gönderilen ilanlar herhangi bir ön kontrolden geçmeden yayınlanmaktadır. ilanlar yalnızca sözlük yöneticileri tarafından silinebilirler.
bu arabirim aracılığı ile şarkı, türkü, mp3, wma, cd key, porno film vb illegal materyallerin kendilerine, rapidshare vb. sitelere ait linklerine, torrent dosyalarına dair isteklerinizi yayınlamak tehlikeli ve yasaktır. duyurusu benzer sebeplerden ötürü silinen yazarlar bu arabirimi bir daha kullanamayacaklardır.
sözlük üyelerinin bu arabirimi ihtiyaçları olan sorunlara çözüm bulmak için kullandığını unutmayınız ve bu arabirimi sorumlu şekilde kullanınız. eğlenmek için internet üzerinde başka çeşitli imkanlar bulunmaktadır.
sakıncalı olabilecek içerik ve olası kötüye kullanımlar, sözlük hesabı üzerinde uygulanacak yaptırımlarla cezalandırılabilir"
yukarıdaki açıklama duyurular sekmesinde yazıyor.
Arkadaşlar kızmayın ama bu açıklama en az 6-7 senelik var sanırım. Rapidshare kapanalı zaten 4 seneyi geçiyor, dosya paylaşımı için rapidi kullanan mı kaldı, mp3 indirme olayı zaten bitti, spotify ı var youtube u var artık müzikleri mp3 formatında biriktiren çok az insan var, cd key olayı hala var ama bu cümle genel itibariyle bir 8-10 sene öncesinin internet dünyasını yansıtmış, wma yı anlamadım, dosya formatı video formatı olması lazım. Bence bu yazıyı güncelleyin
bu arabirim aracılığı ile şarkı, türkü, mp3, wma, cd key, porno film vb illegal materyallerin kendilerine, rapidshare vb. sitelere ait linklerine, torrent dosyalarına dair isteklerinizi yayınlamak tehlikeli ve yasaktır. duyurusu benzer sebeplerden ötürü silinen yazarlar bu arabirimi bir daha kullanamayacaklardır.
sözlük üyelerinin bu arabirimi ihtiyaçları olan sorunlara çözüm bulmak için kullandığını unutmayınız ve bu arabirimi sorumlu şekilde kullanınız. eğlenmek için internet üzerinde başka çeşitli imkanlar bulunmaktadır.
sakıncalı olabilecek içerik ve olası kötüye kullanımlar, sözlük hesabı üzerinde uygulanacak yaptırımlarla cezalandırılabilir"
yukarıdaki açıklama duyurular sekmesinde yazıyor.
Arkadaşlar kızmayın ama bu açıklama en az 6-7 senelik var sanırım. Rapidshare kapanalı zaten 4 seneyi geçiyor, dosya paylaşımı için rapidi kullanan mı kaldı, mp3 indirme olayı zaten bitti, spotify ı var youtube u var artık müzikleri mp3 formatında biriktiren çok az insan var, cd key olayı hala var ama bu cümle genel itibariyle bir 8-10 sene öncesinin internet dünyasını yansıtmış, wma yı anlamadım, dosya formatı video formatı olması lazım. Bence bu yazıyı güncelleyin
Eski bir tabir, halk ağzında bu şekilde cinsiyetçi o kadar şey var ki şimdi oturup araştırsak belki onlarca buluruz. Peki bu benzetmeler neden ortaya çıkmış olabilir diye düşünmek lazım aslında. Genellikle, fazla argo olanları saymazsak eskilerin söylediği benzer her tabirin bir altyapısı oluyor. Örneğin cevizin gölgesi ağır olur derler, Meğer bilimsel olarak da bu böyleymiş sonradan öğrendim.
