net olarak ne istediğini bilirsen,
her sabah heyecanla uyanırsın.
esasen böyle bir şey yok.
normal olan bu çünkü. normalde olmayan ama çevresel faktörlerle edinilmiş o kabuğun, o yanılsamanın kırılması sürecinde isimlendirilen bir ruh hali.
tek ve çıplak geldik dünyaya.
normal olan bu çünkü. normalde olmayan ama çevresel faktörlerle edinilmiş o kabuğun, o yanılsamanın kırılması sürecinde isimlendirilen bir ruh hali.
tek ve çıplak geldik dünyaya.
elazığ iline ait bir değerdir.
8 köşenin de ayrı ayrı anlamları mevcuttur.
zenginsozluk.com/foto
Eski bir 8 köşe şapka ustası olan Ahmet Denk, yok olmaya yüz tutan 8 köşe şapka ile ilgili olarak yaptığı açıklamada, son demlerini yaşayan mesleklerini değerlendirdi. Denk, “1960 yılında bu sanata çırak olarak başladım. Tam 27 yıl bu işle uğraştım. 1987 yılında mesleği bıraktım. Bu sanatın son ustasından biri olan arkadaşım rahatsızlandığı için ona yardıma geldim. Elazığ'da bu sanatla uğraşan usta sayısı sadece dört. Bu ustalardan üçü 75, diğeri ise 60 yaşında. Bu ustaların ölmesiyle birlikte meslek de ölecek. Şu anda bu değeri sadece bu dört usta yaşatmaya çalışmaktadır. 8 köşe şapka Elazığ'a ait bir değerdir. Bu şapka tamamen elde işlenir. Çok emek harcanır. Fabrikalar bunu yapamaz. Eskiden şapkaya olan talep çok fazlaydı. Bu talebe bağlı olarak bu işi öğrenmek isteyenlerin sayısı da çoktu. Şapka 1970'li yıllardan önce şalvar ve ceketle giyilirdi. Elazığ'da erkekler şapkasız sokağa çıkmazdı. 1970 yılından sonra külah serbest olunca şapka değer kaybetmeye başladı. Şu anda Elazığ'dan neredeyse talep gelmiyor. Ancak il dışında yaşayan Elazığlılar memleket hasretini dindirmek ve eş dostlarına göstermek için bu şapkayı sipariş ediyorlar. Bu sayı da haftada 15-20'yi geçmiyor. Yani anlayacağınız bu meslek ölmüş bir meslektir. Son ustalarımız artık para kazanmak için değil mesleğin ömrünü uzatmak için uğraşıyor.”
8 köşenin de ayrı ayrı anlamları mevcuttur.
zenginsozluk.com/foto
Eski bir 8 köşe şapka ustası olan Ahmet Denk, yok olmaya yüz tutan 8 köşe şapka ile ilgili olarak yaptığı açıklamada, son demlerini yaşayan mesleklerini değerlendirdi. Denk, “1960 yılında bu sanata çırak olarak başladım. Tam 27 yıl bu işle uğraştım. 1987 yılında mesleği bıraktım. Bu sanatın son ustasından biri olan arkadaşım rahatsızlandığı için ona yardıma geldim. Elazığ'da bu sanatla uğraşan usta sayısı sadece dört. Bu ustalardan üçü 75, diğeri ise 60 yaşında. Bu ustaların ölmesiyle birlikte meslek de ölecek. Şu anda bu değeri sadece bu dört usta yaşatmaya çalışmaktadır. 8 köşe şapka Elazığ'a ait bir değerdir. Bu şapka tamamen elde işlenir. Çok emek harcanır. Fabrikalar bunu yapamaz. Eskiden şapkaya olan talep çok fazlaydı. Bu talebe bağlı olarak bu işi öğrenmek isteyenlerin sayısı da çoktu. Şapka 1970'li yıllardan önce şalvar ve ceketle giyilirdi. Elazığ'da erkekler şapkasız sokağa çıkmazdı. 1970 yılından sonra külah serbest olunca şapka değer kaybetmeye başladı. Şu anda Elazığ'dan neredeyse talep gelmiyor. Ancak il dışında yaşayan Elazığlılar memleket hasretini dindirmek ve eş dostlarına göstermek için bu şapkayı sipariş ediyorlar. Bu sayı da haftada 15-20'yi geçmiyor. Yani anlayacağınız bu meslek ölmüş bir meslektir. Son ustalarımız artık para kazanmak için değil mesleğin ömrünü uzatmak için uğraşıyor.”
Bir yaşam biçimi, Mutlu olmayan insanların.
Bir türk dünyaya bedeldir.
Bir türk ölür bin türk doğar.
Bir türk ölür bin türk doğar.
"Tanrı, iradesini hakim kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır; yeryüzündeki kötü insanlar ise kendi iradelerini hakim kılmak için Tanrı'yı kullanırlar."
giordano bruno
giordano bruno
bu zenginliği insanlık adına, gelecek nesiller adına, dünya barışı adına ve daha nice şeylerin adına toplumun daha büyük ve çoğunluğunun okumasına adına bizimle paylaşmanız dileğiyle...
bilgi cehaleti kör eder, sizi zinde tutar.
bilgi cehaleti kör eder, sizi zinde tutar.
20 şubat 2015 tarihinde daha 24 yaşındayken ege üniversitesi'nde çıkan kavgada pkklı bir piç tarafından bıçaklanarak şehit edilen bir vatan sevdalısı.
şehit fırat çakıroğlu, ege üniversitesi edebiyat fakültesi tarihi bölümü 4. sınıf öğrencisiydi, bir vatan sevdalısıydı, ege üniversitesi'nde yapılanmaya başlayan pkk örgütlenmesine karşı en çok savaşanlardan biriydi ve bu yüzden pkklı piçlerin hedefindeydi ki üniversitede çıkan kavgada pkklı nurullah semo adlı bir piç tarafından bıçaklandı ve ihmaller yüzünden hayatını kaybetti. ambulans 45 dakika sonra geldi, eğer ambulans erken gelseydi belki de fırat'ımız kan kaybından hayatını kaybetmeyecekti.
