confessions

ihtiras limani

1. nesil Yazar - neşeli

  1. toplam entry 1130
  2. takipçi 24
  3. puan 24565

michael faraday

ihtiras limani
Faraday a kadar elektrik akımının boruda akan su gibi akıp gittiği, etrafına herhangi bir etkisi olmadığı düşünülüyormuş,Faraday ın bu anlamda yaptığı katkı ve getirdiği ufuk onun en büyük üç fizikçi arasında anılmasına sebep oldu.

cumali ceber

ihtiras limani
Fragmanını izledim, insan ancak sıçabildiği yerde mutludur gibi bir şey söylüyor, buna benzer bir şeydi. Sonda da buna dair yazacağım.

Bu gibi filmler sebep değil sonuçtur. Söylenecek çok şey var ama ben ümidimi uzun zaman önce yitirdiğimden bir şey diyemiyorum. YouTube, Vine gibi mecralarda neler olup bittiğini ergen kardeşim vesilesiyle az buçuk bildiğim için çok doğal bir durum bu.

Birincisi, hala daha sinemaya yedinci sanat gözüyle bakıp ve Türk sineması'nı bir topluluk gibi düşünüp eleştirenler var, bu insanlar için bu bir sinema filmi değil. Bu bir video, uzun Vine, YouTube videolarının daha fazla emek verilip sinemada izleneni. Kamera falan farklı. Sinema kültürü yeni nesil için bizimki gibi değil.

İkincisi, bu ülkede bu Cumali karakteri gibi babası abisi arkadaşı olan yuzbinlerce belki milyonlarca insan var. Eskiden sinema endüstri olarak belli bir kitlenin etrafında dönerdi ve bu kitle de o rezil haline rağmen biraz olsun kalite çıtası koyardı. E şimdi bu adam bu kitleye de sen ben gibi izleyiciye de mahkum değil, neden üzerinde baskı hissetsin, neden olmadığı gibi biri gibi davransın ?

Gelelim su içine sıçma meselesine. Bu ülkenin insanının önemli bir bölümü, bir şeyleri bir yerleri terörize etmekten çok hoşlanır. Yıkmayı, zarar vermeyi sever. Hiçbiri birbirine saygı duymaz. Eğitimliden nefret eder. Gittiği ortamın bayağılaşmasını, enseye şaplak göte parmak olmasını ister. Bir yerlerde fazla bir güzellik varsa onu yıkmak, kırmak, üzerine yazı yazmak ister.

Bu yüzden YouTube videolarında yorumlarda Türkler muhakkak birbirine küfreder, sürekli bir saldırganlık hâli vardır. Birbirlerine sayğı duymazlar, öne çıkandan nefret ederler, çok öne çıkarsa taparlar.

Huzurlu bir yerde gürültü patırtı çıkarmayı severler, sakin bir Avrupa şehrinin sakın tramvayında taşkınlık çıkarmaktan habis bir zevk alırlar. Aynısını sarhoş Avrupalılar da yapar, onlar rahatlıktan yaparken bizimkiler zarar verme dürtüsüyle yapar.

Parka gider çiçekleri yolar, küfredene güler, sıçmak çok komik bir olaydır.

Bu yüzden bu film sonun başlangıcı gibi bir şey benim gözümde, maalesef. Eski türk toplumu anlayışı ile düşünmeseniz iyi olur. Orta vadede, belki bir toparlanma olabilir bilmiyorum. Birkaç jenerasyon gerekli gibi.

Bu tip bayağı, iğrenç komedi filmleri Hollywood'da da çekiliyor. Zenci komedileri özellikle, seviye yerlerde çok filmleri var. Ama çok ileri de var. Bizde o iyi de yok ve bu tip filmler çeşit olmaktan çok toplumun ana omurgasının favori filmi falan oluyor. Hey yavrum hey.

yankı

ihtiras limani
mevlana : " Bu dünya, bir dağa benzer. İşlerimiz, yaptıklarımız da seslenmek gibidir.
Seslerimiz, güzel de olsa, çirkin de olsa, dağa çarpar, döner yine bize gelir" demiş.

fikrimiz neyse zikrimizin de o olması gibi, esasen düşüncelerimiz yaptıklarımızı, yaptıklarımız etkilerimizi, etkilerimiz de karşılaştığımız tepkileri belirliyor. insanın yaşamı ve kaderi esasen kendi varlığının yansımalarından başka bir şey değildir. hayata farkında olmadan şekli biz veririz. hayallerimiz değil, arzularımız değil. gücümüz, rutinimiz, alışkanlıklarımız, yaptıklarımız. ayinemiz iştir, mutsuzluğumuz içimizin sesi ile işimizin farklılığıdır.

the truman show

ihtiras limani
1998 yapımı Jim Carey filmi.