Bir de bu cinsiyetçi yaklaşım sadece bizim dile has değil. örneğin ingilizce de Pussy derler korkak çekinden erkeğe, o da cinsiyetçi bir tabir. Bu benzetmeler aslen kadına yönelik değil, arkasında bir takım realiteler var bunların. Karı gibi çenen var tabirinin arkası da mahallelerdeki dedikoducu teyzelerden çıkmış olmalı. yok mu böyle kadınlar ? türkiye de kadının en büyük düşmanı yine kadın değil mi? Türkiye de eril zihniyete en çok hizmet eden erkekler mi sanıyorsunuz siz? Eğitimsiz, cahil, at gözlüklü kadın kalabalıkların eril diktanın emir kulu olduğu bu ülkede, cinsiyet ayrımcılığını en çok körükleyen ve destekleyen yine kadının kendisidir. Erkeğin bir adım arkasında duran kadınlar erkekle yanyana duran kadını kendi yanlarına çekiyorlar. Sosyal medyayı açın bakın, mayolu fotoğraf attı diye kadının kadına etmediği laf kalmıyor. Orta doğu bataklığında hakim düzen ataerkil de olsa kökleri ana erkildir, yani aslında sistemin oto kontrol mekanizması kadınlardır. Kadını eğitirseniz toplumu yükseltirsiniz, kadını cahil bırakırsanız, erkeği ne kadar eğitirseniz eğitin onu büyüten kadının penceresinden bakacak ve öyle yaşayacaktır.
Bir de bu cinsiyetçi yaklaşım sadece bizim dile has değil. örneğin ingilizce de Pussy derler korkak çekinden erkeğe, o da cinsiyetçi bir tabir. Bu benzetmeler aslen kadına yönelik değil, arkasında bir takım realiteler var bunların. Karı gibi çenen var tabirinin arkası da mahallelerdeki dedikoducu teyzelerden çıkmış olmalı. yok mu böyle kadınlar ? türkiye de kadının en büyük düşmanı yine kadın değil mi? Türkiye de eril zihniyete en çok hizmet eden erkekler mi sanıyorsunuz siz? Eğitimsiz, cahil, at gözlüklü kadın kalabalıkların eril diktanın emir kulu olduğu bu ülkede, cinsiyet ayrımcılığını en çok körükleyen ve destekleyen yine kadının kendisidir. Erkeğin bir adım arkasında duran kadınlar erkekle yanyana duran kadını kendi yanlarına çekiyorlar. Sosyal medyayı açın bakın, mayolu fotoğraf attı diye kadının kadına etmediği laf kalmıyor. Orta doğu bataklığında hakim düzen ataerkil de olsa kökleri ana erkildir, yani aslında sistemin oto kontrol mekanizması kadınlardır. Kadını eğitirseniz toplumu yükseltirsiniz, kadını cahil bırakırsanız, erkeği ne kadar eğitirseniz eğitin onu büyüten kadının penceresinden bakacak ve öyle yaşayacaktır.
Canım Kardeşim, yönetmenliğini Ertem Eğilmez'in üstlendiği, 1973 yapımı bir Türk dram filmi. Türk Filmlerinin başyapıtları arasında gösterilmekte. Müziği adamı bitirir, filmi izlemeden müziği dinlemeniz yeterli duygulanmak için.
Joan Cornellà Vázquez; rahatsızlık veren, absürt, mantık dışı çizimleriyle dikkat çeken 1981 doğumlu İspanyol karikatürist. Kendisini yıllar önce Facebook'da keşfetmiştim, bayılıyorum çizimlerine, insanın en gerçek en gizlediği, hayvansı, halinin absürt bir teknikle tasviri gibi hep çizimleri. Kitaplarını bulamadım Türkiye'de. son kitabı yeni çıkıyor, Everyone dies alone. bulan elinde olan paylaşmak isteyen varsa büyük iyilik yapar bana. Hadi bekliyorum, canımsınız ?
zenginsozluk.com/foto
zenginsozluk.com/foto
zenginsozluk.com/foto
zenginsozluk.com/foto
17 Haziran'da izmir'e geliyor, haydi toplanalım da gidelim, organize edin
http://www.biletix.com/etkinlik/YEH02/IZMIR/tr
http://www.biletix.com/etkinlik/YEH02/IZMIR/tr
Gerçekten trajikomik bir karar. Haydi dava başlıkları tamam da neye dayanarak kızın bireysel isim başlığını engelleyebiliyorlar. Ve koca Ekşi sözlük bunun peşine niye düşmüyor, alınan karara itiraz etmiyor veya bir açıklama yapmıyor. Yazık gerçekten.
utanmaz herifler, bir deliğe girip sonsuza kadar orada saklanmaları gerekirken, küstahça tutuklu yargılandıkları yerden ekşide ki "şule çet" başlığı da dahil hepsini mahkeme kararıyla engelletmişler, sildirmişler. milyar dolarınız da olsa içeride bir yığın yıkığın, pisliğin, tecavüzcünün arasında hak ettiğiniz yerde çürüyeceksiniz buna alışın.
utanmaz herifler, bir deliğe girip sonsuza kadar orada saklanmaları gerekirken, küstahça tutuklu yargılandıkları yerden ekşide ki "şule çet" başlığı da dahil hepsini mahkeme kararıyla engelletmişler, sildirmişler. milyar dolarınız da olsa içeride bir yığın yıkığın, pisliğin, tecavüzcünün arasında hak ettiğiniz yerde çürüyeceksiniz buna alışın.
