zengin itiraf

azrailin regl donemi
duygusuz piçin tekiyim. o kadar soğukkanlıyım ki özellikle kadınlar duygusuz, sadece olaylara gerçek tarafıyla bakan sinir bozucu bir tip olduğumu söylüyor. ne bekliyordunuz lan? aya halat atıp sana veririm ve sen de onu yersin. içinde çözünür ve ışığı saçlarından yansır güzelim' gibi bir cümle mi kurayım? olur mu lan öyle şey? keyif almıyorum ulan romantizmden. embesil gibi istemediğim biri gibi davranmak istemiyorum sonucu ne olursa olsun.

haydi yallah arabistana. ya da sudana. bilemiyorum altan şuan kafam çok karışık.


bir de çok egoistim sanırım. bazan hayatta birer defo olarak gördüğüm birçok insana ayar veresim geliyor ve çoğunlukla çirkefçe davranıyorum. en belirgin ve sinirime giden de takım çalışması gerektiren işlerde benimle aynı rütbede olan iş arkadaşlarımı kordine etmeye çalışmak gibi bir huyum var. sinir bozucu kısmı da işler benim kontrolümün dışında olunca bu arkadaşlara sinirlenip kalplerini kırıyor oluşum. iyi tarafı da şefler tarafından bu huyum hep sevildi. fakat ara ara öyle dağıttım ki gelecekte benim şef olacağım bu tarz bir çok işi bıraktım. sevmediğim işte bir yere kadar mukavemet gösterebiliyorum. zincir kopunca yok olup gidiyor bu azim. benden adam olmaz. ama Süpermen olabilir.
sos
bu akşam rezaletin kralını yaşadım.

aslında her ne kadar riske girmek olduğunu bilsem de mecbur kalıp iftar için yemek siparişi verdim. tam yarım saat sonra arayıp sipariş sıkışıklığı olduğunu getiremeyeceklerini söylediler. iftara yarım saat vardı. hemen başka yerden sipariş verdim. tam 1 saat 15 dakika gelmesini bekledim. geldi. bir de ne göreyim? gelen yemekler yenmeyecek derecede. suları poşete akmış. diğer yiyeceklerin üstüne gelmiş hepsi allak bullak olmuş.

ana yemek olarak evdeki yarım petibörle açlığımı yatıştırmaya çalıştım. ara soğuk olarak domates, salatalık yedim. son sıcak olarak çay içtim. çok sinirliyim.

rezaletin akabinde aramıştım az önce çalışan geldi yemekleri geri iade edip parasını geri aldım.

ulan bana bunu reva gören işletmelerin taa... neyse.
sos
az önce mutfakta yukarı dolaplarda 6'lı çay bardağı kutusu gördüm. biraz elimle ittim baktım dolu gibi... gıcır gıcır bardakta çay içeyim dedim. kutuyu alırken aşağı düştü. 1-2 tanesi fırladı falan... epey ses çıktı. davulcudan önce ben uyandırmış olabilirim apartman sakinlerini.

sonuç: çay içiyom
azrailin regl donemi
tek başıma evde bir şeylere standart bir yer belirleyip, elimi attığımda onları bulabilmeyi beceremem. aksine yıllar önce kaybettiğim dolu sigara paketini evde tadilat yapılırken buluyorum. ve rutin aralıklarla ayrıntılı temizlenmesi gereken yerlerin nasıl temizleneceğini bilip evin böceklenmesinin ve küflenmesinin inceliklerini asla öğrenemem. cesaret edebilirsem eğer, belki ayık kafayla da söyleyebilirim bu cümleyi.
bozuk saat
farklı bir gün. diğerlerinden çok farklı . belki de ben farklıyım, çok başka uyandım. sığda yıllarca yüzme öğrendim.belki de yeni yeni yüzüyorumdur. boğulmak için. belki de derinlerdeydim "sığlar"a geldim. dinlenebilmek için... öyle ya da böyle bugün diğerlerinden farklı bir gün
belki deniz, belki okyanus, belki göl...
belki de sudan çıkmış bir balığım. varlığına karşı koymaya çalışan.
gücüm yetmeyecek biliyorum. nefessiz kalacağım. ama ya buna değerse?
ya sudan çıktığım için başarmışsam?
azrailin regl donemi
evlenmek istiyorum sözlük.

ömrü yarıladım, şöyle eli ayağı düzgün hanım hanımcık bir kızla mutlu bir hayat kurmak, karşılıklı bağdaş kurarak oturduğumuz sofrada gözlerimizin içine bakarak aynı tastan çorba kaşıklamak istiyorum. işe giderken camda el sallayan, işten gelirken aynı camda beni bekleyen birini hayal ediyorum, hastalandığım zaman alnıma havlu koyan, yanı başımda oturup ellerimi ovuşturan bir kız bulmak istiyorum. ona çiçekler almak, güzel süprizler yapmak, onu mutlu etmek... ah ah ahhhhh...

çok şey istemiyorum lan?

bir oğlum ya da kızım olmasını istiyorum. otobüste, metroda, otobüste vs tanımadığım kadınların tanımadığım bebeklerine şaklabanlık yapıp güldürmeye çalışmak yerine benim de bir çocuğum olmasını böyle emekliye emekliye odalarda dolanmasını, çekyat yanlarında dikilip müziğin ritmine uyarak poposunu sallamasını görmek, önüne top diye karpuz yuvarlamak, tulumbadan tulumba tatlısı çıkarmak, yalandan yere bilek güreşinde yenilmek ve daha bir çok şey istiyorum. büyüdüğü zaman onunla beraber maçlara gitmek, avazımız çıktığınca bağırmak, delice eğlenmek istiyorum.

en önemlisi bu lanet olasıca alkolden kurtulmak için mutlu olmak, kapıyı açan kadınıma sıkıca sarılmak istiyorum. akşamları bira fıstık yerine, çayla çekirdek çitlemek, beraber dizi film izlemek istiyorum.

ama zaman geçiyor sözlük.

kadehlerde yaşlanıyorum.

hunyadi
burada daha önce bahsettiğim yollarımızı tek taraflı ayırdığımız arkadaşımla dün yeniden barıştık gibi bir şey oldu. 3 aydır konuşmuyorduk ve bu 3 ayın sonucunda onu gördüğümde ona karşı hissettiğim tek şey özlem oldu. içimde kalanları ona nasıl anlatırım bilmiyorum. eskisi gibi olur muyuz bilmiyorum. eğer dün yaşanmasaydı onu çoktan unutup yoluma devam etmiştim. ortada bir belirsizlik yoktu yani dünden önce. rahattım. huzurluydum. peki ya şimdi? huzursuzluk had safhada. her an enerjimi çekiyor. ona sormak istediklerimi sorsam da beni tatmin edecek mi? nasıl tatmin olurum? bu sorular yanıtsız. her durumda, yaşanan her şeyden sonra, ayrılan her yoldan, hoşça kal denilen her dosttan sonra kendime dair nefretim daha da artıyor. olabilseydim duygusuz ve katı biri olurdum. her ne kadar dışarıdan böyle gözüksem de içimdeki minnoş gönlüm kan ağlıyor, bildiğim bu. bildiğim ikinci şey de eğer tatmin olursam kendi yazgımda bir dönüm noktasına erişmiş olacağım. zamanında yollarımı ayırdığım, kalbini kırdığım veya darıldığım kim varsa hepsiyle konuşacağım.

bu arada söylemiş miydim? hiçbir haltı unutamıyorum. insanlara karşı güzel şeyler için kullansam da kötü hatıraları da beraberinde getiriyor. örnek olarak tekrardan barıştığım - gerçi bu ilk oluyor da - veya uzun bir aradan sonra görüştüğüm bir arkadaşıma daha önceki güzel anılarımızı anlatarak insanları bu yönde mutlu edebiliyorum. ayrıntılar özellikle nasıl mest oluyorlar anlatamam. ancak bu insan bozuştuğum biriyse - genellikle öyle oluyor - bana karşı yaptığı her kötülüğü tek tek hatırlıyorum ve yüzüne vuruyorum, barışacağımız varken o da yok oluyor. her bir güzelliğin bir de çirkinliği var işte. unutamamak benim lanetim.
john overmars
Ritimsiz hayat yaşıyorum.sıkıldım başarısızlıklardan yarım yamalak şeylerden.bi yanım aşırı umursamaz bi yanım aşırı patlamak istiyor.yaşlandım iki yılda.yüzümde yorgunluk tatminsizlik hayal kırıklığı gerginlik başarısızlık ve boşa giden gençliğin biraz da 7 8 saatte biten paket sigaranın yıpranmışlığı var.ölemiyorum da.alkol beni çağrıyor. 30 da bitti gitti işte nerdeyse. Haftaya doğum günümü kimse kutlamıycak.hoş artık bi anlam ifade etmiyor.bir yıl daha yaşlandık işte. Öyle saçma bir duygu ki içimdeki ne üzüntü ne öfke ne korku hepsinden biraz ama hiç biri de değil.böyle boğuk tanımsız kötü bir ruh hali.
azrailin regl donemi
ben fena halde istikrarsız bir adamım sözlük. çaba göstersem bile yeteneklerim veya zekam istikrarsızlık yapar. bir arkadaşımın verdiği kitabı halen okumadım. sabah 9da geri vereceğim ve sabaha kadar bitirmem gerekiyor.

