Yıllardır yazarıyım fakat hiçbir şey yazmıyorum. Çünkü ekşi sözlüğe yazılanları okumaya bile yetişemiyorum. Sırf bu yüzden okumayı da bıraktım.
Bilgi kirliliği ve safsata almış başını gitmiş bir ortam.
İçip içip sağa sola bırakıyor, ayılınca nereye bırakmıştım diye arıyor. Alıştık artık.
İsmi 'unique horn' dan türemiştir. 'Unique horn' ingilizcede 'tek boynuz' anlamına gelir. melek yargıcı gibi tek yani.
Doğadaki en sevdiğim ve en huzur bulduğum ortam. Kendimi hiçbir yerde ormanda hissettiğimden daha iyi hissetmedim herhalde. Sanırım gerçekten hayvanım.
Uzun süredir herhangi bir sözlükte çaylak olmamıştım. Hoş değilmiş. Şu on entryi doldurmam lazım kısa sürede. o yüzden biraz saçmalayasım var. Gerçi her daim saçmalayacağımdır çoğunuza göre. Yine de sizi seveceğim.
Çorbada tuzum bulunsun istedim.
Standart donanımım. Biz şüpheciler, şüphe ettiğimizden bile şüphe ederiz zaman zaman. Tabi bu hemen hemen her konu için geçerli. Kendi adıma konuşmam gerekirse, şüphe duymadığım tek bir bilgi bile mevcut değil desem abartmış sayılmam. Örneğin şu an elimde bir adet cep telefonu tutuyor oluşum bile kesin bir bilgi değil. Hiçbir bilgi kesin değildir. Bilginin anlamlı olması için çalışan anlamlandırıcıya bağlı olarak bilginin içeriği farklı yorumlanabilir.
Örneğin; bir metrelik bir ipi iki ucundan fazla germeden tutun ve havada hafif bir eğim yapmasına izin verin. O ipe baktığınızda bir eğim görüyorsunuz. İpin eğimli olduğu bilgisi gerçek bilgi olarak tanımladığınız bilgi olsun. Şimdi o ipin eğiminden haberdar olmayan bir ufaklığın o ipe alttan baktığını düşünün. Kesinlikle ipin düz olduğunu ve bir metreden kısa olduğunu görecektir. Onun gerçek olarak nitelendirebileceği bilgi ise, elinizde bir metreden biraz kısa ve düz bir ip olduğudur. Dolayısıyla basitçe, bilginin kesinliği gözlemciye bağlıdır ve hiçbir bilgi herhangi bir referans olmaksızın doğru değildir.
Örneğin; bir metrelik bir ipi iki ucundan fazla germeden tutun ve havada hafif bir eğim yapmasına izin verin. O ipe baktığınızda bir eğim görüyorsunuz. İpin eğimli olduğu bilgisi gerçek bilgi olarak tanımladığınız bilgi olsun. Şimdi o ipin eğiminden haberdar olmayan bir ufaklığın o ipe alttan baktığını düşünün. Kesinlikle ipin düz olduğunu ve bir metreden kısa olduğunu görecektir. Onun gerçek olarak nitelendirebileceği bilgi ise, elinizde bir metreden biraz kısa ve düz bir ip olduğudur. Dolayısıyla basitçe, bilginin kesinliği gözlemciye bağlıdır ve hiçbir bilgi herhangi bir referans olmaksızın doğru değildir.
Lüzumundan fazla konuşanın yaptığı.
Biraz tuhaftır.
Mütevaziysen ne diye övünüyon hacı derler insana. Dediler. (Hacı demediler, demesinler de zaten.)
Övünmüyorum da diyemezsin ki şimdi. Edilmiş bir laf var ortada. Neyse eğer ortada iki ucu boklu bir değnek varsa ortasından tutmakta fayda var. Hem bok bulaşmaz hem de dengede durur. Boklu ucuyla milleti dürtersin falan, komiklikler.
Aksi halde Kalbim kırılır, hakarete uğramış hissederim, aşağılandığımı düşünürüm ve hepsinden önemlisi üzülürüm.
Mütevaziysen ne diye övünüyon hacı derler insana. Dediler. (Hacı demediler, demesinler de zaten.)
Övünmüyorum da diyemezsin ki şimdi. Edilmiş bir laf var ortada. Neyse eğer ortada iki ucu boklu bir değnek varsa ortasından tutmakta fayda var. Hem bok bulaşmaz hem de dengede durur. Boklu ucuyla milleti dürtersin falan, komiklikler.
Aksi halde Kalbim kırılır, hakarete uğramış hissederim, aşağılandığımı düşünürüm ve hepsinden önemlisi üzülürüm.
Ön yargılı ve biraz küstah olduğunu düşündüğüm yazar.
Yine de karakterine saygı duyuyorum. En azından düşündüğünü doğrudan söylüyor.
Ancak bakış açısını biraz daha genişletmesi gerektiğine inanıyorum. Kendisi gibi düşünmeyenlere pek fazla saygı duymadığı ve tahammülü olmadığı hissine kapıldım.
Ve başkalarını yargılama konusunda çok kesin. Fakat insanın bazen kendisinin de yanılabileceğine ihtimal vermesi gerek. Bunu çoğu insandan bekleyemezsiniz, fakat düşüncelerinin bir kısmını bu kadar özgür bir biçimde ortaya koyan birinden biraz daha geniş bir görüş bekleyebilirsiniz.
Benim için hayal kırıklığı gibi bir şey oldu kendisi ile diyaloğum. Umuyorum biraz olsun özeleştiri ve empati yeteneği vardır.
Yine de karakterine saygı duyuyorum. En azından düşündüğünü doğrudan söylüyor.
Ancak bakış açısını biraz daha genişletmesi gerektiğine inanıyorum. Kendisi gibi düşünmeyenlere pek fazla saygı duymadığı ve tahammülü olmadığı hissine kapıldım.
Ve başkalarını yargılama konusunda çok kesin. Fakat insanın bazen kendisinin de yanılabileceğine ihtimal vermesi gerek. Bunu çoğu insandan bekleyemezsiniz, fakat düşüncelerinin bir kısmını bu kadar özgür bir biçimde ortaya koyan birinden biraz daha geniş bir görüş bekleyebilirsiniz.
Benim için hayal kırıklığı gibi bir şey oldu kendisi ile diyaloğum. Umuyorum biraz olsun özeleştiri ve empati yeteneği vardır.
Elektrik ve mekanikte kullanılan bir terim. Farklı alanlarda farklı amaçlar için kullanılsa da genelde bir şeyi düzenlemeye, değişen değerler karşısında sabit kalmasını sağlamaya denir. Regülatör ile gerçekleştirilir.
Örneğin; bir otomobilde şarj dinamosunda üretilen alternatif akım, alternatörde doğru akıma çevrilir ve şarj geriliminin 15 voltu aşmaması regülatör ile sağlanır. Regülatör olmasaydı, motor devri arttıkça şarj dinamosunda daha fazla voltaj üretilecek ve şarj gerilimi 15 voltun üzerine çıkabilecekti. Yüksek ve dengesiz gerilim değerleri, araç içerisinde elektronik komponentleri yakabilir, ve bazı komut sinyallerinin dengesiz oluşmasına sebep olabilirdi.
