Gönlümle oturdum da hüzünlendim o yerde,
Sen nerdesin, ey sevgili, yaz günleri nerde!
Dağlar ağarırken konuşurduk tepelerde,
Sen nerde o fecrin ağaran dağları nerde!
Akşam, güneş artık deniz ufkunda silindi,
Hulyâ gibi yalnız gezinenler köye indi,
Ben kaldım, uzaklarda günün sesleri dindi,
Gönlümle, hayâlet gibi, ben kaldım o yerde.
bir süredir ana haber bültenlerini izlediğim kanaldır. gayet doyurucu ve iyi bir haber dilleri var. fakat iyi bir türkçeye sahip spiker tutturamadılar. ne yapıyorlar anlamıyorum ki. spikerlerini asgari ücret+sigorta+akbile razı olacak insanlarımızdan mı seçiyorlar?
finlandiya'nın 34 yaşındaki yeni başbakanıdır. gazetede fotoğrafını ilk gördüğüm andan itibaren durdurulamaz bir aşk hissediyorum kendisine. ciddiyim. yaşı da yaşıma uygun. buradan sana sesleniyorum sanna, beraber çok mutlu olabiliriz. o kızıl saçlarında yakabilirim ömrümü.
çok kısa zaman içinde finlandiya'nın politikaları büyük ölçüde sol dümene girerse bilin ki basından uzak bir aşkın girdabını girmişizdir kendisiyle.
helsinki belediyesinden büfe ihalesi için kimse dm den yazmasın. milli damat olarak orayı kendimize benzetmeye hiç niyetim yok.
çok kısa zaman içinde finlandiya'nın politikaları büyük ölçüde sol dümene girerse bilin ki basından uzak bir aşkın girdabını girmişizdir kendisiyle.
helsinki belediyesinden büfe ihalesi için kimse dm den yazmasın. milli damat olarak orayı kendimize benzetmeye hiç niyetim yok.
hrant'ın katledilmesinden sonra ondan miras, bem beyaz bir pınar olan agos gazetesini kirletmeye çalışan karanlık gazeteciydi.
şimdi de türkiye tarihinin en karanlık başbakanının yanında liboş kontenjanından yerini almış.
şimdi de türkiye tarihinin en karanlık başbakanının yanında liboş kontenjanından yerini almış.
20. yüzyılın başında da bizi ulus olarak felakete götüren içi boş anlayıştır. 21.yy'lın ilk çeyreğinde de bu anlayışın daha hastalıklı formu vesilesiyle uçurumdan düşüyoruz.
kendisini 1999 yılından beri bizzat tanırım. bu bana mahsus bir hava değil. yolu bir şekilde ingiltere'de her hangi bir sınıf eyleminden geçen neredeyse herkes bizzat tanır onu. o yıl beni, londra'da yaşayan boşanmış depresyondaki teyzemin yanına çakmışlardı. şimdi ne eylemi olduğunu hatırlamadığım bir eylemi gazetede okuyup ben de atmıştım kendimi meydanlara. elinde megafonuyla bağıran bu orta yaşlı adamı net hatırlıyorum. sonraları değişik yıllarda 3 defa daha gittim teyzemi ziyarete. artık daha bir bilinçlenmiş ve örgütlenmiştim. corbyn'in de olduğu masalarda çay kahve içerdik. o zamanlar ingiltere'de çok ünlü bir köşe yazarı ve milletvekiliydi. fakat bir o kadar da bütün eylemlerde mütevazi bir şekilde sınıfına öncülük eden değerli bir abimizdi. kendisinin enternasyonalist konuşmalarından çok etkileniyordum. sık sık da sohbetlerinde genel başkanı tony blair'â sövüyorduk.
bu sabah seçim hezimetiyle hayal kırıklığı içinde uyandım. gözüm bu yaşlı kurdun bütün siyasetsizliklerini görmezden gelmişti seçim sürecinde. bu benim özeleştirimdir. daha geniş bir özeleştiriyi kendisinden bekliyoruz elbette.
diğer özeleştirim de sınıfı 100 yıllık kokuşmuş ve yozlaşmış işçi partisinin kurtaracağını sanmamdı. çomarlar geleceğini dinamitledi güzelim ülkenin.
corbyn emmiden şöyle bir hikaye dinlemiştim o zamanlar. marks ingiltere liman işçilerini örgütlüyormuş. fakat uzun uzun almanya işçi sınıfının mücadelesini anlatıyor bunu yaparken. ingiliz işçiler demişler ki marks'a ''abi iyi de bunlardan bize ne. sen bize bizim yapabileceklerimizi anlat''
marks da demiş ki ''dinlediğin kendi hikayendir.''
ingiltere de bugün solun sandığa gömülüşü hepimizin hikayesidir. bundan ivedi bir ders çıkarıp tekrar ayaklanmazsak bu çomarlar dünya iklim konseptinin daha hızla namına koyacaklar.
bu sabah seçim hezimetiyle hayal kırıklığı içinde uyandım. gözüm bu yaşlı kurdun bütün siyasetsizliklerini görmezden gelmişti seçim sürecinde. bu benim özeleştirimdir. daha geniş bir özeleştiriyi kendisinden bekliyoruz elbette.
