evlilik

adreanna
Anne olmaya karar verdiğimde gireceğim müessese.
Dikkat ederseniz "çocuk sahibi olmak" tabirini kullanmadım, ister annesi ister babası olun bir çocuğun sahibi/sahibesi olamazsınız yalnızca ebeveyni olabilirsiniz.
ontolojik sancilarimin merhemi
evlilik ilişkisi çok az sayıda insan için anlam taşır. aşık olanlar için evlilik bir alışkanlıktan ibaret değildir. çünkü alışkanlıkta aşk yoktur. koşullandırılmamış kişilerin birbirini tamamladığı bir aşk ilişkisi her derde deva olur ve umut içerir. fakat çoğu insanın evlilik ilişkisinde böyle bir tamamlama yoktur. alışılagelmiş bir zevk alma duygusunun gerçekleşmesi olarak görülür evlilik. biyolojik ve cinsel ihtiyaçlardan kaynaklanan durumdan başka bir şey değildir. bireyler tek başına yaşamaya alışır evlilik süresince. kişi tek başına yaşarken, eşi de kendi yalnızlığında yaşar.. her ikisi de cinsel keyfi alma alışkanlıklarını sürdürür gider. birbirlerini sadece fiziksel anlamda tanıyan, kendi ilgi alanlarının, tutkularının, istemlerinin peşinden koşan iki yabancı. sadece ekonomik ve ruhsal güvence altında sürdürülen bir hayat her daim yozlaşmaya mahkumdur.
al pha x
köpeğiyle yaşayamış Schopenhauer'un bu konu hakkındaki kendi görüşlerini destekleyen bir sözü vardır;
''evlilik, birbirinizden nefret etme durumuna gelene kadar mümkün olan her şeyi yapmak demektir.''
bouii
Birbirini seven ya da aşık insanların bir ömür boyu birlikte olacaklarını toplum önünde resmileştirdikleri müessesedir. Günümüz koşullarında ne kadar sürdürülebilir, insan doğasına ne kadar uygundur bunlar çok uzun mevzular, ayrıca tartışılır.
Benim için asıl bomba tanımını geçen bir abla sayesinde öğrendim.Haftada birkaç gün çeşitli sebeplerden merkeze gelen, elilili yaşlarda bir müşterim var. Gelip giderken ve yaptığım iş itibariyle çoğu müşterinin özel hayatına hakim olduğum gibi onunkine de hakimim ve konu evliliğine, sorunlarına geldi. Sürekli olarak adamı eleştirip deyim yerindeyse yerin dibine sokuyor bende boş bulunup evlilik çok da gerekli değil demek ki dedim. Abla bir ah çekip 'aa olur mu kızım banyo yaparken sırtımı kim sabunlayacak, öyle deme çok lazım' dedi. Kafamda Evlilik eşittir, ulaşamadığın yerleri temizleme robotu tanımına engel olamıyorum. Böylesi bir sebepten hayatı paylaşmak mantıklı geldiğinden beri toz bezi gözüme daha bir yakışıklı gelmeye başladı.
ontolojik sancilarimin merhemi
Evlilik.. Son yıllarda "acaba" demeye başladığım bir şey. Yani düşünüyorum şu anda. (: birkaç dakikadır. O iktidar kavramından ne kadar uzak olduğumu. Güç gösterilme, korunma gibi hayvanlar aleminde kalmış şeyleri düşünüyorum. Bunun dışında sanırım bir ruh eşliği bu. Yani tanımı yok biraz. Belki yaşayarak şekillendirebilirim ancak. O erkek neyse o olur.
kozmos
dipsiz bir kuyu olma yolunda yan dal yapmış, massachusetts institute of technology'de doktorasını tamamlamış kelime.

çevremde gördüklerim belki herhangi bir kişi için bile emsal teşkil edemeyecek türden evliliklerdir, ancak abicim hiç mi bir tanesi sıkıntısız ilerlemez? hiç mi biri o evliliğin ilk yıllarının tadını çıkartmadan hemen çocuk yapmaz?

