Elazığ'da 2 şubesi olan perde mağazası.
İnstagram hesapları bayağı aktif.
@secperde yazarak ulaşabilirsiniz.
İyi bir hafızanın, bazı geceler cana kast ettiğini herkes bilmez.
Bana bir şeyler getirmeyi bırak olanı da götüren 2019'u aratmaman umuduyla.
Hem bu kez öyle bir şeyler getirmeni de değil, bari olanı da götürmemeni diliyorum.
2019'un son saatlerinde bile peşimi bırakmayan kayıplarına kalkıyor kadehler;
Hem bu kez öyle bir şeyler getirmeni de değil, bari olanı da götürmemeni diliyorum.
2019'un son saatlerinde bile peşimi bırakmayan kayıplarına kalkıyor kadehler;
emin olun kim olduğunu bilmiyordum eşinin kim olduğunu da.
mynette geçen " burcu kıratlı eşi sinan akçıl'ı sildi" hanımefendi kızımız sinan akçıl'ı boşayacakmış.
ülkenin birinci gündem maddesi bu şahisların uçur davasıydı. ülke bitmiş, iç ve dış düşmanlar boğazımıza çökmüşken burcu hanım ve sinan beyimizin üreme organları ve sidikliği birinci meselemizdir.
la havle ve la kuvvete.
mynette geçen " burcu kıratlı eşi sinan akçıl'ı sildi" hanımefendi kızımız sinan akçıl'ı boşayacakmış.
ülkenin birinci gündem maddesi bu şahisların uçur davasıydı. ülke bitmiş, iç ve dış düşmanlar boğazımıza çökmüşken burcu hanım ve sinan beyimizin üreme organları ve sidikliği birinci meselemizdir.
la havle ve la kuvvete.
saçımdaki dalgalı fönü öpmek istiyorum.
daha iyi bir şey bulamadım kendimden başka.
not: aslan burcu değilim.
daha iyi bir şey bulamadım kendimden başka.
not: aslan burcu değilim.
yüzyüzeyken konuşuruz'a ait şarkıdır kendisi, chill dediklerinden.
''Düşünme artık bunları bak oldu bitti
Kaderimde varmış de geç bak bitti gitti
Dayanmak kolaysa bırak onlar da yansın
Sen neredesin kim nerede, orada kalsın'' falanlı şarkı.
''Düşünme artık bunları bak oldu bitti
Kaderimde varmış de geç bak bitti gitti
Dayanmak kolaysa bırak onlar da yansın
Sen neredesin kim nerede, orada kalsın'' falanlı şarkı.
Az bile demiş dedirtti.
Atatürk'ü sevmek için mi yoksa sevmemek için mi nedenlere sahipsiniz. Ya da sevmemek için sahip olduğunuz nedenler nelere dayanıyor ve bu nedenler nasıl oluyor da sevilesi taraflarına baskın geliyor?
İyi insanlar ve kötü insanlar vardır, ya iyileri seversin ya kötüleri bu iş bu kadar basittir. Atatürk'ü sevmeyen komünistlere özellikle anlam veremiyorum zaten. Özgür düşünebilmeyi, okuyabilmeyi, öğrenebilmeyi borçlu olduğun adamı sevmiyorum demek ortamlarda prim yapmaya çabalamaktan başka bir şey değil ya da gerçekten o kadar sığsınız amk.
Mozambikte yaşayıp da atatürk'ü sevmeyen haindir demek istememiştir muhtemelen levent üzümcü. Ha tabi yeni nesil bebeler sanıyor ki, dünya hep güllük gülistanlık nerde dünyaya gelirsem geleyim google a girer bilgiye ulaşırım. Hassiktir amk ya.
Atatürk'ü sevmek için mi yoksa sevmemek için mi nedenlere sahipsiniz. Ya da sevmemek için sahip olduğunuz nedenler nelere dayanıyor ve bu nedenler nasıl oluyor da sevilesi taraflarına baskın geliyor?
İyi insanlar ve kötü insanlar vardır, ya iyileri seversin ya kötüleri bu iş bu kadar basittir. Atatürk'ü sevmeyen komünistlere özellikle anlam veremiyorum zaten. Özgür düşünebilmeyi, okuyabilmeyi, öğrenebilmeyi borçlu olduğun adamı sevmiyorum demek ortamlarda prim yapmaya çabalamaktan başka bir şey değil ya da gerçekten o kadar sığsınız amk.
Mozambikte yaşayıp da atatürk'ü sevmeyen haindir demek istememiştir muhtemelen levent üzümcü. Ha tabi yeni nesil bebeler sanıyor ki, dünya hep güllük gülistanlık nerde dünyaya gelirsem geleyim google a girer bilgiye ulaşırım. Hassiktir amk ya.
Üç-dört sözlükte birden üyeyim. En son ayrıldığım sözlüğün yerini anca kapatıyor. Galiba en çok burada vakit geçiriyorum az kişi olduğu için. Daha yaşınılabilir geliyor bana. Zaten hep böyle az nüfuslu yerleri sevdim. Her neyse iki sene öncesine gidip geliyorum kaç gündür. Ruh halim iki sene öncesiyle beraber çay içiyorlar şu an. İçimde ufak bir heyecan. Galiba yaklaşıyor yaklaşmakta olan.
sözlükte üç beş kişiyiz zaten çoğunluğa uyalım.
pek bilinmez ama aslında bir sezen aksu bestesidir. zeki müren de yorumlayarak bu muhteşem eseri şereflendirmiştir.
2 seneyi aşkın önce sözlüklerde yazma amacım sadece çektiğim ayrılık acılarını anlatmaktı. gerçek yaşamda aileme bile acılarımdan bahsetmem ben. yaklaşık bir sene sadece bu acılarımı yazdım. ızdırabım dineli çok oldu. hatta bugünlerde ayrılık acılarından bahseden yazarlar görünce derdinizi sikeyim demek geçiyor içimden engellenemez bir şekilde. hepsinden çok özür diliyorum.
lakin bu şarkının sizi için için yakması için ne aşık olmanıza ne de ayrılık acısı çekmenize gerek var. bir yerlerden buluyor bu şarkı sizi ve farkında olmadığınız yaralarınızı bile deşiyor.
offf ulannn off!!
2 seneyi aşkın önce sözlüklerde yazma amacım sadece çektiğim ayrılık acılarını anlatmaktı. gerçek yaşamda aileme bile acılarımdan bahsetmem ben. yaklaşık bir sene sadece bu acılarımı yazdım. ızdırabım dineli çok oldu. hatta bugünlerde ayrılık acılarından bahseden yazarlar görünce derdinizi sikeyim demek geçiyor içimden engellenemez bir şekilde. hepsinden çok özür diliyorum.
lakin bu şarkının sizi için için yakması için ne aşık olmanıza ne de ayrılık acısı çekmenize gerek var. bir yerlerden buluyor bu şarkı sizi ve farkında olmadığınız yaralarınızı bile deşiyor.
offf ulannn off!!
