sosyal medya uzmanlığı gibi bir ara ortalık kendine seo diyen tiplerle doluydu. türkiye'de internet alanındaki çoğu kavram ve etiket gibi bu da zamanla toparladı sanırım. biraz beli düzgün internet sitesi yapabilen seoyum diye dolanıyordu ortalıkta.
" biliyorum beni böyle sessiz sakin, üzerine aldığı sorumluklarla ilgilenen, hiçbir tartışmanın içine girmeyen biri olarak görmek beni az çok tanıyanlara garip geliyor, açıkçası bana da garip geliyor. ben hiç bu kadar sessiz sakin kaldığım dönemi hatırlamıyorum ama böyle daha iyi sanki, stresten uzak, sadece yazmak, bilgilendirmek, bilgilenmek."
kendisi hakkında vaktiyle bunu yazmış : (bkz:#3792)
kaderden kaçılmaz, karakterin neyse osun işte. kavgacı, problem arayan, tartışmaya aç.
bir yazar, uzun süre ontolojik sancilarimin merhemi nin yazılarına yönelik imalarda, saldırılarda bulundu, iş kavga boyutuna ulaşınca, sırf ontolojik i birileri destekledi diye, bu ucuz halk kahramanı çıktı suçlu belli iken ontolojik e cephe aldı, geldi benim nickaltıma yazdı, hala daha hiçbir dahli olmayan bir olayla ilgili " karışmam ama, banane ama, huzur istiyorum" ama diye diye 10 giri falan yazdı.
neysen osun, durduk yere birilerini rahatsız edip sonra zeytinyağı gibi üste çıkmaya çalışan kişiyi savunup, diğer yazarı birileri destekledi diye sinir olmanın tek sebebi var : tartışmadan beslenen ruh halin. o yüzden şu ama maskelerini çıkarsan iyi olur, okuyan kimse yemiyor.
kendisi hakkında vaktiyle bunu yazmış : (bkz:#3792)
kaderden kaçılmaz, karakterin neyse osun işte. kavgacı, problem arayan, tartışmaya aç.
bir yazar, uzun süre ontolojik sancilarimin merhemi nin yazılarına yönelik imalarda, saldırılarda bulundu, iş kavga boyutuna ulaşınca, sırf ontolojik i birileri destekledi diye, bu ucuz halk kahramanı çıktı suçlu belli iken ontolojik e cephe aldı, geldi benim nickaltıma yazdı, hala daha hiçbir dahli olmayan bir olayla ilgili " karışmam ama, banane ama, huzur istiyorum" ama diye diye 10 giri falan yazdı.
neysen osun, durduk yere birilerini rahatsız edip sonra zeytinyağı gibi üste çıkmaya çalışan kişiyi savunup, diğer yazarı birileri destekledi diye sinir olmanın tek sebebi var : tartışmadan beslenen ruh halin. o yüzden şu ama maskelerini çıkarsan iyi olur, okuyan kimse yemiyor.
Göz makyajını her kadın için destekliyorum. İsterse sadece kalem olsun. gerisi tartışmaya açık.. küçük gözlü kadınların büyük gözleri varmışcasına efekt vermeye çalışmaları Ahu gözlü kadınlara olan düşkünlüğü artırıyor sadece. O kadar da komplekse gerek yok..
Diğer yandan kadınımın tematik makyajlar yapması da hoşuma gidiyor, sahtekarlıktan öte şıklığın başka bir hali bence. Tiyatral baştan çıkarmalar için ideal.
Diğer yandan kadınımın tematik makyajlar yapması da hoşuma gidiyor, sahtekarlıktan öte şıklığın başka bir hali bence. Tiyatral baştan çıkarmalar için ideal.
bazen bir körün parmak uçlarıyla dokunduğu şeyi aklında resmetmesi gibi bir hal alıyor. bazı hisleri yeniden hatırlamak için, tüm o acının ve özlemin yüzünde dolaştırıp parmaklarınızı kısacık aşk ve mutluluk anını çekip alıyorsunuz. özlem o hissi çağırmanın sancısı halini alıyor.
fena değil ama daha çok isminin ekmeğini yiyor gibi gelen grup.
tired pony şarkısı :
katman katman olduğu söylenebilir. halkın popüler kültürü, lümpenlerin popüler kültürü, sözde aykırı özde tek tiplerin popüler kültürü.. çünkü artık halk ve elitlerin kesin çizgilerle ayrıldığı bir dünyadan uzağız. dip dibe çok başka dünyalar paralel evrenler gibi aynı anda nefes alıyor.
aşık olduğun kişiyle.. durun hemen vurmayın klişe! diyerek. aşık olduğunuz kişiyle kavgalıysanız, dokunamıyorsanız, sarılamıyorsanız, rüyada onunla sevişmek uyandığınızda önce güçlü bir haz ve mutluluk sonra ise soğuk ve acı bir tat bırakıyor. yine de her rüyamız böyle olsun..
aşık olma ali, hayatı bir temanın renkleri, sesleri içinde yaşamaya benziyor. aşk hayatı algılayışımıza ve yaşayışımıza yayılıyor. bir misyon edinmiş gibi, bir amacımız vrmış gibi bir hale bürünüyoruz. bunu arzuladığımız için bu olmuyor, aşk kendi kendine, yaşam tarzımıza, günü geceyi algılayışımıza sızıp yayılıyor. her şeyin rengi değişiyor. bize bu etkiyi yapabilen insanların sayısı sınırlıdır. o yüzden aşk yalnızlıktan bir süre sonra bile olsa çabuk ayrılır.