17 Mayıs 2006'da danıştay'a yapılan saldırıda hayatını kaybeden danıştay 2. daire üyesi, yargıç, hukuk şehidi. Evli ve iki çocuk babasıydı.
danıştay 5.daire başkanı salih er'in dokunaklı konuşması:
sayın başkanlarım
sayın başsavcılarım
sevgili meslektaşlarım,
değerli konuklar...
"türban" konusunda aldığı kararla, şeriatçı basının baş hedefi durumuna gelen danıştay ikinci dairesine, 17 mayıs günü yapılan silahlı saldırı, hepimizi derin bir acı ve kedere boğdu.
yaşamını yitiren değerli üyemiz mustafa yücel özbilgin ve saldırıya uğrayan mustafa birden, kamuran erbuğa, ayfer özdemir, ayla gönenç ve ahmet çobanoğlu ile beraber, o gün aynı binaya girdik. danıştay ailesi yeni bir güne başlıyordu.
cumhuriyetin yargıçları, birbirlerine günaydın deyip yerlerini aldılar. çaylarını içiyorlardı, belki siz de gördünüz. dosyaları tartışıyor, karar veriyorlardı; belki siz de gördünüz. saatlerin 09.51'i gösterdiği anda, karanlık bir adam, devletin egemenlik alanında, kurşunlarını hak ve adalete, hukukun üstünlüğüne sıkmaya başladı.
mustafalar oradaydı; kamuran, ayfer, ayla, ahmet oradaydı.
ayrılık, mustafa'nın masanın üzerinde dirseğini dayadığı yerdeydi.
sizler orada yoktunuz, ben de yoktum. danıştay saldırıya uğramıştı. ve mustafa'nın gözleri, dumanlı dağ gölleri gibi kapandı ağır ağır.
danıştay 141 yıllık bir kuruluş. dile kolay, 141 yıl
bir kurumun 141 yıl yaşayabilmesi, toplumun gereksinimlerini karşılamasıyla olanaklı. size danıştayı tanıtmama gerek yok, siz zaten o'nu tanıyorsunuz. temel hak ve özgürlüklerin korunması, savunma hakk, hak arama özgürlüğü, sosyal güvenlik hakları, memur güvencesi, eşitlik konularında verdiği kararlarla tanıyorsunuz. hukukun üstünlüğü inancının yerleşmesindeki, hukuk devletinin gelişip güçlendirilmesindeki çabaları ve katkıları sonucu toplumda kazandığı saygınlığı ile tanıyorsunuz. anayasanın ikinci maddesinde anlatımını bulunan cumhuriyetin niteliklerine sahip çıkmadaki kararlığı ile tanıyorsunuz.
neden danıştay sorusuna yanıt arıyorsunuz, yanıtı yukarıdaki belirttiğim çerçevenin içinde saklıdır.
türkiye'de türban sorunu yokken, bu konuyu kaşıya kaşıya günümüze taşıyanlar, bu saldırı karşısında bu gün de düşünmelidirler.
düşünerek yada düşünmeden edilen sözlerin, kurulan tümcelerin sonunun nereye vardığını görerek, bir kez daha düşünmelidirler.
yargı mensupları yerine ulemayı koyanlar, onlara danışarak hareket edenler, bulundukları makamın ağırlığını, sorumluluğunu duymaktan uzak olanlar, bu gün yeniden düşünmelidirler.