Benim için samimiyetin insan zihninde, kalbinde, hafızasında silinmez izler bıraktığını anlatıyor bu film. tv'nin ilizyonu, insanın sınırlılığı, özgürlük mesajlarından çok daha önce bu. gerçek aşkı tattığı kızı hiç unutmadı. en ufak gerçeklik hissi, bütün senaryoların etkisini silip götürüyordu. gerçek hisler ve samimiyet, her şeyden öteye geçiyor. bu yüzden insanları unutmuyoruz işte. o zaman yaşadığımızı hissediyoruz.

yabancı

ihtiras limani
yabancı iyidir, onu severiz. Bize acılarını, hikayesini anlatır. İçinde binbir yalan olabilir, bize zarar veremez. En fazla iyi ikna etmiş der geçeriz. Bizi umursamayabilir, sevmeyebilir. Bu kalbimizi kırmaz, aşağılanmış hissettirmez. Çünkü o bizim iç dünyamıza girmiş değildir. Onunla konuşurken, projesini sunan bir mimar gibi iç dünyamızdan kesitler, çıktılar, 3 boyutlu maketlerle bir " sunum" yaparız esasen. Bir şövalye gibi zırhlıyızdır. Bu yüzden burada insanlar birbirini dinler, birbirine anlatır, birbirini yargılar.

Ama bizim için bilinen olan ve bizim karşısında bilinen durumunda olduğumuz, işte onun yanıltmasının yarattığı hissin konacak yeri yok. O öyle bir kandırmadır ki, basit bir ikna değil, öylesine bir yanılsama değildir. Öyle ki bizi doğru bildiğimiz her şeyden soğutur. Yanlış yanlış yanlış.. Bir şeyler çok yanlış olmalı. Nasıl, nasıl o beni bu kadar bilirken, kalbimi bilirken bunu nasıl yapar, ben nasıl aklımın ucundan dahi geçirmezken hem de ?

mücadele

ihtiras limani
bunun kardeşler yoldaşlar denen insanların cesedi üzerinden yükseleni vardır. kandan beslenir, ama asıl kovaladığı ölümlerin getirdiği öfke ve intikam değil, yasın ve matemin enerjisinin insanları birleştirmesi, kenetlemesidir. bu yüzden ölen bir dava kahramanının cenazesi mümkün mertebe kalabalık, renkli, muazzam olur. dosta güven düşmana korku salmak değildir amaç. o ateşte daha fazla kişi yakmaktır. dava, omuzlar üzerinde değil tabutlar üzerinde yükselir. her toprağa düşen yeni toprağa düşeceklerin bir nevi tohumudur. ölenler, davanın hedefleri tamamlandığında sanki yaşayamaya devam edecekmişcesine bir hissiyatla, davanın gerçeklestirilmesi için bir başka amaca dönüşür

hayal kurmak

ihtiras limani
hayal kurmak köklerini salacak toprak, yapraklarını uzatacak gök bulmak demek. toprağı, göğü bilmek demek. varacağı bir yere sahip olmak demek. hedefler hayallerden sonra gelir. hayal kurmak kalbin, nefsin ve birçok şeyin arzuladığı şeylere aklın, maddenin, acziyetin prangasından kurtulup uçmak demek. bunun dozajı çok fazla arttığında hayalperest oluyor insan. yaşamıyor esasen. yapmıyor, uğraşmıyor. dışarıda savaş varken kulaklarını tıkayıp şarkı söyler gibi bir hal içinde oluyor. ümidi olmayan hayal kuramaz. sadece, ümitlerini gerçek dünyada yapamadığı için, hayallerde gerçekleştirir. hayallerinden vazgeçtiğinde ölür insanın ümidi.

ihtiras limani

ihtiras limani
Uzatmayacağım, keskin nişancı nın yazdıkları içinde son paragraf gerçekleştirilmiş olsaydı mesele zaten uzamazdı. ki meselenin bu noktada halledilmesi için de adım atılmış ama sözler tutulmamış. Ortada yanlış anlama yok durum açık, yine de önemsiz. Ben kulis meselesine insanların neye kızdığına açıklık getirdim. engelle geç. En temizi budur.