(bkz:selam sana ey yılları heba olan yiğit)
şehit fırat çakıroğlu, ege üniversitesi edebiyat fakültesi tarihi bölümü 4. sınıf öğrencisiydi, bir vatan sevdalısıydı, ege üniversitesi'nde yapılanmaya başlayan pkk örgütlenmesine karşı en çok savaşanlardan biriydi ve bu yüzden pkklı piçlerin hedefindeydi ki üniversitede çıkan kavgada pkklı nurullah semo adlı bir piç tarafından bıçaklandı ve ihmaller yüzünden hayatını kaybetti. ambulans 45 dakika sonra geldi, eğer ambulans erken gelseydi belki de fırat'ımız kan kaybından hayatını kaybetmeyecekti.
(bkz:selam sana ey yılları heba olan yiğit)
insanın başına gelebilecek en kötü hallerin en başında yer alır. derin ve keskin acılar yaşatmayı başarır.
hiçbir yeriniz ağrımıyor gibi görünüp ama aslında her yeriniz ağrır.
yediğiniz yemekten, içeceğiniz içeceklere kadar her şey tatsız ve tuzsuzdur aynı sizin gibi...
uykusuzluk hormonu insanı huzursuz ve etkisiz kılar, sinir bozukluğuna dengesiz davranışlara kadar iter.
aç kal, susuz kal, uykusuz kalma!
hiçbir yeriniz ağrımıyor gibi görünüp ama aslında her yeriniz ağrır.
yediğiniz yemekten, içeceğiniz içeceklere kadar her şey tatsız ve tuzsuzdur aynı sizin gibi...
uykusuzluk hormonu insanı huzursuz ve etkisiz kılar, sinir bozukluğuna dengesiz davranışlara kadar iter.
aç kal, susuz kal, uykusuz kalma!
Zengin sözlük olarak en çok önem verdiğimiz hadise, yazarın yazdıği emek verdiği yazıların karşılık bulması, tepkisiz kalmaması.
Bu yüzden sıkça kullanmanızı temmeni ederiz.
Ayrıca eski haline dönmüş durumdur, sınırlama kalkmıştır.
Emek verilen yazılar, hak ettiği emeği en azından bir tebrik mahiyetinde oylanması dileğiyle.
Bu yüzden sıkça kullanmanızı temmeni ederiz.
Ayrıca eski haline dönmüş durumdur, sınırlama kalkmıştır.
Emek verilen yazılar, hak ettiği emeği en azından bir tebrik mahiyetinde oylanması dileğiyle.
en mantıklı şeydir esasen, zira günümüzde dillere pelesenk olan bu söz özelliğini yitirip motto haline gelmiştir.
seni seviyorum yerine kullanılabilecek o kadar çok şey var ki, bunların en başında beden diliniz ve bu cümleyi kurmaya niyetlendiğiniz insana karşı hal ve hareketleriniz.
sevgi emektir, kelimelerle olmaz emeklerle olur.
seni seviyorum yerine kullanılabilecek o kadar çok şey var ki, bunların en başında beden diliniz ve bu cümleyi kurmaya niyetlendiğiniz insana karşı hal ve hareketleriniz.
sevgi emektir, kelimelerle olmaz emeklerle olur.
gayet kolaydır, ağızdan çıkan bir kaç kelime ile yapılır. söz konusu verdiğin sözü tutmaksa eğer işte bu konuda sınıfta kalanlar birer ezik ve karakter yoksunudur.
söz kişiliktir, tutmayan kişiliksizdir.
söz kişiliktir, tutmayan kişiliksizdir.
birinin size hayal ürünü bir takım olaylar anlatması sonucu kullanılabilecek sözdür.
bll'a anlatır gibi : anlattığı şeyin rüya olduğunu ve rüyasında konuşuyor gibi düşünmek.
bll'a anlatır gibi : anlattığı şeyin rüya olduğunu ve rüyasında konuşuyor gibi düşünmek.
Sarmaşık filmini izledikten sonra gemilerde olan hiyerarşiyi merak ettiğim durum. Kaptan ve sonrasinda gelen rütbe dağılımları öğrenmek için sözlükteki kaptanlardan bilgi almak üzere gemiye yanaşacağım.
Gemiye yanaşmak part limana yanışmak or demir atmak.
Gemiye yanaşmak part limana yanışmak or demir atmak.
Bir cevap verme şeklidir.
Alakasız bir şey ya da çok alakalı bir şey hakkında karşı tarafa 'iyi de neden yaptin?' Sorusunu sorunca alabileceğiniz cevaplardan biridir.
O değil de çok mu zenginiz?
Alakasız bir şey ya da çok alakalı bir şey hakkında karşı tarafa 'iyi de neden yaptin?' Sorusunu sorunca alabileceğiniz cevaplardan biridir.
O değil de çok mu zenginiz?
korkutucu ve ürkütücü gelse de tamamen gerçek ve doğaldır.
cenaze defnedilirken orada öylece bakarsınız. bir insanı beyaz bir örtü ile daha önce kazılmış olan yere yavaşça bırakıp, ardından tahtalar ile üstü kapanır sonrasında toprak atılır ve bu toprak atma işlemi haddinden fazlaca hızlıca yapılır. çok acil bir şey gibi herkes küreğin nerede olduğuna nasıl alabileceğine bakar.
evet, onu oracıkta toprakla kapatırken dualar edilir ve hoca bir takım şeyler söyler.
ne kadar acı değil mi?
bu kadar savaş, hırs, öfke, uğruna yapılan tüm tavizler yani hayat! bitiyor ve orada bırakıp usulca dönüyorsunuz merhumu.
çok fazla düşünüldüğünde bu konu insanın hiçbir şeye hevesi kalmıyor fakat bize lütuf olan unutma duygusu bize o olayı ve genel olarak ölümü unutturup tekrar o hırs ve savaşlarımıza geri döndürmeyi başarıyor.
(bkz:her canlı ölümü tadacaktır)
cenaze defnedilirken orada öylece bakarsınız. bir insanı beyaz bir örtü ile daha önce kazılmış olan yere yavaşça bırakıp, ardından tahtalar ile üstü kapanır sonrasında toprak atılır ve bu toprak atma işlemi haddinden fazlaca hızlıca yapılır. çok acil bir şey gibi herkes küreğin nerede olduğuna nasıl alabileceğine bakar.
evet, onu oracıkta toprakla kapatırken dualar edilir ve hoca bir takım şeyler söyler.
ne kadar acı değil mi?
bu kadar savaş, hırs, öfke, uğruna yapılan tüm tavizler yani hayat! bitiyor ve orada bırakıp usulca dönüyorsunuz merhumu.
