İşlevini yitirmemiş geçkin gibisi yok. :))
sözlük yazarlarının söylemek istedikleri
beni neden sevmediniz bilemiyorum lan. ama iyi ki sevmemişsiniz. hepinizin tek tek! alnından öpüyorum. :)!
Tüm fedakarlıklar, iyilikler, iyi niyetler meğerse bir hiç uğruna imiş, oysa her horoz ve tavuk muhteşem "zengin" bir vadiyi "çöplüğe" çevirirmiş sırf sesleri daha çok çıksın, kendi benliklerini ve iktidar hırslarını tatmin etmek için. Empati, hoş görü meğerse yalanmış, bilgi en büyük zenginlikmiş de asıl insanın kalbi zengin olmalıymış. Çakallar ve sıçanlar kıskançlık ve haset ile pusuda beklemiş de bunca zaman, haince fırsat bulmuşlar. Çok yazık olmuş, çok yazık !
güvenmiyorum, güvenemiyorum kimseye.
en yakın dostumdu bu durumu yaratan. bir dönem tam olarak öyle olmasa da bana sırtını dönerek yarattı bana güvensizlik durumunu.
o öyle bir şey yapabiliyorsa herkes yapabilir dedim. ve bunu kimse değiştiremedi.
o dostumla yine eskisi gibiyiz ama ben onun yüzüne de söylüyorum artık güvenmediğimi. sadece o değil yakın çevremdeki kimseye güvenmiyorum.
bana kalırsa bir kere bir şeyi yapan yine aynı şeyi yapma potansiyeline sahip.
üzücü bir durum güvenmemek. belki kendimi öyle inandırmaya çalışıyorum belki de sadece bir inat. ama bilemiyorum hiç bilemiyorum.
en yakın dostumdu bu durumu yaratan. bir dönem tam olarak öyle olmasa da bana sırtını dönerek yarattı bana güvensizlik durumunu.
o öyle bir şey yapabiliyorsa herkes yapabilir dedim. ve bunu kimse değiştiremedi.
o dostumla yine eskisi gibiyiz ama ben onun yüzüne de söylüyorum artık güvenmediğimi. sadece o değil yakın çevremdeki kimseye güvenmiyorum.
bana kalırsa bir kere bir şeyi yapan yine aynı şeyi yapma potansiyeline sahip.
üzücü bir durum güvenmemek. belki kendimi öyle inandırmaya çalışıyorum belki de sadece bir inat. ama bilemiyorum hiç bilemiyorum.
memo bir kitap önerir misin lutfen bana?'' çevremi baya baya daraltmadan önce daha sık duyduğum bir cümleydi bu. eskiden sevdiğim kitapları önerirdim de. hatta değer verdiğim bir insansa kütüphanemden o kitabı ödünç bile verirdim. bana geri vermiş, vermemiş de umrumda olmazdı. babil'in asma bahçelri çağında yaşamıyoruz sonuçta, her kitabın tek bir baskısı yok. o kitabı tekrar okumaya ihtiyaç duyarsam başka bir baskısını alabilirim.
son zamanlarda epey tahamülsüz bir insan oldum. hala çok sık duyduğum bir rica ''memo bana bir kitap önerir misin?'' her defasında aynı iyimser aptallıkla öneriyorum hala. takıntı yapıyorum sonrasında ''aldı mı, okudu mu?'' çoğu alıyor ama kimsenin bir şey okuduğu ettiği yok.
rica ederim kimse benden kitap önerisi falan istemesin. dünyam yeterince karanlık. bir de bu tür paradoksların kağıt yaralarına hiç tahamülüm yok. okursanız ekime, okumazsanız aziz nesin'e.
son zamanlarda epey tahamülsüz bir insan oldum. hala çok sık duyduğum bir rica ''memo bana bir kitap önerir misin?'' her defasında aynı iyimser aptallıkla öneriyorum hala. takıntı yapıyorum sonrasında ''aldı mı, okudu mu?'' çoğu alıyor ama kimsenin bir şey okuduğu ettiği yok.
rica ederim kimse benden kitap önerisi falan istemesin. dünyam yeterince karanlık. bir de bu tür paradoksların kağıt yaralarına hiç tahamülüm yok. okursanız ekime, okumazsanız aziz nesin'e.
