hiç bir reforma ihtiyaç olmayan halden alıp yapılan bişiyler bişiylerdir.
mevcut yasa maddelerindeki masumiyet karinesi, suçun şahsiliği ilkesi ve içtihat yapılanması işletilse memleket hiç bu hale gelmeyecekti. ama faşistçe getirdiler işte.
yargısal olarak daha korkunç durumlarla karşı karşıyayız. giresun da şüphelileri, akp li çok yüksek insanları tanıyor diye dosyası kapatılan bir rabia naz canımız var biliyorsunuz. sonrasında akp li bir milletvekilinin evinde ölü bulunan gencecik bir kadın. sonra sokak ortasında kaybolup emniyet binalarında çıkan insanlar.
yerelde daha ne korkunçluklar yaşanıyor bilmediğimiz. halkta akp li bir tanıdığınız varsa yargıda başına bir sik gelmez algısı hakim. belirteyim ki akp liler de güvende değildir bu halde. zira daha yüksek bir akp liyi tanıyan akp liler de, hukuk önünde haklı olsalar da boku yemekteler.
metin feyzioğlu kazandı ve güvende bak ona bişey diyemem. hayırlı olsun.
allahın insanları vurdurdukları için helak ettiği kavimdir. tevratı hatırlamıyorum ama incil ve kuranı kerimde geçer.
e be güzel tanrım. bugün de çok sayıda eş cinsel harika arkadaşlarım var benim. şimdi sen bu insanları sırf bu yüzden mi korkunç bir sona maruz bıraktın? sayısız çocuk ve masum canlı aklımıza hayalimize gelmeyecek zulümlere maruz kalıyor her gün. bir teist olsaydım tanrıdan kendi adıma bir şey istemeye utanırdım. derdim bir kudretin varsa o masumların acı çekmesine engel ol.
e be teist kardeşlerim. neden hala çaresizlikle böyle bir kitaba inanırsınız? çoğunuzun inandığınız kitapları da okumadığınıza eminim gerçi.
son dönemde daha da dindarlaşan toplumumuzda tutarsızlık paçalardan akıyor. herkes inandığı her kavrama nasıl bu kadar yabancılaşabilir yahu? insanlar inandığı kavramları tanımak için neden en ufak bir gayret içinde değiller? işte gerçek helak olmak budur. ve hiç bir tanrısal kudret sizin kendinizi düşürdüğünüz bu zavallı durum kadar helak edemez.
e be güzel tanrım. bugün de çok sayıda eş cinsel harika arkadaşlarım var benim. şimdi sen bu insanları sırf bu yüzden mi korkunç bir sona maruz bıraktın? sayısız çocuk ve masum canlı aklımıza hayalimize gelmeyecek zulümlere maruz kalıyor her gün. bir teist olsaydım tanrıdan kendi adıma bir şey istemeye utanırdım. derdim bir kudretin varsa o masumların acı çekmesine engel ol.
e be teist kardeşlerim. neden hala çaresizlikle böyle bir kitaba inanırsınız? çoğunuzun inandığınız kitapları da okumadığınıza eminim gerçi.
son dönemde daha da dindarlaşan toplumumuzda tutarsızlık paçalardan akıyor. herkes inandığı her kavrama nasıl bu kadar yabancılaşabilir yahu? insanlar inandığı kavramları tanımak için neden en ufak bir gayret içinde değiller? işte gerçek helak olmak budur. ve hiç bir tanrısal kudret sizin kendinizi düşürdüğünüz bu zavallı durum kadar helak edemez.
evlerinde kendi yediklerinden kısıp güzel dostlarımızla paylaşan yazarları incitmek istemem. hele ki bu çağda artık kendimize tahamülümüz yokken o güzel varlıklarla sabrını bölüşen her insanın yüreğinden öpüyorum. fakat ben kişisel olarak evde hayvan beslenmesini doğal bir olay görmüyorum. bunun için sayısız sebep sayabilirim ama konumuz bu değil.
ben de 4 günlük falan bir kedi babasıyım artık. bir süre önce yeğenime kız arkadaşı hediye etmişti. ablamla eniştem bir süre sonunda bunu evde istemiyoruz deyince kıramadım oğlanı bana ver dedim. hay aklıma bin zındık!
hayvanlarla sahiplerinin zaman içinde karakter uyumları bilimsel bir veridir. benim yeğen gevşek ve agrasif bir çocuktur. bense biraz fazla disiplinli ve sakinimdir. ilk iki gün yemek yerken masama atlaması delirtti beni. kendisini mutfaktan dışarı çıkarttım. sonrasında dışarı çıkartılmamak için yemek masasına atlamaması gerektiğini anladı. ama bu sefer de sinirinden halıları ve kapıyı tırmalıyordu. ufak sosis parçaları atınca ona yemeğim esnasında bunu kesti.
kedilerin sevgi kelebekleri olduklarını düşünmüyorum. bütün numaraları onlara daha fazla yemek vermemiz için sanıyorum. bizi sevdiklerini veya nefret ettiklerini de sanmıyorum. daha önce uzun yıllar köpek beslemiş bir dostunuz olarak rahatlıkla ifade edebilirim ki köpekler bizi severler.
kediler aynı zamanda doğadaki en vahşi hayvanlardan biridir. önüne canlı bir fare koyarsanız ayağınıza mırr mırr sürtünen o varlığı tanıyamazsınız.
fakat bugün yeni kedimle çok ilginç bir deneyim yaşadık. kucağıma zıplamasına karnımdaki ameliyat dikişlerim yüzünden müsade etmiyorum. bugün yatarken göğsüme zıpladı ve başını koydu. benim gibi taş kalpli bir üvey babayı bile yumuşattı eşşoli eşşek. kafasını okşarken o da beni elleriyle okşadı.
sanırım bu kendilerini güvende hissetme güdüleriyle ilgili bir numara. ben yutmam bunların hiç birini.
ben de 4 günlük falan bir kedi babasıyım artık. bir süre önce yeğenime kız arkadaşı hediye etmişti. ablamla eniştem bir süre sonunda bunu evde istemiyoruz deyince kıramadım oğlanı bana ver dedim. hay aklıma bin zındık!
hayvanlarla sahiplerinin zaman içinde karakter uyumları bilimsel bir veridir. benim yeğen gevşek ve agrasif bir çocuktur. bense biraz fazla disiplinli ve sakinimdir. ilk iki gün yemek yerken masama atlaması delirtti beni. kendisini mutfaktan dışarı çıkarttım. sonrasında dışarı çıkartılmamak için yemek masasına atlamaması gerektiğini anladı. ama bu sefer de sinirinden halıları ve kapıyı tırmalıyordu. ufak sosis parçaları atınca ona yemeğim esnasında bunu kesti.
kedilerin sevgi kelebekleri olduklarını düşünmüyorum. bütün numaraları onlara daha fazla yemek vermemiz için sanıyorum. bizi sevdiklerini veya nefret ettiklerini de sanmıyorum. daha önce uzun yıllar köpek beslemiş bir dostunuz olarak rahatlıkla ifade edebilirim ki köpekler bizi severler.