Kendime ağır mı geliyordum yahut aksine bir tükeniş miydi beni bu hâle getiren ayırt edemiyorum. Sokaklardan âdeta cenazem kalkıyordu, öylesine bir ölü taşınıyor üzerimde. İnsanlardan mutlak gurbetimin devri gününde aklım tıklım tıklım. Kimsem yokmuş meğer cümlesinin öznesi değil de fiiliydi canımı yakan, kimseler zaten yoktu. Onlar safi etrafımdı, etrafımdalardı. Bir insan nasıl oluyor da yüzlerce insanın içinde bir kalıyor ve birini dahi kendine bir yapamıyordu? İşte kendimden taşmakla kendimi tüketmek arasındaki dört dönüşümün üçüncüsündeyim, belki iki. Büsbütün bir hiçlikti beni esir eden, kendimi esir ettiğim. mutlak boşluk ve anlamsızlığın deveranında hepten bir sürgün.
barışta çocuklar babalarını toprağa verirler
savaşta babalar çocuklarını.
lidya kralı kroisos
zenginsozluk.com/foto
savaşta babalar çocuklarını.
lidya kralı kroisos
zenginsozluk.com/foto
150 tonluk bir rokete atmosferi terk ettirecek güçte itici tasarımı ve yakıt. Tabi tasarımın sağlaması gereken, paylaşamayacağım başka koşullar da var...
Tanrının eline ihtiyacım var sanırım.
Tanrının eline ihtiyacım var sanırım.
Uyuyamıyorum günlerdir uyuyamıyorum...
Gelecek yıl, bu zamanlar, uzun süreli olarak ayrılacağım şehir.
Terk etmek desek aslında çok daha doğru olur.
Evet, terk etmek. Çoğu kişinin yaşamak istediği ya da onca zaman çalışıp, kısa süre bile olsa yaşamak için heves ettiği şehirden bir an önce ayrılmak istiyorum.
Şu da değişmez bir gerçek ki, izmir'i sevdiğim kadar izmir beni yok ediyor.
Terk etmek desek aslında çok daha doğru olur.
Evet, terk etmek. Çoğu kişinin yaşamak istediği ya da onca zaman çalışıp, kısa süre bile olsa yaşamak için heves ettiği şehirden bir an önce ayrılmak istiyorum.
Şu da değişmez bir gerçek ki, izmir'i sevdiğim kadar izmir beni yok ediyor.
Satürn, büyük karanlıkta, ruhumu Yemen için sana veriyorum.
Böylece ölüm parıltın içinde yargılanabilirim.
Ve saflaştırılmış...
Böylece ölüm parıltın içinde yargılanabilirim.
Ve saflaştırılmış...
daha doğduğu, ne olduğunu bilmediği zamanlar da tanışmış yalan ile ali, yani bizim ali. doğduğunda kendisi ile akran sayabilecekleri topluma gelmiş olan ali, ağabeyinden bir sene üç ay sonra doğuyor. nüfus kayıt meselesinde ilk çocuğun heyecanını tadan ailesi, nüfusa koşmaya gerek yok diye, beş ay sonra çıkartıyor vesikalığını. derdi ki; sanırım abimin oluşu, hayatta her şeyi taklit edebilmeyi öğretti bana. özgün olamadan büyüdüm ben. hatırladığı yaşlarına daldığında, hep yapılanı taklit edişini anımsarmış. abisi tuvaletin lambasını annesinin terliği ile açtı diye, terliğin ayağa giyilebilmesinin dışında bir işlevi olduğunu öğrenmiş. sonra gururuna tuvalet ışığını yakamamayı dert edindiği zamanlar da annesinin terliğini kullanmış. elime o zaman banyodaki çekpasın sopasını alıp ışığı açsam hayatım böyle olmaz derdi. çekpası çekpas, buzdolabını buzdolabı olarak kullanmış. birisi öğretecek de, bizim ali'de işlevi dışında bir eşyaya hükmedecek! kimse evin antresine su döküp sabunlamasa, evin bir ucundan diğer ucuna kayarak gitme zevkini tadamayacak. kimse kovalamasa onu, koşmanın hatta kaçmanın zevkini tadamayacak. 'abim gitmese okula sanayideydim şimdi, belki usta olurdum ustamı izleyip' diyor bazen. usta olmasa çevresinde usta olamayacak! buna rağmen, 'abisinin okulu'na yazıldığında ilk kez, taklit etmediği bir atmosferde buluyor kendini. abisi ile aynı derslere giremediği için, sınıftaki veletler nasıl hareket ederse öyle hareket ediyor ama, bir gün hiç beklenmedik bir şey oluyor. bir üst sınıfta olan abisini tenefüste bir velet ile kavga ederken görüyor, hatta abisi baya dayak yiyor gördüğü kadarıyla. bir hışımla ciğerlerine havayı basıp abisini alıyor veletin elinden. sonra epey tartaklayıp veleti, hızını alamayınca sıranın üstüne çıkıyor ve çocuğun kafasını sıraya yatırıp üstüne basmaya başlıyor. ilk o gün işlevi dışında kullanıyor bir nesneyi. veletlerin yazı yazmak için kullandıkları sırayı, çocuğun kafasını tekmelek için sabitleme aracı olarak kullanıyor. yaşadığı katarsis, kendisi farkında olmasa da ilk defa yaptığı bu özgünlükten geliyor! onu tekmelerken ki kudreti, İskender'de yok! sonra abisinin az önce dayak yediği veleti elinin altından alması ile dönüyor kendi dünyasına. ensesine yediği şaplakla 'sınıfına git lan' diyor abisi, ama yüzünde hem mahçup hem gururlu bir yüz ifadesi var. bizim ali'de eşşekten düşmüş gibi götüne baka baka sınıfına gidiyor ve yolda da söyleniyor 'bırak yesin dayağı işte' diye. ama abisi bir tane onun için. ilk rol modeli, sonuçta onu taklit ederek hayatta kalıyor.
bizim ali'nin hikayesi zengin sözlük kaldıkça, hatta epiktetos'un 'ben varsam ölüm yok, ölüm varsa ben yokum' keskinliği ile devam edecek.
bizim ali'nin hikayesi zengin sözlük kaldıkça, hatta epiktetos'un 'ben varsam ölüm yok, ölüm varsa ben yokum' keskinliği ile devam edecek.
bir çok eseri dillerde pelesenk, gönüllerde aşk ilahisi olsa da underground bir havası vardır. oysa fazlasıyla halkın içindedir. çok uzun yıllar kamuda felsefe öğretmenliğiyle müzisyenliği bir arada götürmüştür. 2004 yılında izmir dikili'de emep'in bir yaz kampına katılmıştım. çok cuzzi bir ücrete konser vermişti. onunla da biz gençlere bira ısmarlamış, sohbetinin şerefine nail etmişti. aşağıda paylaşacağım fevkaladenin fevkinde bir canlı performansıdır. sonundaki uzun havayla resmen bağlamayı alır ciğerinizin döşüne döşüne saplar. fakat iyi niyetlidir.
bebek katili apo avukatları aracılığıyla bir mektup yayınlamış ve kürtlerin ibb seçiminde tarafsız kalmalarını istemiş. bunu duyan tayyip mektubun her yerde okunması için talimat vermiş sanırım. yazıklar olsun bu ülkeye ki oy uğruna bebek katilinden medet umar hale gelenler yönetiyor ülkeyi. yaradan kimseyi makam için koltuk için şerefinden, haysiyetinden, onurundan, şahsiyetinden taviz vermeyi göze alacak hale düşürmesin.