bütün canlılar yaşama kendi savunma silahlarıyla doğup bunları yaşam içinde kusursuz hale getirirler. lakin biz insanlar bundan bir miktar müstesnayızdır. bizim yaşam içinde karşımıza çıkacak psikolojik ve sosyal savaşlarda daha karmaşık silahlara ihtiyacımız vardır. yaşam içinde psikolojik savaşların önemli bir bölümünü kendimize karşı vereceğimizden mütevellit de işler daha karmaşık hal alır.
insan yaşamda en önemli savunma anlayışını güvende olmak şeklinde belirler. genelde bunun için aklına gelen ilk doğru yolu uygular. o da aslında çok uzak atalarımızın hayatta kalma şekli olan kalabalıklar arasında güvende olabileceği hissidir. bütün sosyal hayvanlar doğada bu şekilde varlığını sürdürür. yazık ki hangi sosyal sınıf içinde olursa olsun bir çok kadınımız da hayatta kalmanın sağlıksız bir güven biçimi olan celladına aşık olma yolunu seçer bu uğurda.
elbette ki insan da sosyal bir hayvan olduğu için yaşamda diğer insanlarla bir arada olmaya ihtiyacı vardır. ama insanın aynı zamanda kendini tanımak gibi bir çabası da olması gerekir. yazık ki çoğumuz farkında değilizdir ki, kendimizi tanımak yaşam içinde her olumsuzluğa karşı en doğru silahlanmanın baş harfidir.
türkiye toplumu neden diğer toplumlar kadar kitap okumaz? bunun en basit cevabı olan, ''çünkü matbaa osmanlı'ya geç geldi'' cevabı asla doğru bir yanıt değildir. zira kitap okumak insanın kendi kendine tahamül edebilmesini gerektirir. türkiye toplumu tarihsel ve sosyolojik olarak kendine tahamülsüz bir halktır. bu sebeple bireyselleşemez de. bireyselleşmeyi bilmeyen uluslar, sağlık bir biçimde toplumsallaşamazlar.
insan yaşamda en önemli savunma anlayışını güvende olmak şeklinde belirler. genelde bunun için aklına gelen ilk doğru yolu uygular. o da aslında çok uzak atalarımızın hayatta kalma şekli olan kalabalıklar arasında güvende olabileceği hissidir. bütün sosyal hayvanlar doğada bu şekilde varlığını sürdürür. yazık ki hangi sosyal sınıf içinde olursa olsun bir çok kadınımız da hayatta kalmanın sağlıksız bir güven biçimi olan celladına aşık olma yolunu seçer bu uğurda.
elbette ki insan da sosyal bir hayvan olduğu için yaşamda diğer insanlarla bir arada olmaya ihtiyacı vardır. ama insanın aynı zamanda kendini tanımak gibi bir çabası da olması gerekir. yazık ki çoğumuz farkında değilizdir ki, kendimizi tanımak yaşam içinde her olumsuzluğa karşı en doğru silahlanmanın baş harfidir.
türkiye toplumu neden diğer toplumlar kadar kitap okumaz? bunun en basit cevabı olan, ''çünkü matbaa osmanlı'ya geç geldi'' cevabı asla doğru bir yanıt değildir. zira kitap okumak insanın kendi kendine tahamül edebilmesini gerektirir. türkiye toplumu tarihsel ve sosyolojik olarak kendine tahamülsüz bir halktır. bu sebeple bireyselleşemez de. bireyselleşmeyi bilmeyen uluslar, sağlık bir biçimde toplumsallaşamazlar.
bugün çalıştığım hastanenin onkoloji bölümünde hasta bir mahkum gördüm. çevresinde eli silahlı üç jandarma ve kalan bir sene civarı ömrü vardı. eşi de oraya gelmiş. eşinin o mahkum arkadaşa bakan gözlerini gördüm. o gözleri uzak geçmişten tanıyorum. bir insanı gerçekten seven iki gözdü onlar. sahibinden bağımsız ve gizli iki kelime konuşma fırsatım bile oldu o gözlerle. eşine aşkla bakan o gözlerde, kirlenmiş acıma nehrine batmış hiç bir karışıklık yoktu. feodalitenin getirdiği öğrenilmiş çaresizlik yahut modernitenin kadına yüklediği çaresizlik de yoktu. ben bu kadar berrak sevgiyle yüklü gözleri iki insanda gördüm. ilk gördüğümde çok geçmiş yıllarda bana bakıyorlardı.