öte yandan, katilin geçmişi söylemleri üzerinden sonuca varmayı yeterli görenler, bilgi kirliği ve yönlendirmeler karşısında, düşünce pencerelerini biraz daha aralamalıdırlar.
mustafa'nın yitirilişi bizlere büyük bir acı verirken, diğer yandan hukukçuların kenetlenmesini sağladı. bu duygu seli öncesi pek önemsenmeyen birlik ve beraberliği yeniden tanımlanmasına ışık tuttu. bu cinayeti her koşulda kınayan hukukçuların, artık tek derdi var. karanlık noktaların aydınlatılması ve adaletin sağlanması.
bizler, adalet ve hakkaniyet dağıtan yönetsel yargı çalışanlarıyız. cumhuriyetin yargıçları ve savcılarıyız. en yüce değerlerimiz arasında yer alan adalet duygusu, vazgeçilmelerimizin önündedir. toplumda sarsılan adalet duygusunun, siyasal emeller doğrultusunda, korku salınarak yönlendirilmek, eritilmek istenen adalet duygusunun, mutlak gerçek yerini alacağına ben inanıyorum. sizler de inanın. şimdi gidip göreceğiz ki, mustafa hepimizden çok inanıyor.
dün bir düş gördüm
ülkemin başbakanı, danıştay'a sahip çıkıyor, türban kararından sonra, "bunlar bu gidişle evin içine de karışacaklar", "efendi bu senin işin değil, diyanetin işi", yasamada yürütmede bazı adımları atarız ama yargıdaki adımı bizim atmamız mümkün değil. açık konuşuyorum, danıştay'da bir çok engelle karşı karşıyayız." diyenleri hukukun üstünlüğünü tanımaya çağırıyordu.
ülkemin başbakanı, yargı kararlarına saygı duymayı herkesin içine sindirmesi gerektiğini söylüyor, "saldırganlığa zemin hazırlamamak için başbakan nasıl konuşmalı"nın dersini veriyordu.
ülkemin savcıları, insan onuruna sahip çıkıyorlar, soruşturmaların gizliliği konusunda büyük duyarlılık gösteriyorlardı. sabahın erken saatlerinde evlerin arandığı, anlatımların yandaş basına aktarıldığı, devlete yıllarca hizmet etmiş kişilerin gözaltına alınma sürecinde örselenmiş ruhların bırakıldığı, ceplerinde kalbi kırık ömürler ve tansiyon hapıyla dolaşmaların yaratıldığı dönemleri kınıyorlardı.
geleceğin türkiyesi soruşturmasının savcısı, insan onurunu güvence altına alan bütün kuralların, insan hakları kapsamında olduğunun dersini veriyordu.
dün bir düş gördüm
namusun, yalnızca kadınlarda bulunması gereken bir değer olmadığı; kadınlarımızın, genç kızlarımızın töre cinayetlerine kurban gitmediği; güldünyanın, şemsenin, nicelerinin adının soğuk mezar taşlarına yazılmadığı, pervasız esintili sabahlarda çocukların örselenmediği;
irk, renk, etnik köken, uyruk, din, cinsiyet yada cinsel yönelim ayrımının olmadığı; etnik ve kimlik baskısının yapılmadığı;
yaşı bir gecede büyütülüp idam edilen gençlerin bulunmadığı, "asmayalım da belgeyelim mi diyenlerin", devlet büyüğü muamelesi görmediği;
borsanın, doların, silah, ilaç sanayinin, emperyal güçlerin egemen olmadığı;
özelleştirme adı altında rant transflerlerinin yapılmadığı, cumhuriyetin özellikle son yıllarda elden çıkarılan kazanımlarının gerçek sahiplerine, halka döndürüldüğü,
korku tünelinden özgürlüğün aydınlığına çıkan, sorunlarını demokratik parlementer rejim içinde çözen, hukukun üstünlüğüne inanan bir türkiye gördüm.
bu düş obamanın düşü değil; bizim düşümüz. ulaşmak uzun soluklu olsa da, bu düşün gerçekleşeceğine ben inanıyorum. biliyorum ki, sizler de inanıyorsunuz.
şimdi, bu inancımızı bir kez daha paylaşmak üzere anıt kabire, mustafa kemal'e gidelim.
Katil maşa alparslan Aslan'ın mahkeme ifadeleri ;
danıştay 5.daire başkanı salih er'in dokunaklı konuşması:
sayın başkanlarım
sayın başsavcılarım
sevgili meslektaşlarım,
değerli konuklar...