zenginsozluk.com/foto
zenginsozluk.com/foto
zenginsozluk.com/foto
zenginsozluk.com/foto
zenginsozluk.com/foto
zenginsozluk.com/foto
zenginsozluk.com/foto
zenginsozluk.com/foto
zenginsozluk.com/foto
zenginsozluk.com/foto
zenginsozluk.com/foto
zenginsozluk.com/foto
zenginsozluk.com/foto
zenginsozluk.com/foto
zenginsozluk.com/foto
zenginsozluk.com/foto
zenginsozluk.com/foto
zenginsozluk.com/foto
zenginsozluk.com/foto
zenginsozluk.com/foto
zenginsozluk.com/foto
zenginsozluk.com/foto
İzol Aşireti'nden Yekbun İzol adına açılan Twitter hesabı üzerinden 18 Haziran 2019 atılan tweet'lerde katliamını giriş, gelişme, sonuç örgüsü ve mağdurların mağduriyetinin giderilmesi için kamuoyundan destek istediği görülmektedir. Tweet'ler tam hâliyle şu şekildedir: “Her şeyi en başından anlatacağım bilin. Bilin ki kadın başımıza yıllarca nasıl bir haksızlıkla mücadele ettiğimizi, 17 yıldır nasıl ayakta durmaya çalıştık. 2003 yılında bir gece ansızın amcam Mehmet Ali İzol (1) kendi düğününde kına gecesinde katledildi. Toprak davası için öldürttüler. Bunu yapanlar kurban olarak babamı ve iki amcamı seçtiler. Onlar öldürdü dediler. Olayın yaşandığı gece biz babamla beraber dedemin yasındaydık. (2) Annemin babasının yasında başka bir köydeydik. İki amcam da amcamın oğlunu doktora götürmek için Mersin'e gitmişlerdi. Otobüste amcamların cüzdanları çalınmıştı. Karakol kayıtları mevcuttu. Hastaneye gittiklerine dair kayıtlar mevcuttu (3) ama bütün deliller ortadan kaldırıldı, yok edildi. Bunu yapan da öz amca oğullarıydı. Eski Şanlıurfa AKP Milletvekili Zülfikar İzol o dönem elinde olan tüm gücünü, yetkisini kullanarak tüm delilleri ortadan kaldırdı. (4) Zülfikar İzol babama 'Sen tüm tapularını benim üstüme ver suçsuz olduğunuz ortaya çıkınca, ben tüm tapularını sana geri vereceğim' deyip babamı kendine inandırdı. Aslında her şeyi planlamıştı ve tüm planı tıkır tıkır işliyordu. (5) Yetmedi davamıza bakan tuttuğumuz Avukat Ahmet Özçiçek'i parayla satın aldılar. Hiçbir mahkemede savunma yapmamış, mahkemelere katılmamış, sürekli bizim aleyhimize hareket etmiş. Biz bunun farkına varana kadar üstünden seneler geçti. (6) Çünkü insan öz akrabasından bunu nasıl bekler? Biz 17 yıl boyunca yalnız kalan üç kadın, annem ve diğer iki amcamın eşi ve çocukları. Üçü de bu olay olduğunda çocukları yeni ilkokula başlamıştı. (7) Ben daha ilkokul üçüncü sınıf öğrencisiydim. Hep beraber mücadele verdik ve şimdi üniversite mezunu gençler olduk. 17 sene boyunca çok zorluk çektik ama hiç yıkılmadık. Doğu'da üç kadının tek başına ayakta kalması ne demek, (8) ne kadar zor olabildiğini tahmin edebiliyorsunuzdur. Biz hiç bir zaman vazgeçmedik vazgeçmeyeceğiz. Zülfikar İzol ve kardeşleri Cihan İzol, Medeni İzol, Servet İzol, Bülent İzol, Cemal İzol bizi beraber yaşadığımız kendi köyümüzde (9) sürekli tehdit, taciz ve zorbalıkla korkutmaya çalıştılar. Bizi kendi topraklarımızdan, evimizden sürmek istediler. Boyun eğmedik, yetmedi; doymadılar. Paraya, toprağa, ağalık sistemine doymadılar. Çünkü devlet ve kolluk güçleri sürekli (10) olarak onların arkalarındaydı. Bizi tehdit ettiklerinde, jandarmayı çağırdığımızda jandarma ilk olarak onların evine gider, olayı kendi içlerinde hallederlerdi. Yanımızda hiç kimse yoktu. Devlet adına, adalet adına hiçbir şey yoktu. (11) Jandarma onların emrindeydi. Sürekli görüşüp yemek veriyorlardı ama her şeyi planlamışlardı. 14 Haziran 2019 günü jandarma bizim eve geldi ve sözde etrafa bakmak için kimler var kimler yok diye öğrenmek istemiş. (12) Yeni atanan biriymiş gibi şeyler. Oysa hepsi planın bir parçasıymış. 15 Haziran 2019 günü o lanet gün sabah erkenden biz daha uyurken kalleş bir planla 4 araba bir traktör ile 10'dan fazla kişi gelip ailemi taradı. (13) Bunu yapanlar da eski AKP Şanlıurfa milletvekili Zülfikar İzol'un kardeşleri Cihan İzol, Medeni İzol, Cemal İzol, Bülent İzol ve Cihan İzol'un oğlu Ferman İzol tarafından annem, babam, amcamın eşit ve amcamın oğlu (14) hepsini vahşice katlettiler. Evimizin önünde hiç acımadan, canice, taramalı tüfeklerle katlettiler. Bu bir soykırımdır. Sadece cinayet değil, soykırım diyorum. Bakın, bu hiçbir yerde yoktur. Bunca insanı savunmasızken katletmek (15) hiçbir yerde yazmaz. İki anne, iki kadın, evlatlarının her şeyi olan iki kadın öldürüldü. Bir baba ve 22 yaşında üniversitesini bitirmemiş bir oğulla 4 can bu insanlar yüzünden yitip bizden gitti (16) ama bunun üstünü örtbas etmek o kadar kolay olmayacak. Her şey bizim gözlerimizin önünde yaşandı ve biz bunu kaydettik. Hepsi kayıt altına alındı. (17) Kendi ellerimizde telefonla kameraya aldık. Gözlerimizin önünde ölümlerini izleyip, kaydetmek zorunda kaldık. Şu an ki kuzenim de yaralı kadın. Önlerine kim çıktıysa çocuk demeden hepsine kıydılar. 'Zaten biz hepsini yok etmeye gitmiştik' demişler. (18) Bu yüzden bunun bir soykırım olduğunu diyorum. Bu çok büyük bir acı. Herkesin bunu bilmesini duymasını istiyorum. Tüm Türkiye bunların nasıl insanlar olduğunu, nasıl bir ölüm planı hazırladıklarını bilmeli. (19) Bize yardım edin. Sesimizi duyun. Biz 6 kardeş annesiz babasız bırakıldık. En küçüğümüz henüz 9 yaşında. Adalet istiyoruz. Bu ülkede bu cinayetlerin ortaya çıkarılması hak hukuk adına bir örnek olsun. Biz hakkımız olanı yani (20) onların hak ettikleri cezayı almalarını istiyoruz. Belki de bu bir nebze olsun acımızı dindirir. Vicdan sahibi olan herkesten bu davanın takipçileri olmaya davet ediyorum. Sesimize ses olun. (21) Davayı kimse üstlenmiyor. Annemiz, babamız, yengemiz, kuzenimiz canlarımız gitti. Yanımızda durun (22)”
Ankara'nın Beypazarı ilçesindeki mezarlığın durumunu Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş'a bağlayan bir kadın muhabire sahip bir yerel televizyon kanalı. “Mezarlık perişan hâlde, otlar yanmış” diyerek mikrofon uzatan muhabire “Mezarlıktaki otları Mansur Yavaş mı yapmış? Beyaz TV'nin kime nasıl haber yaptığını çok iyi biliyoruz. Neden Melih Gökçek zamanında yayınlanmıyordu da şimdi yayınlanıyor? Beyaz TV, Beypazarı'nı şimdi mi düşünür oldu?” ifadelerini kullanan vatandaş sayesinde olay yerinden uzaklaşıyor.
Yusuf hayaloğlu'ndan Can alıcı Bir kuple.