hayatta bir kişiden acayip nefret ediyorum ve ne garip ki fena halde de özlüyorum(sen değilsin) ama birçok kişiyi çok seviyorum. herkes hergün aynı kıyafetleri giyiyorum sanıyor ama aslında aynı tşörtten ve pantolondan 8-9 tane var. böyle de siyah seven sakatım ben. bir ara sarıyı çok sevmiştim, senden ötürü. onu da sevmiyorum. gitarımla bakışıyoruz şimdilerde. senden daha çok dinliyor beni ve daha nitelikli cevaplar veriyor.

görüyorsun ya. kimse kimseye ait değil ve kimse kimse ile eşdeğer değil.

ama şimdilerde havalar güzel buralarda. tam da istediğin gibi. gelsen yine pikniğe gideriz. uçurtma da yaparım en büyüğünden.. yaprak sarmalarını özledim. seni değil. yaprak sarması yapar getirirsin. araba yok artık ama otobüsle gideriz.

neyse.. sana yazarsam son bulmaz biliyorum. içim dışıma çıkmış bu halimle çok saçmalayasım var ama kendimi bu sefer durdurmalıyım.

seni sevmiyorum azizem. iyi geceler.

nereden nereye bağladım. yine döndüm dolaştım.. ama tilki miyim ulan ben?
john overmars
Yaşayamayınca ihtimaller tutunur insan.ihtimaller şöyle mi olacak böyle mi olacak.niye şöyle oluyor.niye böyle olmuyor.nerde hata yapıyorum.neyi fazla kaçırıyorum neyi eksik yapıyorum.kafam sürekli dırdır ediyor.beynimi susturamıyorum.gamsız bir odun olmak istiyorum.olmuyor.geçmişi şuanla kıyaslayarak geleceği tahmin etmeye çalışıyorum.yoruldum.huzur yok kafamın içinde.bin bir tilki dolaşıyor. Eskiden her şey o kadar ahenkle ve ritim içindeydi ki o kusursuzluk içinden çıkıp sorunlar ve sorular vadisine inince apışıp kalıyor insan.neyi çözmeye çalışsam çözemiyorum.beceremiyorum.hiç bir şey yolunda gitmiyor.bir süre yolundaymış gibi görünüyor sadece.
mudaran
normal değilim. neyi neden yaptığımı bilmiyorum. kafamın içinde bir solucan var da sanki onunla konuşuyorum. aşığım ama bu gerçekten aşk mı bilmiyorum. şu an yaşadığıma bin şahit gerek. galiba yaşamıyorum. sorumluluklarımı biliyorum ama yapmıyorum, daha doğrusu yapamıyorum, istemiyorum. bu giriyi yazarken bile acayip bir şekilde üşeniyorum. birazdan geçen sene veremediğim mikrobiyoloji sınavına tekrar giricem ama hiç bir bilgim yok dersle alakalı.