kediler aynı zamanda doğadaki en vahşi hayvanlardan biridir. önüne canlı bir fare koyarsanız ayağınıza mırr mırr sürtünen o varlığı tanıyamazsınız.
fakat bugün yeni kedimle çok ilginç bir deneyim yaşadık. kucağıma zıplamasına karnımdaki ameliyat dikişlerim yüzünden müsade etmiyorum. bugün yatarken göğsüme zıpladı ve başını koydu. benim gibi taş kalpli bir üvey babayı bile yumuşattı eşşoli eşşek. kafasını okşarken o da beni elleriyle okşadı.
sanırım bu kendilerini güvende hissetme güdüleriyle ilgili bir numara. ben yutmam bunların hiç birini.
karnımda henüz cuma günü olduğum ameliyattan kalma 15 dikiş olduğunu unutup hayvan gibi tatlı yedim. şu an sancıdan gebermekteyim. az önce şuurumu o kadar kaybettim ki annene kızdım neden bana ameliyatlı olduğumu hatırlatmadı diye.
bu ağrıdan ölürsem mezarıma, bu vahşi ve tatlı antakyalı tatlıdan öldü yazılsın.
bu ağrıdan ölürsem mezarıma, bu vahşi ve tatlı antakyalı tatlıdan öldü yazılsın.
neşet babanın az bilinen muhteşem eseridir. bedduadır ama yani bu kadar naif bir sesle edilen bedduadan zarar gelmez. bir şans verin dinleyin derum.
ey sevgilim benden ayrı gezersen
gönlünün yarini bulamayasın
benden gayrısına gönül verirsen
kırılsın kolların saramayasın
saçların ağarsın, belin bükülsün
birer birer hep dişlerin dökülsün
gönlünde parlayan ışığın sönsün
görmeyi gözlerin, göremeyesin
bir garibim yar olarak bilmezsin
akar, gözüm yaşını silmezsin
gelip yar yarama, derman olmazsın
şu yalan dünyada gülemeyesin...
ey sevgilim benden ayrı gezersen
gönlünün yarini bulamayasın
benden gayrısına gönül verirsen
kırılsın kolların saramayasın
saçların ağarsın, belin bükülsün
birer birer hep dişlerin dökülsün
gönlünde parlayan ışığın sönsün
görmeyi gözlerin, göremeyesin
bir garibim yar olarak bilmezsin
akar, gözüm yaşını silmezsin
gelip yar yarama, derman olmazsın
şu yalan dünyada gülemeyesin...
neden herkes bu muhteşem eseri ibrahim tatlıses şarkısı biliyor anlamak güçtür. oysa fevkalade bir piyano armonisiyle ilk söyleyen usta müslüm babadır.
armonik veya sözsel olarak hiç bir benzerliği olmasa da bu şarkı hissiyatında 2 şarkıyla çağrışım olur kanar içimde bir şeyler. neşet ertaş'ın az bilinen eseri ''bulamayasın'' vardır. o türküsünde neşet baba sevdiğine beddua eder durur. oysa içinden hiç de öyle şeyler geçmiyor gibi gelir bana.
bir de nilüfer'in ''erkekler ağlamaz, kaçırma gözlerini benden suçlu suçlu'' malumunuzdur terk edilme anında bir kadının sevdiği adamı tesellisini anlatır. burada da nilüfer sanki ''ağla orospu çocuğu ağla aq, tohumuna para mı saydım'' diye haykırmaktadır.
mutlu ol yeter şarkısında da müslüm baba içinden başka şeyler dese de dışından aşkının onuruna uygun bir lisanla konuşur.
belkide dilinden bu şarkı düşmez
dilin söylesede gönlün hissetmez
bilsen bile benim için farketmez
bir tek dileğim var mutlu ol yeter.
bunu sana yazdığımı bilmezsin
bir yabancı şarkı gibi dinlersin
benim için önce tanrı sonra sensin
bir tek dileğim var mutlu yeter.
armonik veya sözsel olarak hiç bir benzerliği olmasa da bu şarkı hissiyatında 2 şarkıyla çağrışım olur kanar içimde bir şeyler. neşet ertaş'ın az bilinen eseri ''bulamayasın'' vardır. o türküsünde neşet baba sevdiğine beddua eder durur. oysa içinden hiç de öyle şeyler geçmiyor gibi gelir bana.
bir de nilüfer'in ''erkekler ağlamaz, kaçırma gözlerini benden suçlu suçlu'' malumunuzdur terk edilme anında bir kadının sevdiği adamı tesellisini anlatır. burada da nilüfer sanki ''ağla orospu çocuğu ağla aq, tohumuna para mı saydım'' diye haykırmaktadır.
mutlu ol yeter şarkısında da müslüm baba içinden başka şeyler dese de dışından aşkının onuruna uygun bir lisanla konuşur.
belkide dilinden bu şarkı düşmez
dilin söylesede gönlün hissetmez
bilsen bile benim için farketmez
bir tek dileğim var mutlu ol yeter.
bunu sana yazdığımı bilmezsin
bir yabancı şarkı gibi dinlersin
benim için önce tanrı sonra sensin
bir tek dileğim var mutlu yeter.
iki günlük bir kedi babasıyım artık. başta kendim olmak üzere bütün hayvanları çok severim aslında. ama evde beslenmelerine her zaman karşı çıkmışımdır. evde hayvan besleme işini onların doğasına aykırı bulmaktayım. sağolsun mersin belediyesi son yıllarda benim evimden daha güzel ve konforlu kedi evleri yaptı kentin her yerine. bu tür girişimlere güç vererek sevimli dostlarımızla dayanışmamızı büyütebiliriz.
fakat dün asla kıramayacağım ortanca yeğenim elinde bir yaşındaki kedisiyle geldi. dükkanını devir etmiş orada bakıyordu bir yıldır kedisine. annesi babası evde istememiş. ver bana lan dedim elime mi yapışacak. muhtemelen yapıştı.
kap kara sevimsiz bir şey bu kedi. adı gece. ben iki gündür ''kedi'' diye sesleniyorum kendisine adını öğrendi. iki günlük kedi babası olmaktan çıkarttığım sonuç kesinlikle bizimle nefret veya sevgi ilişkileri yok. sadece kendilerine daha fazla yemek vermemiz için türlü numaralar geliştirmişler. daha önce uzun yıllar köpek de beslemiş biri olarak söyleyebilirim ki köpekler bizi severler.
bundan yıllar evvel en büyük yeğenim golden cinsi bir köpek almıştı. yine 1 hafta baktıktan sonra annesi isyan bayrağını çekti. onun için de ''ver kızım bana elime mi yapışacak'' demiştim. elime değil, kalbimin ve ciğerimin her yerine yapışmıştı. uzun bir uykuya dalalı yıllar oldu, hala etimden, tenimden çıkmadı acısı.
evde bir de kuşum var. onu da 6 yaşındaki yeğenim itelemişti. fakat hala evin en ilginç hayvanı benim. girişler biletsiz, herkesi beklerim.