Örneğin; bir otomobilde şarj dinamosunda üretilen alternatif akım, alternatörde doğru akıma çevrilir ve şarj geriliminin 15 voltu aşmaması regülatör ile sağlanır. Regülatör olmasaydı, motor devri arttıkça şarj dinamosunda daha fazla voltaj üretilecek ve şarj gerilimi 15 voltun üzerine çıkabilecekti. Yüksek ve dengesiz gerilim değerleri, araç içerisinde elektronik komponentleri yakabilir, ve bazı komut sinyallerinin dengesiz oluşmasına sebep olabilirdi.
Güzel bir William shakespeare oyunu.
Okuması oldukça keyifli ve sürükleyici.
Önsözden edindiğim bilgiye göre, shakespeare bu oyunu yazarken başka bazı eserlerden ve mitolojiden oldukça etkilenmiş. Birkaçını harmanlayarak kendi yorumunu okuyucuya sunmuş ve güzel bir eser ortaya çıkarmış.
taliplerinden biri, genç ve dünya güzeli bir kadının babasının vasiyeti üzerine damat adaylarına uygulayacağı teste katılmaya gitmek için paraya ihtiyaç duyar. Bir tüccar olan dostundan rica eder ve dostunu can düşmanı olan bir yahudiye senet karşılığı borçlanmak durumunda bırakır. (Bahsedilen tarihlerde yahudilerden nefret ediliyor.) Yahudi, tüccarla tuhaf bir senet hazırlar ve olaylar gelişir.
kitabın konusu oldukça geniş ve çok şey anlatıyor.
Okuması oldukça keyifli ve sürükleyici.
Önsözden edindiğim bilgiye göre, shakespeare bu oyunu yazarken başka bazı eserlerden ve mitolojiden oldukça etkilenmiş. Birkaçını harmanlayarak kendi yorumunu okuyucuya sunmuş ve güzel bir eser ortaya çıkarmış.
taliplerinden biri, genç ve dünya güzeli bir kadının babasının vasiyeti üzerine damat adaylarına uygulayacağı teste katılmaya gitmek için paraya ihtiyaç duyar. Bir tüccar olan dostundan rica eder ve dostunu can düşmanı olan bir yahudiye senet karşılığı borçlanmak durumunda bırakır. (Bahsedilen tarihlerde yahudilerden nefret ediliyor.) Yahudi, tüccarla tuhaf bir senet hazırlar ve olaylar gelişir.
kitabın konusu oldukça geniş ve çok şey anlatıyor.
Onu okumak için geri geldim. giderse üzüleceğim yazarlardan bir tanesi.
Asl? Şaka şaka. Hayvanseverliğine hayranım. Bu hayvanseverliğinin insan ilişkilerine nasıl yansıdığını düşünüyorsun?
İlginçtir. Sadece başlığa bakarak düşünüyorum da çok tuhaf tartışma konuları bulabiliyoruz sanırım. Böyle şeylerin tartışılması anormal değil tabi... Tartışılsın fakat aklı ve mantığı ön plana alarak olsun. Kişiden kişiye değişen ahlaki değerleri değil. Birilerinin metrobüste öpüşmesinden bir başkası neden rahatsız olur? Sorulması gereken soru bu ve cevaba göre değerlendirilmeli bu davranışın mekana uygunluğu.
Ben düşünerek bir rahatsızlık sebebi bulamıyorum açıkçası. öpüşmenin ahlak dışı bir tarafı olduğunu da düşünmüyorum. Yurdum insanı, toplum içinde el ele dolaşmaya bile takılabiliyorken; elbette öpüşmeyi garip karşılayanların, rahatsız olacak olanların var olması tuhaf değil. Fakat sokak ortasında kavga görüp müdahale etmeye korkanların, dayak yiyen bir kadını/erkeği kurtarmaya yeltenmeye bile cesaret edemeyenlerin, öpüşen bir çifte tepki göstermesini haksız bir iki yüzlülük olarak görüyorum. Bu tip insanlar abdestliyken müslüman, abdesti bozulunca tecavüzcü olabiliyorlar. Kafa yapısıyla alakalı. İnsan biraz düşünmeli. Kavgayı görmek istemiyorken kafasını başka tarafa çevirenler, öpüşmek kadar sevgi dolu ve masum bir eyleme sesini yükseltmemeli.
Çocuk konusunda da düşüncem biraz farklı. Bir çocuğum olsa ona öpüşmeyi öğretebilirdim belki de. Öpüşmek çoğu zaman seks ile ilintili olmayabiliyor. Gayet güzel ve masum bir eylem. Fakat bir büyüğünün elini öpmeyi öğrenmeden evvel karşı cinsin dudaklarını öpmeyi öğrenmesinde bir sakınca görmüyorum. Güzel duyguları ve o duyguların fiziksel etkilerini hissetmesi çocuğu seksist bir sapık yapmaz. Tam aksine, öpüşmeyi merak eden bir çocuğun, sikindirik ahlak kuralları dolayısıyla, o merakını gidermesine engel olmak, çocuğun bilinçaltına gereğinden fazla yüklenmek olur. Çocuk öpüşmenin ne olduğunu anladığı yaştan itibaren öpüşen çiftleri izleyebilmeli ve hatta mümkünse karşı cinsiyle öpüşebilmelidir. Bunda garipsenecek bir şey yok bence. Hatta en masum ve temiz olanı onlarınki olacaktır muhtemelen Yetişkinler müdahale etmediği sürece.
Sağlıklı bireyler, doğal dürtülerini bastırmayan çocukların büyümesiyle ortaya çıkar. Reşit olana kadar çocuklara cinsellik ve karşı cins hakkında fikir edinmeyi yasaklasanız, o çocuklar büyüdüğünde memleket sapıktan geçilmez. Sağlıklı kararlar alacak yaşa gelene kadar, bir takım pervasız davranışlarının yasaklanması gerekir elbette. fakat öpüşmek o davranışlardan biri olmamalı bana göre.
Ben düşünerek bir rahatsızlık sebebi bulamıyorum açıkçası. öpüşmenin ahlak dışı bir tarafı olduğunu da düşünmüyorum. Yurdum insanı, toplum içinde el ele dolaşmaya bile takılabiliyorken; elbette öpüşmeyi garip karşılayanların, rahatsız olacak olanların var olması tuhaf değil. Fakat sokak ortasında kavga görüp müdahale etmeye korkanların, dayak yiyen bir kadını/erkeği kurtarmaya yeltenmeye bile cesaret edemeyenlerin, öpüşen bir çifte tepki göstermesini haksız bir iki yüzlülük olarak görüyorum. Bu tip insanlar abdestliyken müslüman, abdesti bozulunca tecavüzcü olabiliyorlar. Kafa yapısıyla alakalı. İnsan biraz düşünmeli. Kavgayı görmek istemiyorken kafasını başka tarafa çevirenler, öpüşmek kadar sevgi dolu ve masum bir eyleme sesini yükseltmemeli.
Çocuk konusunda da düşüncem biraz farklı. Bir çocuğum olsa ona öpüşmeyi öğretebilirdim belki de. Öpüşmek çoğu zaman seks ile ilintili olmayabiliyor. Gayet güzel ve masum bir eylem. Fakat bir büyüğünün elini öpmeyi öğrenmeden evvel karşı cinsin dudaklarını öpmeyi öğrenmesinde bir sakınca görmüyorum. Güzel duyguları ve o duyguların fiziksel etkilerini hissetmesi çocuğu seksist bir sapık yapmaz. Tam aksine, öpüşmeyi merak eden bir çocuğun, sikindirik ahlak kuralları dolayısıyla, o merakını gidermesine engel olmak, çocuğun bilinçaltına gereğinden fazla yüklenmek olur. Çocuk öpüşmenin ne olduğunu anladığı yaştan itibaren öpüşen çiftleri izleyebilmeli ve hatta mümkünse karşı cinsiyle öpüşebilmelidir. Bunda garipsenecek bir şey yok bence. Hatta en masum ve temiz olanı onlarınki olacaktır muhtemelen Yetişkinler müdahale etmediği sürece.