diğer özeleştirim de sınıfı 100 yıllık kokuşmuş ve yozlaşmış işçi partisinin kurtaracağını sanmamdı. çomarlar geleceğini dinamitledi güzelim ülkenin.
corbyn emmiden şöyle bir hikaye dinlemiştim o zamanlar. marks ingiltere liman işçilerini örgütlüyormuş. fakat uzun uzun almanya işçi sınıfının mücadelesini anlatıyor bunu yaparken. ingiliz işçiler demişler ki marks'a ''abi iyi de bunlardan bize ne. sen bize bizim yapabileceklerimizi anlat''
marks da demiş ki ''dinlediğin kendi hikayendir.''
ingiltere de bugün solun sandığa gömülüşü hepimizin hikayesidir. bundan ivedi bir ders çıkarıp tekrar ayaklanmazsak bu çomarlar dünya iklim konseptinin daha hızla namına koyacaklar.
her daim yaşamış ve yaşayan en genç yürekli müzik insanlarından biri zannederdim kendisini. bu bahsi geçen ödül töreninde zavallı bir ihtiyara dönüşmüş. ilgili törende yine ülkemizin yetiştirdiği en değerli müzik sanatçılarından özkan abi var mı diye baktım. varmış ama ben kafamı başka yana çevirdim. bir varmış bir yokmuş benim için artık bu 3 güzel insan.
nazım da der ya, ''esir düşmekte değil teslim olmamakta bütün mesele''
gördüm ki bu bir zamanların 3 güzel insanı korkunç bir şekilde teslim olmuşlar.
nazım da der ya, ''esir düşmekte değil teslim olmamakta bütün mesele''
gördüm ki bu bir zamanların 3 güzel insanı korkunç bir şekilde teslim olmuşlar.
bu işin nasıl büyük çevre felaketlerine yol açacağına dair zaten saygın bilim adamları yazıp duruyor. meşhur beklenen deprem riski ile alakalı da nitelikli ve cesur bilim adamları söyleyeceklerini söylüyorlar. halkın oyuyla seçilmiş belediye başbakanı da şimdilik iyi bir muhalif seyir izliyor.
fakat ben bugün işin daha çok sosyolojik şehircilik kısmına bakmak istiyorum.
40 yıldır bütün iktidarların düşündüğü gündüz rüyasıdır istanbul'a vize koymak. böyle mucize görülen bir formülde 3 gram ske sürülecek çözüm olsa yaparlardı şimdiye kadar. böyle bir uygulama zaten seyahat özgürlüğünü kökünden baltalayacak faşist bir uygulama olurdu.
bunun yerine büyük şehirlerde yaşayan yoksul ve işsiz halkların bir şekilde teşviklerle memleketlerine dönmesini sağlamak daha akla uygun bir siyaset olurdu. yapmadılar.
bunun yerine şehirlerde 10 yıl öncesine kadar dutluk olan, ve hep de dutluk olması gereken yerleri rantsal cazibe merkezi haline dönüştürdüler. bu rantsal cazibe merkezlerinden yiyen yedi doymadı, yiyen yedi doymadı. 3. köprüsü, 3. havabilmemnesi ucubeliği de bunun üstüne cabası.
bence bütün istanbul şehircilik politikası bu 20 milyonluk kenti ne yaparız da biraz azaltırız üzerine kurulmalıdır. gerçi artık bu bahsettiğim rantsal dönüşümlerden dolayı iş işten geçti. şimdi bir de üstüne bu projeler gelirse kentin nüfusu 30 milyona çıkar.
söyleyin yapmasınlar.
fakat ben bugün işin daha çok sosyolojik şehircilik kısmına bakmak istiyorum.
40 yıldır bütün iktidarların düşündüğü gündüz rüyasıdır istanbul'a vize koymak. böyle mucize görülen bir formülde 3 gram ske sürülecek çözüm olsa yaparlardı şimdiye kadar. böyle bir uygulama zaten seyahat özgürlüğünü kökünden baltalayacak faşist bir uygulama olurdu.
bunun yerine büyük şehirlerde yaşayan yoksul ve işsiz halkların bir şekilde teşviklerle memleketlerine dönmesini sağlamak daha akla uygun bir siyaset olurdu. yapmadılar.
bunun yerine şehirlerde 10 yıl öncesine kadar dutluk olan, ve hep de dutluk olması gereken yerleri rantsal cazibe merkezi haline dönüştürdüler. bu rantsal cazibe merkezlerinden yiyen yedi doymadı, yiyen yedi doymadı. 3. köprüsü, 3. havabilmemnesi ucubeliği de bunun üstüne cabası.
bence bütün istanbul şehircilik politikası bu 20 milyonluk kenti ne yaparız da biraz azaltırız üzerine kurulmalıdır. gerçi artık bu bahsettiğim rantsal dönüşümlerden dolayı iş işten geçti. şimdi bir de üstüne bu projeler gelirse kentin nüfusu 30 milyona çıkar.
söyleyin yapmasınlar.