şimdi kedi besleyen dostlarıma bazı sorularım var. bu hayvan bana yemek yedirmiyor. dün gece masama ve kucağıma atladı defalarca. kendisini mutfaktan çıkartıp kapıyı kapadım. sinirinden halıyı ve kapıyı tırmalıyordu. bu hal normal bir hal midir?
bir de kedi maması yemiyor bu hayvan doğru dürüst. bugün ona bim'den salam ve sosis aldım verdim. zararı olur mu bu tür yiyeceklerin?
fakat dün asla kıramayacağım ortanca yeğenim elinde bir yaşındaki kedisiyle geldi. dükkanını devir etmiş orada bakıyordu bir yıldır kedisine. annesi babası evde istememiş. ver bana lan dedim elime mi yapışacak. muhtemelen yapıştı.
kap kara sevimsiz bir şey bu kedi. adı gece. ben iki gündür ''kedi'' diye sesleniyorum kendisine adını öğrendi. iki günlük kedi babası olmaktan çıkarttığım sonuç kesinlikle bizimle nefret veya sevgi ilişkileri yok. sadece kendilerine daha fazla yemek vermemiz için türlü numaralar geliştirmişler. daha önce uzun yıllar köpek de beslemiş biri olarak söyleyebilirim ki köpekler bizi severler.
bundan yıllar evvel en büyük yeğenim golden cinsi bir köpek almıştı. yine 1 hafta baktıktan sonra annesi isyan bayrağını çekti. onun için de ''ver kızım bana elime mi yapışacak'' demiştim. elime değil, kalbimin ve ciğerimin her yerine yapışmıştı. uzun bir uykuya dalalı yıllar oldu, hala etimden, tenimden çıkmadı acısı.
evde bir de kuşum var. onu da 6 yaşındaki yeğenim itelemişti. fakat hala evin en ilginç hayvanı benim. girişler biletsiz, herkesi beklerim.
şimdi kedi besleyen dostlarıma bazı sorularım var. bu hayvan bana yemek yedirmiyor. dün gece masama ve kucağıma atladı defalarca. kendisini mutfaktan çıkartıp kapıyı kapadım. sinirinden halıyı ve kapıyı tırmalıyordu. bu hal normal bir hal midir?
bir de kedi maması yemiyor bu hayvan doğru dürüst. bugün ona bim'den salam ve sosis aldım verdim. zararı olur mu bu tür yiyeceklerin?
biz antakyalılar her ne kadar kendi içimizde yetenekli, iyi ve hatta muhteşem insanlar olsak da ulusal anlamda bir numaramız olmamıştır. memleketimden çıkan en ünlü iki kişi, hamdi alkan ve sadullah ergindir. ikisinden de, avusturyalıların hitler'den utandıkları kadar çok utanıyorum.
oysa mithat abi işte benim has toprağım olarak göstereceğim harika bir insandır. yaşayan en usta gazetecilerdendir. uzun zamandır çok hastaydı. sağlığına kavuşmasına çok sevindim. yakında ülkemizde tekrar sağlığına kavuşacak.
tam zamanında ve hoş geldin mithat abi.
oysa mithat abi işte benim has toprağım olarak göstereceğim harika bir insandır. yaşayan en usta gazetecilerdendir. uzun zamandır çok hastaydı. sağlığına kavuşmasına çok sevindim. yakında ülkemizde tekrar sağlığına kavuşacak.
tam zamanında ve hoş geldin mithat abi.
ortaokul ve lise yıllarımın saat 17 den itibaren ntv'de özgün ve güzel tarzda haber anlatan güzel abisidir. evet biz 90 lı yıllarda ortaokul ve liseye giderken de haber izleyen çocuklardık. olaya, habere ve hatta reji'ye olan hakimiyetiyle hatırlayacağım onu hep. ve ara ara hissetirdiği entelektüel derinliği.
sonraları kendisini mehmet barlas müptezeliyle program yaparken gördüm. hayal kırıklığına uğradım. gezi olaylarındaki tavrı beni öz abimden kazzık yemişim gibi hissetirmişti.
kötüler nasıl bir formül acı şurubu geliştirdi bu yüz yılda anlayamamaktayım. kaliteyi bile paramparça edip çirkinleştiren bir şurup bu.
sonraları kendisini mehmet barlas müptezeliyle program yaparken gördüm. hayal kırıklığına uğradım. gezi olaylarındaki tavrı beni öz abimden kazzık yemişim gibi hissetirmişti.
kötüler nasıl bir formül acı şurubu geliştirdi bu yüz yılda anlayamamaktayım. kaliteyi bile paramparça edip çirkinleştiren bir şurup bu.
türk sinemasının, 21. yüzyılın ilk yarısındaki yüz akı yapımıdır. cem yılmaz üzerinde 80 li ve 90 lı yılların özgün kumaşını taşıyan değerli bir anlatıcıdır benim için. o yıllardaki çocuklar pek bir içine kapanık görünürdü. fakat açıp dinleyecek decoderin şifresini kırdığınızda muhteşem bir evrenle karşılaşırdınız. yılmaz'ın bu filmdeki usta anlatımında ömer vargı'dan da öğrendiklerini atlamamak gerekir. yerel bütünselliğe şahaser kurgular ekleyip, kaybeden ama yeniden kalkan insanların öyküsüdür hokkabaz. bu şahaser film neden avrupa'nın en değerli festivallerinden eli kolu ödüllerle dönmedi uzun uzun düşündüğüm olmuştur.
yukarıda sanki film vizyona gireli iki hafta olmuş gibi övmüşüm. içimizden çıkan bir şeyi övmeye çok hasret kalmışım. malumdur ki uzun zamandır içimizden övülecek bir şey çıkmıyor.
yukarıda sanki film vizyona gireli iki hafta olmuş gibi övmüşüm. içimizden çıkan bir şeyi övmeye çok hasret kalmışım. malumdur ki uzun zamandır içimizden övülecek bir şey çıkmıyor.
üç kez seni seviyorum diye uyandım
üç kez seni seviyorum diye uyandım
tuttum sonra çiçeklerin suyunu değiştirdim
bir bulut başını almış gidiyordu görüyordum.
sabahın bir yerinden düşmüş gibiydi yüzün.
sokağı balkonları yarım kalmış bir şiiri teptim
sıkıldım yemekler yaptım kendime otlar kuruttum
-taflanım! diyordu bir ses duyuyordum.
cumhuriyetin ilk günleri gibiydi yüzün.
kalktım sonra bir aşağı bir yukarı dolaştım
şiirler okudum şiirlerdeki yaşa geldim
karanfil sakız kokan soluğunu üstümde duydum.
eskitiyorum eskitiyorum kalıyor ne kadar güzel olduğun.
muhteşem dizelerinin sahibidir.