allah aşkınıza çevrenizde eşini seven tek bir insan tanıyor musunuz? ben pek tanımıyorum. bugün bir tanesiyle tanışmanın sevinci ve umudunu anlatacak kelime bulamıyorum.
keşke bütün sosyloglarımız yıllarca bütün işi bıraksa da, eşlerin neden birbirinden bu kadar nefret ettiğini araştırsa.
sizlerden ricam, size bakan gözlere çok dikkatli bakın. umarım siz de, gözlerle konuşabilme sanatını edinebilirsiniz. ve sizi gerçekten seven gözleri idrak edebilirsiniz. yahut en azından neden sevmediğini sorgularsınız.
allah aşkınıza çevrenizde eşini seven tek bir insan tanıyor musunuz? ben pek tanımıyorum. bugün bir tanesiyle tanışmanın sevinci ve umudunu anlatacak kelime bulamıyorum.
keşke bütün sosyloglarımız yıllarca bütün işi bıraksa da, eşlerin neden birbirinden bu kadar nefret ettiğini araştırsa.
sizlerden ricam, size bakan gözlere çok dikkatli bakın. umarım siz de, gözlerle konuşabilme sanatını edinebilirsiniz. ve sizi gerçekten seven gözleri idrak edebilirsiniz. yahut en azından neden sevmediğini sorgularsınız.
az önce bbc'de bir haber okudum. çin'de kendini ölmüş göstererek sigorta şirketini dolandıran adamın karısı iki çocuğuyla birlikte intihar etmiş.
bir kadının sevgisi ne kadar müthiş bir şey yahu. kadınlar her zaman için erkeklerden çok daha zeki ve bilinç sahibi insanlardır. hatta çok daha gerçekçidirler. belki de bugüne kadar aşk üstüne söylenmiş en güzel şarkı sözünü sezen söylemiştir;
''aşk için ölmeli aşk o zaman aşk''
ama yani emek verilecek insan var, ölünecek insan var, bir de yüzüne tükürülecek insan var. bu haberdeki kadın sadece bir örnek. kadınlar bütün bilinç ve zihin yeteneklerinde biz erkeklerden kat be kat üstünken acaba tasnif yetenekleri mi biraz az gelişmiş de, sosyal yaşamda her şeylerini verecek insanları bir birinden ayıramazlar. bu bahsi gerçekten çok merak ediyorum. ben kıt zekam ve bilgimle uzun uzun düşünmeme rağmen bir yanıt geliştiremedim. keşke dünyadaki bütün sosyologlar iki sene falan bütün işi gücü bırakıp bu soruya yanıt bulmaya odaklansa. eminim o zaman dünya daha yaşanılır bir yer olurdu.
bir kadının sevgisi ne kadar müthiş bir şey yahu. kadınlar her zaman için erkeklerden çok daha zeki ve bilinç sahibi insanlardır. hatta çok daha gerçekçidirler. belki de bugüne kadar aşk üstüne söylenmiş en güzel şarkı sözünü sezen söylemiştir;
''aşk için ölmeli aşk o zaman aşk''
ama yani emek verilecek insan var, ölünecek insan var, bir de yüzüne tükürülecek insan var. bu haberdeki kadın sadece bir örnek. kadınlar bütün bilinç ve zihin yeteneklerinde biz erkeklerden kat be kat üstünken acaba tasnif yetenekleri mi biraz az gelişmiş de, sosyal yaşamda her şeylerini verecek insanları bir birinden ayıramazlar. bu bahsi gerçekten çok merak ediyorum. ben kıt zekam ve bilgimle uzun uzun düşünmeme rağmen bir yanıt geliştiremedim. keşke dünyadaki bütün sosyologlar iki sene falan bütün işi gücü bırakıp bu soruya yanıt bulmaya odaklansa. eminim o zaman dünya daha yaşanılır bir yer olurdu.