30 yaş üstü turnusolu başlıktır. sene 1998 de lise 1'e başladığımda muhteşem bir alet keşfetmiştim. radyodan başka bir şey değildi o alet. odama kapanıp radyo dinleyerek ders çalışmaktan büyük haz etmeye başlamam sınıf birincisi yapmıştı beni.
youtube'nin kurulmasına 10 yıl, akıllı telefonların hayatımıza girmesine 15 yıl vardı daha. microsoft chat bile yoktu sanırım.
haliyle elimi attığım an istediğimiz şarkılar bize bir tık uzakta değildi. müsadenizle yine biraz başlıktan alakasız yürüyeceğim.
sene 2002 de pentium 3 diye bir naneden heyecanla bahsediyordu internet cafedeki bilgisayardan anlayan abilerimiz. daha icat olunmamıştı ama çıkacağı konuşuluyordu. sormuştum o abilere ne olacak bu pentium 3 çıkınca. demişlerdi ki ''şimdi bir düğmeye basınca sitenin anında karşında belirdiğini düşün bilgisayarda. öyle olacak'' bunu diyen abiye pek inanasım gelmemişti. ama hayali bile güzeldi.
bu sohbete bile 4 yıl vardı daha.
bizim mahallede kasetçi topal mehmet abi vardı. kendisi kasetçiyi kapatalı 10 yıl oldu ama 20 yıldan fazladır dostum demekten gurur duyduğum bir insan. günde 250 bin lira para verirdi ailem bana. mehmet abi içine 10 şarkı sığan 60 lık kasedi 250 bine çekiyordu. yapar listeyi verirdim kendisine. her gün de 10 bin, 20 bin para bırakırdım okula giderken. o da bana para tamamlanınca hafta sonunda kasedimi verirdi. şimdi youtube de 5 saniye sonra atlayacağımız reklamlar bile canımı sıkıyor.
neyse. bu konu üzerine daha fazla sosyoloji kasmayacağım. lakin gerçekten güzel yıllardı. sanırım o zamanlar daha güzel insanlardık.
youtube'nin kurulmasına 10 yıl, akıllı telefonların hayatımıza girmesine 15 yıl vardı daha. microsoft chat bile yoktu sanırım.
haliyle elimi attığım an istediğimiz şarkılar bize bir tık uzakta değildi. müsadenizle yine biraz başlıktan alakasız yürüyeceğim.
sene 2002 de pentium 3 diye bir naneden heyecanla bahsediyordu internet cafedeki bilgisayardan anlayan abilerimiz. daha icat olunmamıştı ama çıkacağı konuşuluyordu. sormuştum o abilere ne olacak bu pentium 3 çıkınca. demişlerdi ki ''şimdi bir düğmeye basınca sitenin anında karşında belirdiğini düşün bilgisayarda. öyle olacak'' bunu diyen abiye pek inanasım gelmemişti. ama hayali bile güzeldi.
bu sohbete bile 4 yıl vardı daha.
bizim mahallede kasetçi topal mehmet abi vardı. kendisi kasetçiyi kapatalı 10 yıl oldu ama 20 yıldan fazladır dostum demekten gurur duyduğum bir insan. günde 250 bin lira para verirdi ailem bana. mehmet abi içine 10 şarkı sığan 60 lık kasedi 250 bine çekiyordu. yapar listeyi verirdim kendisine. her gün de 10 bin, 20 bin para bırakırdım okula giderken. o da bana para tamamlanınca hafta sonunda kasedimi verirdi. şimdi youtube de 5 saniye sonra atlayacağımız reklamlar bile canımı sıkıyor.
neyse. bu konu üzerine daha fazla sosyoloji kasmayacağım. lakin gerçekten güzel yıllardı. sanırım o zamanlar daha güzel insanlardık.
herhangi bir hdp li belediye başkanının hiç bir silahlı örgüte 1 kuruş para yardımı yaptığına dair 20 yıldır hiç bir delil bulunamamıştır. fakat bu herif ankara'yı parsel parsel birilerine vermiştir. iyi oldukları günlerde daha nice malum partiye mensup belediye başkanı da aynı şeyi yapmıştır. onlar sadece başbakan yardımcısı tarafından ifşaa edilmemiştir.
tanım: 15 temmuz gecesi bir gecekondu'ya sığınıp titreyen, daha bir çok hesabının mahşere kalmayacağı siyasetçidir.
tanım: 15 temmuz gecesi bir gecekondu'ya sığınıp titreyen, daha bir çok hesabının mahşere kalmayacağı siyasetçidir.
kurtla yiyip, çobanla ağlayan bir acaip muhalif lider. ülkede muhalif yetersizlik konusunda herkesi suçlar. bir süre önce üniversitelerin suskunluğuna takmıştı. bugün üniversitelerde akp li olmayan ne kadar hoca varsa ya hapiste ya atıldı. kendisi sus pus. bir ara meclis önünde kendisini yakma girişiminde bulunan işçiye, sırıta sırıta öğüt veriyordu. bu işçi arkadaş kendisini neden saray önünde yakmamış. chp ye oy vermediği için halka pöykürür bazen. halk daha ne yapsın? bütün büyük şehirleri chp ye verdi. neyin hesabını sordu bu kılıştar? hatta akp dönemindeki yolsuzlukların üzerine toprak atıldıkça atılıyormuş. zaten kılıştar'a göre onlar yolsuzluk değil israf.