üç kez seni seviyorum diye uyandım
tuttum sonra çiçeklerin suyunu değiştirdim
bir bulut başını almış gidiyordu görüyordum.
sabahın bir yerinden düşmüş gibiydi yüzün.
sokağı balkonları yarım kalmış bir şiiri teptim
sıkıldım yemekler yaptım kendime otlar kuruttum
-taflanım! diyordu bir ses duyuyordum.
cumhuriyetin ilk günleri gibiydi yüzün.
kalktım sonra bir aşağı bir yukarı dolaştım
şiirler okudum şiirlerdeki yaşa geldim
karanfil sakız kokan soluğunu üstümde duydum.
eskitiyorum eskitiyorum kalıyor ne kadar güzel olduğun.
muhteşem dizelerinin sahibidir.
kürtlere işid'le savaşması için çok para verdik diye açıklama yapmış hıyar ağasıdır.
bu hıyar ağası seçildiği yıl işid'i hlary clinton kurdu diye de bir demeç buyurmuştu. trump bu demeci vermeden de ben her yerde işid'i amerika terör devletinin kendi elleriyle kurduğunu söylüyordum.
şimdi bu trump, işid gibi bir terör örgütü kurmaktan, clinton'u mahkemeye çıkarmadığı sürece ortadoğu'da akan bütün vahşi kanın sorumlusudur.
fakat hal böyleyken, hala bütün ortadoğu halkları iğrenç bir ataletle azrail'den can dağıtmasını beklemekteler.
bu hıyar ağası seçildiği yıl işid'i hlary clinton kurdu diye de bir demeç buyurmuştu. trump bu demeci vermeden de ben her yerde işid'i amerika terör devletinin kendi elleriyle kurduğunu söylüyordum.
şimdi bu trump, işid gibi bir terör örgütü kurmaktan, clinton'u mahkemeye çıkarmadığı sürece ortadoğu'da akan bütün vahşi kanın sorumlusudur.
fakat hal böyleyken, hala bütün ortadoğu halkları iğrenç bir ataletle azrail'den can dağıtmasını beklemekteler.
türkiye tarihinin en başarısız dışişleri bakanıdır. aynı, türkiye tarihinin en başarısız ekonomi bakanı, milli eğitim bakanı, içişleri bakanıyla dönemdaştır.
bu kişi geçenlerde askeri üniforma giydi yahu. tarihte devlet başkanlarının çok ekstrem dönemlerde askeri üniforma giydiği pek tabii görülür. ama dünya tarihinde askeri üniforma giyen bir dışişleri bakanına ilk defa tanık olundu. bir daha da tanık olunabileceğini sanmıyorum.
bugün gazetecilere ''trump erdoğan'ı örnek alıyor'' şeklinde bir açıklama yapmış. ben erdoğan'ın yerinde olsam kendisini çağırır ve sorarım.
''olum ben ülkeyi aşiret devleti haline mi getirmeye çalışıyorum? 15 yaşında bir çocuk gibi dış politikayı sosyal medyadan mı idare ediyorum? rakiplerim hakkında illegal araştırmalar mı yaptırıyorum?''
bu kişi geçenlerde askeri üniforma giydi yahu. tarihte devlet başkanlarının çok ekstrem dönemlerde askeri üniforma giydiği pek tabii görülür. ama dünya tarihinde askeri üniforma giyen bir dışişleri bakanına ilk defa tanık olundu. bir daha da tanık olunabileceğini sanmıyorum.
bugün gazetecilere ''trump erdoğan'ı örnek alıyor'' şeklinde bir açıklama yapmış. ben erdoğan'ın yerinde olsam kendisini çağırır ve sorarım.
''olum ben ülkeyi aşiret devleti haline mi getirmeye çalışıyorum? 15 yaşında bir çocuk gibi dış politikayı sosyal medyadan mı idare ediyorum? rakiplerim hakkında illegal araştırmalar mı yaptırıyorum?''
hayatım boyunca savunduğum felsefelerden biri 16 yaşından evvel bir çocuğa dini eğitim vermenin en büyük çocuk istismarlarından biri olduğudur. geçenlerde bir caminin kapısında ''7 yaş çocuklara kuran kursu kayıtları başladı'' türünden tabela gördüm. hüznümden iki saatte kendime zor geldim.
din olgusu dimağımda asla kötü bir olgu değildir. fakat çocuklara cezalandırıcı bir tanrıyı neden o yaşta anlatmaya başlarız ki? o yaştaki masumlara karanlık ortamlarda arap harfleri ve kızgın bir tanrıyı anlatmanın kime ne faydası var?
dün tam da beni haklı çıkartan bilimsel bir çalışmaya denk geldim. evrim ağacı sitesinde yer alan bir habere göre dine maruz bırakılan çocuklar gerçek ile kurguyu ayırt etmekte zorlanıyor. bu çocuklarda ileriki yaşlarda şüphecilik gelişmiyor. böyle bir toplumda bilim de gelişmez. insanlar sosyal yaşamlarında sürekli bir mucize bekleyerek gerçekliği öteler.
son 17 yılda baskın din eğitiminin malak nesli içimizdedir. bu felakete bile yabancılaşmış bir sürüde yaşıyorum gibi hissediyorum kendimi bazen. rasyonaliteye savaşı 7 yaşında çocuklardan başlatmışlar.
bu toplumdan artık yerli ve milli hiç bir şey çıkmaz. ancak milli gazlar çıkar çıkarsa. ve var olan gerçeklik bütün teknolojiyi ithal etmemizdir. hatta hayvan besininden, yediğimiz gdo lu her şeye kadar ithal olmasıdır. konu aslında bu kadar geniş ve can alıcıdır.
din olgusu dimağımda asla kötü bir olgu değildir. fakat çocuklara cezalandırıcı bir tanrıyı neden o yaşta anlatmaya başlarız ki? o yaştaki masumlara karanlık ortamlarda arap harfleri ve kızgın bir tanrıyı anlatmanın kime ne faydası var?
dün tam da beni haklı çıkartan bilimsel bir çalışmaya denk geldim. evrim ağacı sitesinde yer alan bir habere göre dine maruz bırakılan çocuklar gerçek ile kurguyu ayırt etmekte zorlanıyor. bu çocuklarda ileriki yaşlarda şüphecilik gelişmiyor. böyle bir toplumda bilim de gelişmez. insanlar sosyal yaşamlarında sürekli bir mucize bekleyerek gerçekliği öteler.
son 17 yılda baskın din eğitiminin malak nesli içimizdedir. bu felakete bile yabancılaşmış bir sürüde yaşıyorum gibi hissediyorum kendimi bazen. rasyonaliteye savaşı 7 yaşında çocuklardan başlatmışlar.
bu toplumdan artık yerli ve milli hiç bir şey çıkmaz. ancak milli gazlar çıkar çıkarsa. ve var olan gerçeklik bütün teknolojiyi ithal etmemizdir. hatta hayvan besininden, yediğimiz gdo lu her şeye kadar ithal olmasıdır. konu aslında bu kadar geniş ve can alıcıdır.
hakkında hiç bir terör soruşturması olmayan masum gencecik kadındır. aynı günlerde cemevi'ne cenazeye gelmiş ve hiç bir terör iltisakı bulunmayan 30 yaşındaki bir insanımız da katledilmişti.
fakat nasıl bir algıysa bu iki masum insan da çok kimsenin zihninde terörist olarak barındırılmış medya tarafından.