Sağlıklı bireyler, doğal dürtülerini bastırmayan çocukların büyümesiyle ortaya çıkar. Reşit olana kadar çocuklara cinsellik ve karşı cins hakkında fikir edinmeyi yasaklasanız, o çocuklar büyüdüğünde memleket sapıktan geçilmez. Sağlıklı kararlar alacak yaşa gelene kadar, bir takım pervasız davranışlarının yasaklanması gerekir elbette. fakat öpüşmek o davranışlardan biri olmamalı bana göre.
İmkansızdır. Tüm kadınlar hamile kalabilme yetisine sahip değil.
Ayrıca öyle bile olsa menstrual döngülerinin aynı anda başlayıp aynı anda bitiyor olması gerekir ki, ortalama 29 günlük evre içerisinde hamile kalabilecekleri 3 gün birbirleriyle kesişsin.
Evet ne yazık ki kadınların yumurtalarının döllenmeyi beklediği süre ortalama 3 gün ile kısıtlı. Yani bir ay içerisinde Birbiriyle hiç kesişmeyen 10 farklı döllenme evresi olacaktır. Yani aslında gecikmeleri de hesaba katarsak, ve bütün kadınlarda doğurganlık özelliği olduğunu varsayarsak, yaklaşık bir buçuk aylık bir süreç bütün kadınların döllenmesi için yeterli zaman aralığı olabilir. Yani bugün başlasanız bir buçuk ay sonra anca döllenebilecek olan kadınlarla karşılaşırsınız.
Ne gereksiz uzattım amk ya. öğle arası işte...
Ayrıca öyle bile olsa menstrual döngülerinin aynı anda başlayıp aynı anda bitiyor olması gerekir ki, ortalama 29 günlük evre içerisinde hamile kalabilecekleri 3 gün birbirleriyle kesişsin.
Evet ne yazık ki kadınların yumurtalarının döllenmeyi beklediği süre ortalama 3 gün ile kısıtlı. Yani bir ay içerisinde Birbiriyle hiç kesişmeyen 10 farklı döllenme evresi olacaktır. Yani aslında gecikmeleri de hesaba katarsak, ve bütün kadınlarda doğurganlık özelliği olduğunu varsayarsak, yaklaşık bir buçuk aylık bir süreç bütün kadınların döllenmesi için yeterli zaman aralığı olabilir. Yani bugün başlasanız bir buçuk ay sonra anca döllenebilecek olan kadınlarla karşılaşırsınız.
Ne gereksiz uzattım amk ya. öğle arası işte...
Biraz Hüzünlü bir cümle girişi.
Okumayacağını bile bile yazmak yine de iyidir.
Benim tuzum kuru, bana konuşması çok kolay geliyor. Şimdiye dek hiç umurumda olmayacağını düşündüğüm, gerçekleşse dahi çok acıtmayacağını düşündüğüm felaket senaryolarım oldu. Hem de binlercesi. Çünkü ben boş kaldığım her an bir senaryo yazarım. Psikolojik bir hastalık. Yine de hayatta kalmama engel olmuyor. Bu işi uzun süre yapınca duygularını törpüleyebiliyorsun mesela. Ben yapabiliyorum bunu. Hayatta bana en çok acı vereceğini düşündüğüm olaylara kayıtsız kalabileceğim ruh halini tasarlayarak bir anda bürünebiliyorum o kimliğe. Daha önce de öyleydim. Ve bir anda ne olduysa sanki hiç o insan olmamışım, sanki daha önce bir hiç olmamışım gibi canımın yandığını hissettim.
Kolayca veya zorlanarak engel olamayacağımız ve fiziksel etkilerden kaynaklanan, hormonal bozukluk ya da benzeri rahatsızlıkların yol açtığı ağır bunalım hallerinde, duygusuz bir hiçlik benliğine erişebilmek adına çaba harcamadan önce, hayatımın şokunu yaşamıştım. Acı hissetmeyeceğime inandığım ve kemiğime saplanan bir demirden daha fazla acı veren bir zaman diliminden sonra. Artık daha fazlasını yaşamayacağıma dair kendime söz verdim. Canınızı yakan Ateşin daha da üzerine gittiğinizde sinirleriniz yanar, sinirleriniz yandıktan sonra ise acı hissetmezsiniz. Aslında bu hemen hemen fiziksel olduğu kadar duygusal bir duyarsızlaşmaya da örnek teşkil ediyor. Eğer kendinizi tahmin edebileceğiniz tüm acılarla sınarsanız hiç değilse kısa süreli şok geçirmediğiniz acılarınızı hafifletebilir ve önceden bildiğiniz duygulara evriltilmiş, başa çıkması nispeten kolay duygularla boğuşursunuz. Hatta boğuşmazsınız. Aslında her şey bir et parçası ve ardından da bir hiç olmayı kabullenmekte bitiyor. Size sizden başka kimse acı çektiremez. Kendinizi acı çekmemeye eğitin.
Okumayacağını bile bile yazmak yine de iyidir.
Benim tuzum kuru, bana konuşması çok kolay geliyor. Şimdiye dek hiç umurumda olmayacağını düşündüğüm, gerçekleşse dahi çok acıtmayacağını düşündüğüm felaket senaryolarım oldu. Hem de binlercesi. Çünkü ben boş kaldığım her an bir senaryo yazarım. Psikolojik bir hastalık. Yine de hayatta kalmama engel olmuyor. Bu işi uzun süre yapınca duygularını törpüleyebiliyorsun mesela. Ben yapabiliyorum bunu. Hayatta bana en çok acı vereceğini düşündüğüm olaylara kayıtsız kalabileceğim ruh halini tasarlayarak bir anda bürünebiliyorum o kimliğe. Daha önce de öyleydim. Ve bir anda ne olduysa sanki hiç o insan olmamışım, sanki daha önce bir hiç olmamışım gibi canımın yandığını hissettim.
Kolayca veya zorlanarak engel olamayacağımız ve fiziksel etkilerden kaynaklanan, hormonal bozukluk ya da benzeri rahatsızlıkların yol açtığı ağır bunalım hallerinde, duygusuz bir hiçlik benliğine erişebilmek adına çaba harcamadan önce, hayatımın şokunu yaşamıştım. Acı hissetmeyeceğime inandığım ve kemiğime saplanan bir demirden daha fazla acı veren bir zaman diliminden sonra. Artık daha fazlasını yaşamayacağıma dair kendime söz verdim. Canınızı yakan Ateşin daha da üzerine gittiğinizde sinirleriniz yanar, sinirleriniz yandıktan sonra ise acı hissetmezsiniz. Aslında bu hemen hemen fiziksel olduğu kadar duygusal bir duyarsızlaşmaya da örnek teşkil ediyor. Eğer kendinizi tahmin edebileceğiniz tüm acılarla sınarsanız hiç değilse kısa süreli şok geçirmediğiniz acılarınızı hafifletebilir ve önceden bildiğiniz duygulara evriltilmiş, başa çıkması nispeten kolay duygularla boğuşursunuz. Hatta boğuşmazsınız. Aslında her şey bir et parçası ve ardından da bir hiç olmayı kabullenmekte bitiyor. Size sizden başka kimse acı çektiremez. Kendinizi acı çekmemeye eğitin.