Yani bir daha olmayacak mısın?
Bu köhne dünyada Beni senin anladığını kadar kim anlayacak?
Ah ulan rıza
Bu mahallenin nesini beğenmedin de beni yapayalnız bıraktın?
Yani bir daha olmayacak mısın?
Bu köhne dünyada Beni senin anladığını kadar kim anlayacak?
Ah ulan rıza
Bu mahallenin nesini beğenmedin de beni yapayalnız bıraktın?
kimi seversen sev hep hatırlatır
bu dünya içindir öteki dünya.
trafikte ezilen, varoşlarda büzülen, metrolarda düzülenlerin bu dünyası dünyası ile, etiler'de, ulus"ta, semirilenlerin nişantaşı'nda süzülenlerin dünyası.
iki cihan veya iki farklı dünya budur.
rab "işimi bu dünyada görürüm" der. ajite (geleceğe) bırakmam.
trafikte ezilen, varoşlarda büzülen, metrolarda düzülenlerin bu dünyası dünyası ile, etiler'de, ulus"ta, semirilenlerin nişantaşı'nda süzülenlerin dünyası.
iki cihan veya iki farklı dünya budur.
rab "işimi bu dünyada görürüm" der. ajite (geleceğe) bırakmam.
işyerlerinde yemekhaneler. müdürden çaycıya kadar, magazin haberlerinden kaynanalara kadar herşey malzeme olabilir buralarda. yıllardır şehirlerarası dış mekan çalışıyorum ama o öğle arası dedikodularını unutamam.
Bazı sözlerinin haklı çıkması ne kadar da acı... Söylediğin çoğu şeyin anlık saçmalamalardan ibaret olduğunu zannediyordum ama şimdi görüyorum ki acıtsa da hayat ve insanlar hep aynılar. Mutluluk bizim inşa ettiğimiz bir yanılsamadan fazlası değil...
gıcır gıcırdı. yatılı okuyanlar tabi biraz eski nüfus kağıdına sahip olanlar bilir. eski türk filmlerinde de görürüz, hatta Haydarpaşa garının merdivenlerinde omuzunda denk elinde tahta bavulla anadolu'dan istanbul'a gelen ve istanbul'u yeneceğini ama tüm ailesi perişan olan baba karakteri mümtaz ener'i görürüz.
biz ekstradan tahta okul çantaları da kullandık, gıcır, gıcır.
ağırlığı kadar mutluluğu vardı. kıskanırdı okula gitmeyen lokumu esnaf çocukları.
biz ekstradan tahta okul çantaları da kullandık, gıcır, gıcır.
ağırlığı kadar mutluluğu vardı. kıskanırdı okula gitmeyen lokumu esnaf çocukları.
17 Mayıs 2006'da danıştay'a yapılan saldırıda hayatını kaybeden danıştay 2. daire üyesi, yargıç, hukuk şehidi. Evli ve iki çocuk babasıydı.
danıştay 5.daire başkanı salih er'in dokunaklı konuşması:
sayın başkanlarım
sayın başsavcılarım
sevgili meslektaşlarım,
değerli konuklar...
"türban" konusunda aldığı kararla, şeriatçı basının baş hedefi durumuna gelen danıştay ikinci dairesine, 17 mayıs günü yapılan silahlı saldırı, hepimizi derin bir acı ve kedere boğdu.
yaşamını yitiren değerli üyemiz mustafa yücel özbilgin ve saldırıya uğrayan mustafa birden, kamuran erbuğa, ayfer özdemir, ayla gönenç ve ahmet çobanoğlu ile beraber, o gün aynı binaya girdik. danıştay ailesi yeni bir güne başlıyordu.
cumhuriyetin yargıçları, birbirlerine günaydın deyip yerlerini aldılar. çaylarını içiyorlardı, belki siz de gördünüz. dosyaları tartışıyor, karar veriyorlardı; belki siz de gördünüz. saatlerin 09.51'i gösterdiği anda, karanlık bir adam, devletin egemenlik alanında, kurşunlarını hak ve adalete, hukukun üstünlüğüne sıkmaya başladı.
mustafalar oradaydı; kamuran, ayfer, ayla, ahmet oradaydı.
ayrılık, mustafa'nın masanın üzerinde dirseğini dayadığı yerdeydi.
sizler orada yoktunuz, ben de yoktum. danıştay saldırıya uğramıştı. ve mustafa'nın gözleri, dumanlı dağ gölleri gibi kapandı ağır ağır.
danıştay 141 yıllık bir kuruluş. dile kolay, 141 yıl
bir kurumun 141 yıl yaşayabilmesi, toplumun gereksinimlerini karşılamasıyla olanaklı. size danıştayı tanıtmama gerek yok, siz zaten o'nu tanıyorsunuz. temel hak ve özgürlüklerin korunması, savunma hakk, hak arama özgürlüğü, sosyal güvenlik hakları, memur güvencesi, eşitlik konularında verdiği kararlarla tanıyorsunuz. hukukun üstünlüğü inancının yerleşmesindeki, hukuk devletinin gelişip güçlendirilmesindeki çabaları ve katkıları sonucu toplumda kazandığı saygınlığı ile tanıyorsunuz. anayasanın ikinci maddesinde anlatımını bulunan cumhuriyetin niteliklerine sahip çıkmadaki kararlığı ile tanıyorsunuz.
neden danıştay sorusuna yanıt arıyorsunuz, yanıtı yukarıdaki belirttiğim çerçevenin içinde saklıdır.
türkiye'de türban sorunu yokken, bu konuyu kaşıya kaşıya günümüze taşıyanlar, bu saldırı karşısında bu gün de düşünmelidirler.
düşünerek yada düşünmeden edilen sözlerin, kurulan tümcelerin sonunun nereye vardığını görerek, bir kez daha düşünmelidirler.
yargı mensupları yerine ulemayı koyanlar, onlara danışarak hareket edenler, bulundukları makamın ağırlığını, sorumluluğunu duymaktan uzak olanlar, bu gün yeniden düşünmelidirler.
öte yandan, katilin geçmişi söylemleri üzerinden sonuca varmayı yeterli görenler, bilgi kirliği ve yönlendirmeler karşısında, düşünce pencerelerini biraz daha aralamalıdırlar.
mustafa'nın yitirilişi bizlere büyük bir acı verirken, diğer yandan hukukçuların kenetlenmesini sağladı. bu duygu seli öncesi pek önemsenmeyen birlik ve beraberliği yeniden tanımlanmasına ışık tuttu. bu cinayeti her koşulda kınayan hukukçuların, artık tek derdi var. karanlık noktaların aydınlatılması ve adaletin sağlanması.
bizler, adalet ve hakkaniyet dağıtan yönetsel yargı çalışanlarıyız. cumhuriyetin yargıçları ve savcılarıyız. en yüce değerlerimiz arasında yer alan adalet duygusu, vazgeçilmelerimizin önündedir. toplumda sarsılan adalet duygusunun, siyasal emeller doğrultusunda, korku salınarak yönlendirilmek, eritilmek istenen adalet duygusunun, mutlak gerçek yerini alacağına ben inanıyorum. sizler de inanın. şimdi gidip göreceğiz ki, mustafa hepimizden çok inanıyor.
dün bir düş gördüm
ülkemin başbakanı, danıştay'a sahip çıkıyor, türban kararından sonra, "bunlar bu gidişle evin içine de karışacaklar", "efendi bu senin işin değil, diyanetin işi", yasamada yürütmede bazı adımları atarız ama yargıdaki adımı bizim atmamız mümkün değil. açık konuşuyorum, danıştay'da bir çok engelle karşı karşıyayız." diyenleri hukukun üstünlüğünü tanımaya çağırıyordu.