çok fazla düşünüldüğünde bu konu insanın hiçbir şeye hevesi kalmıyor fakat bize lütuf olan unutma duygusu bize o olayı ve genel olarak ölümü unutturup tekrar o hırs ve savaşlarımıza geri döndürmeyi başarıyor.
(bkz:her canlı ölümü tadacaktır)
askerlik yaparken, sıkça hissedilen duygu.
halıya basmayı, küfür edilmeyen ortamları, yaşadığınızın ilin plaka kodunu görmeyi dahi özlersiniz.
özlemek en tutkulu duygulardan biridir.
halıya basmayı, küfür edilmeyen ortamları, yaşadığınızın ilin plaka kodunu görmeyi dahi özlersiniz.
özlemek en tutkulu duygulardan biridir.
zengin sözlük yönetim kadrosu moderatör başlığında şimdilik. çok kısa bir süre içerisinde duyurular butonu ekleyip yapılan güncellemeleri buradan duyuracağız.
yoğun bir çalışma olduğu için gözden kaçabiliyor. anlayışınız için teşekkürler.
duyurular herkese iyi gelecek.
sevgiyle kalın.
yoğun bir çalışma olduğu için gözden kaçabiliyor. anlayışınız için teşekkürler.
duyurular herkese iyi gelecek.
sevgiyle kalın.
"Sadece sessizce durdum ve öylece izledim bir meleğin ellerindeki kaderimin sökülüşünü."
Hayatımın merkezinde olan kahverengi yazılımcımızın isteğimi kırmamasıyla artık sözlüğümüzde, benim favorimdir.
Israrla tavsiye edilir, bundan daha güzel bir renk yok!
Israrla tavsiye edilir, bundan daha güzel bir renk yok!
"Yüzsüzdür insanoğlu
kimse bilmez fendini.
kime iyilik yaptıysan
ondan koru kendini."
dizelerinin sahibi Türk şair.
Kucak dolusu haklılık payları şelale!
kimse bilmez fendini.
kime iyilik yaptıysan
ondan koru kendini."
dizelerinin sahibi Türk şair.
Kucak dolusu haklılık payları şelale!
Diğer insanlara rol model olması gereken duyarlı insandır. Toplumumuzun düzelmesi için böyle taze kanlara ihtiyaç var.
(bkz:bakın bu bir dramdır)
bir kalıp bu, hayatını kaybetmiş kişilerin arkasından kullanılır. bana pek samimi gelmiyor ama bu söylem, ölüm yıldönümünde orada burada adını görüp hatırladığı biri için kullananları görünce çok itici oluyor. samimiyetle kullanan ve hakikaten unutmayanlara saygım sonsuz ama ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar demişler.
Geç uyumak, her sabah erkenden uyandığında bünyede ağır hasarlar meydana getirir. Gecenin kişisine göre oldukça değerli zaman dilimlerini içermesi düşüncesi ve hazzı, sabahki uykusuzluk hâlini düşünmeden umarsızca vakit geçirmeye neden olur. Bu durum daima bir kısır döngü içerisinde tekrarlanır.
Her ne kadar sürekli olarak erkenden uyuma sözünü kendine versen de o hazzı yaşamak daha ağır basar ve asla erken uyuma cesareti gösterilmez.
Her ne kadar sürekli olarak erkenden uyuma sözünü kendine versen de o hazzı yaşamak daha ağır basar ve asla erken uyuma cesareti gösterilmez.
şimdi siz bilmezsiniz, açıkçası söylemek gerekirse o ve ben de bilmiyoruz, bir zamanlar ve o zamanların hangi zamanlar olduğunu bir tek bilen yok, koca bir belirsizlik... gel dedim buna, papua yeni gine vatandaşlığına başvuralım, kaçak koala ticareti yapıp yanında gobel mantar satalım.. buralar kurak, buralar tehlikeli, buralar eski buralar değil dedim. bir an gözlerinde bir ışıltı belirdi, çayından aldığı yudum sonrası yüzüne bir gülümseme yerleşti, olur herhalde ya dedi, niye olmasın ki dedi, olmaması için sebep mi vakiydi sanki?
sonra zaman geçti, zaman hep geçiyor zaten, oluyor yani böyle şeyler çok da şaapmamalı. koala bulamadık, gobel mantar fikri de yavan geldi, kaldık yine o tehlikeli ama sevimli sokaklarda..
bu adam kral bir adam, ciğer bir adam, bu adam adamın dibi. var olsun, dert görmesin.
sonra zaman geçti, zaman hep geçiyor zaten, oluyor yani böyle şeyler çok da şaapmamalı. koala bulamadık, gobel mantar fikri de yavan geldi, kaldık yine o tehlikeli ama sevimli sokaklarda..
bu adam kral bir adam, ciğer bir adam, bu adam adamın dibi. var olsun, dert görmesin.
Söylenenin aksinin kastedildiği ifade şekli. Çelişki doğuran bir ifade yöntemidir ve zaten amaç da alaylı biçimde anlamın etkisini artırarak bu çelişkiye yorulmasını sağlamaktır.
sözlükler; gündemi, dünyayı, insan yaşamına dair birçok konuyu ele alan mecralardır. sözlük kültürü bir bireyin bakış açısına, dünya görüşüne ve ilgi alanlarına önemli ölçüde katkıda bulunur. zengin sözlüğün de her alanda bizlere ciddi düzeyde katkıda bulunacağından hiç kuşkumuz yok. hoşgeldi iyi ki geldi.
Bilgi En büyük Zenginliktir sloganı ile yola çıkıp, bünyesindeki yazarlara değer veren ve onların istekleri doğrultusunda şekil alan ve alacak olan sözlüktür.zira sözlüğü sözlük yapanın, yazarlar olduğunu benimseyen bir anlayışı asla unutmayacaktır.