Katılıyorum.
çok afedersiniz ama anasını siktiler seçimin. Yani bu kadar ağır konuşmak istemezdim ama bu nedir kardeşim ya? İnsanlarla dalga geçmenin binbir çeşit yolu var. haftalardır sayım yapmak nasıl bi cinslik alameti, nasıl bir hayal gücüdür? Hiç de komik değil ki.
Bu seçimlere kadar devamlı başka başka ülkelere demokrasi dersi veriyorduk hani? n'oldu da şimdi sınıfta kaldık anlamadım.
çok afedersiniz ama anasını siktiler seçimin. Yani bu kadar ağır konuşmak istemezdim ama bu nedir kardeşim ya? İnsanlarla dalga geçmenin binbir çeşit yolu var. haftalardır sayım yapmak nasıl bi cinslik alameti, nasıl bir hayal gücüdür? Hiç de komik değil ki.
Bu seçimlere kadar devamlı başka başka ülkelere demokrasi dersi veriyorduk hani? n'oldu da şimdi sınıfta kaldık anlamadım.
Öncelikle, ülkede satranç oynayacak insan bulmak çok zor.
bir insanın görece olarak pembeye çalan dünyasını griye boyamak kötü bir davranış mıdır? Aslında yaptığınız tek şey ona boyanın altındaki rengi göstermek olsa bile?
Yani, Cypher bifteğin gerçek olmadığını hiçbir zaman öğrenmemiş olsaydı kesinlikle daha mutlu olurdu evet. tüm griliğine rağmen gerçeği tercih eden insanlar ile sahte pembeleri tercih edenler arasında temelde nasıl bir fark var? Bu insanları ilk görüşte ayırt edebilmek mümkün müdür?
Kendisine sorsanız gerçeği duyarak mutsuz olmayı tercih edecek insanlar; o mutsuzluk yaşam tarzları olmaya başladığında, duyarsızlaşma süresi içerisinde yaşayacakları tüm olumsuzluklar karşısında her zaman dirençli olamıyorlar. Ve bu; kendi söylemleri olan, salt gerçeği sahte mutluluklara tercih etme eğiliminin aslında bir hata olduğu ve "gerçeği keşke hiç öğrenmeseydim" itirafını olmasa bile hissiyatını yaşayabiliyorlar.
Misal talep etmeyen birine iyilik yapacağım düşüncesiyle hayattaki bir takım gerçekleri anlatarak onu gelecekteki tehlikelerden korumaya çalıştığınızda, hem onun mutluluğunu bir süreliğine elinden alıyor, hem de evrimsel süreçte kendi başına hayatta kalma çabasını sekteye uğratıyorsunuz. Bu iyilik midir?
Bir sokak kedisini sokaktaki sefil hayatından kurtarıp, onu evinize aldığınızda ona iyilik yaptığınızı düşünmekte haklı olduğunuz gibi niyetiniz kesinlikle iyilik olsa bile aslında kedi türünün insana bağımlı asalak bir canlıya evrilmesinde oynadığınız rolü hesaba katmıyor oluşunuz tabi ki bir suç değil ancak bireysel bir kediye yaptığınız kocaman bir iyilik koskaca bir türe yaptığınız minnacık bir kötülüğün önüne geçiyor. Hem de bundan çıkar da sağlıyorsunuz. Yaklaşım tarzı olarak çok doğal ve normale çok yakın olsa da temelde, koskoca bir türün kendi başına varlığını sürdüremeyecek hale gelmesi için örülen duvara bir tuğla da siz koymuş oluyorsunuz. Bu ikilemler hiç hoşuma gitmiyor.
bir insanın görece olarak pembeye çalan dünyasını griye boyamak kötü bir davranış mıdır? Aslında yaptığınız tek şey ona boyanın altındaki rengi göstermek olsa bile?
Yani, Cypher bifteğin gerçek olmadığını hiçbir zaman öğrenmemiş olsaydı kesinlikle daha mutlu olurdu evet. tüm griliğine rağmen gerçeği tercih eden insanlar ile sahte pembeleri tercih edenler arasında temelde nasıl bir fark var? Bu insanları ilk görüşte ayırt edebilmek mümkün müdür?
Kendisine sorsanız gerçeği duyarak mutsuz olmayı tercih edecek insanlar; o mutsuzluk yaşam tarzları olmaya başladığında, duyarsızlaşma süresi içerisinde yaşayacakları tüm olumsuzluklar karşısında her zaman dirençli olamıyorlar. Ve bu; kendi söylemleri olan, salt gerçeği sahte mutluluklara tercih etme eğiliminin aslında bir hata olduğu ve "gerçeği keşke hiç öğrenmeseydim" itirafını olmasa bile hissiyatını yaşayabiliyorlar.
Misal talep etmeyen birine iyilik yapacağım düşüncesiyle hayattaki bir takım gerçekleri anlatarak onu gelecekteki tehlikelerden korumaya çalıştığınızda, hem onun mutluluğunu bir süreliğine elinden alıyor, hem de evrimsel süreçte kendi başına hayatta kalma çabasını sekteye uğratıyorsunuz. Bu iyilik midir?
Bir sokak kedisini sokaktaki sefil hayatından kurtarıp, onu evinize aldığınızda ona iyilik yaptığınızı düşünmekte haklı olduğunuz gibi niyetiniz kesinlikle iyilik olsa bile aslında kedi türünün insana bağımlı asalak bir canlıya evrilmesinde oynadığınız rolü hesaba katmıyor oluşunuz tabi ki bir suç değil ancak bireysel bir kediye yaptığınız kocaman bir iyilik koskaca bir türe yaptığınız minnacık bir kötülüğün önüne geçiyor. Hem de bundan çıkar da sağlıyorsunuz. Yaklaşım tarzı olarak çok doğal ve normale çok yakın olsa da temelde, koskoca bir türün kendi başına varlığını sürdüremeyecek hale gelmesi için örülen duvara bir tuğla da siz koymuş oluyorsunuz. Bu ikilemler hiç hoşuma gitmiyor.
Bence Artmasının sebebi yetersiz ve caydırıcı olmayan cezalardır.
Çoğu insan için yataktır. Uyku süresini denklemin dışında bırakırsak işler değişebilir. Ha Benim için yine de yataktır.
Hatta biraz mübalağa ile söyleyebilirim ki, eğer Yatağımda değilsem ya dışarıda arkadaşlarlayımdır, ya da işteyim çalışıyorumdur.
Diğer yerlere o kadar az uğruyorum ki oralarda denk gelme ihtimaliniz çok düşük.
İnsanın yatağı gibisi var mı bee?
Hatta biraz mübalağa ile söyleyebilirim ki, eğer Yatağımda değilsem ya dışarıda arkadaşlarlayımdır, ya da işteyim çalışıyorumdur.
Diğer yerlere o kadar az uğruyorum ki oralarda denk gelme ihtimaliniz çok düşük.
İnsanın yatağı gibisi var mı bee?