ülkemin başbakanı, yargı kararlarına saygı duymayı herkesin içine sindirmesi gerektiğini söylüyor, "saldırganlığa zemin hazırlamamak için başbakan nasıl konuşmalı"nın dersini veriyordu.
ülkemin savcıları, insan onuruna sahip çıkıyorlar, soruşturmaların gizliliği konusunda büyük duyarlılık gösteriyorlardı. sabahın erken saatlerinde evlerin arandığı, anlatımların yandaş basına aktarıldığı, devlete yıllarca hizmet etmiş kişilerin gözaltına alınma sürecinde örselenmiş ruhların bırakıldığı, ceplerinde kalbi kırık ömürler ve tansiyon hapıyla dolaşmaların yaratıldığı dönemleri kınıyorlardı.
geleceğin türkiyesi soruşturmasının savcısı, insan onurunu güvence altına alan bütün kuralların, insan hakları kapsamında olduğunun dersini veriyordu.
dün bir düş gördüm
namusun, yalnızca kadınlarda bulunması gereken bir değer olmadığı; kadınlarımızın, genç kızlarımızın töre cinayetlerine kurban gitmediği; güldünyanın, şemsenin, nicelerinin adının soğuk mezar taşlarına yazılmadığı, pervasız esintili sabahlarda çocukların örselenmediği;
irk, renk, etnik köken, uyruk, din, cinsiyet yada cinsel yönelim ayrımının olmadığı; etnik ve kimlik baskısının yapılmadığı;
yaşı bir gecede büyütülüp idam edilen gençlerin bulunmadığı, "asmayalım da belgeyelim mi diyenlerin", devlet büyüğü muamelesi görmediği;
borsanın, doların, silah, ilaç sanayinin, emperyal güçlerin egemen olmadığı;
özelleştirme adı altında rant transflerlerinin yapılmadığı, cumhuriyetin özellikle son yıllarda elden çıkarılan kazanımlarının gerçek sahiplerine, halka döndürüldüğü,
korku tünelinden özgürlüğün aydınlığına çıkan, sorunlarını demokratik parlementer rejim içinde çözen, hukukun üstünlüğüne inanan bir türkiye gördüm.
bu düş obamanın düşü değil; bizim düşümüz. ulaşmak uzun soluklu olsa da, bu düşün gerçekleşeceğine ben inanıyorum. biliyorum ki, sizler de inanıyorsunuz.
şimdi, bu inancımızı bir kez daha paylaşmak üzere anıt kabire, mustafa kemal'e gidelim.
Katil maşa alparslan Aslan'ın mahkeme ifadeleri ;
danıştay 5.daire başkanı salih er'in dokunaklı konuşması:
sayın başkanlarım
sayın başsavcılarım
sevgili meslektaşlarım,
değerli konuklar...
"türban" konusunda aldığı kararla, şeriatçı basının baş hedefi durumuna gelen danıştay ikinci dairesine, 17 mayıs günü yapılan silahlı saldırı, hepimizi derin bir acı ve kedere boğdu.
yaşamını yitiren değerli üyemiz mustafa yücel özbilgin ve saldırıya uğrayan mustafa birden, kamuran erbuğa, ayfer özdemir, ayla gönenç ve ahmet çobanoğlu ile beraber, o gün aynı binaya girdik. danıştay ailesi yeni bir güne başlıyordu.
cumhuriyetin yargıçları, birbirlerine günaydın deyip yerlerini aldılar. çaylarını içiyorlardı, belki siz de gördünüz. dosyaları tartışıyor, karar veriyorlardı; belki siz de gördünüz. saatlerin 09.51'i gösterdiği anda, karanlık bir adam, devletin egemenlik alanında, kurşunlarını hak ve adalete, hukukun üstünlüğüne sıkmaya başladı.
mustafalar oradaydı; kamuran, ayfer, ayla, ahmet oradaydı.
ayrılık, mustafa'nın masanın üzerinde dirseğini dayadığı yerdeydi.
sizler orada yoktunuz, ben de yoktum. danıştay saldırıya uğramıştı. ve mustafa'nın gözleri, dumanlı dağ gölleri gibi kapandı ağır ağır.
danıştay 141 yıllık bir kuruluş. dile kolay, 141 yıl
bir kurumun 141 yıl yaşayabilmesi, toplumun gereksinimlerini karşılamasıyla olanaklı. size danıştayı tanıtmama gerek yok, siz zaten o'nu tanıyorsunuz. temel hak ve özgürlüklerin korunması, savunma hakk, hak arama özgürlüğü, sosyal güvenlik hakları, memur güvencesi, eşitlik konularında verdiği kararlarla tanıyorsunuz. hukukun üstünlüğü inancının yerleşmesindeki, hukuk devletinin gelişip güçlendirilmesindeki çabaları ve katkıları sonucu toplumda kazandığı saygınlığı ile tanıyorsunuz. anayasanın ikinci maddesinde anlatımını bulunan cumhuriyetin niteliklerine sahip çıkmadaki kararlığı ile tanıyorsunuz.
neden danıştay sorusuna yanıt arıyorsunuz, yanıtı yukarıdaki belirttiğim çerçevenin içinde saklıdır.
türkiye'de türban sorunu yokken, bu konuyu kaşıya kaşıya günümüze taşıyanlar, bu saldırı karşısında bu gün de düşünmelidirler.
düşünerek yada düşünmeden edilen sözlerin, kurulan tümcelerin sonunun nereye vardığını görerek, bir kez daha düşünmelidirler.
yargı mensupları yerine ulemayı koyanlar, onlara danışarak hareket edenler, bulundukları makamın ağırlığını, sorumluluğunu duymaktan uzak olanlar, bu gün yeniden düşünmelidirler.
öte yandan, katilin geçmişi söylemleri üzerinden sonuca varmayı yeterli görenler, bilgi kirliği ve yönlendirmeler karşısında, düşünce pencerelerini biraz daha aralamalıdırlar.
mustafa'nın yitirilişi bizlere büyük bir acı verirken, diğer yandan hukukçuların kenetlenmesini sağladı. bu duygu seli öncesi pek önemsenmeyen birlik ve beraberliği yeniden tanımlanmasına ışık tuttu. bu cinayeti her koşulda kınayan hukukçuların, artık tek derdi var. karanlık noktaların aydınlatılması ve adaletin sağlanması.
bizler, adalet ve hakkaniyet dağıtan yönetsel yargı çalışanlarıyız. cumhuriyetin yargıçları ve savcılarıyız. en yüce değerlerimiz arasında yer alan adalet duygusu, vazgeçilmelerimizin önündedir. toplumda sarsılan adalet duygusunun, siyasal emeller doğrultusunda, korku salınarak yönlendirilmek, eritilmek istenen adalet duygusunun, mutlak gerçek yerini alacağına ben inanıyorum. sizler de inanın. şimdi gidip göreceğiz ki, mustafa hepimizden çok inanıyor.
dün bir düş gördüm
ülkemin başbakanı, danıştay'a sahip çıkıyor, türban kararından sonra, "bunlar bu gidişle evin içine de karışacaklar", "efendi bu senin işin değil, diyanetin işi", yasamada yürütmede bazı adımları atarız ama yargıdaki adımı bizim atmamız mümkün değil. açık konuşuyorum, danıştay'da bir çok engelle karşı karşıyayız." diyenleri hukukun üstünlüğünü tanımaya çağırıyordu.