40 çerisiyle birlikte çin sarayına baskın yapan kürşad'ın destanıdır. hüseyin nihal atsız'ın bozkurtların ölümü adlı romanında daha detaylı ve açıklamalı şekilde anlatılmaktadır.
zenginsozluk.com/foto
Kürşad, 621 senesinde Çinli eşi İ-çing Katun tarafından zehirlenerek öldürülen Doğu Göktürk Devleti kağanı Çuluk Kağan'ın küçük oğludur. Çuluk Kağan'ın ölümünden sonra kardeşi Bağatur Şad, Kara Kağan adını alarak hükümdar oldu ve ağabeyinin Çinli eşi ile evlenerek Ötüken'deki Türkler arasında huzursuzluğa yol açtı... Bir tarafta Çinliler, diğer yanda da Sırtarduş Bayurku, Dokuz Oğuz, Uygur gibi Türk boylarının Göktürklere başkaldırıp savaşmaları ve ayrıca İ-çing Katun'un Ötüken'de esir durumda yaşayan Çinli azınlığa destek çıkarak bunların zenginleşmesini sağlaması sayesinde giderek zayıflayan ve kıtlık tehlikesiyle karşı karşıya kalan Türkler, 629 senesinde Çinlilerle yaptıkları savaşta tuzağa düşerek yenilince Doğu Göktürk Devleti yıkıldı. Başta Kara Kağan ve Kürşad olmak üzere binlerce Göktürk Çinlilere esir düşerek Çin'in başkenti Siganfu'ya götürüldüler ve orada kendilerine tahsis edilen bölgede yaşamaya mecbur edildiler. Türkleri asimile edebilmek amacıyla Göktürk soylularını hassa ordusunda subay olarak görevlendiren Çinlilerin bu taktiği bir işe yaramamış, Türkler bağımsızlıklarına kavuşup yeniden devlet kurmak amacıyla fırsat kollamaya başlamışlardır. Kürşad da Çin hükümdarının ordusunda subay durumundadır fakat kılıcını milletinin özgürlüğü için çekeceği günü beklemektedir. Esaretin beşinci yılında Kara Kağan kahrından ölür. Esaretin onuncu yılında, yani 639 senesinde, Bozkurt soyunun en büyüğü konumundaki Kürşad durumun iyice kötüye gittiğini görerek kırk çerisi ile birlikte ihtilal yapmaya karar verir. Geceleri kılık değiştirerek Siganfu sokaklarında tek başına dolaşma adeti olan Çin hükümdarı Tay-tsung'u yakalayarak rehin almaya ve bu sayede Çin sarayına girerek orada bulunan Kürşad'ın ağabeyinin oğlu Urku Tigin'i kurtarıp, toplayabildikleri kadar Türk ile birlikte Ötüken'e giderek tekrar devlet kurmaya, Urku Tigin'i de kağan ilan etmeye karar verirler. Bu uğraşta başarılı olurlarsa budun kurtulacak, başaramazlarsa da dökülecek kanları geride kalanlara ödevlerini hatırlatacaktır. Fakat ihtilal için harekete geçtikleri gece sağanak halinde yağan yağmur yüzünden Çin hükümdarı sarayından dışarı çıkmaz. İhtilali ertelemenin sakıncalı olacağını düşünen Kürşad, kırk çerisiyle birlikte Çin sarayına yürür, amacı sarayı basarak hükümdarı esir almaktır. Bardaktan boşanırcasına yağan yağmurun altında yüce dileğe doğru yürüyen kırkbir Türk yiğidi sarayın kapısına vardıkları anda cenk başlar. Yüzlerce Çinli askeri öldürürler ama binlercesi üzerlerine saldırmaya devam eder. Göktürklerin bir kısmı sarayın içinde savaşırken şehit olur, sağ kalanlar ise Kür Şad'ın önderliğinde saraydan çıkarak Vey ırmağına doğru ilerlerler, niyetleri ırmağı geçerek Ötüken'e doğru at koşturmaktır. Ama sağanak halinde yağan yağmur yüzünden yükselen sular köprüyü sürükleyip götürdüğü için karşıya geçemezler ve peşlerinden gelen Çin ordusu ile son kez cenke tutuşurlar. Binlerce Çinli askere karşı savaşan bir avuç Türk yiğidi peş peşe uçmağa varırlar. Sadece Kürşad sağ kalmıştır, tek başına Çin hükümdarlığına karşı savaşmaktadır. En sonunda O da şehit olur fakat elinde kılıcıyla atının üzerinde durmaktadır, öldüğü halde yere düşmemiştir... Kürşad ölmüş fakat yenilmemiştir...
Kürşad ve kırk çerisinin yaptıkları ihtilalden sonra korkuya kapılan Çinliler, Siganfu'daki bütün esir Göktürkleri mecburen serbest bırakırlar. Göktürkler kırküç yıl boyunca dağınık bir şekilde yaşarlar, bazı Göktürk soyluları yeniden devlet kurma girişiminde bulunsalar dahi başarılı olamazlar... Fakat 682 senesinde Bozkurt başlı sancak tekrar kaldırılır ve Kutluk Şad (İlteriş Kağan) ile Bilge Tonyukuk İkinci Göktürk Devleti'ni kurarlar...
alıntı
41 çeri;
peki o uslanmaz kan hangi bedende şimdi?