Bir komutanın, google'a göre tarık bin ziyad, savaşa gittiği bir ülkede, google'a göre ispanya, kendi gemilerini yaktırarak askerlerin kaçma ihtimalini yok etmesi eylemi sonrası ortaya çıkan bir deyim.
Kılların ya da tüylerin uzama yönünün göbeğin içine doğru olmasından ve kılların ya da tüylerin yapısından kaynaklanır. Giyilen kıyafetlerin pamuğudur.
Tüyler yapısı gereği, sürtündükleri şeyleri uçlarına doğru itme eğilimindedir.
Tüyler yapısı gereği, sürtündükleri şeyleri uçlarına doğru itme eğilimindedir.
Aklıma iki şeyi getiren isim.
Biri pia. Attila ilhan şiiri.
Diğeri de, need for speed most wanted'daki taş hatun.
Taş değilse de şeyapmayın. tipi çok aklımda değil ama seksi bir ses tonuyla "hi i am mia" deyişi hoştu. Sanırım.
Ayrıca bir yazarmış. Diğer her yazar için yaptığım gibi, çokça yazmasını umut ediyorum.
Biri pia. Attila ilhan şiiri.
Diğeri de, need for speed most wanted'daki taş hatun.
Taş değilse de şeyapmayın. tipi çok aklımda değil ama seksi bir ses tonuyla "hi i am mia" deyişi hoştu. Sanırım.
Ayrıca bir yazarmış. Diğer her yazar için yaptığım gibi, çokça yazmasını umut ediyorum.
Dj kabini arkasında snap atmayla aynı şey. Hatta direkt olarak snap atmanın her türlüsüyle aynı. Gereksiz olduğu halde yapılan her şey gibi. Mesela düğün falan...
Issız adam izleyip moda girmek nedir ki süresi olsun. Hayır girecekseniz star wars falan izleyip jedi moduna girin amk. Issız adam ne? Hayatımda izlediğim sikindirik filmler listesinde ilk on içerisinde sayarım.
İnternetten 1. Baskı diye satın aldığım kitabın 11. Baskı olarak elime ulaşması.
Yahu arkadaş oraya koyduğun görseli 1. Değilde x. Baskı olarak koysan nolur yani?
Tamam her baskı için ayrı görsel koy demiyorum. ki bence koyulmalı. Ama x>1 koşulunu sağlayan bütün x. Baskılar umurumda değildi açıkcası.
Ayıp ettiniz dostum çok ayıp ettiniz. İade falan için uğraşmayacağımı da biliyordunuz... Sattığınız kitap kitaplığıma dekor olacak. yahut güzel bir insana hediye.
Yahu arkadaş oraya koyduğun görseli 1. Değilde x. Baskı olarak koysan nolur yani?
Tamam her baskı için ayrı görsel koy demiyorum. ki bence koyulmalı. Ama x>1 koşulunu sağlayan bütün x. Baskılar umurumda değildi açıkcası.
Ayıp ettiniz dostum çok ayıp ettiniz. İade falan için uğraşmayacağımı da biliyordunuz... Sattığınız kitap kitaplığıma dekor olacak. yahut güzel bir insana hediye.
Buraya yazacak herhangi bir şey için düşünme süremi dikkate alarak şunu söyleyebilirim: övünülecek tek özelliğim mütevazi kişiliğim sanırım.
Boyun eğmek zorunda olunan şartlara kesinlikle inanmıyorum. Önceden hazırlanmış ya da içerisine doğulan hiçbir şart kader ya da alın yazısı değildir.
Ki bizim için Mustafa kemal gibi bir örnek varken bunu düşünmek bence yersiz. Boyun eğmek, başkaldırmaktan daha kolaydır ve biz insanlar genelde rahatı sevdiğimiz için boyun eğmeyi tercih ederiz. Bana göre Boynunda tasmasıyla doğan çocuklar bile köle olmaya mahkum değildir. Bkz. spartacus
Bunlar uçuk örnekler diyebilirsiniz ya da istisna, ancak zaten dayatılan şartları değiştirecek güç hiçkimseye doğuştan gelmez. Elini taşın altına sokmaya cesaret etmek, ve köpek gibi bir azimle çalışmak gerek. Yatarak bir şey olmaz yani. Bir şeyi istemek demek onun için çabalamaktan daha fazlasını yapmak demektir. O zaman istediğinizi eninde sonunda alırsınız.
Ki bizim için Mustafa kemal gibi bir örnek varken bunu düşünmek bence yersiz. Boyun eğmek, başkaldırmaktan daha kolaydır ve biz insanlar genelde rahatı sevdiğimiz için boyun eğmeyi tercih ederiz. Bana göre Boynunda tasmasıyla doğan çocuklar bile köle olmaya mahkum değildir. Bkz. spartacus
Bunlar uçuk örnekler diyebilirsiniz ya da istisna, ancak zaten dayatılan şartları değiştirecek güç hiçkimseye doğuştan gelmez. Elini taşın altına sokmaya cesaret etmek, ve köpek gibi bir azimle çalışmak gerek. Yatarak bir şey olmaz yani. Bir şeyi istemek demek onun için çabalamaktan daha fazlasını yapmak demektir. O zaman istediğinizi eninde sonunda alırsınız.
Tesadüf ve şans diye bir şeyin olmayışını kabullenmek sürekli o kavramlarla yaşadığımız için oldukça zor oluyor fakat bir kere kavrayınca bir daha inanasınız da gelmiyor. Olayın tanrıyla ilgisi var mıdır yok mudur ilgilenmiyorum bile. Fakat şans ya da tesadüf diye bir şey yoktur. Hayatta sadece olması gereken şeyler olur, ve olması gerekmeyen hiçbir şey olmaz. Bu gereklilik halini belirleyen koşullar ise bilinçli ya da bilinç dışı, insani ya da doğal faktörlerden etkilenerek ortaya çıkar. Uygun koşullar oluşarak bir gereklilik meydana getirir ve o gerekliliğin gerekleri gerçekleşir.
Yani bir kafede bir arkadaşınıza denk gelmeniz, tanrı tarafından önceden planlanmış olmasa dahi gerçekleşmesi gereken olaylardan biridir. Zaman algımız yanılmamıza ve o olayın şans eseri meydana geldiğine inanmamızı sağlasa da, aslında geçmiş, şu an, ve gelecek bir bütündür. Gelecekte gerçekleşecek olan olaylar aslında gerçekleşmiş olan olaylardan farksızlar. Bir dakika önce buzdolabından su içtiyseniz bir dakika sonra da tuvalete gidecekseniz, bu iki olay da aynı anda var ve aynı anda meydana gelmiş, gelecek ve gelmekteler. Bir yolda seyahat ederken geçtiğiniz yerde yok olup gittiğiniz yerde var olduğunuzu düşünebilirsiniz fakat geçtiğiniz yerde yok olmadığınızı ve gelecekte de aslında sonsuzdan beri var olduğunuzu düşünürseniz söylediklerimi anlayacaksınız. Zaman bütün bir görünüşe a-a kesitinden bakmak gibi bir şey. Ve bu a-a kesitini ilerlettiğinizde bir sonraki kesit görünüme geçiyor olmanız öncekini yok etmez ve görmekte olduğunuzun da siz o kesite bakmadan önce orada olmadığı anlamına gelmez.
Çok saçmalamış olabilirim ama söylemek istediğimi bir kişi anlasa kâr sayarım.