"türban" konusunda aldığı kararla, şeriatçı basının baş hedefi durumuna gelen danıştay ikinci dairesine, 17 mayıs günü yapılan silahlı saldırı, hepimizi derin bir acı ve kedere boğdu.
yaşamını yitiren değerli üyemiz mustafa yücel özbilgin ve saldırıya uğrayan mustafa birden, kamuran erbuğa, ayfer özdemir, ayla gönenç ve ahmet çobanoğlu ile beraber, o gün aynı binaya girdik. danıştay ailesi yeni bir güne başlıyordu.
cumhuriyetin yargıçları, birbirlerine günaydın deyip yerlerini aldılar. çaylarını içiyorlardı, belki siz de gördünüz. dosyaları tartışıyor, karar veriyorlardı; belki siz de gördünüz. saatlerin 09.51'i gösterdiği anda, karanlık bir adam, devletin egemenlik alanında, kurşunlarını hak ve adalete, hukukun üstünlüğüne sıkmaya başladı.
mustafalar oradaydı; kamuran, ayfer, ayla, ahmet oradaydı.
ayrılık, mustafa'nın masanın üzerinde dirseğini dayadığı yerdeydi.
sizler orada yoktunuz, ben de yoktum. danıştay saldırıya uğramıştı. ve mustafa'nın gözleri, dumanlı dağ gölleri gibi kapandı ağır ağır.
danıştay 141 yıllık bir kuruluş. dile kolay, 141 yıl
bir kurumun 141 yıl yaşayabilmesi, toplumun gereksinimlerini karşılamasıyla olanaklı. size danıştayı tanıtmama gerek yok, siz zaten o'nu tanıyorsunuz. temel hak ve özgürlüklerin korunması, savunma hakk, hak arama özgürlüğü, sosyal güvenlik hakları, memur güvencesi, eşitlik konularında verdiği kararlarla tanıyorsunuz. hukukun üstünlüğü inancının yerleşmesindeki, hukuk devletinin gelişip güçlendirilmesindeki çabaları ve katkıları sonucu toplumda kazandığı saygınlığı ile tanıyorsunuz. anayasanın ikinci maddesinde anlatımını bulunan cumhuriyetin niteliklerine sahip çıkmadaki kararlığı ile tanıyorsunuz.
neden danıştay sorusuna yanıt arıyorsunuz, yanıtı yukarıdaki belirttiğim çerçevenin içinde saklıdır.
türkiye'de türban sorunu yokken, bu konuyu kaşıya kaşıya günümüze taşıyanlar, bu saldırı karşısında bu gün de düşünmelidirler.
düşünerek yada düşünmeden edilen sözlerin, kurulan tümcelerin sonunun nereye vardığını görerek, bir kez daha düşünmelidirler.
yargı mensupları yerine ulemayı koyanlar, onlara danışarak hareket edenler, bulundukları makamın ağırlığını, sorumluluğunu duymaktan uzak olanlar, bu gün yeniden düşünmelidirler.
öte yandan, katilin geçmişi söylemleri üzerinden sonuca varmayı yeterli görenler, bilgi kirliği ve yönlendirmeler karşısında, düşünce pencerelerini biraz daha aralamalıdırlar.
mustafa'nın yitirilişi bizlere büyük bir acı verirken, diğer yandan hukukçuların kenetlenmesini sağladı. bu duygu seli öncesi pek önemsenmeyen birlik ve beraberliği yeniden tanımlanmasına ışık tuttu. bu cinayeti her koşulda kınayan hukukçuların, artık tek derdi var. karanlık noktaların aydınlatılması ve adaletin sağlanması.
bizler, adalet ve hakkaniyet dağıtan yönetsel yargı çalışanlarıyız. cumhuriyetin yargıçları ve savcılarıyız. en yüce değerlerimiz arasında yer alan adalet duygusu, vazgeçilmelerimizin önündedir. toplumda sarsılan adalet duygusunun, siyasal emeller doğrultusunda, korku salınarak yönlendirilmek, eritilmek istenen adalet duygusunun, mutlak gerçek yerini alacağına ben inanıyorum. sizler de inanın. şimdi gidip göreceğiz ki, mustafa hepimizden çok inanıyor.
dün bir düş gördüm
ülkemin başbakanı, danıştay'a sahip çıkıyor, türban kararından sonra, "bunlar bu gidişle evin içine de karışacaklar", "efendi bu senin işin değil, diyanetin işi", yasamada yürütmede bazı adımları atarız ama yargıdaki adımı bizim atmamız mümkün değil. açık konuşuyorum, danıştay'da bir çok engelle karşı karşıyayız." diyenleri hukukun üstünlüğünü tanımaya çağırıyordu.
ülkemin başbakanı, yargı kararlarına saygı duymayı herkesin içine sindirmesi gerektiğini söylüyor, "saldırganlığa zemin hazırlamamak için başbakan nasıl konuşmalı"nın dersini veriyordu.