zenginsozluk.com/foto
Kürşad, 621 senesinde Çinli eşi İ-çing Katun tarafından zehirlenerek öldürülen Doğu Göktürk Devleti kağanı Çuluk Kağan'ın küçük oğludur. Çuluk Kağan'ın ölümünden sonra kardeşi Bağatur Şad, Kara Kağan adını alarak hükümdar oldu ve ağabeyinin Çinli eşi ile evlenerek Ötüken'deki Türkler arasında huzursuzluğa yol açtı... Bir tarafta Çinliler, diğer yanda da Sırtarduş Bayurku, Dokuz Oğuz, Uygur gibi Türk boylarının Göktürklere başkaldırıp savaşmaları ve ayrıca İ-çing Katun'un Ötüken'de esir durumda yaşayan Çinli azınlığa destek çıkarak bunların zenginleşmesini sağlaması sayesinde giderek zayıflayan ve kıtlık tehlikesiyle karşı karşıya kalan Türkler, 629 senesinde Çinlilerle yaptıkları savaşta tuzağa düşerek yenilince Doğu Göktürk Devleti yıkıldı. Başta Kara Kağan ve Kürşad olmak üzere binlerce Göktürk Çinlilere esir düşerek Çin'in başkenti Siganfu'ya götürüldüler ve orada kendilerine tahsis edilen bölgede yaşamaya mecbur edildiler. Türkleri asimile edebilmek amacıyla Göktürk soylularını hassa ordusunda subay olarak görevlendiren Çinlilerin bu taktiği bir işe yaramamış, Türkler bağımsızlıklarına kavuşup yeniden devlet kurmak amacıyla fırsat kollamaya başlamışlardır. Kürşad da Çin hükümdarının ordusunda subay durumundadır fakat kılıcını milletinin özgürlüğü için çekeceği günü beklemektedir. Esaretin beşinci yılında Kara Kağan kahrından ölür. Esaretin onuncu yılında, yani 639 senesinde, Bozkurt soyunun en büyüğü konumundaki Kürşad durumun iyice kötüye gittiğini görerek kırk çerisi ile birlikte ihtilal yapmaya karar verir. Geceleri kılık değiştirerek Siganfu sokaklarında tek başına dolaşma adeti olan Çin hükümdarı Tay-tsung'u yakalayarak rehin almaya ve bu sayede Çin sarayına girerek orada bulunan Kürşad'ın ağabeyinin oğlu Urku Tigin'i kurtarıp, toplayabildikleri kadar Türk ile birlikte Ötüken'e giderek tekrar devlet kurmaya, Urku Tigin'i de kağan ilan etmeye karar verirler. Bu uğraşta başarılı olurlarsa budun kurtulacak, başaramazlarsa da dökülecek kanları geride kalanlara ödevlerini hatırlatacaktır. Fakat ihtilal için harekete geçtikleri gece sağanak halinde yağan yağmur yüzünden Çin hükümdarı sarayından dışarı çıkmaz. İhtilali ertelemenin sakıncalı olacağını düşünen Kürşad, kırk çerisiyle birlikte Çin sarayına yürür, amacı sarayı basarak hükümdarı esir almaktır. Bardaktan boşanırcasına yağan yağmurun altında yüce dileğe doğru yürüyen kırkbir Türk yiğidi sarayın kapısına vardıkları anda cenk başlar. Yüzlerce Çinli askeri öldürürler ama binlercesi üzerlerine saldırmaya devam eder. Göktürklerin bir kısmı sarayın içinde savaşırken şehit olur, sağ kalanlar ise Kür Şad'ın önderliğinde saraydan çıkarak Vey ırmağına doğru ilerlerler, niyetleri ırmağı geçerek Ötüken'e doğru at koşturmaktır. Ama sağanak halinde yağan yağmur yüzünden yükselen sular köprüyü sürükleyip götürdüğü için karşıya geçemezler ve peşlerinden gelen Çin ordusu ile son kez cenke tutuşurlar. Binlerce Çinli askere karşı savaşan bir avuç Türk yiğidi peş peşe uçmağa varırlar. Sadece Kürşad sağ kalmıştır, tek başına Çin hükümdarlığına karşı savaşmaktadır. En sonunda O da şehit olur fakat elinde kılıcıyla atının üzerinde durmaktadır, öldüğü halde yere düşmemiştir... Kürşad ölmüş fakat yenilmemiştir...
Kürşad ve kırk çerisinin yaptıkları ihtilalden sonra korkuya kapılan Çinliler, Siganfu'daki bütün esir Göktürkleri mecburen serbest bırakırlar. Göktürkler kırküç yıl boyunca dağınık bir şekilde yaşarlar, bazı Göktürk soyluları yeniden devlet kurma girişiminde bulunsalar dahi başarılı olamazlar... Fakat 682 senesinde Bozkurt başlı sancak tekrar kaldırılır ve Kutluk Şad (İlteriş Kağan) ile Bilge Tonyukuk İkinci Göktürk Devleti'ni kurarlar...
alıntı
41 çeri;
peki o uslanmaz kan hangi bedende şimdi?
hüseyin nihal atsız'ın kürşad ihtilalini anlattığı eseri. kitap edebi açıdan tam bir şaheser. taraflı tarafsız birçok kişi tarafından en önemli romanlarından biri olarak kabul ediliyor. dili oldukça sade ama buna rağmen kurgusu ve anlatımı çok sağlam. insanların ideolojilerinden sıyrılıp bu eseri okumaları lazım.
kitabın devamı niteliğinde olan bozkurtların dirilişi de mutlaka okunmalı.
kitabın devamı niteliğinde olan bozkurtların dirilişi de mutlaka okunmalı.
eğitim ve kültürel etkileşim amaçlı öğrenci değişim programı.
kesinlikle, tamamen eğitim ve kültürel etkileşim sağlamaktadır.
bu programla yurtdışına gidenlerin de, yurtdışından gelenlerle ülkemizde ilgilenenlerin de en büyük önceliği kesinlikle eğitim ve kültürdür.
kesinlikle, tamamen eğitim ve kültürel etkileşim sağlamaktadır.
bu programla yurtdışına gidenlerin de, yurtdışından gelenlerle ülkemizde ilgilenenlerin de en büyük önceliği kesinlikle eğitim ve kültürdür.
Yolculuk yapılan yerdeki gereksinimleri karşılamak üzere içerisine birçok gerekli - gereksiz şeyin sıkıştırıldığı eşyadır.
Kimine göre para, kimine göre sağlık.
Ya da variyetli olmak.
Neye göre, kime göre soruları arasında dimağlarda yer bulan bir kelime.
Günümüzde daha ziyade parasal yönden diğerlerinden üstün olan kişilere denir.
Bana göre ise, insan en ulu zengindir.
Zira mucize bir doğum anı ve uzuvların mükemmeliyeti.
Yıllardır bilim adamlarının çalışmaları içinde hâlâ insan uzuvlarının benzerini ya da kopyasını yapamadılar.
insan baştan aşağı oldukça zengin bir varlıktır.
Temeli bu kadar zengin olan insanın bilgi ile kaplı olduğu zaman, haklı bir zenginliğe büründüğünü görürüz.
Kendine sürekli yeni bilgiler katıp zenginleşen bedenlerden olmanız dileğiyle.
Hep söylediğimiz ve sloganımız olan: "bilgi en büyük zenginliktir" buradan yola çıkılarak yazılmıştır.