yazık ki alevilerimiz kerbela'dan beri sırf alevi oldukları için bazen kitlesel bazen de bireysel yasallaştırılan ölümlerin hedefi oluyor. gezi olaylarında yasal ölüme maruz bırakılan bütün masum çocuklar aleviydi. tarihle baya iç içe olan bir insan olarak bunu hazmedemiyorum. bunun yanında bütün zorlamalara rağmen hiç bir terör bağı bulunamayan insanların iftiralarla karalanmasına alışmayacağım.
kötülüğe alışmamak ve şaşırmak insan kalma adına sarılabileceğimiz son sığınağımız olabilir. bu muhteşem eylemselliği buradan büyütebiliriz de.
fakat nasıl bir algıysa bu iki masum insan da çok kimsenin zihninde terörist olarak barındırılmış medya tarafından.
yazık ki alevilerimiz kerbela'dan beri sırf alevi oldukları için bazen kitlesel bazen de bireysel yasallaştırılan ölümlerin hedefi oluyor. gezi olaylarında yasal ölüme maruz bırakılan bütün masum çocuklar aleviydi. tarihle baya iç içe olan bir insan olarak bunu hazmedemiyorum. bunun yanında bütün zorlamalara rağmen hiç bir terör bağı bulunamayan insanların iftiralarla karalanmasına alışmayacağım.
kötülüğe alışmamak ve şaşırmak insan kalma adına sarılabileceğimiz son sığınağımız olabilir. bu muhteşem eylemselliği buradan büyütebiliriz de.
kökenini drenajdan alan tıbbi bir hortumdur. kendisi karnıma takılı halde 24 saat geçirdiğim daha uzun süre kaldığında acısı artan tıbbi bişey bişeydir.
genel ve göğüs cerrahlarımız bu siksikiliyi insanların orasına burasına takmaya bayılırlar. ara sıra o yabancı maddeyle geçirdiğim saatlerin acısını düşünüp doktorlara saçma sapan yükselesim geliyor, söyleyin beni idare etsinler. fakat şunu da eklemeliyim ki pek tabii bu siksikili hortumu keyiflerinden sokuşturmamaktadırlar bize. öz veriyle bize sağlık dağıtan tüm hekimlerin ellerinden öperim. anlamışsınızdır ki çektiğim acı dolayısıyla saçmalıyorum bu günlerde.
dren denen yarrak evreninden çıkma tıbbi ürün vücudunuzdaki iltihapın bir torbaya akmasına yarar. hortumu vücudunuza sapladıklarında zaten narkoz sahibi bir insan olduğunuz için ne olduğunu anlamıyorsunuz. dün ekşi sözlükteki çıkartılırken acıyor mu diye bütün girileri okudum. yazarların yarısı aşırı acıyor, diğer yarısı ise acımıyor diyordu. daha fazla kafam karıştı. bugün öğlen saatlerinde hortumu çıkarmays gelen hemşire "abi hortumu ben değil doktor bey çıkartacak. ben sadece yarayı temizlemeye geldim" dedi. yeğenim beni lafa tutarken sağolsun hortumu da sökmüş bana çaktırmadan. hera, innana ve kybele bu mubarek hemşireden razı olsun.
anlayacağınız çıkarken acımıyor.
bir de güzel bir trübün marşı vardır üzerine. "dren haa, diyarbakır dren. direnmektir sana can veren"
genel ve göğüs cerrahlarımız bu siksikiliyi insanların orasına burasına takmaya bayılırlar. ara sıra o yabancı maddeyle geçirdiğim saatlerin acısını düşünüp doktorlara saçma sapan yükselesim geliyor, söyleyin beni idare etsinler. fakat şunu da eklemeliyim ki pek tabii bu siksikili hortumu keyiflerinden sokuşturmamaktadırlar bize. öz veriyle bize sağlık dağıtan tüm hekimlerin ellerinden öperim. anlamışsınızdır ki çektiğim acı dolayısıyla saçmalıyorum bu günlerde.
dren denen yarrak evreninden çıkma tıbbi ürün vücudunuzdaki iltihapın bir torbaya akmasına yarar. hortumu vücudunuza sapladıklarında zaten narkoz sahibi bir insan olduğunuz için ne olduğunu anlamıyorsunuz. dün ekşi sözlükteki çıkartılırken acıyor mu diye bütün girileri okudum. yazarların yarısı aşırı acıyor, diğer yarısı ise acımıyor diyordu. daha fazla kafam karıştı. bugün öğlen saatlerinde hortumu çıkarmays gelen hemşire "abi hortumu ben değil doktor bey çıkartacak. ben sadece yarayı temizlemeye geldim" dedi. yeğenim beni lafa tutarken sağolsun hortumu da sökmüş bana çaktırmadan. hera, innana ve kybele bu mubarek hemşireden razı olsun.
anlayacağınız çıkarken acımıyor.
bir de güzel bir trübün marşı vardır üzerine. "dren haa, diyarbakır dren. direnmektir sana can veren"
yaptıralı üzerinden henüz 24 geçirdiğim hadisedir. aileme ve yakın dostlarıma kendilerine bir minnet borcum olmaması için iyiyim, ağrım sızım yok demekteyim. yoksa bir de onların endişeli korkunç suratlarını ve fırsat bulduklarında uzun uzun eski hikayelerimizi anlatmalarını çekemem. sağolsun annem bir süreliğine yanıma taşındı da yemeğimi suyumu önüme koymakta. beklenmeyen bir durum oluşursa da gece gündüz taksi durağıyla komşuyum.
geçelim tanıma. aslında oldukça karmaşık bir hadisedir. bu operasyon açık ve kapalı olaraktan ikiye ayrılır. benim geçirdiğim eylemsellik kapalı olanıydı. ayrıntılarını pek öğrenmemeye dikkat ettim. ama bilduğim kadarıyla bile korkunç bir hadise. vücudunuza delikler açılıp bir organınız vakumlanıyor. genel anestezi yöntemiyle yapılan bir ameliyat türüdür. bütün ameliyat ekibini, temizlik personelinden, anestezi uzmanına kadar yakından tanıdığım için kendimi güvenle dostlarımın kollarına bıraktım. size de tavsiyem bütün sağlık emekçisi insanlarımıza güvenmeniz. hepsi işlerini en yüksek öz veriyle yapmaya çalışmaktalar.
aslında safra kesemde 2 santime kadar bir taş olduğunu tesadüf sonucu öğrenmiştim. 1 yıl kadar önce ağır bir gribin beni yüz üstü bayıltması neticesinde istenen ultrasyonda çıkmıştı sorun.
son günlerde yemeklerden sonra olağan dışı bir şişkinlik çekiyordum. rakı masasında bu durumu anlattığım genel cerrah arkadaşım "oğlum patlarsa yarrağı yersin, 2 cm taş az bir taş değil. gel yarın yatırayım seni hastaneye, öbür gün de keseyim" dedi. kaç gün rapor veriyin diye sorunca 2 ay veririz duruma göre dedi. ben de hemen yarın ameliyat olmak için ne kadar güzel bir sebep dedim. eğer bir daha rapor cazibesine kapılıp ameliyat olursam, bütün sözlük halkı beni siksin. o derece canım yanıyor.