Yani bir kafede bir arkadaşınıza denk gelmeniz, tanrı tarafından önceden planlanmış olmasa dahi gerçekleşmesi gereken olaylardan biridir. Zaman algımız yanılmamıza ve o olayın şans eseri meydana geldiğine inanmamızı sağlasa da, aslında geçmiş, şu an, ve gelecek bir bütündür. Gelecekte gerçekleşecek olan olaylar aslında gerçekleşmiş olan olaylardan farksızlar. Bir dakika önce buzdolabından su içtiyseniz bir dakika sonra da tuvalete gidecekseniz, bu iki olay da aynı anda var ve aynı anda meydana gelmiş, gelecek ve gelmekteler. Bir yolda seyahat ederken geçtiğiniz yerde yok olup gittiğiniz yerde var olduğunuzu düşünebilirsiniz fakat geçtiğiniz yerde yok olmadığınızı ve gelecekte de aslında sonsuzdan beri var olduğunuzu düşünürseniz söylediklerimi anlayacaksınız. Zaman bütün bir görünüşe a-a kesitinden bakmak gibi bir şey. Ve bu a-a kesitini ilerlettiğinizde bir sonraki kesit görünüme geçiyor olmanız öncekini yok etmez ve görmekte olduğunuzun da siz o kesite bakmadan önce orada olmadığı anlamına gelmez.
Çok saçmalamış olabilirim ama söylemek istediğimi bir kişi anlasa kâr sayarım.
Bizlere dayatılandır. Bunun üzerinde durmayacağım. Çoğu insan, 'hayır hiçkimse dayatmıyor kendi isteğim bu' da diyebilir varsın desinler.
Ben de gitmeyi düşünüyorum. Gider miyim bilmiyorum. Yani temelli gider miyim...? Bir yandan diyorsun ki, sahip olduğun şeylere daha fazla değer veren, sana daha insanca yaklaşacakları, kendini daha güvende hissedeceğin bir yere git ve orada sürdür hayatını...
Ama diğer yandan da, dört bir yanı işgal edilmiş, sokakta üç kişi yanyana yürüyünce ingiliz askerleri tarafından önünün kesildiği, kendi vatanında fransızların kimlik kontrolü yaptığı bir ülkede senin atan siktir olup gitmek yerine kalıp savaşmış, kimsenin idrak edemediği bir savaşı kazanmış. Hem de sırf senin için yapmış bütün bunları. Her şeyin üstüne de, ölmeden hemen önce, kurduğu bu imkansız ülkeyi ve vatanın bütünlüğünü alenen sana emanet etmiş. Diyorsun.
İdrak etmenin bile hayli efor istediği kadar zor bir durumda imkansızı başaran, sana özgürce nefes alacağın bir vatanı emanet eden bir adama rağmen gitmek, vatana ihanet olmasa da emanete hıyanet olur.
Götü zora gelince kaçmayı tercih eden nesiller olmamız,
Elbette ki kendi isteğimiz değildir diye düşünüyorum.
Bunun kaçmak olmadığını iddia etmekse kendini aklamanın yolunu arayan beynimizin savunma mekanizmasının bir oyunu. Kimse boşuna inkar etmesin bu düpedüz, götü dara gelince kaçmaktır.
Ben de gitmeyi düşünüyorum. Gider miyim bilmiyorum. Yani temelli gider miyim...? Bir yandan diyorsun ki, sahip olduğun şeylere daha fazla değer veren, sana daha insanca yaklaşacakları, kendini daha güvende hissedeceğin bir yere git ve orada sürdür hayatını...
Ama diğer yandan da, dört bir yanı işgal edilmiş, sokakta üç kişi yanyana yürüyünce ingiliz askerleri tarafından önünün kesildiği, kendi vatanında fransızların kimlik kontrolü yaptığı bir ülkede senin atan siktir olup gitmek yerine kalıp savaşmış, kimsenin idrak edemediği bir savaşı kazanmış. Hem de sırf senin için yapmış bütün bunları. Her şeyin üstüne de, ölmeden hemen önce, kurduğu bu imkansız ülkeyi ve vatanın bütünlüğünü alenen sana emanet etmiş. Diyorsun.
İdrak etmenin bile hayli efor istediği kadar zor bir durumda imkansızı başaran, sana özgürce nefes alacağın bir vatanı emanet eden bir adama rağmen gitmek, vatana ihanet olmasa da emanete hıyanet olur.
Götü zora gelince kaçmayı tercih eden nesiller olmamız,
Elbette ki kendi isteğimiz değildir diye düşünüyorum.
Bunun kaçmak olmadığını iddia etmekse kendini aklamanın yolunu arayan beynimizin savunma mekanizmasının bir oyunu. Kimse boşuna inkar etmesin bu düpedüz, götü dara gelince kaçmaktır.
Öğreneli bir, iki yıl oldu.
Gerçekten güzel hissettiren bir şey. Hele ki sarıldığınız kişi ile ortak duygular paylaşıyorsanız. Birbirinizi anlıyor ve benzer şeyler hissediyorsanız sarılmak paha biçilemez.
Bundan birkaç sene önce hiçkimseye sarılamazdım. İnsanlar bana sarılırdı ben sopa gibi kollarım yanda dururdum. Bunun bir sorun olduğunu bilmeme rağmen aşmakta zorluk çekiyordum. En samimi olduğum insanlar bana oldukça içten duygularla sarıldıklarında maksimum ellerimi sırtlarına koyuyordum. Herhangi birini kollarımla sarıp kucaklaşmam imkansızdı neredeyse. Sonra ne olduysa birlikte olduğum kadınla bunu aştım. Diğer insanlara da sarılabilmeye başladım ve böyle çok daha mutluyum.
Sarılmayı gereksiz duygu ifadesi olarak görürdüm. Hiçbir duygumu dışavurmadığım gibi insanlara karşı olan sevgimi de dışavurmazdım hiçbir zaman. Yani hissettiğim her şeyin gizli kalması gerektiğine şartlanmış gibiydim. Bunun sebebini bilmiyorum çocukluğumda ne çeşit bir travma yaşadığımı da bilmiyorum. Ama duygularını belli etmenin sanki bi acziyet olduğuna inanıyor gibiydim ömrüm boyunca. Halbuki şuan duygularını içine atmak zayıflık yaratır diye düşünüyorum.
Gerçekten güzel hissettiren bir şey. Hele ki sarıldığınız kişi ile ortak duygular paylaşıyorsanız. Birbirinizi anlıyor ve benzer şeyler hissediyorsanız sarılmak paha biçilemez.
Bundan birkaç sene önce hiçkimseye sarılamazdım. İnsanlar bana sarılırdı ben sopa gibi kollarım yanda dururdum. Bunun bir sorun olduğunu bilmeme rağmen aşmakta zorluk çekiyordum. En samimi olduğum insanlar bana oldukça içten duygularla sarıldıklarında maksimum ellerimi sırtlarına koyuyordum. Herhangi birini kollarımla sarıp kucaklaşmam imkansızdı neredeyse. Sonra ne olduysa birlikte olduğum kadınla bunu aştım. Diğer insanlara da sarılabilmeye başladım ve böyle çok daha mutluyum.