Zaten her kapsamda zengin olan insana bilgi de işe koşulunca oluşan gayet tabii olan zenginlik...
Ya da variyetli olmak.
Neye göre, kime göre soruları arasında dimağlarda yer bulan bir kelime.
Günümüzde daha ziyade parasal yönden diğerlerinden üstün olan kişilere denir.
Bana göre ise, insan en ulu zengindir.
Zira mucize bir doğum anı ve uzuvların mükemmeliyeti.
Yıllardır bilim adamlarının çalışmaları içinde hâlâ insan uzuvlarının benzerini ya da kopyasını yapamadılar.
insan baştan aşağı oldukça zengin bir varlıktır.
Temeli bu kadar zengin olan insanın bilgi ile kaplı olduğu zaman, haklı bir zenginliğe büründüğünü görürüz.
Kendine sürekli yeni bilgiler katıp zenginleşen bedenlerden olmanız dileğiyle.
Hep söylediğimiz ve sloganımız olan: "bilgi en büyük zenginliktir" buradan yola çıkılarak yazılmıştır.
Zaten her kapsamda zengin olan insana bilgi de işe koşulunca oluşan gayet tabii olan zenginlik...
sözlükteki hali, hiçbir halta yaramayacak 3-5 oy için kişinin kendini rezil rüsva etmesidir. neymiş teröristlere sevmek insan olma şartıymış, yesinler sizin beş para etmez hümanizminizi. önce terörizmi destekliyorum diyecek kadar cesur olun da sonra söylersiniz beş para etmez ben insan seviyorum masalını.
İç sıkıntısı, böğre öküz oturması.
Moraller yerlerdeyken bir de gökyüzü kara bulutlarla kaplanıp gündüz vakti gece karanlığına bürününce gelip tam ortanıza çökmesi kaçınılmaz oluyor.
Moraller yerlerdeyken bir de gökyüzü kara bulutlarla kaplanıp gündüz vakti gece karanlığına bürününce gelip tam ortanıza çökmesi kaçınılmaz oluyor.
Bizler Türkçüyüz, Türkçü olduğumuz için ırkçıyız bunu kimseden çekinmeden söylüyoruz, söylemeye devam edeceğiz.
Lakin bizler birilerinin nitelendirdiği gibi, kötü adamlar veya aykırı insanlar değiliz, hele nazi özentisi hiç değiliz!
Bizler taşıdığı kanın bilinci ile hareket eden, atalarına layık olmaya çalışıp, kendinden başka dostu olmadığını bilen bir milletin, 21. Yüzyılda yeniden diriliş hareketinin temsilcileriyiz.
Her anı kavga ile geçen, her türlü savaş ve mücadele stratejilerinin geliştiği bir dünya düzeni içerisinde elbette kendi milletimizin çıkarlarınını savunacağız.
Bu savunma mekanizması ve Türkçü bilincimiz ırkçılıksa ırkçı olacağız. Lakin bizler ırkçılığı sadece antropolojik alanda değerlendirmiyoruz.
Hal böyle olunca insanları labaratuvarlara doldurup kafatası ölçümüde yapacak değiliz. Hayatın kabuğunu kırıp öze indiğimizde ırkımızın gizli gücünü ve hayallere bile sığmayacak kadar büyük şanlı mazimizi gördük ve orada kendimizi bulduk.
Peki neydi o gizli güç ve mazi; Tanrıdan buyruk almışçasına zaferden zafere koşan ordular ve her yanı ordularımız ile kuşatılmış, bilgelerimizin bilgi dağıttığı hakanlarımızın adalet fermanı sunduğu, sınırlarını ise atalarımın çizdiği büyük bir dünya..
O dünya ki; Kürşad'ın 40 çeri ile saray bastığı, Atilla'nın slav ve avrupa medeniyetlerinin temelini attığı, Cengiz'in intikam ateşi ile yandığı, Timur'un acuna nam saldığı, Fatih'in genç yaşında çağ açıp çağ kapattığı ve asil ırkımın “Gökte Tanrı Yerde Biz” şiarıyla yola çıkıp sayısız destan yazdığı koskoca bir dünya...
Bizim Türkçülüğümüz, dün uygarlığın beşiği insanlığın güneşi olan, bugün ise varoluş mücadelesi veren bir ırkın kutlu kavgasıdır.
Tabi bunu; kendi öz benliğini yabancıların oyuncağı haline getiren mankurtlar anlayamaz. Hele; din kardeşliği uğruna halepe ağıt yakıp da, sıra Müslüman Doğu Türkistan'a gelince sesini kısan, aynı şekilde Musul, Kerkük'teki soydaşına yapılan zulme kayıtsız kalan, Karabağ'a Ermeni tankları girdiği vakit kulağı sağır gözü kör olan; sözde müslümanlar hiç anlayamaz!
bir kaç nesil sonra gelip de densizce entry yazacaklara not;
Harbi olun, açık konuşun! Bilin ki; benim davam sizin davanızla aynı değil!
Lakin bizler birilerinin nitelendirdiği gibi, kötü adamlar veya aykırı insanlar değiliz, hele nazi özentisi hiç değiliz!
Bizler taşıdığı kanın bilinci ile hareket eden, atalarına layık olmaya çalışıp, kendinden başka dostu olmadığını bilen bir milletin, 21. Yüzyılda yeniden diriliş hareketinin temsilcileriyiz.
Her anı kavga ile geçen, her türlü savaş ve mücadele stratejilerinin geliştiği bir dünya düzeni içerisinde elbette kendi milletimizin çıkarlarınını savunacağız.
Bu savunma mekanizması ve Türkçü bilincimiz ırkçılıksa ırkçı olacağız. Lakin bizler ırkçılığı sadece antropolojik alanda değerlendirmiyoruz.
Hal böyle olunca insanları labaratuvarlara doldurup kafatası ölçümüde yapacak değiliz. Hayatın kabuğunu kırıp öze indiğimizde ırkımızın gizli gücünü ve hayallere bile sığmayacak kadar büyük şanlı mazimizi gördük ve orada kendimizi bulduk.
Peki neydi o gizli güç ve mazi; Tanrıdan buyruk almışçasına zaferden zafere koşan ordular ve her yanı ordularımız ile kuşatılmış, bilgelerimizin bilgi dağıttığı hakanlarımızın adalet fermanı sunduğu, sınırlarını ise atalarımın çizdiği büyük bir dünya..