çocuk gibi davranmak

ihtiras limani
Haksızlığa uğrama hissine dayanamamak ile karıştırılır.

Örnek verelim, tipin biri gelir, yazdığınız duyuru yorumunda kullandığınız " git askere yazıl bari" cümlesini aynen alıp cevap verir. Sonra bir girinizde Suriyeli çocuklarla ilgili söylediğiniz " ben olsam yerimi veririm" cümlenizi aynen alır böyle söyleyenler de genelde dediklerini yapmazlar falan der. Aynısı en az iki giride daha olur. Ki ben ontolojik i bilirim, bir bayram gününün yarısını yardım vakfında geçirir, insanlara maddi manevi destek olur. İtiraz edersiniz giride cevap verir, sonra yönetim tartışmayı siler. Mesaj atarsınız, benimle sorunun ne dersiniz, yanlış anlaşılma var denir, özür dilenir ama yine aynısı olur.

Bir sosyal medya ortamında tanımadığınız ve hiçbir özeliniz olmayan biri ile olan tartışmayı 5 yıldır cigerinizi bilen günleri geceleri beraber geçirdiğiniz insana anlatırsınız, adam gelir bunu " özel hayatın gizliliği" diye ajite eder, manipülasyon yapar, yaygara koparır, dava edeceğim dava! Der. Pardon da hangi özel hayat, sen kime kimin mesajını gösterme sınırı koyuyorsun? Senin benle ne özelin var, sosyal medya platformunda yapılan yorum ve paylaşımlar nasıl benim arkadasima anlatmamam gereken şeyler olabiliyor diyemezsiniz. Bu pişkinlik karşısında susarsınız. Utanırsınız tartışma büyüdü diye. Çekip gitmek istersiniz, birileri gelir kankacılık der yok çocuk tribi der.

Ontolojik benim canım ciğerimdir. Bu tartışmaya ben kendi isteğimle dahil oldum çünkü durduk yere canı sıkılıyor, canının sıkkın olduğunu gördüm sordum o da anlattı. O bizim özelimiz ve bizi ilgilendirir. Ne konuştuğumuzun hesabını Kilimcinin kör oğluna mı vereceğiz? Derin olduğu kadar hassas bir insandır. Tek derdi gönlünce yazmaktır. Ne tartışmaya kapalıdır ne de eleştiriye. Saldırı hariç.


yeniden başlamak

ihtiras limani
Aklıma şu jenga oyununu getiriyor. Ama tek başına oynuyorsun. En başta özgüvenle, umutla koyuyorsun tahta blokları. Yükseldikçe, bazı şeyleri yanlış hesapladığını fark ediyorsun, ya da ettiğinde geç oluyor. Tüm blokların eşit olmadığını fark ediyorsun mesela. Bir şeyleri kaçırdığını. Yaptığın ve yükselttiğin şey "eğrilmeye" başlıyor hayat karşısında. Sallanmaya, titremeye başladığında, dur demek istiyorsun kendine. Yıkmak, yeniden yapmak istiyorsun her şeyi. Arada bazıları da yardımcı oluyor tabi. Gelip mesela, hiç olmayacak bir yere hiç olmayacak bir şeyi bırakıp, hadi şimdi devam et, hayatını yükselt diyorlar. İhanet gibi, yüz üstü bırakmak gibi, kendine inancını öldürmek gibi.. Sanıyorlar ki, hayatına bıraktıkları bu çarpık bloktan sonra yükseltmek çok basit her şeyi.

Hayat bir oyun değil. Yeniden başlanmaz esasen hayata, en fazla yıkıntıların üstüne bir beton atar devam edersin. Hiç kimse kendini sıfırlayamaz bir anda. Kendini sadece başka bir sahnede sergileme kararı alırsın ama sonuçta sensindir işte. En fazla yeni bir sayfa açarsın. Ama kalem aynı kalem mürekkep aynı mürekkep , ne değişecek ? muamma burada.

zengin sözlük

ihtiras limani
Gider ayak ajitasyon yapan yazarları da gösteren sözlük. Benim şapkalı yazar kardeşlerimi topluca eksilediler.. kendinizi bu kadar önemsemeyin kimsenin hele öyle topluca eksileyecek hali yok. Ontoloji gölge etme başka ihsan istemez modunda yazan biri, aynı fikirde değilse aynı başlığa aksini de yazar ki sözlüklerin doğasında var tartışma ortamı. Benim için de aynı şey geçerli. Yazılarından hoşlanmıyorum- valla ben de senin yazılarından hoşlanmıyorum dediğim insanlar, karşıt görüşlü olup birbirimize saygı duyduğumuz insanlar oldu. Ama böyle dikkat çekmeye çalışıp sürekli tersine gidip nedeni sorulunca tribe girmek.. insanların olumlu şeyler yaptığı bir ortamda sorun çıkarıp sonra da ajitasyon yapmak çok düşük bir davranış. Sözü böyle kapatalım.