bir insanı tanımak, tanıdığına emin olmak büyük meziyet. daha büyük meziyetse kendine hakim olmak, kendini bilmek.
pestenkerani
Son yıllarda sosyal medya üzerinden giydiren giydirene neticesi ile tarumar olmuş müessese. Kurum diyen de var, saygı duyarım. Ne olmuş? yok şöyle gereksiz imiş de, yok yasal seks imiş, bir defa çok banal ve gereksiz de, artık bitmeli ve bıkkınlık vermiş. Abilerim/ablalarım ve dahi küçüklerim: sizin kavga edeceğiniz bir derdiniz yok mu Allah aşkına? Neyin peşindesiniz ve hangi akla hizmet ediyorsunuz? Âmenna, kociş ile kahvaltı keyfi, kocişle kahve içmece, kocişle 69 pozisyonu, öhö öhö, pardon, kocişle gezmelerdeyiz tiplemeleri beni de düşündürmüyor değil ama bunu insanlık tarihinden bu yana mazbut olmuş bir müesseseye giydirmeden izah edemiyor musunuz? o kociş diyen ablalar ne ara türedi, nasıl bir neslin ürünü anlaşılır şey değil. Ama biraz da ananıza babanıza saygı duyun. Evlilik için yasal seks diyen ruh ergeni; bunu babana desene delikanlı!

diko
meşakkatli iş. kim ne derse desin. bir kere sadık olmalısın. sadakat önemli. harama uçkur cozmeyeceksin. eline beline diline hakim olacaksın. karına kocana asla kötü söz soylemeyeceksin. asla kat'a. kadın kismisi kötü kelam etmez. lafım er kişiye. kusmeyeceksin, gönül koymayacaksin. ayrı gayrı olmayacak. son olarak ta; bileceksin ki kapiyi kapattiginda herkes dışarı da kalır eşin içeri de.
kozmos
5000 yıl önce olsa tamam derdim de, kadın erkek eşitliğini çok yanlış anlamış sağlıksız ilişkilerin ve fikirlerin kol gezdiği doğru sayıldığı bu yıllarda akla ziyandır. üstelik para veren, kredi çeken var bunun için. yazık.
john overmars
Referans olarak gösterebileceğim en son gerçek ve uzun bir ilişkiyi 8 yıl önce yaşadım.evlilik uzaydan gelmiş yabancı tanımlanamayan bir cisim gibi görünüyor bu açıdan.yaş olmuş 30 zaten.yaani.yıllar içinde güven sevgi fedakarlık gibi kavramlar yaşadığım başarısız deneyimlerle zedelendi.evlilik benim için gittikçe nötrleşen bir durum.fransa ve italyayı karış karış gezmek.british museum'un içinde kaybolmak.az buçuk para biriktirip çapım elverdiği ölçüde istediğim bir arabayı almak.marsa gitmek.bunlar daha cazip görünüyor.
sipraleks
evlilik çok mesele değil de eğer çocuğunuz varsa ve karınızdan nefret ediyorsanız hayattaki en kötü durumlardan birindesinizdir. çocuğunuza taparken aynı oranda karınızdan nefret etmek boşanamamak demek ve hayat hergün sizin için ızdıraba döner.
bozuk saat
günümüzde evlilik, tüzüğü kadınlar tarafından hazırlanmış bir erkekler kulübünün üyelik ödentisine dönüşmektedir.
- max horkheimer
john overmars
çocuksuz olmalı.gördüğüm kadarıyla çevremde çocuk demek dert demek.masraf demek bir çok şey.baba olmayı pek merak etmiyorum.neden insanlar iki kişi yaşamak varken 3 ve 4üncüyü dünyaya getirip dert eklerler bilmiyorum.gittikçe böyle bakıyorum evliliğe hoş 30 yaşındayım iş yok güç yok nereye evleniyorsam bu saatten sonraki evlilikten bir hayır gelir mi gerekli mi iki kişi evlenmeden de yaşayabilir bence.aynı evde olmak heyecanı öldürmek rutinleşmesi her şeyin.evleniliyorsa bir kere olmalı o kadar.kendi dertlerim çok zaten bir de çocukla uğraşamam.ona vakit ayıramam kendi hayatımı bile dolu dolu yaşamadım ki.bu şekilde bir de çocuk sahibi olup onu da kendime mi benzeteyim.çocuksuz olabilir belki.çocuk sahibi olan her arkadaşım bütün hayatın çocuk oluyor diyor.onun kaygısı büyüme endişesi maddi sorumluluğu iki kişiye bir hayat kalmıyor çocuk oluyor bütün hayat o zaman evliliğin esprisi kalmıyor.annemle babama yüküm şu an kendimi gördükçe kendim gibi çocuk istemiyorum.benim gibi hayatta hiçliğe sürüklenmesin.gerek yok çocuğa.