ameliyattan uyandığımda 'nefes alamıyorum" diye bağırıyordum. doktor ise nefes alman normal diyordu. hiç midenize yumruk yediniz mi? hani nasıl nefesiniz kesilir. o yumruğun 20 mislini yaşıyordum. beni odama tekrar getirdiklerinde metrekare başına 6 akraba düşüyordu. neden toplumumuzda böyle bir adet vardır hiç anlamam. o acılarla boğuşan insanin sesizliğe ihtiyacı vardır. neyse ki ağrı kesiciler yönetebilecek bir acı.
geçelim tanıma. aslında oldukça karmaşık bir hadisedir. bu operasyon açık ve kapalı olaraktan ikiye ayrılır. benim geçirdiğim eylemsellik kapalı olanıydı. ayrıntılarını pek öğrenmemeye dikkat ettim. ama bilduğim kadarıyla bile korkunç bir hadise. vücudunuza delikler açılıp bir organınız vakumlanıyor. genel anestezi yöntemiyle yapılan bir ameliyat türüdür. bütün ameliyat ekibini, temizlik personelinden, anestezi uzmanına kadar yakından tanıdığım için kendimi güvenle dostlarımın kollarına bıraktım. size de tavsiyem bütün sağlık emekçisi insanlarımıza güvenmeniz. hepsi işlerini en yüksek öz veriyle yapmaya çalışmaktalar.
aslında safra kesemde 2 santime kadar bir taş olduğunu tesadüf sonucu öğrenmiştim. 1 yıl kadar önce ağır bir gribin beni yüz üstü bayıltması neticesinde istenen ultrasyonda çıkmıştı sorun.
son günlerde yemeklerden sonra olağan dışı bir şişkinlik çekiyordum. rakı masasında bu durumu anlattığım genel cerrah arkadaşım "oğlum patlarsa yarrağı yersin, 2 cm taş az bir taş değil. gel yarın yatırayım seni hastaneye, öbür gün de keseyim" dedi. kaç gün rapor veriyin diye sorunca 2 ay veririz duruma göre dedi. ben de hemen yarın ameliyat olmak için ne kadar güzel bir sebep dedim. eğer bir daha rapor cazibesine kapılıp ameliyat olursam, bütün sözlük halkı beni siksin. o derece canım yanıyor.
ameliyattan uyandığımda 'nefes alamıyorum" diye bağırıyordum. doktor ise nefes alman normal diyordu. hiç midenize yumruk yediniz mi? hani nasıl nefesiniz kesilir. o yumruğun 20 mislini yaşıyordum. beni odama tekrar getirdiklerinde metrekare başına 6 akraba düşüyordu. neden toplumumuzda böyle bir adet vardır hiç anlamam. o acılarla boğuşan insanin sesizliğe ihtiyacı vardır. neyse ki ağrı kesiciler yönetebilecek bir acı.
yarın sabah küçük bir ameliyat olacağım, safra keseme veda ediyorum. 3 yıla yakındır bir hastanede çalışıyor olmam ve daha önce de iki küçük ameliyat olmam hasebiyle duruma pek de yabancı değilim. fakat bu sefer çok farklı hissediyorum. hayatım boyunca pek ölümden korkmadım. fakat anestezi halindeki berzah hal beni bu sefer biraz tırsıtmakta.
3 yıla yakındır hayatımda bir çok şey iyi gitmiyor. 3 yıl önceye kadar her şey bana rağmen iyi giderdi. şöyle garip bir düş ve kurgunun içine soktum kendimi bu sefer. yanımda eskiden çok sevdiğim evimde, bir zamanlar büyük coşkuyla sevdiğim insanla uyanacağım. ve bir erkeği sevilebilecek en muhteşemlikte seven insanla. ona kâbusumda onsuz geçirdiğim 3 yılı anlatmaya başlayacağım. o da gece götümün açık kaldığıyla ilgili hipotezlerini anlatacak. anlatıyı üstelersem onu terk etmenin yolunu mu yaptığım hususunda ağlamaya başlayacak. sonra ben onun en sevdiği çöreklerden almaya gideceğim patiseriye.
olur mu böyle? nahh olur. büyük ihtimal götümde bir direnin acısıyla uyanacağım. o parol'la geçer. benim aptal hayalperestliğime de bir parol icat etseler yaa laa.
3 yıla yakındır hayatımda bir çok şey iyi gitmiyor. 3 yıl önceye kadar her şey bana rağmen iyi giderdi. şöyle garip bir düş ve kurgunun içine soktum kendimi bu sefer. yanımda eskiden çok sevdiğim evimde, bir zamanlar büyük coşkuyla sevdiğim insanla uyanacağım. ve bir erkeği sevilebilecek en muhteşemlikte seven insanla. ona kâbusumda onsuz geçirdiğim 3 yılı anlatmaya başlayacağım. o da gece götümün açık kaldığıyla ilgili hipotezlerini anlatacak. anlatıyı üstelersem onu terk etmenin yolunu mu yaptığım hususunda ağlamaya başlayacak. sonra ben onun en sevdiği çöreklerden almaya gideceğim patiseriye.
olur mu böyle? nahh olur. büyük ihtimal götümde bir direnin acısıyla uyanacağım. o parol'la geçer. benim aptal hayalperestliğime de bir parol icat etseler yaa laa.
amerika çomaristan devletlerinin başkanıdır. kendisi özü itibarıyla sebep değil sonuçtur. bütün dünyada lumpenlik bu kadar yükselişe geçmişken, ulus devletleri yöneten insanların da bu kabiliyetsiz varlıklardan nasibini almaması düşünülemezdi.
yıllardır derim ki kapitalist sistemlerde kriz sözcüğü bir anlatım bozukluğudur. zira kapitalist sistem özü itibariyle krizin ta kendisidir. gelir adaletinin bu kadar ters yüz edildiği bir sistem boyalı krizdir. özü çürük ve bok kokmaktadır. kapitalist sistemin bu kadar uzun yıllar yaşamını var etmesi marks'ı biz komünistlerden kat be kat iyi anlayıp sistemlerine montaj etmelerinden geçer. marks'ın biz komünistlere bir ammentu gibi anlattığı enternasyonelleşmesiniz öğüdünü kapitalistler çok iyi kurgulayıp sistemlerine uyarladılar. fakat yığınlarca çomarı mobilize etmek için bir yandan da mutlaka ulus devleti tanrılaştırıp kitlelere masal masal anlatmaları gerekiyordu. bir süre sonra bu masalların ilizyonuna kendileri de kapıldılar.
olan biten kapitalizmin kendisini her gün daha fazla rezil etmesidir. ulus devlet ilkelliği ve kapitalist sistemin vahşi çelişkilerinin boy vermesidir.
ahval böyleyken trump'a bir deli veya çılgın tahlili yapamamaktayım. özellikle erdoğan'la olan son itilafında elinden geldiğince akıllı davranmaya çalıştı. trump çıyanı ne derse desin, erdoğan'ın suriye'ye gireceğini anlamıştı. tek seçeneği türkiye ile savaşa girmekti. ama her akıllı insan gibi iki nato devletini fiziki savaşa sürekleyen başkan olarak tarihe geçmek istemedi. lakin devlet beceriksizliği yüzünden bunu kimseye anlatamadı.
hele ki bugün kendi elleriyle sızdırdığı mektubu insana saç baş yolduracak cinsten. sözlüğümüzdeki nick altı savaşları bile daha edebi bir dille yapılmakta. ve kapitalizmin tabutuna bu bayağılıyla her gün bir çivi daha çakmakta.
yıllardır derim ki kapitalist sistemlerde kriz sözcüğü bir anlatım bozukluğudur. zira kapitalist sistem özü itibariyle krizin ta kendisidir. gelir adaletinin bu kadar ters yüz edildiği bir sistem boyalı krizdir. özü çürük ve bok kokmaktadır. kapitalist sistemin bu kadar uzun yıllar yaşamını var etmesi marks'ı biz komünistlerden kat be kat iyi anlayıp sistemlerine montaj etmelerinden geçer. marks'ın biz komünistlere bir ammentu gibi anlattığı enternasyonelleşmesiniz öğüdünü kapitalistler çok iyi kurgulayıp sistemlerine uyarladılar. fakat yığınlarca çomarı mobilize etmek için bir yandan da mutlaka ulus devleti tanrılaştırıp kitlelere masal masal anlatmaları gerekiyordu. bir süre sonra bu masalların ilizyonuna kendileri de kapıldılar.
olan biten kapitalizmin kendisini her gün daha fazla rezil etmesidir. ulus devlet ilkelliği ve kapitalist sistemin vahşi çelişkilerinin boy vermesidir.
ahval böyleyken trump'a bir deli veya çılgın tahlili yapamamaktayım. özellikle erdoğan'la olan son itilafında elinden geldiğince akıllı davranmaya çalıştı. trump çıyanı ne derse desin, erdoğan'ın suriye'ye gireceğini anlamıştı. tek seçeneği türkiye ile savaşa girmekti. ama her akıllı insan gibi iki nato devletini fiziki savaşa sürekleyen başkan olarak tarihe geçmek istemedi. lakin devlet beceriksizliği yüzünden bunu kimseye anlatamadı.
hele ki bugün kendi elleriyle sızdırdığı mektubu insana saç baş yolduracak cinsten. sözlüğümüzdeki nick altı savaşları bile daha edebi bir dille yapılmakta. ve kapitalizmin tabutuna bu bayağılıyla her gün bir çivi daha çakmakta.
bir ateist olsam da sevgili pirim, ihsan eliaçık hocamızın kurandaki şirk koşmakla ilgili yorumuna gönülden inanmak istiyorum.
ihsan hocaya göre kuranı kerimde şirk koşmakla ilgili her ayet, allahaın yerine altını, malı mülkü koymakmış.
valaa ben hocanın yalancısıyım.
ihsan hocaya göre kuranı kerimde şirk koşmakla ilgili her ayet, allahaın yerine altını, malı mülkü koymakmış.
valaa ben hocanın yalancısıyım.
ben babamın ölümüne sebep olan kişiyi bile affetmiş bir insanım. özellikle yaşlılara karşı büyük zaafım vardır. çalıştığım hastanede bir sürü günahkar yaşlı mahkumla muhattap oluyorum. korkunç suçlar işlemişler. ama hepsi benim gözümde zavallı hasta ihtiyarlara dönüşüyorlar.
fakat bu devlet'in bugünkü çökmüş halini görünce hiç bir şefkat geçmedi geçemedi içimden. bu halimle övünmüyorum. hatta utancımı anlatıyorum. özeleştirimi veriyorum.
bu devlet'in faşist denebilecek politikalarıyla falan ilgisi yok kendisine karşı şefkatsizliğimin. milleti deve yüküyle soyanlara milli masallar ve soslarla sahip çıkmasını midem kaldırmıyor.
çocukluk yerli malı haftalarının milli gururuydu tarımda kendi kendimize yetebilmemiz. tarımda bile her şey dışarıdan dolarla artık. bu anti milli politikalar içinde milleti milli yalanlarla avutan kişidir bu devlet.
fakat bu devlet'in bugünkü çökmüş halini görünce hiç bir şefkat geçmedi geçemedi içimden. bu halimle övünmüyorum. hatta utancımı anlatıyorum. özeleştirimi veriyorum.
bu devlet'in faşist denebilecek politikalarıyla falan ilgisi yok kendisine karşı şefkatsizliğimin. milleti deve yüküyle soyanlara milli masallar ve soslarla sahip çıkmasını midem kaldırmıyor.
çocukluk yerli malı haftalarının milli gururuydu tarımda kendi kendimize yetebilmemiz. tarımda bile her şey dışarıdan dolarla artık. bu anti milli politikalar içinde milleti milli yalanlarla avutan kişidir bu devlet.
muhteşem bir brecht şiiridir;
bir pilottu kardeşim.
güzel bir günde emri geldi.
hazır etti çantasını,
güneye doğru koyuldu yola.
bir fatihti kardeşim.
yerimiz yoktu yaşamaya.
topraklar ele geçirmekti
öteden beri hayalimiz.
kardeşimin fethettiği yer şimdi
guadarama dağlarında.
boyu tam bir seksen,
derinliği bir elli.
bir pilottu kardeşim.
güzel bir günde emri geldi.
hazır etti çantasını,
güneye doğru koyuldu yola.
bir fatihti kardeşim.
yerimiz yoktu yaşamaya.
topraklar ele geçirmekti
öteden beri hayalimiz.
kardeşimin fethettiği yer şimdi
guadarama dağlarında.
boyu tam bir seksen,
derinliği bir elli.
muhteşem bir brecht şiiridir,
bir alman anasının ağıtı
bu çizmeleri bendim sana giy diyen, oğlum,
bu haki gömleği bendim sana giy diyen.
nerden bilecektim bu kara günleri göreceğimi,
bilseydim, giydirmem, derdim, giydirmem,
asın beni, derdim, daha iyi.
elini görürdüm hani ben senin, oğlum,
"hayl hitler!" diyerek kaldırdığın elini,
hitler' i selamladın diye, nerden bilecektim,
kuruyacağını bir gün elinin.
duyardım, oğlum, söz ettiğini senin
üstün bir ırktan.
nasıl varacaktım farkına, nerden bilecektim, nerden
celladıymışsın meğer sen kendinin.
gittiğini görürdüm senin, oğlum,
uygun adımla hitler' in ardından.
nerden bilecektim, onu izleyenin
artık bir daha geri dönmeyeceğini.
bana derdin ki, oğlum, derdin ki:almanya
gelecek bir gün atnınmaz hale.
nerden bilecektim, oğlum, bu yerin nerden bilecektim,
küller ve kanlı taşlar arasında kalacağını böyle.
haki gömlek vardı her zaman sırtında senin.
giyme şu gömleği demedim sana, demedim, oğlum.
bu günleri göreceğimi bilmiyordum, ne yapayım,
sana o gömleğin kefen olacağını bilmiyordum.
bertolt brecht
bir alman anasının ağıtı
bu çizmeleri bendim sana giy diyen, oğlum,
bu haki gömleği bendim sana giy diyen.