dokunmak

ihtiras limani
" Bir bedenin diğer bir beden üzerindeki niyeti dokunma anından itibaren somutlaşır. yaşamın en derin yüzeylerinde bile bu anın belirleyici bir yanı vardır. Bu an en eski dehşet duygularını içerir, onu tahayyül ederiz, düşleriz; uygar yaşam dokunulmaktan kaçınmaya yönelik çabaların sürdürülmesinden başka bir şey değildir " - elias canetti.

özgürlük

ihtiras limani
Özgürlük köleliğin olmamasıdır. Herhangi bir şeyin kölesi olan en azından o alanda özgür değildir. Kısıtlamaların olduğu yerde özgürlük yoktur denemez. Orada özgürlük ile köleliğin savaşı vardır. Bilek güreşinin devam ettiğine işaret eder çünkü kısıtlama, kısıtlayan için de bir sınır teşkil eder. köleliğin olduğu yerde sınır olamaz, bu anlamda sınırın olduğu her yerde bir tür özgürlük kendini inşa eder. Tıpkı hayallerimizde özgür oluşumuz gibi. Aklın içi sonsuzdur, ama gerçek ile çepeçevre sınırlıdır. 1 ile 0 arasında sonsuz sayı olması gibi.

vicdan

ihtiras limani
Vicdanına güvendiğimiz insanlara güvenebiliriz ancak. Hiçbir bağ o güvenin yerini tutamaz ve vicdanın yokluğunda işe yarayamaz. Aşk, dostluk, ailelik, sadakat, hiçbiri onun ikamesi değildir. Buna allah korkusu da dahil.. O evlilik programlarında çokça aranılan allah korkusu özelliği allah'ın hakkında ne hüküm verdiği belirsiz meselelerde iflas eder ve muhatabın vicdanı terazi olur o zaman. Bir insanı güvenilmez yapan en büyük şey, muhakemesi ile beraber vicdan mekanizmalarının çıktılarının adaletsiz oluşudur. Bu mekanizmaya sonsuz şey girebilir, ama çıkan şey bozuk bir makinadan çıkar gibi hatalı olacaktır. O zaman, ya onu sahiplenmeyecek ve zarara razı olacağız, ya da o güvenilmezlik ile ondan uzak duracağız. Yoksa " dersini almak" denen şey, tek bir senaryo için gerçekleşmiş demektir. Makinayı düzeltmektir esas olan.

kendini tekrar etmek

ihtiras limani
mutsuzluğun esaslı sebeplerinden biri. düşeriz düşmesine sürçeriz sürçmesine de tekrar düştüğümüzü aynı şekilde düştüğümüzü görmenin içimizdeki umut putlarını karamsarlık baltasıyla paramparça edişini dinlemek zorundayız çünkü kendi aklımızdaki akıl hastanemizin tek hastası da biziz tek gardiyanı da. tedavi edemeyiz kendimizi sonra da hatıra dolapları karıştırırız morfinler bulmak için.

yazar engellemek

ihtiras limani
Mesela bunu hak eden tiplerin başında bir yazarın girilerinin, duyurularının dibinde bitiverip sürekli ne söylerse tersini söyleyen tipler gelir. Derdin nedir diye mesaj atarsın AA üstüme iyilik sağlık diye hasedinden sağda solda çekiştirip yüzüne vurulunca mahalle karısı gibi anlamazlıktan gelirler, üstüne engelliyorum seni ! Diye trip atarlar.

Yazılarını beğenmiyor musun? Eksile geç.
Yazara tahammül edemiyor musun? Engelle geç.
Çok mu için doldu ? AT mesajını derdini anlat ya da nickalti yaz.