ülkemin başbakanı, yargı kararlarına saygı duymayı herkesin içine sindirmesi gerektiğini söylüyor, "saldırganlığa zemin hazırlamamak için başbakan nasıl konuşmalı"nın dersini veriyordu.
ülkemin savcıları, insan onuruna sahip çıkıyorlar, soruşturmaların gizliliği konusunda büyük duyarlılık gösteriyorlardı. sabahın erken saatlerinde evlerin arandığı, anlatımların yandaş basına aktarıldığı, devlete yıllarca hizmet etmiş kişilerin gözaltına alınma sürecinde örselenmiş ruhların bırakıldığı, ceplerinde kalbi kırık ömürler ve tansiyon hapıyla dolaşmaların yaratıldığı dönemleri kınıyorlardı.
geleceğin türkiyesi soruşturmasının savcısı, insan onurunu güvence altına alan bütün kuralların, insan hakları kapsamında olduğunun dersini veriyordu.
dün bir düş gördüm
namusun, yalnızca kadınlarda bulunması gereken bir değer olmadığı; kadınlarımızın, genç kızlarımızın töre cinayetlerine kurban gitmediği; güldünyanın, şemsenin, nicelerinin adının soğuk mezar taşlarına yazılmadığı, pervasız esintili sabahlarda çocukların örselenmediği;
irk, renk, etnik köken, uyruk, din, cinsiyet yada cinsel yönelim ayrımının olmadığı; etnik ve kimlik baskısının yapılmadığı;
yaşı bir gecede büyütülüp idam edilen gençlerin bulunmadığı, "asmayalım da belgeyelim mi diyenlerin", devlet büyüğü muamelesi görmediği;
borsanın, doların, silah, ilaç sanayinin, emperyal güçlerin egemen olmadığı;
özelleştirme adı altında rant transflerlerinin yapılmadığı, cumhuriyetin özellikle son yıllarda elden çıkarılan kazanımlarının gerçek sahiplerine, halka döndürüldüğü,
korku tünelinden özgürlüğün aydınlığına çıkan, sorunlarını demokratik parlementer rejim içinde çözen, hukukun üstünlüğüne inanan bir türkiye gördüm.
bu düş obamanın düşü değil; bizim düşümüz. ulaşmak uzun soluklu olsa da, bu düşün gerçekleşeceğine ben inanıyorum. biliyorum ki, sizler de inanıyorsunuz.
şimdi, bu inancımızı bir kez daha paylaşmak üzere anıt kabire, mustafa kemal'e gidelim.
Katil maşa alparslan Aslan'ın mahkeme ifadeleri ;
Şu anda sosyal medyada 14 Ocak 2000 tarihinde katıldığı Avustralya'nın SBS Radyosu'nda Abdullah Öcalan için sayın, şehitler için kelle, ve kelle dediği şehitlerin ailelerinin açtığı manevi tazminat davasına üç kuruşluk dediği ses kaydının olduğu haber klipleri dolaşan kişi.
kan donduran olay!
chp ve ana muhalefet başkanı kemal kılıçtaroğlu'nun şehit cenazesinde fiziksel saldırıya uğraması sonucu sığındığı evi dışardaki salyalı pardon acılı güruh tarafından "evi yakın" naraları atılmış.
beceriksiz akp iktidarının sorumluluğunu chp'ye yüklemesi için ideal durum. eeey! ce ha peee diye bağıran adamın derhal emekliye ayrılması gerekiyor yoksa ülke kan gölüne dönecek. cahillere bir kıvılcım yeter sivas'ı unutmadık.
chp ve ana muhalefet başkanı kemal kılıçtaroğlu'nun şehit cenazesinde fiziksel saldırıya uğraması sonucu sığındığı evi dışardaki salyalı pardon acılı güruh tarafından "evi yakın" naraları atılmış.
beceriksiz akp iktidarının sorumluluğunu chp'ye yüklemesi için ideal durum. eeey! ce ha peee diye bağıran adamın derhal emekliye ayrılması gerekiyor yoksa ülke kan gölüne dönecek. cahillere bir kıvılcım yeter sivas'ı unutmadık.
sözün sahibini düşümnenize bile gerek yok.
sarayın bahçesinde göbeğinden bağlı gaf ustası devlet bahçeli olayı yatıştıracağı yerde yangına benzin bidonuyla gitmiş.
türkiyeyi karıştırmak isteyenleri dışarda arıyoruz değil mi?
mikser içerde.
sarayın bahçesinde göbeğinden bağlı gaf ustası devlet bahçeli olayı yatıştıracağı yerde yangına benzin bidonuyla gitmiş.
türkiyeyi karıştırmak isteyenleri dışarda arıyoruz değil mi?
mikser içerde.
kılıçtaroğlu'na şehit cenazesinde saldırı sonucu sığındığı evi yakalım naraları atan aşağılık güruha hulusi akar'ın söylemi.
"değerli arkadaşlarım, vereceğiniz mesajı verdiniz." bunu söyleyen hulusi akar milli savunma bakanı. iktidarın nefret söylemleri ülkeyi uçuruma itiyor.
"değerli arkadaşlarım, vereceğiniz mesajı verdiniz." bunu söyleyen hulusi akar milli savunma bakanı. iktidarın nefret söylemleri ülkeyi uçuruma itiyor.
Peki siz Zamanında tedavisi için yardım isteyen o kızı öldürecek ne yapmadınız?
“Kendisine dilenci muamelesi yapıldığını söyleyerek alınan üniversiteli kız Selimiye Camii'nde namaz kılıp çıkan Bakan Bayraktar'a giderek, "Ben dilenci değilim, tedavim için yardım istedim" dedi ve cebine konulan parayı Bayraktar'ın eline tutuşturup ağlayarak uzaklaştı.”
(bkz:Erdoğan bayraktar)
(bkz:Dilek özçelik)
Edit: o kızın ah'ı üzerinden gitmesin. Direkt sen ve senin gibilerinden çıksın bayraktar.
Edit2: yanlış başlıkta sinirlenmiş olabilirim. Olsun hep aynı lacivert sonuçta.
“Kendisine dilenci muamelesi yapıldığını söyleyerek alınan üniversiteli kız Selimiye Camii'nde namaz kılıp çıkan Bakan Bayraktar'a giderek, "Ben dilenci değilim, tedavim için yardım istedim" dedi ve cebine konulan parayı Bayraktar'ın eline tutuşturup ağlayarak uzaklaştı.”
(bkz:Erdoğan bayraktar)
(bkz:Dilek özçelik)
Edit: o kızın ah'ı üzerinden gitmesin. Direkt sen ve senin gibilerinden çıksın bayraktar.