neden yaşadığımla alakalı en ufak bir fikrim bile yok. bu çok üzücü ama ben o üzüntüyü bile hissedemiyorum.
john overmars
İş buldum bulmasına da elimde patlamasından korkuyorum.çeviri yapmak başka aktif konuşmak başka.üstelik eve yürüme mesafesiyle 2dakika uzaklıkta.ama işte bilmiyorum nolucak.kendi bildiğim en iyi olduüum işi yapmama hayat fırsat vermediğinden ve uzun süredir işsiz olduğumdan deniycem.nasıl şekillenir söylemek güç.
hunyadi
insanların çoğunlukla hayattan istediklerini alamaması beklenti ve gerçekleşen arasındaki uçurumdur. tabi bunu burada yazar olan herkes biliyordur. asıl mesele hayatın içindeyken, olaylar, insanlar karşımızdayken bunu hatırlayabilmek. beklentilerime aldırmadan karşıma çıkan insanlarda farklı dokunuşlar, görülmeye ve gösterilmeye değer ayrıntılar görüyorum. hepsini ayrı ve özel yapan bu ayrıntılarda saklı her şey. bu yüzden gerçekleşen her şeyde farklı bir amaç sizi hayata ve olacaklara karşı sürekli hazırlar.

bir yolculuğa ( yaya durumda ) çıkacağınızı varsayalım. hava şartları kapalı olsun. yağmur yağacağını tahmin etmek için kara bulutlar gerekir. bu kara bulutların gelişini ilk yolculuğunuzda anlam veremeyip, yağmura hazırlıksız yakalandığınızda bilirsinizki kara bulutlar yağmurun yağacağına işarettir. ilerleyen zamanlarda gerçekleştirdiğiniz gezilerde bulutların rengi, yoğunluğu, yerden yüksekliği, şekli size yağmurun ne süreyle yağacağını, şiddetini, kar yağma ihtimali gibi bilgileri eğer yolculukta bulutları ve yağmuru yani etrafınızı gözetlemeye başlarsanız edinebilirsiniz.

hayat da buna benzer. başımıza gelen kara bulutlardan bir şeyler öğrenmediğimiz, o bulutları anlamlandırmadığımız sürece sürekli olarak yağmura kalırız. ne zaman çevremizde gerçekleşen her şeyi anlamaya çalışırız o zaman gelen bulutların, yağan yağmurun, açan güneşin, gelen baharın, dökülen yaprağın bir anlamı olduğunu görmeye başlarız. bu gerçekleşen olayların hepsinin birleştirdiğimizde birbirinden ayrı olmadığını, birbirini tamamladığını görürüz.

burada insan olarak asıl ulaşmamız gereken şey o güneşi elde etmek yerine bu döngüdeki gerçek gezgin olmaktır. peki bu kadar sözcükten sonra "sen nereye ulaşmaya çalışıyorsun Hunyadi bey?" derseniz,

ben artık yürümekten yoruldum.

sadece yukardaki cümleyi bu şekilde yazsam anlamsız olurdu. böyle bir hikaye en azından birazcık da olsa yardımcı olmuştur hissettiklerimi tarif etmeye.
kozmos
bazı insanların gerçekten birbiri için var olduğunu düşünüyorum, o insanlar ne yazık ki çoğunlukla birbirinden bihaber nefes alsa, ölse de.

bu noktadan sonra da “doğru insan doğru zaman” kalıbı kafamı kurcalıyor.

parçaları, eskileri potansiyelleri ve şeyleri ele alınca oturur gibi oluyor bir şeyler.

bunu düşünebilen, bilen ve azınlıkta olduğunu düşündüğüm o insanlar birbirlerini tanıyabilseler keşke. geri kalanlara acımaktan, birbirini sevmekten günlük hayatlarını yaşayamazlardı..
fag
Karşımdaki kişinin rahatlığından rahatsız olmamak için rahatmış gibi yapıyorum ve yoruluyorum. Bu çelişkiyi şiddetle sonlandırmamak için kendimi zor tutuyorum.
john overmars
beynimi aldırmak istiyorum çoğu zaman.bazen insanın başı değil de zihni ağrıyor.eylemlerin sonuçsuzluğu.2 artı 2 4 etmiyor çünkü araya eksiler artılar 1ler 0lar çarpma toplamalar karışıyor.küsüratlı çıkıyor sonuç.göremiyoruz araya ne karıştığını.kendimizce hesap yapıyoruz tutmuyor, tutmayınca sağlama yapıyor insan ama gizli sayılar ve matematiksel simgeler var hesabı bozan.kaosun içinde debelenip durmak düşünceleri kirletiyor.düşünce yığını kafada fink atıyor işte.ölsem de kurtulsam diyorum.korkuyla ve sonuçsuzluklarla yaşamak zor.
5 /