Söylemek istediğim o kadar çok şey varki, ama boğazımda kat kat düğümleniyor söyleyemiyorum...
resmen çektiğim dertlerin, edilecek küfre değmez insanların tadı ağzıma geliyor artık. yorulmaktan yoruldum. şurda etrafıma bakıyorum da, iki derdimi birine anlatayım desem, sohbet edeyim kaynatayım desem dinleyen yok, dinlemiş gibi yapılıyor hep. hep bir ayak üstülük, geçiştirilme veya mesela dertlerim küçük görülüyor, önemsenmiyor, ''seninki de dert mi?'' cümlesini duyuyorum vs.
uzun bir süredir başa alıp alıp gerçekleşen süreç şöyle;
1. bu ne ya? noluyor lan? allah belanı versin!
2. iğreniyorum-acıyorum-acıyarak gülüyorum.
3. siktirin gidin.
yoruldum, cidden yaşamak büyük iş, gerçekten öyle. insanlarla ve kendinle, insanlara ve kendine rağmen yaşamak, insan kalabilmek çok zor.
uzun bir süredir başa alıp alıp gerçekleşen süreç şöyle;
1. bu ne ya? noluyor lan? allah belanı versin!
2. iğreniyorum-acıyorum-acıyarak gülüyorum.
3. siktirin gidin.
yoruldum, cidden yaşamak büyük iş, gerçekten öyle. insanlarla ve kendinle, insanlara ve kendine rağmen yaşamak, insan kalabilmek çok zor.
Gerçekten çirkinim. Telefonun ön kamerasını yanlışlıkla açınca saniyesinde duvara fırlattım.
İçi boşaltılan kavramlarla yeni gezegenlerde insanlar yaşar.
az önce bongu yavasça yere birakip biraya uzanip yarim takla atarak bi firt aldim. demek ki cok fazla'ca sıkılmışım. hm.
herneyse söylemek istedigim baska seyler de var. messellaa bu sözlükten olmayacak gibi.
yeni, taze, bilinmedik... şaşırtıcı, iş'e yarayacak, sürükleyecek, öğretecek, hayal ettitecek... gibi değil. çocuk bokundan belli olur. bu sözlüğün bokunda o piç cocuk boku rengi...yok.
herneyse söylemek istedigim baska seyler de var. messellaa bu sözlükten olmayacak gibi.
yeni, taze, bilinmedik... şaşırtıcı, iş'e yarayacak, sürükleyecek, öğretecek, hayal ettitecek... gibi değil. çocuk bokundan belli olur. bu sözlüğün bokunda o piç cocuk boku rengi...yok.
Espritüeliz aslında.... Sadece yaralandık.
we do not need no education
Allahım ne olurdu birazcık düşüncesiz ve gamsız olsaydım birazcık bunlardan katsaydın bana? Ufak detayların bu denli nefesimi kesmesini istemiyorum artık.
Biraz utanmam olmasa yoldan geçen ilk kişiyi kolundan tutup son zamanlarda başımdan geçen iyi kötü Her şeyi en ince ayrıntısına kadar anlatırım.
Çok uzun sürmez Ama çarpıcı olur. Böyle böyle oldu. Böyle böyle yaptım, böyle böyle ilerledi, böyle böyle kaybettim derim. Ana fikir kaybetmek olur. Tertemiz bir kaybeden olarak ona kaybetmenin en ince ayrıntısına kadar anlatırım.
Çok uzun sürmez Ama çarpıcı olur. Böyle böyle oldu. Böyle böyle yaptım, böyle böyle ilerledi, böyle böyle kaybettim derim. Ana fikir kaybetmek olur. Tertemiz bir kaybeden olarak ona kaybetmenin en ince ayrıntısına kadar anlatırım.
Canım deli gibi cinli perili hikayeler dinlemek istiyor. Ama youtube'daki hikayelerin çoğunu bitirdim ve neredeyse artık kaynağım kalmadı.
Zaten hikayelerin çoğu da hocaya gittik bir daha olmadı şeklinde biten zırvalar. Şöyle olsa da gece gece adrenalinden taş kesilsek..