Ama hem girilerinin dibinde bitip duyurulara bile gelip tersini yazıp sinir bozarak kendi iç dünyanızda ne idüğü belirsiz hisler uğruna insanların sinirini bozmayın, canını sıkmayın. Salaklığın alemi yok. sözlüğe katkı veren insanları demoralize etmek gibi bir hakkınız yok.

gönderilmemiş mektuplar

ihtiras limani
bir zamanlar yüreğim kafesteki kuş gibiydi ve sen bana bahşedilmiş kafesime kadar inmiş gökyüzü gibi çıkmıştın karşıma hiç unutmuyorum. sevdim seni, sen de beni sevmiştin bir ara hiç unutmuyorum. zaman sensiz geçmiyor sen olunca da yetmiyordu hiç unutmuyorum. gittiğim her yerde ceketimin içinde taşırmış ve herkesten saklarmışçasına, varlığını zikredip dururdum kalbimin dudak ucunda hiç unutmuyorum.

hiç unutmuyorum çünkü duyduğum her şarkı bir şekilde bir dizeden bir notadan alıyor seninle geçirdiğim unuttuğumu
zannettiğim bir anı kucağıma bırakıp kaçıyor. kendimi unutuyorum ben bazen neden yaşadığımı da unuttuğum oluyor zar zor hatırlıyorum kimi hayati şeyleri ama seni hiç unutmuyorum. sen benim sonsuzluğa açılan kapım gibiydin. sana söylediğim her güzel sözü ben sanki masmavi bir kuyuya atmışım da onlar sonsuzluğun kıyılarına deniz yıldızları gibi vuracak ve ikimizin uzandığı kumsallarda karşımıza çıkacak gibiydi. sen bu dünyaya düşerken kaybettiğim sırdın.

hiç unutmuyorum çünkü başka türlü varlığını hissedemiyorum artık. ah hatıralar kumdan kale gibi aynı çünkü yokluğunu görüyorum geçtiğimiz çöllerde. rüzgarlar ayak izlerimizi siliyor. sensiz bu kaçıncı gün/ay/yıl tam olarak bilmiyorum. bazı günleri o kadar uzun bazı günleri o kadar kısa yaşadım ki takvimler yüreğime çizdiğim işaretlerle tutmuyor birbirini. sen unutuyor musun ? unutursan unuttum de bir gün. de ki bileyim, bu limandan kalkacak bir geminin varacağı diğer limanın var olmadığını. ya yakarım limanı ya da sonsuz mavilikte fırtınılarda parçalanıp yok olana dek sürüklenirim.

tecrübe

ihtiras limani
tecrübe yenilmiş el yumruğudur. hangi alanda kimden yendiği fark etmez. hayatın pratiğini Öğrenme süreci ile ilgili bir şey. Dücane cündioğlu siyaset ile felsefenin veya ahlakın farklarını anlatırken, siyaseti matematiksel olarak bir formüle uydurmazsın, var olanı gözlemleyip kurallarını koyarsın der. siyaset biraz daha insanın ve toplumun davranışlarını öğrenerek, tecrübeyle şekil alır . matematiğin ve ahlakın kuralları ise yalın olarak orada durur.

artık nasihat dinlememizi istemiyorlar bunu da önyargıya dayandırıyorlar. her şeyi sen tat, tecrübe et, iyiyi de kötüyü de günahı da sevabı da. oysa insan için sihirli bir kelime vardır : empati. empati ve muhakeme yeteneği güçlü bir insan, dışkı yemeden de dışkının yenmeyecek bir şey olduğunu algılayabilir. hayatı ilk kez biz keşfediyormuşcasına özgür ve bağımsız olmamız söyleniyor bizlere. bizler ise trafik kazası görünce ben de bakıcam ben de görücem diye kıvranan insanlar gibi, kendi bencilliğimizi tatmin etmek adına başka hayatları taciz ediyor, adına da tecrübe deyip geçiyoruz.

delirmemek için yapılanlar

ihtiras limani
kendini işine vermek.
inanmak, dinlere, kainata, doğa anaya inanmak.
sevmek, aşık olunca varlığının tıpkı bir lego parçası gibi ait olduğu yere oturacağı beklentisi ile sevmek, sevilmek istemek.
kibre kapılmak, etrafındaki her şeyi savuran bir rüzgar gibi savuran kibrine sarılıp, her şeyin kötülüğünü başkasında aramak.
büyüklenmek. kendini kainatın merkez noktası kabul edip, tüm uzaklıkları kendine göre adlandırmak, kendini nötr, tarafsız, objektif bulup her şeyi buna göre veya acı diye adlandırmak.
umut etmek, bir sabah başka biri olarak uyanacakmışcasına esasen ancak başka biri olduğunda gerçekleştirebileceği hayaller kurmak..
34 /