ülkemin savcıları, insan onuruna sahip çıkıyorlar, soruşturmaların gizliliği konusunda büyük duyarlılık gösteriyorlardı. sabahın erken saatlerinde evlerin arandığı, anlatımların yandaş basına aktarıldığı, devlete yıllarca hizmet etmiş kişilerin gözaltına alınma sürecinde örselenmiş ruhların bırakıldığı, ceplerinde kalbi kırık ömürler ve tansiyon hapıyla dolaşmaların yaratıldığı dönemleri kınıyorlardı.
geleceğin türkiyesi soruşturmasının savcısı, insan onurunu güvence altına alan bütün kuralların, insan hakları kapsamında olduğunun dersini veriyordu.
dün bir düş gördüm
namusun, yalnızca kadınlarda bulunması gereken bir değer olmadığı; kadınlarımızın, genç kızlarımızın töre cinayetlerine kurban gitmediği; güldünyanın, şemsenin, nicelerinin adının soğuk mezar taşlarına yazılmadığı, pervasız esintili sabahlarda çocukların örselenmediği;
irk, renk, etnik köken, uyruk, din, cinsiyet yada cinsel yönelim ayrımının olmadığı; etnik ve kimlik baskısının yapılmadığı;
yaşı bir gecede büyütülüp idam edilen gençlerin bulunmadığı, "asmayalım da belgeyelim mi diyenlerin", devlet büyüğü muamelesi görmediği;
borsanın, doların, silah, ilaç sanayinin, emperyal güçlerin egemen olmadığı;
özelleştirme adı altında rant transflerlerinin yapılmadığı, cumhuriyetin özellikle son yıllarda elden çıkarılan kazanımlarının gerçek sahiplerine, halka döndürüldüğü,
korku tünelinden özgürlüğün aydınlığına çıkan, sorunlarını demokratik parlementer rejim içinde çözen, hukukun üstünlüğüne inanan bir türkiye gördüm.
bu düş obamanın düşü değil; bizim düşümüz. ulaşmak uzun soluklu olsa da, bu düşün gerçekleşeceğine ben inanıyorum. biliyorum ki, sizler de inanıyorsunuz.
şimdi, bu inancımızı bir kez daha paylaşmak üzere anıt kabire, mustafa kemal'e gidelim.
Katil maşa alparslan Aslan'ın mahkeme ifadeleri ;
Tüm bu değişiklikler bir yana, uzman çavuşların mağduriyetleri giderildi mi o daha önemli, uzman çavuş dediğin TSK'nın bel kemiği ara askeri gibidir, komutanın yardımcısı, eri erbaşı toparlayan adamlardır. Bu adamlar kısa süre öncesine kadar emekli olamıyordu sözleşmeli oldukları için, o durum giderildi mi ben onu merak ediyorum. Bedellinin sabitlenmesi tamamen ticari bir hamle, devlet kasasına yeni ve sürekli bir para kapısı yarattılar böylece. Eskiden olsa bu durumun duygusal, vatani yönü masaya yatırılıp tartışılırdı. Ama günümüzde hakim zihniyet bu olguları başka türlü ele alıyor artık.
Adam seçilsin, sonra adamın seçildiği seçimi keyfi nedenlerle iptal edin, sandık kurulu ve üyeleri kamu çalışanı değil diye o sandıklara atılan oyları görmezden gelin ve tüm bu süreçte ön planda olan bu insanı yakın markaja alın, basın her hareketini haber yapsın. Adamın elinden bir şey gelemesin, seçim her şeye rağmen yenilensin, seçilmiş olan bu süreci öylece izliyor olsun. Yurttaşın tek demokratik hakkı olan oy verme hakkı dahi hiçe sayılsın. Bence bunca zaman pozitifliğini korumasına şaşırmalı. İnce falan olsaydı şimdiye çat çat ayarı vermişti ekranlarda kaç kere bunlara.
Türkiye Sinema ve Audiovisuel Kültür Vakfı (TÜRSAK), sinema, televizyon, güzel sanatlar, basın, iş ve politika dünyasında tanınmış 215 üyenin katılımıyla 1991 yılında kurulmuş, kâr amacı gütmeyen bir sivil toplum kuruluşu.
Uluslararası Üyelikler
C.I.C.A.E (Uluslararası Sanat Sinemaları Konfederasyonu) / Cannes, Mayıs 1993.