annem ve babamdan nasıl çocuk yetiştirilmez onu öğrendim.bir çocuğum olursa bir de erkek olursa kesinlikle çok disiplinle yetiştiririm.asker gibi ki bana benzemesin.başarılı olsun.hayatta bir yere gelsin.bu ne şimdi bencillik bu kendi yaşayamadığın hayatı çocuğun yaşasın umudu mu bencilliği mi karışık bir mevzu.
ihtiras limani
İnsanın bedeniyle tanımlandığı çağ demişti ismet özel bu çağ için. Hızın her şeyden önemli olduğu bir zaman diliminde, kimsenin beklemek, sabretmek, keşfetmek gibi şeylere ayıracak vakti yok. Bütün aşklar ilk görüşte veya bir bedenin kıvrımlarından süzülerek düşüyor yüreklere. Çabucak tüketmek istiyoruz aşkı, tutkuyu, heyecanı. Hazlar her şeyden önde. Üstüne üstlük çok okuyoruz, hassaslaşıyoruz, bilinçlilğimiz kuvvetleniyor. Böylece, bir insanın yanlışlarını, kusurlarını görme gücümüz artarken, biricikliğimiz bize hiç kimseye hiçbir şeye katlanmamamız gerektiğini söylüyor. Üstelik, ister güzel olalım ister çirkin, her an gizemli bi yabancıya değebiliyoruz artık. Gece yarısı 20 dakikamızı ayırarak uzandığımz yatakta bir yabancıyla yakınlaşıp yalnızlığımızı aşk adını koyduğumuz duyguları yazıya dökerek bir şeyler yaşabiliyoruz. Bu kadar çok ihtimal,şans varken, bu kadar insan yalnızsa neden bu kadar insan yalnız falanken, gittikçe tekdüzeleşip ezberlenen bir insana yıllarca katlanma hali neden kutsal olsun değil mi ?
bunun yerine araları şiddetli yalnızlık nöbetleri olsa da kısa süreli yoğun çekim ve merakların oluşturduğu adı aşk denen ilişkilerle geçirmeyi tercih ediyor insanlar. Erkekler evlilikten kaçıyor. Meraklar bedenlerden içeri süzülmüyor pek bir kadında. Kadınlar için ise etraflarını teknoloji ile beraber daha da saran ilgi ağı içinde bir adamın kaprisini çekmek eziyet halini alıyor. Ağlanacak o kadar omuz uzanılacak o kadar kucak varken doğal sanırım.

Evlilik karşıtı değilim. Aksine evliliği de aşk gibi oldukça kutsal ama aslında çok nadir yaşanan bir şey olarak görüyorum. Resmi veya gayri resmi olmasını bilemem ama tutkulardan egolardan ilgi açlığından heveslerden geçip bir insanın sevgisini kendine asıl dünya olarak bilmek kolay kolay olacak bir şey değil. bazı insanlar birbirine özeldir ve tutkuları sürekli yeniden yaratılıp durur. bunun dışında Büyülü duygular her zaman kaybolur, azalır, tekdüzeleşir. Ardından kalan, yani o insanın bize ne katıp ne katamadığı önemli olan. Kimse kimsenin sırtına basarak yükselip yalnızlık çukurlarından kendini kurtarmaya çalışmamalı.
kozmos
her saniye değişen insanların, spesifik konuşacak olursak iki insanın birbirinin ve dahası kendinin hiç değişmeyecekmiş gibi yaşamaya çalışmasıdır. insan sürekli öğrenen bir makine, varlık. bir defa insan önce kendini tanımalı, eksiklerini, zayıflıklarını, güçlü yanlarını iyi bilmeli. en bilgili, en bile insan neyi bilmediğini bilen insandır. daha bunların bile, kendinin bile farkında olmadan bir insanla hayat paylaşmak sadece bir hayal.boşanma oranlarının her geçen gün artmasının arkasındaki sebeplerden birkaçıdır bu.

(bkz:bilmediğini bilmek)
ihtiras limani
İki evli iki bekar oturuyoruz. Evlilerden biri eğitim hayatında iş hayatında başarılı, lise tanıştığı ilk sevgilisiyle uzun yıllar süren birlikteliğini evlilikle noktalamış, her konuda istikar abidesi biri. Diğeri ise duygusal yönü güçlü, romantik, acı geçmişi yüklü, tanıştığı biriyle ani bir evlilik kararı ile evlenmiş biri. Eşine çok düşkün, eşi ise ondan daha düşkün. Adam boğuluyor yani neredeyse. Evliliğin nasıl bir şey olduğu meselesine gelince iş, istikrar abidesi arkadaş şöyle konuştu :
- Düşün ki her zaman tek başına yaptığın şeylerin tümünü artık iki kişi yapıyorsun. Kaçarın yok bundan. Bir taraftan çok güzel, bir taraftan benim için çok da bir şey değişmedi hayatımda. Eskiden ne yapıyorsam yine aynı şeyleri yapıyorum ama iki kişi. Diğer yandan düşünüyorum da tek eşlilik erkek doğasına göre değil o kadar da. Aslında o kadar da gerekli bir şey değilmiş yani. Evlenmesen de olur aslında..