O dünya ki; Kürşad'ın 40 çeri ile saray bastığı, Atilla'nın slav ve avrupa medeniyetlerinin temelini attığı, Cengiz'in intikam ateşi ile yandığı, Timur'un acuna nam saldığı, Fatih'in genç yaşında çağ açıp çağ kapattığı ve asil ırkımın “Gökte Tanrı Yerde Biz” şiarıyla yola çıkıp sayısız destan yazdığı koskoca bir dünya...
Bizim Türkçülüğümüz, dün uygarlığın beşiği insanlığın güneşi olan, bugün ise varoluş mücadelesi veren bir ırkın kutlu kavgasıdır.
Tabi bunu; kendi öz benliğini yabancıların oyuncağı haline getiren mankurtlar anlayamaz. Hele; din kardeşliği uğruna halepe ağıt yakıp da, sıra Müslüman Doğu Türkistan'a gelince sesini kısan, aynı şekilde Musul, Kerkük'teki soydaşına yapılan zulme kayıtsız kalan, Karabağ'a Ermeni tankları girdiği vakit kulağı sağır gözü kör olan; sözde müslümanlar hiç anlayamaz!
bir kaç nesil sonra gelip de densizce entry yazacaklara not;
Harbi olun, açık konuşun! Bilin ki; benim davam sizin davanızla aynı değil!
ing. Fiil: didinmek, yorulmak, bitmek; isim: sigara, angarya manalarına gelmektedir. Aynı zamanda sözlüğümüze yeni katılan yazarımızın ismidir. Kendisi milli sporcuymuş. Hoş gelmiş.
"Mutluluk, pantolona işemek gibidir. Islaklığı herkes görür ama sıcaklığı yalnız sen hissedersin."
Bazen bir sınav, bazen keyif alanı, bazen ise dramlar silsilesi.
Bazen aşk, bazen hüzün, bazen başlangıç.
Bunların tamamı hayat.
tüm bu yazılanların, anlatılanların ve dramların sonucu insan yaşıyor...
bu kadar zor olan ve güzel olan bir yer daha olabilir mi acaba, kim bilir...
notalar gibiydi hayat, bir melodi gibiydi...
ve hayat kendini tekrar eden bir döngüydü, çoğalmanın aslında kendini yeniden keşfetmek olduğunu göstermişti ve evrenin sana en büyük oyunuydu çoğalmak...
iki bedenin meşru bir birleşmesi sonucu ortaya çıkan o güzellik!
evet, aslında bu sendin ve yeniden kendini keşfetme fırsatı buldun, ve inanmasan da yıllara yaşlandığını ortaya çıkardı...
bu döngüydü ya da bir sıraydı. zaman geçince sıranı bırakacağın biriydi...
hayat bir şarkı notları gibiydi, bir ağıt gibiydi ya da bir senfoniydi...
herkesin kendi kuralları olduğu ama kimsenin kuralsız olmadığıydı, aslında vardı evrenin kuralları...
sabah güneşi ile herkes mutlu olurdu mesela ya da yağmurda ıslanırken herkes mutlu olurdu.
herkesin kuralları ve kaidelerini bozmak ahmakça gelse de, herkes tek bir kural çevresinde yaşıyordu...
hayat.
Bazen aşk, bazen hüzün, bazen başlangıç.
Bunların tamamı hayat.
tüm bu yazılanların, anlatılanların ve dramların sonucu insan yaşıyor...
bu kadar zor olan ve güzel olan bir yer daha olabilir mi acaba, kim bilir...
notalar gibiydi hayat, bir melodi gibiydi...
ve hayat kendini tekrar eden bir döngüydü, çoğalmanın aslında kendini yeniden keşfetmek olduğunu göstermişti ve evrenin sana en büyük oyunuydu çoğalmak...
iki bedenin meşru bir birleşmesi sonucu ortaya çıkan o güzellik!
evet, aslında bu sendin ve yeniden kendini keşfetme fırsatı buldun, ve inanmasan da yıllara yaşlandığını ortaya çıkardı...
bu döngüydü ya da bir sıraydı. zaman geçince sıranı bırakacağın biriydi...
hayat bir şarkı notları gibiydi, bir ağıt gibiydi ya da bir senfoniydi...
herkesin kendi kuralları olduğu ama kimsenin kuralsız olmadığıydı, aslında vardı evrenin kuralları...
sabah güneşi ile herkes mutlu olurdu mesela ya da yağmurda ıslanırken herkes mutlu olurdu.
herkesin kuralları ve kaidelerini bozmak ahmakça gelse de, herkes tek bir kural çevresinde yaşıyordu...
hayat.
elazığ halkının sıkça kullandığı iltifat sözüdür.
gada dert anlamındadır, çok sevilen kişiye söylenir.
gada dert anlamındadır, çok sevilen kişiye söylenir.
kelime olarak yiğit,mert,sözünün eri, delikanlı, kardeş anlamları taşır.
halkına gakgoş denir. gakgoş kelimesi yiğit, mert, delikanlı, sözünün eri manalarına gelir. necati şaşmaz, mehmet ağar, fatih kısaparmak, yeşil kod adlı, bülent serttaş gibi ünlülerin doğdukları şehirdir.
tarihi yerleşim yeri harput'la ünlüdür. sekiz köşe şapkası muazzam anlamlar ifade eder, her bir köşesi farklı bir anlamı barındırır. ayrıca sırın, harput köfte, içli köfte, patila, gömme vb. yemekleriyle meşhurdur.
telefon kodu 424, plakası ise 23'tür, malatya, diyarbakır, tunceli keza bingöl komşu illeridir.
tarihi yerleşim yeri harput'la ünlüdür. sekiz köşe şapkası muazzam anlamlar ifade eder, her bir köşesi farklı bir anlamı barındırır. ayrıca sırın, harput köfte, içli köfte, patila, gömme vb. yemekleriyle meşhurdur.
telefon kodu 424, plakası ise 23'tür, malatya, diyarbakır, tunceli keza bingöl komşu illeridir.
kahraman tazeoğlu'nun müthiş eserlerinden biri.
binmediğim hiç bir otobüs
beklemediğim hiç bir durak kalmadı bu şehirde
gittikçe azalıyor hayat
neyi erken yaşadıysam
hep ona geç kalıyorum
sana göçüyorum her sonbahar
yolların çıkmıyor aşkıma
unuttuğun yağmurların adı saklımda
seni içimden terk ediyorum
susmaktan yoruldum
kuşlar ve şarkılar,
bu şehri terk edeli
efkar demliyorum gözlerimde
yaşlarımı,
yanağıma varmadan öldürüyorum
tam sancağımdan yaralıyorum kendimi
alnını yüreğime dayadığın güne bakıp
seni içimden terk ediyorum
ne unutacak kadar nefret ettin
ne hatırlayacak kadar sevdin
yıkık bir duvar kadar bile
pişman değilsin biliyorum
beni hep bulmamak için aradın
yanıldığımdın
yangınımdın
yangındın
sensizliğe yenilmek
sana yenilmekten zor olsada
ardımda bir sürü "belki"ler bırakarak
seni içimden terk ediyorum
şimdi
içimde öldürecek bir anı bile bulamayan
iki yarım kaldık
tamamlayamadık bizi
elinden tutamadık yanlızlığımın
saçlarımıda uzaklarına gömdün
içimin mavisi senin okyanusundandı
al! geri veriyorum.
kilitleri hep yanlış kapılara vurdun
devrilmiş vagonlara dönerken gözlerim
sana bensizliği terkediyorum
"yarime uzanmayan bütün dallar kırık" demiştin
aşk içinde doğmuşsa nereye kaçabilirdi?
ne tuaf değil mi?
içimi acıtanda sendin
acımı dindirecek olanda.
"ya öldür beni"dedim
ya da ğit benden.
içi bulanık bir sevdanın ucunda
seni kaybettim.
aldırmadın aldırmalarıma
bir gecede yakıp yarini
şafaklara sattın ihanetini
küllerime basanlar bile utandı yaptığından
işte soluk bir ömrün son nefesi
benden
içimden
terkediyorum
binmediğim hiç bir otobüs
beklemediğim hiç bir durak kalmadı bu şehirde
gittikçe azalıyor hayat
neyi erken yaşadıysam
hep ona geç kalıyorum
sana göçüyorum her sonbahar
yolların çıkmıyor aşkıma
unuttuğun yağmurların adı saklımda
seni içimden terk ediyorum
susmaktan yoruldum
kuşlar ve şarkılar,
bu şehri terk edeli
efkar demliyorum gözlerimde
yaşlarımı,
yanağıma varmadan öldürüyorum
tam sancağımdan yaralıyorum kendimi
alnını yüreğime dayadığın güne bakıp
seni içimden terk ediyorum
ne unutacak kadar nefret ettin
ne hatırlayacak kadar sevdin
yıkık bir duvar kadar bile
pişman değilsin biliyorum
beni hep bulmamak için aradın
yanıldığımdın
yangınımdın
yangındın
sensizliğe yenilmek
sana yenilmekten zor olsada
ardımda bir sürü "belki"ler bırakarak
seni içimden terk ediyorum
şimdi
içimde öldürecek bir anı bile bulamayan
iki yarım kaldık
tamamlayamadık bizi
elinden tutamadık yanlızlığımın
saçlarımıda uzaklarına gömdün
içimin mavisi senin okyanusundandı
al! geri veriyorum.
kilitleri hep yanlış kapılara vurdun
devrilmiş vagonlara dönerken gözlerim
sana bensizliği terkediyorum
"yarime uzanmayan bütün dallar kırık" demiştin
aşk içinde doğmuşsa nereye kaçabilirdi?
ne tuaf değil mi?
içimi acıtanda sendin
acımı dindirecek olanda.
"ya öldür beni"dedim
ya da ğit benden.
içi bulanık bir sevdanın ucunda
seni kaybettim.
aldırmadın aldırmalarıma
bir gecede yakıp yarini
şafaklara sattın ihanetini
küllerime basanlar bile utandı yaptığından
işte soluk bir ömrün son nefesi
benden
içimden
terkediyorum
bir kahraman tazeoğlu klasiği.
gel desen gelirdim
gittiğin uzakta bendim
dağ gibi bir ihanetten düştüm
bu kendime son gelişim
ölümbaz öpüşler kusuyorum ceplerime
kendimi suçüstü yakalıyorum
ve kentsizliğimin isimsizliğini
araz'a uyak düşüyorum
gözlerime senden düşler sürüyorum
ıslak bileklerim kan bayramına yatıyor
bana en büyük tehdit yine ben oluyorum
sonra bir durağa yaslanıyorum
sonra bir kente
ve sen gidiyorsun
ben kanıyorum
diyorlar ki; kendini dinleme, hiçbir şey söylemiyorsun.
oysa gel desen gelirdim biliyorsun!
bu kentte her yağmur kendini ağlar
aklıma düşsen yalnızlık oluyorum
ağzımdaki uykudan öpmüyorsun nicedir
nerde kime üşüyorsun
artık kendini yakan bir ateşim
kendimize birbirimizden düşler yapamıyoruz
şimdi boş duraklara yaslanıyorum
boş kentlere
oysa gel desen gelecektim...
gel desen gelirdim
gittiğin uzakta bendim
dağ gibi bir ihanetten düştüm
bu kendime son gelişim
ölümbaz öpüşler kusuyorum ceplerime
kendimi suçüstü yakalıyorum
ve kentsizliğimin isimsizliğini
araz'a uyak düşüyorum
gözlerime senden düşler sürüyorum
ıslak bileklerim kan bayramına yatıyor
bana en büyük tehdit yine ben oluyorum
sonra bir durağa yaslanıyorum
sonra bir kente
ve sen gidiyorsun
ben kanıyorum
diyorlar ki; kendini dinleme, hiçbir şey söylemiyorsun.
oysa gel desen gelirdim biliyorsun!
bu kentte her yağmur kendini ağlar
aklıma düşsen yalnızlık oluyorum
ağzımdaki uykudan öpmüyorsun nicedir
nerde kime üşüyorsun
artık kendini yakan bir ateşim
kendimize birbirimizden düşler yapamıyoruz
şimdi boş duraklara yaslanıyorum
boş kentlere
oysa gel desen gelecektim...