IFFS (Uluslararası Sinema Kulüpleri Federasyonu)'na Üyelik / Berlin, Şubat 1994
Avrupa Çevre Festivalleri Birliği'ne Üyelik/ Grenoble Kasım 1997
CICT (UNESCO Sinema Televizyon Konseyi)ne Üyelik/ Paris, 1998
web sitesi : http://www.tursak.org.tr/tursak/index
Uluslararası Üyelikler
C.I.C.A.E (Uluslararası Sanat Sinemaları Konfederasyonu) / Cannes, Mayıs 1993.
IFFS (Uluslararası Sinema Kulüpleri Federasyonu)'na Üyelik / Berlin, Şubat 1994
Avrupa Çevre Festivalleri Birliği'ne Üyelik/ Grenoble Kasım 1997
CICT (UNESCO Sinema Televizyon Konseyi)ne Üyelik/ Paris, 1998
web sitesi : http://www.tursak.org.tr/tursak/index
Adam ne yapsın daha imajı değiştirmek için, görmek isteyen görüyordur. Ulaşımı ücretsiz yapmış, bu basit geliyor size belki ama şöyle anlatayım; Bazı il ve ilçelerde, sırf minibüsçüler kazansın diye ücretsiz otobüs servislerini dahi kaldırıyor belediyeler. Evet vatandaşa sunulan bu hizmeti başkalarına rant oluşturmak için elinden alıyor. Ulaşım büyük bir rant kapısı Türkiye gibi az gelişmiş ülkelerde. Hatırlarsınız keko taksiciler nasıl yakalayıp dövüyordu ubercileri istanbul da. Yaşadığım ilde ki otobüs ihalesi iktidardan birilerinin damadının bilmemnesine verilmişti mesela.
Belediyeye ait arazilerde üretim yapmış, birebir çalışmış, internetten tüm türkiye ye satışını yapıyor, gençler için atölyeler yapmış, sanatı sevdiriyor müziği sevdiriyor. Daha ne yapabilir ki bu adam. Şimdi belediyenin önündeki tabelaya tunceli yerine dersim yazdı diye tu kaka olması manasız. Sonuçta tuncelili seçmiş bu abiyi, tuncelili ne diyor bu duruma, tepkisi varsa gider belediyeye konuşur. Tunceli'li olmayanın kendisine oy vermemiş olanın bu konu üzerinden sosyalizmi veya Fatih başkanı eleştirmesini yersiz buluyorum.
Belediyeye ait arazilerde üretim yapmış, birebir çalışmış, internetten tüm türkiye ye satışını yapıyor, gençler için atölyeler yapmış, sanatı sevdiriyor müziği sevdiriyor. Daha ne yapabilir ki bu adam. Şimdi belediyenin önündeki tabelaya tunceli yerine dersim yazdı diye tu kaka olması manasız. Sonuçta tuncelili seçmiş bu abiyi, tuncelili ne diyor bu duruma, tepkisi varsa gider belediyeye konuşur. Tunceli'li olmayanın kendisine oy vermemiş olanın bu konu üzerinden sosyalizmi veya Fatih başkanı eleştirmesini yersiz buluyorum.
Google yazılım desteğini çekmiş bu markadan. Rekabetin dozu iyice arttı böylece. Bundan sonra çin ne yapar bilmiyorum. Google yazılımlarının kullanılmadığı bir telefon dünya'da ne kadar tutulur, şu an youtube da ki içerik sayısı ve çeşitliliğe alternatif olacak bir platform yok internette. Bakalım çinliler ne yapacak bu duruma.
Ölüm garip bir şey. Bir anda gidiyorsun, siliniveriyorsun her yerden. Avengers End Game'de ki gibi toz olup savruluveriyorsun. apartmandan birisi ölmüş geçen gün aklıma takıldı. Yaşını başını almış ölen ve ağırlıklı olarak tuvalette ölen insanlar çok oldu çevremde. Geçen bunu düşündüm, neden tuvalette veya tuvalet çıkışı ölüyorlar. Acaba ölmeye yakın yaşadıkları fiziksel bir değişim, bir baskı, onları tuvalete gitmeye mi yönlendiriyor, rahatlama amacıyla tuvalete gitmeye mi yöneliyorlar. bilimsel bir açıklaması olmalı bunun.