nerden bilecektim bu kara günleri göreceğimi,
bilseydim, giydirmem, derdim, giydirmem,
asın beni, derdim, daha iyi.
elini görürdüm hani ben senin, oğlum,
"hayl hitler!" diyerek kaldırdığın elini,
hitler' i selamladın diye, nerden bilecektim,
kuruyacağını bir gün elinin.
duyardım, oğlum, söz ettiğini senin
üstün bir ırktan.
nasıl varacaktım farkına, nerden bilecektim, nerden
celladıymışsın meğer sen kendinin.
gittiğini görürdüm senin, oğlum,
uygun adımla hitler' in ardından.
nerden bilecektim, onu izleyenin
artık bir daha geri dönmeyeceğini.
bana derdin ki, oğlum, derdin ki:almanya
gelecek bir gün atnınmaz hale.
nerden bilecektim, oğlum, bu yerin nerden bilecektim,
küller ve kanlı taşlar arasında kalacağını böyle.
haki gömlek vardı her zaman sırtında senin.
giyme şu gömleği demedim sana, demedim, oğlum.
bu günleri göreceğimi bilmiyordum, ne yapayım,
sana o gömleğin kefen olacağını bilmiyordum.
bertolt brecht
muhteşem bir bertolt brecht şiiridir;
takvimde gün henüz işaretlenmemiş.
her ay, her gün
açık durur hala.
bu günlerden biri
işaretlenecek bir çarpıyla.
işçiler haykirirlar ekmek diye.
tüccarlar bağırırlar pazar diye.
eskiden işsizler açtı,
şimdi işi olanlar aç.
artık yeniden başladı çalışmaya
kavuşmuş duran eller:
yaptıkları gülle.
sofradan eti kaldiranlar
öğretiyorlar kanaat etmeyi,
hep bana, hep bana, diyenler
bu kez istiyorlar özveri.
tıka basa yiyenler
gelecek güzel günlerden
söz ediyorlar açlara.
uçuruma götürenler ülkeyi
diyorlar, yönetmek çok zor,
sıradan insan yapamaz bu işi.
liderler söz edince bariştan
anlar halk
savaşın geldiğini.
liderler lanetlediğinde savaşı
seferberlik emri yazılmıştır bile.
baştakiler der ki : bariş ve savaş
iki farklı şey.
oysa rüzgarla fırtına gibidir
onların barışı ve savaşı.
savaş doğar onların barışından
anasından doğan oğlan gibi,
taşır oğlan anasının
o korkunç yüz çizgilerini.
öldürür onların savaşları
ne varsabarışlarından
arta kalan.
gece,
evli çiftler
yatarlar yataklarında.
bizim tazecikler
yetimler doğuracak.
baştakiler der ki: orduda
yoldaşlık hüküm sürer.
bu işin doğrusu
mutfakta görülür
görülse görülse .
yüreklerindeki cesaret
belki aynı.
ama tabaklarındaki yemek
farklı.
takvimde gün henüz işaretlenmemiş.
her ay, her gün
açık durur hala.
bu günlerden biri
işaretlenecek bir çarpıyla.
işçiler haykirirlar ekmek diye.
tüccarlar bağırırlar pazar diye.
eskiden işsizler açtı,
şimdi işi olanlar aç.
artık yeniden başladı çalışmaya
kavuşmuş duran eller:
yaptıkları gülle.
sofradan eti kaldiranlar
öğretiyorlar kanaat etmeyi,
hep bana, hep bana, diyenler
bu kez istiyorlar özveri.
tıka basa yiyenler
gelecek güzel günlerden
söz ediyorlar açlara.
uçuruma götürenler ülkeyi
diyorlar, yönetmek çok zor,
sıradan insan yapamaz bu işi.
liderler söz edince bariştan
anlar halk
savaşın geldiğini.
liderler lanetlediğinde savaşı
seferberlik emri yazılmıştır bile.
baştakiler der ki : bariş ve savaş
iki farklı şey.
oysa rüzgarla fırtına gibidir
onların barışı ve savaşı.
savaş doğar onların barışından
anasından doğan oğlan gibi,
taşır oğlan anasının
o korkunç yüz çizgilerini.
öldürür onların savaşları
ne varsabarışlarından
arta kalan.
gece,
evli çiftler
yatarlar yataklarında.
bizim tazecikler
yetimler doğuracak.
baştakiler der ki: orduda
yoldaşlık hüküm sürer.
bu işin doğrusu
mutfakta görülür
görülse görülse .
yüreklerindeki cesaret
belki aynı.
ama tabaklarındaki yemek
farklı.
ALMANCA YAKARIŞ
Ulu önderlerimiz mutlu bir gün buyurdular bize:
-Dazig ile Varşova' yı alacağız!
Uçaklarımız ve tanklarımızla saldırdık Polonya' ya,
yirmi günde ulaştık hedefimize:
Tanrı korusun bizi!
Ulu önderlerimiz mutlu bir gün buyurdular bize:
Alacağız Oslo ile Paris' i!
Norveç'i, Paris'i işgal ettik,
ulaştık altı hafta geçmeden hedefimize.
Tanrı korusun bizi!
Ulu önderlerimiz mutlu bir gün buyurdular bize:
-Sırbistan' ı, Yunanistan' ı, Rusya' yı alacağız!
İşgal ettik Sırbıstan'ı, Yunanistan'ı, Rusya'yı,
Ve...
İki yıl var kurtarmaya çalışırız kıçımızı.
Tanrı korusun bizi!
Bir gün gelecek ulu önderlerimiz buyuracaklar bize:
-Ayı da alacağız, Okyonusu' u da!
İyi ama, çok zor şu Rusya' da dayanmak,
karşı durmak düşmana, kara, kışa,
ne zaman döneceğini bilmeden.
Tanrı korusun bizi, döndürsün evimize!
Bertolt BRECHT
Ulu önderlerimiz mutlu bir gün buyurdular bize:
-Dazig ile Varşova' yı alacağız!
Uçaklarımız ve tanklarımızla saldırdık Polonya' ya,
yirmi günde ulaştık hedefimize:
Tanrı korusun bizi!
Ulu önderlerimiz mutlu bir gün buyurdular bize:
Alacağız Oslo ile Paris' i!
Norveç'i, Paris'i işgal ettik,
ulaştık altı hafta geçmeden hedefimize.
Tanrı korusun bizi!
Ulu önderlerimiz mutlu bir gün buyurdular bize:
-Sırbistan' ı, Yunanistan' ı, Rusya' yı alacağız!
İşgal ettik Sırbıstan'ı, Yunanistan'ı, Rusya'yı,
Ve...
İki yıl var kurtarmaya çalışırız kıçımızı.
Tanrı korusun bizi!
Bir gün gelecek ulu önderlerimiz buyuracaklar bize:
-Ayı da alacağız, Okyonusu' u da!
İyi ama, çok zor şu Rusya' da dayanmak,
karşı durmak düşmana, kara, kışa,
ne zaman döneceğini bilmeden.
Tanrı korusun bizi, döndürsün evimize!
Bertolt BRECHT