Bu karamsar tablo karşısında Diğer arkadaş, daha duygulu daha romantik olan konuşmaya başladı :

- Aslında çok güzel bir şey. Yani düşününce erkeğin bir kadına hayatının her anında ihtiyacı yokmuş gibi geliyor ama, eve gelince bulduğun o gülümseme,sıcaklığı, kokusu bile çok anlamlı çok güzel. İnsan gerçekten ihtiyaç duyuyor kendisini tamamlayan bir şeye.
Sonra düşündü, düşündü
- Aslına bakarsan o kadar da gerekli değil ya bunlar deyiverdi gülerek, bizi de güldürerek. En romantiğimizin, eşine düşkünümüzün hali buydu.
Eski insanlar için evlilik çok başka bir şeydi. Erkeğin kavgası dışarıda, sokakta, pazarda, meclislerde diğer erkeklere karşıydı. Kadın evin sorumlusu, hakimi ama belli sınırları ve yetkileri olan bir yerde başka bir mahluk, başka bir şey gibiydi. Ona duyulan saygı,sevgi, küçümseme, hassasiyet hep bu başka bir yere koymanın getirisiydi. Elbette en başta aile olmak, aile kurmak denen şeyler, bugün evliliğe atanan sevieşebileceğine dair resmi izin, soyadı değiş tokuşu, ev taksidine girmek gibi şeylerin ötesindeydi. Evlililğin kendi başına ağırlığı, tüm o karakter farklılıklarını, zor yanları, hevesleri öğütüp kırıyordu, eşler evin içinde birbirini parçalasa da kurum devam ediyordu. Bunu bir tür mahkumiyet olarak da görebilirisiniz, bir üst makam olarak da.
İnsanın bedeniyle tanımlandığı çağ demişti ismet özel bu çağ için. Hızın her şeyden önemli olduğu bir zaman diliminde, kimsenin beklemek, sabretmek, keşfetmek gibi şeylere ayıracak vakti yok. Bütün aşklar ilk görüşte veya bir bedenin kıvrımlarından süzülerek düşüyor yüreklere. Çabucak tüketmek istiyoruz aşkı, tutkuyu, heyecanı. Hazlar her şeyden önde. Üstüne üstlük çok okuyoruz, hassaslaşıyoruz, bilinçlilğimiz kuvvetleniyor. Böylece, bir insanın yanlışlarını, kusurlarını görme gücümüz artarken, biricikliğimiz bize hiç kimseye hiçbir şeye katlanmamamız gerektiğini söylüyor. Üstelik, ister güzel olalım ister çirkin, her an gizemli bi yabancıya değebiliyoruz artık. Gece yarısı 20 dakikamızı ayırarak uzandığımz yatakta bir yabancıyla yakınlaşıp yalnızlığımızı aşk adını koyduğumuz duyguları yazıya dökerek bir şeyler yaşabiliyoruz. Bu kadar çok ihtimal,şans varken, bu kadar insan yalnızsa neden bu kadar insan yalnız falanken, gittikçe tekdüzeleşip ezberlenen bir insana yıllarca katlanma hali neden kutsal olsun değil mi ?
bunun yerine araları şiddetli yalnızlık nöbetleri olsa da kısa süreli yoğun çekim ve merakların oluşturduğu adı aşk denen ilişkilerle geçirmeyi tercih ediyor insanlar. Erkekler evlilikten kaçıyor. Meraklar bedenlerden içeri süzülmüyor pek bir kadında. Kadınlar için ise etraflarını teknoloji ile beraber daha da saran ilgi ağı içinde bir adamın kaprisini çekmek eziyet halini alıyor. Ağlanacak o kadar omuz uzanılacak o kadar kucak varken doğal sanırım.

Evlilik karşıtı değilim. Aksine evliliği de aşk gibi oldukça kutsal ama aslında çok nadir yaşanan bir şey olarak görüyorum. Resmi veya gayri resmi olmasını bilemem ama tutkulardan egolardan ilgi açlığından heveslerden geçip bir insanın sevgisini kendine asıl dünya olarak bilmek kolay kolay olacak bir şey değil. Büyülü duygular her zaman kaybolur, azalır, tekdüzeleşir. Ardından kalan, yani o insanın bize ne katıp ne katamadığı önemli olan. Kimse kimsenin sırtına basarak yükselip yalnızlık çukurlarından kendini kurtarmaya çalışmamalı.
1 /