İbrahim Tatlıses'in halk nezdinde ki imajı için youtube videolarına yapılan yorumlara bakmanız yeterli, onca yıllık sanat hayatına ve nadir görülen sesine rağmen, her sosyal tabakadan, her eğitim seviyesinden, her yaştan insan tarafından geçmişte yaptıkları nedeniyle eleştiriliyor ve sevilmiyor kendisi. Bu onun ismine bıraktığı miras olarak kalacak. ancak Adam kötü örnek bir insan diye yoldaşı olan cana vedasını bu pencereden eleştirmeyi doğru bulmuyorum. Ben de kedilerime çocuklarım diyorum, oğlum da derim, onlar bir süre sonra sizin ailenizin birer parçası oluyorlar, yoldaşınız oluyorlar. O nedenle ibo veya bir başkası kim böyle bir paylaşım yapsa insan duygulanır ve üzülür. Bir hayvan yoldaşınız olduğunda ve uzun yıllar birlikte yaşadığınızda, öldüğü zaman yaşadığınız acı tıpkı yakınınızdan bir insanı kaybetmişsiniz gibi ağır oluyor çünkü.
Öğretmen eğer donanımlı bir adamsa o çocuğa en yüksek notu vermesi hatta sınıfta "hakkını aramak" "haksızlığa karşı nasıl mücadele edilir" adı altında çocuğun davranışını örnek göstermesi gerekir. ağlayarak okula gitmek yerine emeğinin peşini bırakmamış çocuk.
Jay Conrad Levinson, Guerrilla Marketing International kuruluşunun başkanı aynı zamanda gerilla pazarlama'nın babasıdır. “Guerrilla Marketing” kitabını yazan Jay'in 30 civarında da kitabı vardır. Jay gerilla pazarlamayı “bütçesi küçük hayalleri büyük girişimciler için olan yaratıcı pazarlama tekniği” olarak tanımış ve şöyle bir örnekte vermiştir:
Küçük bir mobilya mağazasının, sağında ve solunda büyük mobilya mağazaları vardır. Bu büyük mobilya mağazalarının birinde, koca bir afişte “yüzde 60 indirim” diğerinde de “yüzde 75 indirim” yazmaktadır. Küçük mağazanın buna ayıracak bütçesi yoktur. Oda ufak bir pankart yapıp girişe asar. Pankartta yazan “ana giriş kapısı” dır. İşte gerilla ruhu budur.
Küçük bir mobilya mağazasının, sağında ve solunda büyük mobilya mağazaları vardır. Bu büyük mobilya mağazalarının birinde, koca bir afişte “yüzde 60 indirim” diğerinde de “yüzde 75 indirim” yazmaktadır. Küçük mağazanın buna ayıracak bütçesi yoktur. Oda ufak bir pankart yapıp girişe asar. Pankartta yazan “ana giriş kapısı” dır. İşte gerilla ruhu budur.
Geçtiğimiz yıllarda bir dönem telekom dışında telekomdan kiraladığı altyapıyı daha uyguna satmak konseptli bir çok firma türemişti. Turknet'in de böyle bir olayı vardı hala var sanırım. O yıllarda her işhanının 2.-3. katında bir "satış ofisi" açılıyordu birileri tarafından. Bu ofisler telefon numaralarını arayarak insanlara internet satmaya çalışıyordu. Bir çoğu sonradan kapandı. Çalışanlarına maaşını ödemeden kaçanlar bile oldu. Açan tipleri hatırlıyorum, köyden indim şehire haldır huldur tiplerdi. Bu adamların internet satışıyle telekomünikasyonla falan ne alakası var diye baya düşünmüştüm o zamanlar. O dönemler böyle bir kolay para sektörü mü açıldı ne olduysa artık. Kısa süre çalışmıştım bu taşeron firmalardan birisinde. Telefonla müşteriyi bağlayan kızlardan sonra kuryeler sözleşmeyi telefonda anlaşılan müşterinin evine götürüyordu. Ama kızlar o kadar çok ısrar ediyordu ki telefonda, çoğu insan baskıdan veya psikolojik olarak tam emin olmadan onay veriyordu. Kuryeler kapıya gittiğinde çoğu insan vazgeçiyordu veya biz böyle bir şey istemedik falan diyorlardı. Gerilla pazarlama stratejisi dedikleri bu işte.
Müthiş, emek emek yapmışlar, detaylı ve ustaca. Emek verenlerin ellerine sağlık, duygulandım.
ing. Baykuş krallığı efsanesi, 2010 Amerikan-Avustralya ortak yapımı 3d animasyon fantezi ve macera filmi. Zack Snyder'ın yönettiği ilk animasyon filmiymiş.