Sarılmayı gereksiz duygu ifadesi olarak görürdüm. Hiçbir duygumu dışavurmadığım gibi insanlara karşı olan sevgimi de dışavurmazdım hiçbir zaman. Yani hissettiğim her şeyin gizli kalması gerektiğine şartlanmış gibiydim. Bunun sebebini bilmiyorum çocukluğumda ne çeşit bir travma yaşadığımı da bilmiyorum. Ama duygularını belli etmenin sanki bi acziyet olduğuna inanıyor gibiydim ömrüm boyunca. Halbuki şuan duygularını içine atmak zayıflık yaratır diye düşünüyorum.
Şeytanların da beslenme ihtiyacı olduğunu öğrenerek aydınlandığım bir ifade. İbretlik.
Böyle faydalı paylaşımlar yapılsın işte hep.
Böyle faydalı paylaşımlar yapılsın işte hep.
maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisine göre kimileri için genlerini sağlıklı genlerle buluşturup bir sonraki nesle aktarmak olabilir.
Yani kültürel ihtiyaçların piramidin daha tepelerinde yer almasından dolayı. Çiftleşme ihtiyacının daha öncelikli olduğu sonucuna varabiliyoruz
Fakat bilinç bizi gerçekten farklı davranmaya itiyor olabilir. "Bana lükslerimi verin, gereksinimlerim olmadan da yaşayabilirim." Diyen oscar wilde tam da bu noktaya parmak basmak istemiş olabilir. Çünkü ihtiyaç sıralamamız çok değişken olabiliyor. Yani herkesi kendiniz gibi sanmadan önce kişilerin ne gibi ihtiyaçlarını sözlükten giderdiğine bakmak lazım. Sağlam araştırma istiyor. Eminim o kadar işsiz değilsinizdir. Kendi sebebimi bile araştıracak kadar düşünmedim bu konu hakkında.
Yani kültürel ihtiyaçların piramidin daha tepelerinde yer almasından dolayı. Çiftleşme ihtiyacının daha öncelikli olduğu sonucuna varabiliyoruz
Fakat bilinç bizi gerçekten farklı davranmaya itiyor olabilir. "Bana lükslerimi verin, gereksinimlerim olmadan da yaşayabilirim." Diyen oscar wilde tam da bu noktaya parmak basmak istemiş olabilir. Çünkü ihtiyaç sıralamamız çok değişken olabiliyor. Yani herkesi kendiniz gibi sanmadan önce kişilerin ne gibi ihtiyaçlarını sözlükten giderdiğine bakmak lazım. Sağlam araştırma istiyor. Eminim o kadar işsiz değilsinizdir. Kendi sebebimi bile araştıracak kadar düşünmedim bu konu hakkında.
Okuduğum ve izlediğim karakterler içerisinde kendime en yakın bulduğum. Hatta raskolnikov'dan bile yakın. Üstelik prens ya da soylu biri olmamama rağmen.
Hamlet'i kendine yakın hissetmek dışarıdan belki 'cool' görünebilir fakat pek de hoş bir durum değil. Özeleştiride sınırları zorlama neticesinde hissedilen tuhaf bir benzerlikten kaynaklanıyor. Yoksa duygularımı hamlet kadar başarılı ve şiirsel bir dille ifade edebildiğimi düşünmüyorum.
Hamlet'i kendine yakın hissetmek dışarıdan belki 'cool' görünebilir fakat pek de hoş bir durum değil. Özeleştiride sınırları zorlama neticesinde hissedilen tuhaf bir benzerlikten kaynaklanıyor. Yoksa duygularımı hamlet kadar başarılı ve şiirsel bir dille ifade edebildiğimi düşünmüyorum.
Keşke olsa da ev daha kolay ısınsa. En üst katta oturunca kendini kullanılmış hissediyorsun.
Özgürlüğe bir adım daha yakın olmaktır.
Kesinlikle katılmadığım önerme. Başkaları asla cehennem olamaz. Başka insanların içinizde oluşturduğu hislerin kaynağını o insanlar olarak görmeniz aslında büyük hata. Siz ancak sahip olduğunuz ya da olabileceğiniz düşünceleri ve hisleri yaşayabilirsiniz. Bir başkası canınızı sıkıyorsa, bu ona canınız sıkıldığı içindir. Yani o sizin canınızı sıkmak istiyor ya da bunu başarıyor diye değil, sadece siz ona bozuluyorsunuz diye öyle hissedersiniz. Hiçbir şey sizi sinirlendiremez, siz bazı şeylere sinirlenirsiniz.
Kendini cümle içerisinde edilgen olarak kullanmak savunma mekanizmasının minik oyunlarından biri. Bir başkasının hayatınız üzerine olan etkisi siz ondan etkilendiğiniz içindir. Yani hislerinizin ya da acılarınızın hiçbirinin sorumlusu bir başkası değil.
Örneğin; Biri ailenizi öldürse, hissedeceğiniz şeyler ailenizin öldürülmesine karşı geliştireceğiniz tepkiden başka bir şey değildir. Hislerinizin katille alakası yoktur.
Kendini cümle içerisinde edilgen olarak kullanmak savunma mekanizmasının minik oyunlarından biri. Bir başkasının hayatınız üzerine olan etkisi siz ondan etkilendiğiniz içindir. Yani hislerinizin ya da acılarınızın hiçbirinin sorumlusu bir başkası değil.
Örneğin; Biri ailenizi öldürse, hissedeceğiniz şeyler ailenizin öldürülmesine karşı geliştireceğiniz tepkiden başka bir şey değildir. Hislerinizin katille alakası yoktur.
Ne zaman nickini görsem aklıma bonnie parker'ı getiren ve sırf bu sebepten bile sempatik bulduğum yazar.
İçimden hayırdır clyde nerede diye sormak geliyor sürekli tutuyorum kendimi.
İçimden hayırdır clyde nerede diye sormak geliyor sürekli tutuyorum kendimi.
Kadına suç atanlar var bu konuda. İlginç br durum. Elbette erkek cinsel ihtiyacını karşılayamadığı durumlarda abazanlaşır. Fakat aldamak çözüm değildir. Hem de hiçbir zaman. Eğer memnun değilsen boşanırsın biter gider. Ha yok hem çamaşırımı yıkasın hem de başkasını sikeyim diyorsan orada duracaksın birader. Her ne kadar erkeğin doğası çok eşlilikten yana da olsa medeni toplumlarda kadını da bir birey yerine koymak ve onun duygularını da önemsemek zorundasınız.
Kimse kimsenin cinsel ihtiyaçlarını karşılamak zorunda değil. Evliliğin(birlikteliğin) maksadı da cinsel ihtiyaç gidermek değil. Sorun varsa psikologla çözersin çözülmüyorsa boşanmak dahil çözüm yollarını değerlendirirsin. Arkasından iş çevirip aldatmak karaktersizliktir, insanlık dışıdır.
Karşı argüman olarak; "sen beni falanca zenci kadar iyi tatmin edemiyorsun o yüzden aldattım." Gibi bir savunma duyduğunuzda eşinize hak vermeyecekseniz boşuna kendinizi haklı çıkaracak zırvalıklar aramayınız.
Kimse kimsenin cinsel ihtiyaçlarını karşılamak zorunda değil. Evliliğin(birlikteliğin) maksadı da cinsel ihtiyaç gidermek değil. Sorun varsa psikologla çözersin çözülmüyorsa boşanmak dahil çözüm yollarını değerlendirirsin. Arkasından iş çevirip aldatmak karaktersizliktir, insanlık dışıdır.
Karşı argüman olarak; "sen beni falanca zenci kadar iyi tatmin edemiyorsun o yüzden aldattım." Gibi bir savunma duyduğunuzda eşinize hak vermeyecekseniz boşuna kendinizi haklı çıkaracak zırvalıklar aramayınız.
Ancak Bir manaya sahip olan şeyler var olabilirler. Manasız hiçbir şey var olamaz. Herhangi bir şeyin manaya sahip olabilmesi için de bilinç gerekir. Yani eğer evrendeki bilinç sahibi tek varlık insansa, diğer her şeyin varlığı insanın varlığına bağlıdır. Bu konu hakkında uzunca bir yazı yazmıştım aslında ama nereye yazdığımı unuttum.
Yeterince sarhoş olunduğunda kurulabilecek cümle. İnsan bazen cidden hatırlamıyor yahu. Tabi beraber yattığınız insanla naptığınızı unutmasanız iyi olur.
Hoş olurdu. Yani tam olarak öyle olsaydı eğer...
Fakat tam olarak öyle değil çünkü bazı şeyler hakikatten benim için bile kontrol dışı.
Bunun sebebi henüz evrimimi tamamlamamış olmam olsa dahi, bu doğru bir önermedir diyebilmek için bunu deneyimleyebilmem gerek. En azından bir kez.
Aslında demek istediğim, bazı şeyler sadece kafada devam edebiliyor. Elbette kafada da bittiğinde bu önermenin aksi ispatlanmamış olacak. Ancak, fiili varlığın devam etmiyor oluşu benim için antitez niteliğinde kalacak her zaman ve bunu çürütebilecek herhangi bir insan da yok. Henüz.
Kafada biten şey elbet her yerde bitebilir, ancak biten her şey kafada da bitmiş sayılmaz.
Bitmek fiilini sona ermek anlamında kullandım. Yoksa "kafada saç biter ahshdhjf" gibi abukluklara maruz kalmak istemiyorum şuan.
Fakat tam olarak öyle değil çünkü bazı şeyler hakikatten benim için bile kontrol dışı.
Bunun sebebi henüz evrimimi tamamlamamış olmam olsa dahi, bu doğru bir önermedir diyebilmek için bunu deneyimleyebilmem gerek. En azından bir kez.
Aslında demek istediğim, bazı şeyler sadece kafada devam edebiliyor. Elbette kafada da bittiğinde bu önermenin aksi ispatlanmamış olacak. Ancak, fiili varlığın devam etmiyor oluşu benim için antitez niteliğinde kalacak her zaman ve bunu çürütebilecek herhangi bir insan da yok. Henüz.
Kafada biten şey elbet her yerde bitebilir, ancak biten her şey kafada da bitmiş sayılmaz.
Bitmek fiilini sona ermek anlamında kullandım. Yoksa "kafada saç biter ahshdhjf" gibi abukluklara maruz kalmak istemiyorum şuan.
Operatörle, operatörlük dalında yarışırsa elbette tecrübesizken kaybedecektir. Bir süreliğine. Ki operatörün yaptığı işi de bir mühendisin öğrenme süresi de başka bir operatöre göre çok kısadır.
Ayrıca, eğer mühendislik alanında yarışılacaksa, henüz üçüncü sınıf mühendislik öğrencisi operatörü alt edecektir. Bu elbette onu mühendis yapmaz fakat operatörün mühendislik hakkında hiçbir şey bilmeyişi ona bu yarışı kaybettirir. Mühendislik demek, bir şeyin nasıl üretileceğini bilmek değildir. Mühendislik, en genel anlamda problem çözmek demektir.
Analitik düşünme dedikleri şey sadece bir kalıp değil bir probleme yaklaşım biçimidir. Ve mühendislik eğitimi boyunca mühendise verilmek istenen de budur. Derste bir şeyi anlatıp sınavda yüz şeyi istemek de bundan dolayıdır. Sınavda istenen yüz şeyi, yüz adet bir şeye bölerek çözmesi beklenir. Bunun sebebi analitik düşünce sistemini öğrencinin beynine kazımaktır.
Teori ve pratiğin ayrıldığı yerde, pratikte operatörün çektiği çileden çok daha azını yaşayarak o adımları aşacaktır.
Ve fikrimce yeni mezun bir mühendislik öğrencisinin ilk hedefi asla para olmamalıdır. Yeni mezunsanız tek hedefinizin daha fazla bilgi ve daha fazla tecrübe olması gerekir. Ki evet teorik bilgiden bahsediyorum. İş hayatında, derslerde anlatılandan çok daha fazla teorik bilgi var. Elbette bu yapmak istediğiniz işle alakalı olmalı fakat, ne olursa olsun iş hayatında para eden şey bilgidir.
bu arada, kaynak vb ustalık gerektiren işler haricinde, pek fazla operatörün bu tip bir yarışı kazanabileceğine de inanmıyorum ben. Yani yeni mezun da olsa ortalama bir mühendis ortalama bir operatörün hakkından gelir gibi. Çünkü çoğu, robot gibi verilen işi yapar ve ne yaptığını sorgulamaz bile. Bunu aşağılamak için söylemiyorum. Adam geçim derdinde, sorgulayarak ya da kafa yorarak katma değer sağlayamayacağını da biliyor. Getirisi olmayacaksa neden kafa yorsun?
Ayrıca, eğer mühendislik alanında yarışılacaksa, henüz üçüncü sınıf mühendislik öğrencisi operatörü alt edecektir. Bu elbette onu mühendis yapmaz fakat operatörün mühendislik hakkında hiçbir şey bilmeyişi ona bu yarışı kaybettirir. Mühendislik demek, bir şeyin nasıl üretileceğini bilmek değildir. Mühendislik, en genel anlamda problem çözmek demektir.
Analitik düşünme dedikleri şey sadece bir kalıp değil bir probleme yaklaşım biçimidir. Ve mühendislik eğitimi boyunca mühendise verilmek istenen de budur. Derste bir şeyi anlatıp sınavda yüz şeyi istemek de bundan dolayıdır. Sınavda istenen yüz şeyi, yüz adet bir şeye bölerek çözmesi beklenir. Bunun sebebi analitik düşünce sistemini öğrencinin beynine kazımaktır.
Teori ve pratiğin ayrıldığı yerde, pratikte operatörün çektiği çileden çok daha azını yaşayarak o adımları aşacaktır.
Ve fikrimce yeni mezun bir mühendislik öğrencisinin ilk hedefi asla para olmamalıdır. Yeni mezunsanız tek hedefinizin daha fazla bilgi ve daha fazla tecrübe olması gerekir. Ki evet teorik bilgiden bahsediyorum. İş hayatında, derslerde anlatılandan çok daha fazla teorik bilgi var. Elbette bu yapmak istediğiniz işle alakalı olmalı fakat, ne olursa olsun iş hayatında para eden şey bilgidir.
bu arada, kaynak vb ustalık gerektiren işler haricinde, pek fazla operatörün bu tip bir yarışı kazanabileceğine de inanmıyorum ben. Yani yeni mezun da olsa ortalama bir mühendis ortalama bir operatörün hakkından gelir gibi. Çünkü çoğu, robot gibi verilen işi yapar ve ne yaptığını sorgulamaz bile. Bunu aşağılamak için söylemiyorum. Adam geçim derdinde, sorgulayarak ya da kafa yorarak katma değer sağlayamayacağını da biliyor. Getirisi olmayacaksa neden kafa yorsun?