halk sandıkları her seçim can ve maphus pahasına koruyor. cebindeki parasının son kuruşuna kadar chp kampanyalarına harcıyor. bu yetersiz adam hala kendisi hariç herkesi suçluyor.
halkımız hala bu yetersizi baş tacı ediyor. muhalif insanlarımızın bu adama bakışıyla, akp li vatandaşlarımızın tayyip erdoğan algısı arasında gram fark yok.
halk sandıkları her seçim can ve maphus pahasına koruyor. cebindeki parasının son kuruşuna kadar chp kampanyalarına harcıyor. bu yetersiz adam hala kendisi hariç herkesi suçluyor.
halkımız hala bu yetersizi baş tacı ediyor. muhalif insanlarımızın bu adama bakışıyla, akp li vatandaşlarımızın tayyip erdoğan algısı arasında gram fark yok.
bütün gün fırlamalık ve şefkat peşinde muhteşem asil vücut dili olan hayvanlardır. 2 ayı biraz aşkın süredir bana biraz emrivaki bir şekilde kapkara bir kızın hediye edilmişliği var. göğsü ise bembeyaz. ilk başta kendisine o kadar antipati beslemiştim ki ona daha önce konulan ''gece'' ismiyle bile seslenmiyordum. ''kedi'' diye çağırıyordum. şimdi ismini kedi olarak kanıksadı. ben hala onu sevmiyorum. o kendini bir şekilde sevdiriyor eşşolusu. ilk evime kabul ettiğimde balkonda yatar geceleri diye düşünmüştüm. şimdilerde geceleri üzerimde değil de azıcık bana yatakta yer bırakacak şekilde uyuduğu zamanlar şükretmekteyim.
belgesellerde kedilerin bizi de büyük kediler olarak gördüğü söyleniyor. iyi de bu hayvanlar hiç sorgulamıyorlar mı doğada hangi kedi hangi kediyle yiyeceğini paylaşır. kendi yemeden diğer kediyi doyurur. pasif içiçilikten ciğerlerine zarar gelmesin diye prenses hazretleri odadayken günde üç paket sigara içen büyük kedi sigara yakmaz. uyku saatlerini diğer kedinin oyun saatlerine göre ayarlar. bunları hiç mi düşünmez bu kediler?
bilimin söylediğinden bağımsız başka bir bağ kesin olmalı.
belgesellerde kedilerin bizi de büyük kediler olarak gördüğü söyleniyor. iyi de bu hayvanlar hiç sorgulamıyorlar mı doğada hangi kedi hangi kediyle yiyeceğini paylaşır. kendi yemeden diğer kediyi doyurur. pasif içiçilikten ciğerlerine zarar gelmesin diye prenses hazretleri odadayken günde üç paket sigara içen büyük kedi sigara yakmaz. uyku saatlerini diğer kedinin oyun saatlerine göre ayarlar. bunları hiç mi düşünmez bu kediler?
bilimin söylediğinden bağımsız başka bir bağ kesin olmalı.
chp'li özgür özel'in iddiasına göre tayyip beyin orhan pamuk'la karıştırdığı yazar. ulan can dündar gibi bir pıtırcığın bile terorist ilan edildiği bu zamanlarda yaşamaktan tiksiniyorum. atilla taş'ın yıllarca maphus yatması kadar ironik bir durum bu. fakat korkarım ki bu ironiksel gerçeklik çağının içindeyiz. ironi hiç gerçeğe dönüşür mü yahu? ironi dediğin temel fıkrası gibi bir şeydir.
yoksa biz hepimiz temel fıkrası mı olduk son 17 yılda?
yoksa biz hepimiz temel fıkrası mı olduk son 17 yılda?
meşhur ''denizin dibinde hatçam'' türküsünde geçen muhteşem metafordur. sabahattin ali de dahil bir çok değerli şair ve yazara zindanlık etmiş sinop maphusunu betimler. 2001 yılında müze yapıldığında gidip görmüştüm gözümde büyük bir ikon olan o maphusu. denize sıfır bir kaledir esas itibarıyla. sabahattin ali'nin şiirinde de dediği gibi dışarıda deli dalgalar gelir duvarları yalar. ve yine aynı şiirde büyük şair denize bu kadar yakın ve göremiyorken şu teselliyi verir kendisine.
''göremiyorsan denizi, çevir başını yukarı, deniz gibidir gökyüzü, aldırma gönül aldırma''
deniz seviyesinin altında hücreleri vardır. bir turist olarak bile bir zamanlar insanların o zulümleri yaşadığını görmek beni kötü etmişti. ama işte insan bir filin dayanamadığı acılara dayanabilen muhteşem bir bünyedir.