Zaten hikayelerin çoğu da hocaya gittik bir daha olmadı şeklinde biten zırvalar. Şöyle olsa da gece gece adrenalinden taş kesilsek..
hayat çok boktan, kim ne derse desin insanı en çok yıpratan bir umudunun olmasıymış. hayat alıyorsak umut vardır demişlerdi bir yerlerde boşuna demişler. hayat, biz planlar yaparken başımıza gelenlerden ibaret değil mi? o zaman ne diye hâlâ iyi şeyler olacağına dair umutlar besliyoruz anlamıyorum.
''Depresyonda olup olmadığımdan emin değilim. Yani, mutsuz değilim Ama mutlu da değilim. Gün içinde espriler yapıp gülebiliyorum. Fakat bazı geceler yalnız kaldığımda, Nasıl hissedildiğini unutuyorum…''
''Depresyonda olup olmadığımdan emin değilim. Yani, mutsuz değilim Ama mutlu da değilim. Gün içinde espriler yapıp gülebiliyorum. Fakat bazı geceler yalnız kaldığımda, Nasıl hissedildiğini unutuyorum…''
Bazı günler değil hareket etmek nefes almaya dahi üşeniyorum. Bazı günlerse sosyal bir kelebek gibi eve girmek istemiyorum. Şu sıralar üşenme evresinde debeleniyorum lakin erteleme hastalığım yüzünden birikmiş tonla sorumluluğu ısrarla görmezden geliyorum. Bu giriyi de üşenerek yazdığım için muhtemelen hiçbir şey anlatamadım. neyse satırlarıma burda son verirken okuyanlara şimdiden geçmiş olsun dileklerimi gönderiyorum.
Bir sagopa ve ceza'nın barışmasını, bir de zengin sözlük'ün kemik kadrosunun toplanacağı günü bekliyorum senelerdir.
Özledik.
Özledik.
Kendi kendime konuşup üstüne kavga ediyorum. Gün içinde bir sürü insanla muhattap olup, ortak tek bir noktada buluşamamanın yan etkisi bu sanırım.
Bir noktadan sonra bu eylemi normal bulmaya başladım daha tehlikeli kısmı ise üstüne kendime küsüp, trip atıyor olmam. Yoksa iç sesimin dediklerini duymazdan gelip aksine hareket etmenin başka mantıklı açıklaması olamaz. Yalnız ne de güzel tertemiz delirdim.
İşbu giri mantık çerçevesine dönünce kendini yok edecek.
Bir noktadan sonra bu eylemi normal bulmaya başladım daha tehlikeli kısmı ise üstüne kendime küsüp, trip atıyor olmam. Yoksa iç sesimin dediklerini duymazdan gelip aksine hareket etmenin başka mantıklı açıklaması olamaz. Yalnız ne de güzel tertemiz delirdim.
İşbu giri mantık çerçevesine dönünce kendini yok edecek.
nezle olmak çok kötü bir şeydir.
Hayatın gerçek gizemi dini kurmacalarda olduğu gibi öldükten sonra ne olacağı değil ölmeden önce olacaklar. Yaşamı anlayabilen ölümü de anlayabilir. Doğumdan ölüme kadar varlığını sürdüren nedir ki? Beden, zihin, düşünceler an be an değişip durur. Kendimizi izlemeyi başarabilirsek hiçbir şeyin bir andan diğerine aynı kalmadığının ayırdına varırız. O halde hayatı bir arada tutan nedir? Eğer bu sorunun yanıtını bilmiyor lakin merak ediyorsanız on saniye süreyle nefesini izlemekle işe başlayabilirsiniz. Unutmayın On saniye süreyle tek odaklanacağız şey nefesinizi izlemek olacak. Eger on saniye süreyle başka hiçbir şey düşünmeden sadece nefesinizi izlemeyi başarabilirseniz. Sonunda Birgün bu kendinizi izleme süresini iki saate kadar çıkardığınızda hayatı neyin bir arada tuttuğu hakkında ipuçlarına ulaşacak ve ölüme dair o büyük sorunun da yanıtını bulacaksınız.
ne zaman takılıp düşsem, gölgede duran 56.saniyedeki gibi gülüyor şöyle: