confessions

belgarion

1. nesil Sefil - İstikrarlı

  1. toplam entry 0
  2. takipçi 14
  3. puan 4013

ne kadar rezil olursak o kadar iyi

kozmos
Can Yücel'in Sevgi Duvarı isimli şiirinden bir cümledir.

Sen miydin o, yalnızlığım mıydı yoksa?
Kör karanlıkta açardık paslı gözlerimizi...
Dilimizde akşamdan kalma bir küfür...
Salonlar, piyasalar, sanat sevicileri...
Derdim günüm, insan arasına çıkarmaktı seni.
Yakanda, bir amonyak çiçeği.
Yalnızlığım benim, sidikli kontesim...
Ne kadar rezil olursak o kadar iyi...

Kumkapı meyhanelerine dadandık, Önümüzde Altınbaş, Altın Zincir, fasulye pilakisi...
Ardımızda görevliler, ekipler, Hızır Paşalar,
Sabahları, açıklarda bulurlardı leşimi...
Öyle sıcaktı ki, çöpcülerin elleri...
Çöpcülerin elleriyle okşardım seni...
Yalnızlığım benim, süpürge saçlım...
Ne kadar kötü kokarsak, o kadar iyi...

Baktım gökte, bir kırmızı bir uçak
Bol çelik, bol yıldız, bol insan...
Bir gece, Sevgi Duvarını aştık.
düştüğüm yer öyle açık, seçik ki...
Başucumda bi sen varsın, bi de evren.
Saymıyorum, ölüp ölüp dirilttiklerimi...
Yalnızlığım benim, çoğul türkülerim...
Ne kadar yalansız yaşarsak, o kadar iyi...

rezonans

ihtiras limani
eğer çift yönlü bir enerji iletimi varsa, doldur boşalt gibi ya da salınım gibi, bunun eşitlendiği anda rezonans başlar. aynı frekansta salınan bu iki akışbirbirini söndürmez veya bozmaz. o zaman bir tarafın genliği tepeye ulaşmadan diğeri devreye girmez. çok yüksek genliklere ulaşılabilir.

kozmos

moviebird
Kendisini ilk başta çıkartamamıştım ama ilginç bir şekilde yine karşılaştık. Bayağıdır birbirimizi tanıyoruz ve çok şey paylaştık. O bana kardeşlik etti ben de ona ablalık sonra üzücü bir olay gerçekleşti ve koptuk ama beni bırakmadı ve hep takip etti.
2018 ikimiz için de hayırlı olsun, eski günlerimiz gibi olsun hatta...

yazmak

monster degree
Günde en az bir miktar yapmadığımda ağzına kadar dolmuş, taşması ufak bir dürtüklemeye bakan bardak gibi hissettiğim eylem.

Bir gün yetilerimi kaybedersem ne yaparım bilemiyorum.

twitter'a yeni flood özelliği

monster degree
Twitter'ın bir tweetin maksimum karakter sayısını 140'tan 280'e çıkarmasından sonra gerçekleştireceğini duyurduğu yenilik.

Özellikle uzun bir metni karakter sınırına göre birden fazla tweete bölerek paylaşan kullanıcıların işlerini epey kolaylaştıracak olan özellikte tweet atarken yanlızca "+" butonuna basarak birbirine bağlı tweetler yazılabilecek. Yayınla dendiğinde ise, tüm tweetler hep birlikte ve sırasıyla yayınlanacak.

-> Kaynak <-

başkası için akbil basıp parasını almayan insan

monster degree
Ben değilim bu insan. Kötü biri miyim peki? Paragöz müyüm? Canavarın teki miyim? Hayır. Birinin akbil'inde yeterli bakiye olmayışını fakirlikle ve muhtaçlıkla karıştırmıyorum da ondan. Okuyun açıklıyorum.

Akbil'in boş olması demek, kişinin cebindeki parayı bir sebepten akbil bakiyesine çevirememiş olması demek, hepsi bu. Kapalı bir döviz bürosunun önünde cebindeki euro'yu tl'ye çevirememiş bir turist sizden euro'suna karşılık gelen tl tutarı vermenizi rica etse onun parasını almayıp cebinizdeki parayı adama hibe mi edersiniz? Neden edesiniz ki? Benim gözümde bu da tamamen aynı hesap.

Şahsen benim izmirim kart'ımda yeterli bakiye olmadığı zaman, yakınlarda dolum noktası da yoksa ya da dolduracak zaman yoksa, durakta bekleyenlerden benim yerime basmalarını rica ediyorum. Parasını almayı reddedenlerin ise bana dilenci muamelesi yaptıklarını düşünüyorum. Ben para dilenmiyorum çünkü, paramın izmirim kart bakiyesi cinsinden karşılığını rica ediyorum. Kendime yapılmasını münasebetsizlik saydığım şeyi bir başkasına neden yapayım ki? Geçerli birimden paraya sahip olmamak eşit değildir hiç paraya sahip olmamak. İlle de iyilik yapmak istiyorsanız yerine akbil bastığınız kişiden parasını çatır çatır alıp o parayı olduğu gibi bir sokak çocuğuna verirsiniz. Gerçek iyilik bu değil çünkü.

feminen

keskin nisanci
öncelikle şunu söyleyeyim derdim tartışma çıkarmak değil ama hakkında bir iki kelam etmeden duramayacağım yazar.

kendisi islam dini'ne inanmıyor olabilir, islam dini'ni ve müslümanları sevmiyor olabilir, hiçbir sıkıntı yok bunlarda ve bu konudaki görüşlerini de özgürce söyleyebilir ama tavrı düşmanca olmamalı. taarruza geçerek derdini anlatmaya çalışmamalı.

islam dini ile ilgili istediği konuda fikir alışverişinde bulunmaya hazırız, konuşalım varsa eleştirelim ama tekrarlıyorum düşmanca bir tavır olmamalı. biz misyoner değiliz, burada kimseyi müslüman yapmaya çalışmıyoruz ya da islam çok süper gelsene demiyoruz. sadece inandığımız dine fütursuzca saldırılmasını kabul etmiyoruz. dediğim gibi saygı çerçevesi içinde her türlü fikir alışverişine hazırız.

şeytan diyor ki

monster degree
Akıldan geçen kötü fikirlerin dile gelirkenki girizgâh kalıbı. Hani bakın bunu söylüyorum ki birazdan ağzımdan çıkacakları ben söylüyorum sanmayın sakın. İşim olmaz benim.

Çünkü bizler hepimiz birer pirüpak orkideyiz, cennetten düşen pamuk parçalarıyız. Aklımızdan geçen ne kadar pislik varsa hep o şeytanın suçu, hep o diyor onları. Aaa olur mu hiç, biz düşünür müyüz hiç öyle şeyler? Pis şeytan, kaka şeytan, eh sana şeytan.

ukteydim doldum

monster degree
Zamanında mutasyona uğratılmış bir kalıp. Taaa başlıca eğlenceleri sözcüklerin doğru yazımlarının ağızlarını yüzlerini bükmek olan işsiz gençlerin zamanından kalma. Yoksa elbette ki bunun doğrusu buz gibi 'ukdeydim doldum'.

"Sözlük jargonu uğruna ya râb, ne diller çürüyor!
O diller çürürken ya râb, ne insanlar yalnızca mel mel izlemekle yetiniyor!"

meiguo

mia
çince'de (美国) tane tane çevirildiğinde 'güzel ülke' anlamına gelen ama bir bütün olarak 'amerika' manasını taşıyan sözcük. düşman oldukları diyara böyle bir isim koymaları insanı hayret ettirmiyor değil.

bitcoin

avni
takas aracı olarak kullanılır mı? güvenilir yatırım aracı mıdır? ihtiyat saikiyle mi elde tutulur? ya da her üçü birden midir? bilmem. benim bildiğim ya da sistemin bana öğrettiği anamalcı bu sistemde bir şeyin uzun vadeli değerini belirleyen sunum ve istem dengesidir. bu bağlamda bir şeyin uzun vadede değeri şu olacak falan demek tamamen spekülatiftir. diğer bir ifade ile kurguya dayanır. bir şeyin bundan bir yıl sonra alacağı değerini kestirmek kuru tahminden ibarettir. bu şeyin değeri için elinizdeki doneler ne denli inanılır, güvenilir ve kıymetli olursa olsun tahminin kesinliği de yoktur yaklaşıklılığı da. amerikadan başlayıp dünyaya yayılan emlak krizinin üzerinden henüz 10 yıl geçmedi ve kapitalist sistem bu tür krizleiri tarihi boyunca sürekli yaşıyor. durum buyken uzun vadeli fiyatını tahmin etmek kuru bir hayaldir. lotodan büyük ikramiye kazandığını, pokerde floş ruayel bulduğunu hayal etmek gibidir. at yarışında doğru ata oynadığından, iddaada maç sonucunu doğru tahmin ettiğinden emin olmaktan farkı yoktur gelecekteki fiyatını doğru tahmin ettiğini sanmanın.
spekülatif olmasa da bir kullanım değeri olan yüzlerce, binlerce seçenek varken ne idüğü belirsiz sanal bir şeye yatırım yapmak pek mantıkla bağdaşmaz. kumarı seven ya da kısa yoldan zengin olmak gibi hayalleri olan ve pek tabi buna ayıracağı parası olan için cazip bir seçenek olabilir.
kaldı ki değerini belirleyen reel paranın değerinin gelecekte ne olacağı da meçhul. kızılderili reisin dediği gibi beyaz adamın yeşil dolarları yemek zorunda kalacağı günlerin pek uzakta olmadığını da düşünmek gerek bu gibi durumlarda.

zengin sözlük tanıtım filmi

kozmos
hayatında bırak kamera önüne geçmeyi, eline text almamış şahsımın oynadığı tanıtım filmidir. bu yüzden de gelen eleştirilere 'haklılar abi' demekten başka seçeneğim kalmıyor. fakat tabii istenilse daha profesyonel bir ekiple çalışılabilirdi. mesela benim içinde olmadığım bir ekip. ancak gönüllülük esas olduğundan dolayı 'lan grammy'e oynamıyoruz ya' deyip daldık bir defa. yine de şahsım adına amatörlüğümün mazur görülmesini diliyorum. beğenenlere de gerçekten teşekkür ederim.

karşılık beklemeden yapılan iyilik

monster degree
Eş anlamlı sözlerin bir arada kullanılması kaynaklı anlatım bozukluğu örneğidir, zira iyiliğin sözlük anlamı hâlihazırda 'karşılık beklemeden yapılan yardım'dır.

Dilin yozlaşmasını bir şekilde kanıksamış olsak da bu anlatım bozukluğu dilsel değil tamamen içseldir, leş gibi olmaya çok yaklaşmış kalplerimiz dile geldiklerinde ilk söylediklerindendir.

william blake

ontolojik sancilarimin merhemi
the marriage of heaven and hell'de adeta bilinçdışının manifestolarından birini ilan eden romantique.

şeytan, bu eserde, alışılagelmiş (günahlarla yüklü) görüntüsünün aksine, bizden, arzularımızdan biridir. ağzından baklayı çıkaran her düşünürde olduğu gibi, blake'te de günah keçisi kavramına yönelik örtük bir ilgi söz konusudur; köy halkının günahlarının yüklendiği keçiyi çölün ortasına kadar götürüp bırakmak, blake'in huzurlu hissetmesini sağlamayacaktır (günah keçisi imgesinin aracılığıyla bir öteki kavramına ulaşan, richard kearney'in "strangers, gods and monsters" adlı eseri de bu noktada anılmaya değer). blake, bu sıradışı evlilik eserinde tatminden vazgeçerek, çağlar boyunca tedirginlik konusu olagelen gizli benlik, bastırılmış arzular ve boşalma gibi kavramları içeren, yarı-mistik bir bilinçdışı kavramı kurgular sanki.

bu arada babası çorap imalatçısı olan bir insan eğer şanslıysa, yani babası bu işle zengin olursa bir søren kierkegaard; şanssızsa, yani babası yoksul kalırsa da william blake oluyor galiba. evet, her ikisinin de babası çorapçıymış ve søren'ın da bilinçdışına ilişkin ilginç çağrışımları yok değil.

orgazmdan daha zevkli anlar

ontolojik sancilarimin merhemi
orgazmı kaçınılmaz bir referans olarak almış olan zamanlar.

orgazma veya kelimenin daha geniş anlamıyla cinselliğe karşı aldığımız tavrın sebebi, onu hiçbir zaman yoruma boğamıyor olmamız aslında. o hep bir şekilde bu tip yorgun yorumlara bir avans vererek onların içlerini dolduruyor (başka bir deyişle, anlam da cinsele muhtaç). hem, atmosferde yaşayan hangi canlı doğanın bahşettiği bir tek hazzı geri çevirirdi ki? insan mı? hayır. o bu hazzı geri çevirdiğini düşünse bile, bu vesileyle (yani ısrarla onu -orgazmı veya cinsel olanı- deneyime dökmeyip, her an fantezileştirilmeye müsait tutarak) aslında bu doğal hazdan daha fazlası için atıyor zarlarını. arzu hubrisi yeniden devreye giriyor ve "on adım ötesine" gitmeye zorluyor insanı.


kanımca orgazmdan daha zevkli anılarımız tanımsız; çünkü orgazm bizler için tanımsız. bize de orgazmın ve temsil ettiklerinin daha fazla ileri gitmesini istememek veya bunların bize yapabilecekleri karşısında bunları çekememek kalıyor, o kadar. öyle ya, iş cinsellik hakkında konuşmaya gelince bir aşağılık kompleksini yansıtır şekilde televizyona, halkın gözleri önüne çıkılır ve bir de uzman faktörü eklenir denkleme. o, dehşet verici bilimselliği ve nesnelliğiyle, cinselliğe dair modern bir sirk gösterisi sunar ve kamusal arzu böylelikle tatminin etrafını, irin dolu bir kabarcığın etrafındaki kızarıklık gibi sarar (ancak ona ulaşmaz, onu çürütür ve kokuşturur - kendimizi nelerden mahrum bıraktığımız sorunu biraz çetrefil bir sorundur). sanki cinsellik bilim insanlarına ait bir günahmış gibi... oysa hepimizin rüyaları bu günahtan yapılma.

ontolojik sancilarimin merhemi

pestenkerani
Yazdıklarının üç kısma ayrıldığı yazar.
Birinci kısım tüllü cümlelerdir, sonrasında perdeli olanlara ve en son güneşlik kısma geçiyor. Ruh haline göre tül mü, perde mi, güneşlik mi kendisi buna karar veriyor. bazen felsefik bir umman içinde kalın kalın perdeler kullanıyor, ama dert değil, perdeleri ekseriyetle renkli, tülleri rengarenk, güneşlikleri ise gökkuşağı gibi. Yalnız renklerden mor bana dedi ki; tüm renkler uyuyunca ben onunla kalırım.

Okuyun, iyi şiir çizer.
Şiir, kelimelerden resim yapma sanatıdır.

eski sevgilinin düğününde halay başı olmak

ulduz
düşman gözüne denilesi olaylardan...
Zordur da aslında halay başı olmak hem de eski sevgilinin düğününde, tüm eş dost akraba??? yani ex akraba sizi tanıyordur ve göz göze gelirsiniz 'kısmet sana değilmiş' dercesine bakışlar arasından ritimsel olarak sıyrılıp o Mendili ilk havaya kaldırıp sağa sola salladıktan, 3 ileri 2 geri Mehteran takımı edasıyla salonun ortasında gidip gelmeye başladıktan sonra 'anasını satayım böyle ayatın bea' moduna girince hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır.

ruhların füzyonu

ontolojik sancilarimin merhemi
dünyada dolaşan ruhlar kaybolmuşlardı, yalnızdılar. varoluş sıkıntılarını gömmüşlerdi sessizliğin en derin yerine. çaresizlik, avuçlarında tuttukları umutları zehre çevirmişti. kimi içmişti bu zehri, kimileri de mucize bir aydınlığı beklemekteydi. buna rağmen bir çoğu özgür zannetti kendini. basit hırsların, sahte tutkuların varlığını gerçek sandı. koştular karanlığın pençesine var güçleri ile. aydınlığı bekleyenler vardı ya hani. aydınlığa ve karanlığa hükmeden aşk çıktı onların karşısına. tuttu onları kendi alemine çekti. ve iki yol sundu; ruhların fisyonu ve ruhların füzyonu. parçalanıp bir çok ruha dokunmak isteyenler fisyonu seçti. dağılarak yarım kalan yanlarını daha basit şekilde tamamlayacaklarına inandılar. lakin ortaya çıkan ateş bir yere kadar güçlüydü tutkuluydu. aydınlatamadı her zerreyi. dünyalar inşa etmek isterken kayboldular zamanla boşlukta. diğer yanda füzyon vardı. iki ruhun birleşmesi, aşk kanunlarına meydan okurca onları yeniden yazarcasına bir olması. iki ruhun aşka dair tüm duygu halelerin içinde birbirinde yok olup yeniden doğması. bu güç dünyaları bırak alemleri sarsacak, alemleri donatacak durumdaydı. bir zerre kalmamıştı yarım kalan. bu bir olan ruhlar aşk aleminin içinde birer güneş olarak tüm yalnız ruhları aydınlattılar..