''göremiyorsan denizi, çevir başını yukarı, deniz gibidir gökyüzü, aldırma gönül aldırma''
deniz seviyesinin altında hücreleri vardır. bir turist olarak bile bir zamanlar insanların o zulümleri yaşadığını görmek beni kötü etmişti. ama işte insan bir filin dayanamadığı acılara dayanabilen muhteşem bir bünyedir.
çocukluğumuzdan beri bizi bir çok dizi tiplemesiyle güldüren değerli bir tiyatro sanatçısıdır. ama benim için her zaman cennet mahallesindeki kıllı toparlak muharrem tiplemesiyle kazılı kalacak. sinan çetin'e ait olduğuna hiç bir zaman inanamadığım 1984 yapımı 14 numara isimli filmde de gay bir pezevengi oynuyordu. kanaatimce oskarlık bir performansı vardı. demin de ibrahim tatlıses'in ''usta'' klibinde gördüm kendisini gözümden yaşlar aktı.
çok özleyeceğiz.
çok özleyeceğiz.
Akşamüstüne doğru, kış vakti;
Bir hasta odasının penceresinde;
Yalnız bende değil yalnızlık hali;
Deniz de karanlık, gökyüzü de;
Bir acaip, kuşların hali.
Bakma fakirmişim, kimsesizmişim;
-Akşamüstüne doğru, kış vakti -
Benim de sevdalar geçti başımdan.
Şöhretmiş, kadınmış, para hırsıymış;
Zamanla anlıyor insan dünyayı.
Ölürüz diye mi üzülüyoruz?
Ne ettik, ne gördük şu fani dünyada
Kötülükten gayri?
Ölünce kirlerimizden temizlenir,
Ölünce biz de iyi adam oluruz;
Şöhretmiş, kadınmış, para hırsıymış,
Hepsini unuturuz.
Bir hasta odasının penceresinde;
Yalnız bende değil yalnızlık hali;
Deniz de karanlık, gökyüzü de;
Bir acaip, kuşların hali.
Bakma fakirmişim, kimsesizmişim;
-Akşamüstüne doğru, kış vakti -
Benim de sevdalar geçti başımdan.
Şöhretmiş, kadınmış, para hırsıymış;
Zamanla anlıyor insan dünyayı.
Ölürüz diye mi üzülüyoruz?
Ne ettik, ne gördük şu fani dünyada
Kötülükten gayri?
Ölünce kirlerimizden temizlenir,
Ölünce biz de iyi adam oluruz;
Şöhretmiş, kadınmış, para hırsıymış,
Hepsini unuturuz.
hayatımda tek övündüğüm özelliğim olan antakyalı oluşuma şükür ettiğim lezzetlerden biridir. sürkü biz genelde fırına gönderip ''katıklı ekmek'' denen muhteşemliği yaptırırız.
sürk denen harikalığın bir formu da ''küflü çökelektir'' şifa kaynağıdır. fransız'ın rokforuna milyonlar verirsiniz ama bedavadan biraz pahalı olan bu ulusal lezettimizi tanımazsınız. nerede olursa olun antakyalıları sevin.
salt gastoroloji yönünden sevilmeyi de reddetmekteyim. hatta kanaatimce dünyanın en muhteşem coğrafyası olan antakya'nın salt gastroloji yönünden anılmasından da çok rahatsızım. yapmayın bunu.
sürk denen harikalığın bir formu da ''küflü çökelektir'' şifa kaynağıdır. fransız'ın rokforuna milyonlar verirsiniz ama bedavadan biraz pahalı olan bu ulusal lezettimizi tanımazsınız. nerede olursa olun antakyalıları sevin.
salt gastoroloji yönünden sevilmeyi de reddetmekteyim. hatta kanaatimce dünyanın en muhteşem coğrafyası olan antakya'nın salt gastroloji yönünden anılmasından da çok rahatsızım. yapmayın bunu.
lenin'in bütün makaleleri gibi, bu hususu da hiç eğip bükmeden, büyük devrimci şanına yakışır biçimde ele aldığı yazısıdır. 1990'lara kadar türkiye sol ve komünist mücadelesinde de oldukça net anlaşılan bir makaledir.
1990 lardan sonra bağzı türk komünist önderler bu makaleyi bile ''kürt anasını görmesin'' şeklinde formüle edip arz etmeyi başarmıştır. yazık ki bu defermasyon ve manipülasyonları sınıfın kahir ekserisinde yutulmuştur.
1990 lardan sonra bağzı türk komünist önderler bu makaleyi bile ''kürt anasını görmesin'' şeklinde formüle edip arz etmeyi başarmıştır. yazık ki bu defermasyon ve manipülasyonları sınıfın kahir ekserisinde yutulmuştur.
bir kısım yönetim elitinin kimseye hiç bir fayda sağlamamış ütopyasıdır. ordu içinde ''natocular ve avrasyacılar'' diye iki kümelenme olduğu söylenir. en son 15 temmuz darbe girişiminde natocu subayların fetöcülerle hareket ettiği söylentiler arasındadır. yahut fetöcü subayların natocu subaylarla hareket ettikleri de diyebiliriz. geri kalan avrasyacı bir çok subayın da geçmişteki başka ideolojik temelli darbeler veya girişimlerinde isimleri vardır. tabii ki burada gerçekten vatan ve meslek aşkıyla görevlerini yapan nice subayı ayırmak gerekir. benim bahsettiklerim can sıkıntısından cuntacılık oynayarak halka korkunç bedeller ödeten bir kısım yapılanmalardır.