Edit2: yanlış başlıkta sinirlenmiş olabilirim. Olsun hep aynı lacivert sonuçta.
belli ki ev sahibi adam da akp veya mhp'li ancak durumun vehametini anlamış ve kılıçtaroğlu'nu olası bir linçten kurtarmış bu adam. şimdi görev o adam ve ailesinin güvenliğini sağlamak. insanın aklına kötü şeyler geliyor. çıkıp ırzıkırık bir kadın "yakın bu evi" diye isterik çığlıklar atıyorsa ev sahibi ailenin işi gerçekten çok zor. ülkeyi bu duruma getiren iktidar ve onun sanço panço'su bunun hesabını demokratik türkiye mahkemekerinde verecektir.
kılıçtaroğlu'nun her şehit cenazesinde başına gelen budur. oysa cenazeye gelmeyen akp başkanı gibi askerlik yan gelip yatma yeri değildir ve şehide kelle deyip evinde otursaydın saygı görürdün.
sanço panço da vecize yumurtlamış % 9 oy aldığın yerde şehit cenazesine niye gidiyorsun. zürriyetsiz kendi gitmediğinin utancını yaşayacağına ahkam kesiyor.
benim fikrim; kılıçtaroğlu da şehit cenazelerine gitmesin. bu insanlar bu savaşın nedenini de sorgulamaktan aciz.
bu kadar yumuşak muhalefet türkiye siyasi tarihinde hiç yaşanmadı. sayın kılıçtaroğlu'da eyüp sabrı varmış.
kılıçtaroğlu'nun her şehit cenazesinde başına gelen budur. oysa cenazeye gelmeyen akp başkanı gibi askerlik yan gelip yatma yeri değildir ve şehide kelle deyip evinde otursaydın saygı görürdün.
sanço panço da vecize yumurtlamış % 9 oy aldığın yerde şehit cenazesine niye gidiyorsun. zürriyetsiz kendi gitmediğinin utancını yaşayacağına ahkam kesiyor.
benim fikrim; kılıçtaroğlu da şehit cenazelerine gitmesin. bu insanlar bu savaşın nedenini de sorgulamaktan aciz.
bu kadar yumuşak muhalefet türkiye siyasi tarihinde hiç yaşanmadı. sayın kılıçtaroğlu'da eyüp sabrı varmış.
bence beka değil, zeka meselesidir.
bu kadar arsız, bu kadar yüzsüz bir parti liderini cumhuriyet tarihi asla görnedi.
şunu öğrenemedi gitti. + 1 oy alan seçimi kazanmıştır. çalmaya gelince bunu en iyi iktidar bilir.
bu kadar arsız, bu kadar yüzsüz bir parti liderini cumhuriyet tarihi asla görnedi.
şunu öğrenemedi gitti. + 1 oy alan seçimi kazanmıştır. çalmaya gelince bunu en iyi iktidar bilir.
ülkü ocakları, liderine yapılacak saldırıya misliyle cevap verecektir. ülkü ocakları lideri yani genel başkanı kim? siz hiç chp'nin bir yere bir kuruluşa saldırdığına şahit oldunuz mu? neyin kafasındasınız ve ne kötü planlarınız var?
ikincisi ak ülkü ocakları adına mı konuşuyorsun? iyi ülkü ocakları da mevcut.
bunlar işareti aldı 6.filoya secde durdukları mecradan.
türkiye'yi bataklığa sürükleyemeyeceksiniz.
ikincisi ak ülkü ocakları adına mı konuşuyorsun? iyi ülkü ocakları da mevcut.
bunlar işareti aldı 6.filoya secde durdukları mecradan.
türkiye'yi bataklığa sürükleyemeyeceksiniz.
insanın aklına kötü şeyler geliyor. adam iyi niyetle başsağlığına geliyor, saldırıya uğruyor. bu şehit cenazesine saygısızlık değil de nedir? bir diğer yanı şehit ailesine saygısızlık.
şehit cenazelerine kelle diyenler katılmazken kemal kılıçtaroğlu katılıyor ve boyunun ölçüsünü alıyor.
katılma başkan, sen de kelle de, askelik yan gelip yatma yeri değildir de. onlar bu iş için para alıyor de. sen de rahat et, saldıgan soysuzlar da.
şehit cenazelerine kelle diyenler katılmazken kemal kılıçtaroğlu katılıyor ve boyunun ölçüsünü alıyor.
katılma başkan, sen de kelle de, askelik yan gelip yatma yeri değildir de. onlar bu iş için para alıyor de. sen de rahat et, saldıgan soysuzlar da.
okumuyor yalama saçlı damat, allahı ve insanları kandırıyor.
sabah gazetesinin haberine göre şehit er yener kırıkçı'nın babası mustafa kurıkçı aynen şöyle diyor. "ben kemal'in gelmesini istemiyorum."
vallahi ben de istemiyorum, insanlık görevi olarak cenazeye katılan chp genel başkanı sayın kemal kılıçtaroğlu her gittiği şehit cenazesinde tartaklanıyor. mustafa efendi istemiyormuş. yahu recep ve bahçeli katılmıyor, insanlık adına gelmiş bir anamuhalefet liderine saldırıyı haklı görüyor ve arkadaşın gibi kemal diyorsun.
mustafa kırıkçı bence alacağı şehit maaşının peşinde, şehidinin değil. çünkü kemal kelle demedi, askerlik yan gelip yatma yeri demedi, bunlar maaşlı da demedi.
bence kılıçtaroğlu artık akp ve mhp'li şehit cenazelerine katılmasın.
vallahi ben de istemiyorum, insanlık görevi olarak cenazeye katılan chp genel başkanı sayın kemal kılıçtaroğlu her gittiği şehit cenazesinde tartaklanıyor. mustafa efendi istemiyormuş. yahu recep ve bahçeli katılmıyor, insanlık adına gelmiş bir anamuhalefet liderine saldırıyı haklı görüyor ve arkadaşın gibi kemal diyorsun.
mustafa kırıkçı bence alacağı şehit maaşının peşinde, şehidinin değil. çünkü kemal kelle demedi, askerlik yan gelip yatma yeri demedi, bunlar maaşlı da demedi.
bence kılıçtaroğlu artık akp ve mhp'li şehit cenazelerine katılmasın.
Demek ki yeni belediye başkanının "maaşını alıp hizmet etmeyenler varsa ben söylemeden bıraksın gitsin, istifasını versin" açıklaması yerine ulaşmış. Biraz da gaz yapmış bunlarda. Neyse üzerine bir soda içersiniz artık.
zenginsozluk.com/foto
zenginsozluk.com/foto
zenginsozluk.com/foto
Bir Yiğit Özgür karikatüründe geçen ifade. İnsanın delilere gösterdiği yaklaşıma güzel bir cevapla noktalamış
seviyorum sözlük seviyorum da güvenemiyorum.
Bin kere canım acıyacağına bir kere acıtıyorum.
Geçecek biliyorum ama bu sefer gerçek inanamıyorum.
Kalbim küt küt oluyor duvarlara anlatıyorum.
Gülüyorum, eğleniyorum, ağlıyorum.
Aklıma geliyor nefesim kesiliyor sinirleniyorum.
Bir gurur var içimde engelleyemiyorum.
Geçecek aslında inanıyorum.
Geçecek biliyorum.
Bin kere canım acıyacağına bir kere acıtıyorum.
Geçecek biliyorum ama bu sefer gerçek inanamıyorum.
Kalbim küt küt oluyor duvarlara anlatıyorum.
Gülüyorum, eğleniyorum, ağlıyorum.
Aklıma geliyor nefesim kesiliyor sinirleniyorum.
Bir gurur var içimde engelleyemiyorum.
Geçecek aslında inanıyorum.
Geçecek biliyorum.
zenginsozluk.com/foto
31 mart 2019 türkiye yerel seçimlerinde sandıklar daha açılma aşamasındayken İstanbul'da reklam panolarına asılan afişte geçen ifade. Kendi sonuçlarına bel bağlayarak böyle bir işe kalkışmak ve yine de kaldırmamak garip.
çocukken her boka ''birinç'' veya ''ilk ben'' deyip başkalarına konuşma hakkı tanımayan iki ayaklı yürüyen ego ile aynıdır bu vatandaş.
çaylar, simitler kovalasın seni bıyıklı.
Bir akit sıçmığı ( bunu bir yerde söylemem gerekiyordu ).
Kökeni Twitter'da 19 Ağustos 2018 tarih ve 14:32 saatine dayanan bir ifade. Baba oğul birlikte içilen alkolde anlam aranmazken baba kız birlikte içilen alkolde neden çağdaş ahlaksız kıyası yapıldığı merak konusudur.