ahmet şık'ın hayatı karartılan ''imamın ordusu'' kitabında general kademesinin yarıya yakının fetöyle iltisaklı olduğu yazar. bu kitap malum darbeden yıllar evvel yazılmıştı. o zamanın başbakanı bu kitap için mermidir menfii ifadesini kullanmıştı. darbe sonrası general kademesinin yarıya yakını tutuklandı.
ahmet şık'ın hayatı karartılan ''imamın ordusu'' kitabında general kademesinin yarıya yakının fetöyle iltisaklı olduğu yazar. bu kitap malum darbeden yıllar evvel yazılmıştı. o zamanın başbakanı bu kitap için mermidir menfii ifadesini kullanmıştı. darbe sonrası general kademesinin yarıya yakını tutuklandı.
feodal beylikler sonrası kurulan krallıklar ve imparatorluklarda hükümdar yönetme yetkisini tanrıdan alırdı. mesela osmanlı padişahı olacak her hangi bir şehzade hakkında şeyhülislam ''kut indi'' fetvası verirdi. boğdurulacağı zamansa başka bir şeyhülislam bulunur ve ''kut kalktı'' fetvası verdilirdi.
sanayi devrimi sonrası yaşanan burjuva aydınlanmasında yönetim erkinin yetkiyi tanrıdan alma olayı kaldırıldı. bunun yerine halk diğer anlamı sekreter de olan görevli ministerlar seçmeye başladı. tabii bunların başında bir kordinatör görevi görecek sir minister oluyordu. bu yolla yönetici erkten allahsal yetkiler alınmıştı. gerçi işte burjuvazi aydınlanması da demokrasi bakımından dört dörtlük işlememiştir. bir çok toplumda eleştirilemez allahsal yetkiler ''ulus devlet'' dogmasına bürünmüştür. fakat demokrasiyi yine de eli yüzü düzgün şekilde yürüten toplumlar çareyi ve tedbiri iktidarı hiç bir zaman tek bir partiye vermemekte bulmuştur. bunun adına da koalisyon diyoruz. dünyanın en demokratik yönetim şekli cumhuriyetten ziyade ''koalisyonlardır'' önermesi bence daha doğru bir yaklaşımdır. zayıf koalisyon hükümetlerinde halk daima devletten güçlüdür. ortakları birbirini satacağı için yolsuzluklar da daha az olur ve nisbi şeffalık sağlanır.
sanayi devrimi sonrası yaşanan burjuva aydınlanmasında yönetim erkinin yetkiyi tanrıdan alma olayı kaldırıldı. bunun yerine halk diğer anlamı sekreter de olan görevli ministerlar seçmeye başladı. tabii bunların başında bir kordinatör görevi görecek sir minister oluyordu. bu yolla yönetici erkten allahsal yetkiler alınmıştı. gerçi işte burjuvazi aydınlanması da demokrasi bakımından dört dörtlük işlememiştir. bir çok toplumda eleştirilemez allahsal yetkiler ''ulus devlet'' dogmasına bürünmüştür. fakat demokrasiyi yine de eli yüzü düzgün şekilde yürüten toplumlar çareyi ve tedbiri iktidarı hiç bir zaman tek bir partiye vermemekte bulmuştur. bunun adına da koalisyon diyoruz. dünyanın en demokratik yönetim şekli cumhuriyetten ziyade ''koalisyonlardır'' önermesi bence daha doğru bir yaklaşımdır. zayıf koalisyon hükümetlerinde halk daima devletten güçlüdür. ortakları birbirini satacağı için yolsuzluklar da daha az olur ve nisbi şeffalık sağlanır.
ırmak tanrısı asapos'la, ülkesine ırmak bağışlaması karşılığında anlaşma yapmış kral ve aynı zamanda çok kral bir abimizdir. asapos'un kızı kayıptır. bu sübyan bebeyi kaçıran zeus'tur. sisifos bu sırrı ırmak tanrısına söyler.
her ne kadar kralın allahı olsa da zeus hiç de kral bir delikanlı değildir. çocuk pornosu ve ırkçılık dahil her türlü pisliğin allahıdır kendisi esas itibarıyla. sisifos'un üzerine ölümü salar. sisifos da bileği kuvvetli bir kardaşımız. ölümü zincire vurur. bunu üzerine uzun bir dönem dünyada kimse hades'e pardon hakka yürümez. hades bakar ki bu iş böyle olmayacak gider ölümü zincirlerinden kurtarır.
sisifos kalan ömründe tanrılardan kaçmayı başarır. fakat yaşlandıktan sonra tanrılar, kocayan kurt misali onu maskarası etmeye kalkarlar. al sana bir kaya nerene dayarsan daya demezler elbet. ona bir kaya verirler ve dağın en tepesine çıkartmasını söylerler. fakat sisifos bu kayayı en tepeye çıkartmayı ne zaman başarsa kendini başladığı yerde bulur.
sisifos buna rağmen aynı azimle amacına yürümeye devam eder. ve kanaatimce o da tanrılara şöyle bağırmış bir devrimcidir.
''sizin hilelerinizle baş edemedim bana dert oldu. ama size de boyun eğmedim bu da size dert olsun''
tarihte gün gelecek, zalim egemenlerin hileleriyle de baş edecek devrimciler çıkacak.
enseyi karartmayın.
her ne kadar kralın allahı olsa da zeus hiç de kral bir delikanlı değildir. çocuk pornosu ve ırkçılık dahil her türlü pisliğin allahıdır kendisi esas itibarıyla. sisifos'un üzerine ölümü salar. sisifos da bileği kuvvetli bir kardaşımız. ölümü zincire vurur. bunu üzerine uzun bir dönem dünyada kimse hades'e pardon hakka yürümez. hades bakar ki bu iş böyle olmayacak gider ölümü zincirlerinden kurtarır.
sisifos kalan ömründe tanrılardan kaçmayı başarır. fakat yaşlandıktan sonra tanrılar, kocayan kurt misali onu maskarası etmeye kalkarlar. al sana bir kaya nerene dayarsan daya demezler elbet. ona bir kaya verirler ve dağın en tepesine çıkartmasını söylerler. fakat sisifos bu kayayı en tepeye çıkartmayı ne zaman başarsa kendini başladığı yerde bulur.
sisifos buna rağmen aynı azimle amacına yürümeye devam eder. ve kanaatimce o da tanrılara şöyle bağırmış bir devrimcidir.
''sizin hilelerinizle baş edemedim bana dert oldu. ama size de boyun eğmedim bu da size dert olsun''
tarihte gün gelecek, zalim egemenlerin hileleriyle de baş edecek devrimciler çıkacak.
enseyi karartmayın.
evrensel gazetesine verdiği son mülakatta;
''faşizm son zamanlarını yaşıyor, bırakın da faşist iktidardan beslenen alçaklar sürüsü umutsuz olsun. halkın umutsuz ya da karamsar olması için tek bir neden bile göremiyorum. aksine karşımızda dibe vurmuş, çürümüş, yozlaşmış, halk desteğini daha şimdiden büyük oranda yitirmiş sefil bir iktidar varken korkmanın, karamsarlığın zamanı değil. bu kadar bedeli boş yere mi ödüyoruz?
bu faşizan uygulamalara teslim olunsaydı iktidarlarını yirmi yıl daha sürdürebilirlerdi. ancak milyonlarla birlikte direndik ve faşizmi gerilettik. artık önümüzdeki görev, ilk seçimde faşizmi tuzla buz ederek içinde hdp'nin de olduğu demokratik bir iktidarı iş başına taşımaktır.''
hususunu vurgulamış halkların demokratik lideridir.
''faşizm son zamanlarını yaşıyor, bırakın da faşist iktidardan beslenen alçaklar sürüsü umutsuz olsun. halkın umutsuz ya da karamsar olması için tek bir neden bile göremiyorum. aksine karşımızda dibe vurmuş, çürümüş, yozlaşmış, halk desteğini daha şimdiden büyük oranda yitirmiş sefil bir iktidar varken korkmanın, karamsarlığın zamanı değil. bu kadar bedeli boş yere mi ödüyoruz?
bu faşizan uygulamalara teslim olunsaydı iktidarlarını yirmi yıl daha sürdürebilirlerdi. ancak milyonlarla birlikte direndik ve faşizmi gerilettik. artık önümüzdeki görev, ilk seçimde faşizmi tuzla buz ederek içinde hdp'nin de olduğu demokratik bir iktidarı iş başına taşımaktır.''
hususunu vurgulamış halkların demokratik lideridir.
geçenlerde rocky bilboa temalı ergen bir resim paylaşmıştı. ondan bir ayı boğan olmaz kanaatindeyim. hatta ondan ayı oğlu ayı bile olmaz. olsa olsa rocky 3.5 olur.
fakat tekrar seçilecek diye endişe etmekteyim. zira tarihte görülmemiş popilist ekonomi politikalarıyla çomarların gönlünü feth etmiş durumda. umarım yanılırım.
fakat tekrar seçilecek diye endişe etmekteyim. zira tarihte görülmemiş popilist ekonomi politikalarıyla çomarların gönlünü feth etmiş durumda. umarım yanılırım.
abd halklarının selahattin demirtaş kumaşında demokratik lideridir. allahtan şimdilik cezasını bitirmesine rağmen cezaevinden salıverilmeyip üzerine bir de beraat ettiği davadan tutuklanmış halde değil.
bernie sanders'ın bu seçimlerde de başkan olamayacağı umutsuzluğundayım. fakat gözlemlediğim kadarıyla abd'li gençler ondan çok şey öğreniyor. gelecekte bu hal özgür ve eşit bir geleceği yaratmak için işlerine çok yarayacak.
sen çok yaşa bernie emmi diye seslenerek selam göndermek istiyorum kendisine. ingiltere de bugün harika işlere imza atan sınıfın lideri corbyn emmiyi de selamlarım bu vesileyle.