İyi ki doğmana tam bir hafta kalmış. Unutmamak için her telefonumun hatırlatıcısına kaydediyorum. Vicdan ne garip bir yük ki her sene küfeye ekstra ağırlık ekliyor altında kalıp ezilen benliğime hiç acımadan...
Herkes yanlış anlasa, kan bağımız uzak da olsa ben öz kardeşimi bile seni sevdiğim kadar sevemedim. Ne kadar büyümüş zannediyorduk birbirimizi değil mi oysa daha ben on altımda sen de sadece yirmindeydin... Dizlerim kanadığında ağaçla savaşıp kendini şövalye ilan etmiştin, biliyor musun sana gülsem de sen benim güzel kalpli, zırhlı şövalyemdin. Her suçu birlikte işledik, ben okulun çelimsiz uzun kızı olduğum için ilk aşkımı sana anlatamadım ama sen kıvırcık saçlı prensesinin güzelliğini saatlerce dile getirdin. Öylesine kör, öylesine çocuk ve masumduk ki ailelerimiz ne derse desin tam tersini yapmak için suç ortağı olmaktan hiç çekinmedik. Sen arabalar için bense saçma sapan şeyler için birlikte yalanlar söyledik. En fazla ne olabilirdi ki değil mi? Ölüm yoktu ya sonunda...
Bir film kiraladık sözde bizde kalacaktın, kıvırcık saçlına mesaj attın beni merak etme diye sonra saat tam sabahın altısında benim cebimdeki son elli lirayı alıp gittin. Öylesine mutlu oldun ki borç haa demeyi ihmal etmezken bana sarılıp zıpladın. En son o kiraz ağacının orda bana dönüp el salladın kıvırcık saçların rüzgarda o kadar komik sallanıyordu ki kahkaha attım. Sonra gittin ve ben seni unuttum. En fazla ne olabilirdi ki ölüm yoktu ya sonunda...
Akşam üstü baban aradı seni sormak için ki biraz endişeliydi gitme dediği o drift yarışında olabilir miydin acaba? İçime düşen ateşe aldırmadan haberim yok dedim ama kapatır kapatmaz tam on dört defa aradım lakin açmadın. Sonra herkes seni aramanın en kısa yolu beni sıkıştırdı ki anneme itiraf ederken yine düşündüm dedim ki ne bu telaş ne var ki ölüm yoktu ya sonunda... Sonra haberler başladı, hiç unutmuyorum ilk ve flaş gelişme olarak anonsta o gittiğin yarış vardı ve bir araba hızlanıp, direksiyon hakimiyetini kaybederken karşı yolun kenarındaki seyircilerin arasına dalıyordu ve en son havada takla atan o kazak kiraz ağacının altında gördüğüm senin üstündeydi... Havada öyle defalarca dönerken ölmüş olamazdın değil mi? Sonrası benim çığlığım, sonrası hastane morgu, sonrası benim babanla orda yatarken kırılmış kemiklerinin ne kadar canını yaktığını hayal etmem. Sonrası hiçlik, sonrası boşluk... Ben o günden sonra bir daha asla masum olamadım, ben o günden sonra asla kimseye sarılıp ağlamadım, ben o günden sonra bir kere bile mezarına gelip özür dilerim benim yüzümden diyemedim. Ailen senin suçun değil dedi ben ezildim, kıvırcık saçlı prensesin seni affettim dedi ama ben asla affedemedim. Daha bugün konuştuk hamileymiş, erkek olursa adını tahmin etmek zor değil diyip güldü ama ben gülemedim çünkü sen ölmesen o çocuk senin çocuğun olacaktı. Sen yaşasan ve ben ölsem dünya hiçbir şey kaybetmeyecekti. Vicdan ne garip bir yük değil mi, sürekli nefes alanın kim olması gerektiğini ruhu eze eze hatırlatıyor. Kıvırcık saçların yine rüzgarda sallansın, sana yalvarıyorum ölen sen değil ben olayım...
Herkes yanlış anlasa, kan bağımız uzak da olsa ben öz kardeşimi bile seni sevdiğim kadar sevemedim. Ne kadar büyümüş zannediyorduk birbirimizi değil mi oysa daha ben on altımda sen de sadece yirmindeydin... Dizlerim kanadığında ağaçla savaşıp kendini şövalye ilan etmiştin, biliyor musun sana gülsem de sen benim güzel kalpli, zırhlı şövalyemdin. Her suçu birlikte işledik, ben okulun çelimsiz uzun kızı olduğum için ilk aşkımı sana anlatamadım ama sen kıvırcık saçlı prensesinin güzelliğini saatlerce dile getirdin. Öylesine kör, öylesine çocuk ve masumduk ki ailelerimiz ne derse desin tam tersini yapmak için suç ortağı olmaktan hiç çekinmedik. Sen arabalar için bense saçma sapan şeyler için birlikte yalanlar söyledik. En fazla ne olabilirdi ki değil mi? Ölüm yoktu ya sonunda...
Bir film kiraladık sözde bizde kalacaktın, kıvırcık saçlına mesaj attın beni merak etme diye sonra saat tam sabahın altısında benim cebimdeki son elli lirayı alıp gittin. Öylesine mutlu oldun ki borç haa demeyi ihmal etmezken bana sarılıp zıpladın. En son o kiraz ağacının orda bana dönüp el salladın kıvırcık saçların rüzgarda o kadar komik sallanıyordu ki kahkaha attım. Sonra gittin ve ben seni unuttum. En fazla ne olabilirdi ki ölüm yoktu ya sonunda...
Akşam üstü baban aradı seni sormak için ki biraz endişeliydi gitme dediği o drift yarışında olabilir miydin acaba? İçime düşen ateşe aldırmadan haberim yok dedim ama kapatır kapatmaz tam on dört defa aradım lakin açmadın. Sonra herkes seni aramanın en kısa yolu beni sıkıştırdı ki anneme itiraf ederken yine düşündüm dedim ki ne bu telaş ne var ki ölüm yoktu ya sonunda... Sonra haberler başladı, hiç unutmuyorum ilk ve flaş gelişme olarak anonsta o gittiğin yarış vardı ve bir araba hızlanıp, direksiyon hakimiyetini kaybederken karşı yolun kenarındaki seyircilerin arasına dalıyordu ve en son havada takla atan o kazak kiraz ağacının altında gördüğüm senin üstündeydi... Havada öyle defalarca dönerken ölmüş olamazdın değil mi? Sonrası benim çığlığım, sonrası hastane morgu, sonrası benim babanla orda yatarken kırılmış kemiklerinin ne kadar canını yaktığını hayal etmem. Sonrası hiçlik, sonrası boşluk... Ben o günden sonra bir daha asla masum olamadım, ben o günden sonra asla kimseye sarılıp ağlamadım, ben o günden sonra bir kere bile mezarına gelip özür dilerim benim yüzümden diyemedim. Ailen senin suçun değil dedi ben ezildim, kıvırcık saçlı prensesin seni affettim dedi ama ben asla affedemedim. Daha bugün konuştuk hamileymiş, erkek olursa adını tahmin etmek zor değil diyip güldü ama ben gülemedim çünkü sen ölmesen o çocuk senin çocuğun olacaktı. Sen yaşasan ve ben ölsem dünya hiçbir şey kaybetmeyecekti. Vicdan ne garip bir yük değil mi, sürekli nefes alanın kim olması gerektiğini ruhu eze eze hatırlatıyor. Kıvırcık saçların yine rüzgarda sallansın, sana yalvarıyorum ölen sen değil ben olayım...