haa belki de seçilir bernie bey hiç belli olmaz. herkes trump da seçilmez diyordu. tabii ki kendisini ters bir biçimde de olsa trump denen rocky 3.5 la aynı cümlede anmak istemezdim. oldu bir kere, söyleyin affetsin.
bernie sanders'ın bu seçimlerde de başkan olamayacağı umutsuzluğundayım. fakat gözlemlediğim kadarıyla abd'li gençler ondan çok şey öğreniyor. gelecekte bu hal özgür ve eşit bir geleceği yaratmak için işlerine çok yarayacak.
sen çok yaşa bernie emmi diye seslenerek selam göndermek istiyorum kendisine. ingiltere de bugün harika işlere imza atan sınıfın lideri corbyn emmiyi de selamlarım bu vesileyle.
haa belki de seçilir bernie bey hiç belli olmaz. herkes trump da seçilmez diyordu. tabii ki kendisini ters bir biçimde de olsa trump denen rocky 3.5 la aynı cümlede anmak istemezdim. oldu bir kere, söyleyin affetsin.
yırtarak geçiyor kalbimizden
hayatı da törpüleyen zaman
şuramızda birşey var
acıya benzer
umuda benzer
böyle günlerde herşey
hem acıya, hem umuda benzer
gün ölümle başlatıyor hayatı
her şafak taze bir ölünün üstünde doğuyor
her sabah ölümü anlatıyor gazeteler
sol köşede ölümü kutsallaştıran bir fotoğraf
yeni bir cinayetin rontgenini çıkartıyor gövdeme
beynim sabırla keskin
iğdişliyor haber bültenlerini, yorumları, sahte ölüm ilanlarını
bizim ilanlarımız çoktan verilmiştir
gelirsede bilinir nerden ve nasıl
böyle ölümün yücedir adı
ha kanağacı canım, ha gelincik tarlası
çünkü ölümün kanıdır besleyen
bir başka baharın tohumlarını
şuramızda birşey var
bizi onduran birşey
acıya saran
umudu kuşatan
kalbim: kalbim mi desem
var kalbim :yaşayan ben
hayatla, ölümle, cinayetle
gazetelerle, radyolarla, eski üniversitelilerle
eski prof hocalarla
yaşayan ben :geç mi kaldık/ kabul edemem
ah benim sevgili annem
oğlun da elbet yurtseverden
birgün bırakır da sizi yüzüstü
yüzüstü değil :elbette bizüstü
bırakırda kötü sarmaşıkları, yaban güllerini
bırakır da sekizyüzlük hırtları,şunları bunları
giriverir senin sıcacık kucağına
yani hem sana karşı, hem senin için
giriverir o yanılmaz tarihçinin yaprağına
ölüm mü dedin annem
ölüm senin gibi güzel annelerin
senin gibi güzel çocuklar feda etmiş
o tarih atlasında
bir kırmızı gül olur ancak
koksun diye çocukların bahçesi
şuramızda, tam şuramızda
kanserli bir virüs gibi kanımıza karışsa da
bizi yaşatan
günler perişan
Arkadaş Zekai Özger
hayatı da törpüleyen zaman
şuramızda birşey var
acıya benzer
umuda benzer
böyle günlerde herşey
hem acıya, hem umuda benzer
gün ölümle başlatıyor hayatı
her şafak taze bir ölünün üstünde doğuyor
her sabah ölümü anlatıyor gazeteler
sol köşede ölümü kutsallaştıran bir fotoğraf
yeni bir cinayetin rontgenini çıkartıyor gövdeme
beynim sabırla keskin
iğdişliyor haber bültenlerini, yorumları, sahte ölüm ilanlarını
bizim ilanlarımız çoktan verilmiştir
gelirsede bilinir nerden ve nasıl
böyle ölümün yücedir adı
ha kanağacı canım, ha gelincik tarlası
çünkü ölümün kanıdır besleyen
bir başka baharın tohumlarını
şuramızda birşey var
bizi onduran birşey
acıya saran
umudu kuşatan
kalbim: kalbim mi desem
var kalbim :yaşayan ben
hayatla, ölümle, cinayetle
gazetelerle, radyolarla, eski üniversitelilerle
eski prof hocalarla
yaşayan ben :geç mi kaldık/ kabul edemem
ah benim sevgili annem
oğlun da elbet yurtseverden
birgün bırakır da sizi yüzüstü
yüzüstü değil :elbette bizüstü
bırakırda kötü sarmaşıkları, yaban güllerini
bırakır da sekizyüzlük hırtları,şunları bunları
giriverir senin sıcacık kucağına
yani hem sana karşı, hem senin için
giriverir o yanılmaz tarihçinin yaprağına
ölüm mü dedin annem
ölüm senin gibi güzel annelerin
senin gibi güzel çocuklar feda etmiş
o tarih atlasında
bir kırmızı gül olur ancak
koksun diye çocukların bahçesi
şuramızda, tam şuramızda
kanserli bir virüs gibi kanımıza karışsa da
bizi yaşatan
günler perişan
Arkadaş Zekai Özger