hafızadan yer edinmiş yaşanmışlık parçası.
iki gün önce bir hatıramı canlandırmak adına çıktığım bir yolculukta unuttuğum başka hatıralarıma denk geldim. her sokakta her köşede başka anım canlandı. yürüdükçe kendi gürültümde kayboldum. şunu fark ettim ki insan güzel bir hatırada kendisinin güzel bir yansımasını ararken, ne eğri büğrü yollarda ne yaralar aldığını, kendine ne zulümler ettiğini hatırlıyor. hatırlamak istediğimiz anıların kapıları ardında bekleyen ne çok hatırlamak istemediğimiz anımız var.
bir çok ben'i hala o köşe başlarında kendime gülümserken buldum.
iki gün önce bir hatıramı canlandırmak adına çıktığım bir yolculukta unuttuğum başka hatıralarıma denk geldim. her sokakta her köşede başka anım canlandı. yürüdükçe kendi gürültümde kayboldum. şunu fark ettim ki insan güzel bir hatırada kendisinin güzel bir yansımasını ararken, ne eğri büğrü yollarda ne yaralar aldığını, kendine ne zulümler ettiğini hatırlıyor. hatırlamak istediğimiz anıların kapıları ardında bekleyen ne çok hatırlamak istemediğimiz anımız var.
bir çok ben'i hala o köşe başlarında kendime gülümserken buldum.
temelde pasta, çoğunlukla bilimum unlu mamülün bulunabildiği mekanlar.
türkler için cafe kültürü olmasa da pastane kültürü vardı denebilir. limonatası, profiterolü, ekleri, tuzlu-tatlı kurabiyeleriyle, çikolatalarıyla. pastane buluşmaları denen şeyler, bugünün yaşlı veya olgun insanlarının çoğu için ilk buluşmalardı. bugün kahve zincirleri, bu mekanların yerini alıyor. çoğu artık pasta satın alınabilen yerler haline geriledi. yine de insan o " kendi imalatmız" dedikleri limonatanın tadını özlemiyor değil.
türkler için cafe kültürü olmasa da pastane kültürü vardı denebilir. limonatası, profiterolü, ekleri, tuzlu-tatlı kurabiyeleriyle, çikolatalarıyla. pastane buluşmaları denen şeyler, bugünün yaşlı veya olgun insanlarının çoğu için ilk buluşmalardı. bugün kahve zincirleri, bu mekanların yerini alıyor. çoğu artık pasta satın alınabilen yerler haline geriledi. yine de insan o " kendi imalatmız" dedikleri limonatanın tadını özlemiyor değil.
yıllar gölgeler gibi düşer yollarıma
yaşanmış güzel şeylerin hepsi
fısıldar bir fotoğraf gibi tebessümümü
içinde sen olan, içimde sen olan
silüetinden kaçamam her şiirde can bulan
şarkılar hep sesinin tadına yakınsar
uykularımda bulurum seni
tenin ve sıcaklığın dolar ruhuma ve avuuçlarıma
benimliğin kokar bütün dünya
uyanışlarımı çirkin kılar yokluğun
sanki seninle büyüdüm
ve sanki
göğe yükselen hislerimin sarmaşığı
sensizlik boşluğunda salınır
hislerim büyür kırılmalara doğru
içinde yayılıp rengimi vermek isterken
dokunmazsan çatlayan toprak oldum sana
yüzümdeki ve ellerimdeki kir
bana yasaklar seni
vurulmaya utanılacak bir kapı gibi durur
beni adam bilişin
ama aşk ölümcül bir rüzgar gibi
fırtınalaşıp dünyamda
cüretini yüksekliğine taşır
mor bahçelerine yeniden düşmek için
utanç ve hasretle
mor dünyanın kapısında bir şiirdir sesim
yaşanmış güzel şeylerin hepsi
fısıldar bir fotoğraf gibi tebessümümü
içinde sen olan, içimde sen olan
silüetinden kaçamam her şiirde can bulan
şarkılar hep sesinin tadına yakınsar
uykularımda bulurum seni
tenin ve sıcaklığın dolar ruhuma ve avuuçlarıma
benimliğin kokar bütün dünya
uyanışlarımı çirkin kılar yokluğun
sanki seninle büyüdüm
ve sanki
göğe yükselen hislerimin sarmaşığı
sensizlik boşluğunda salınır
hislerim büyür kırılmalara doğru
içinde yayılıp rengimi vermek isterken
dokunmazsan çatlayan toprak oldum sana
yüzümdeki ve ellerimdeki kir
bana yasaklar seni
vurulmaya utanılacak bir kapı gibi durur
beni adam bilişin
ama aşk ölümcül bir rüzgar gibi
fırtınalaşıp dünyamda
cüretini yüksekliğine taşır
mor bahçelerine yeniden düşmek için
utanç ve hasretle
mor dünyanın kapısında bir şiirdir sesim
Seine nehrinin üzerindeki taş köprülerin en uzun ve en karanlığı üzerinde, çıplak gökyüzü altında uzaklarda fenerleri yakılı gemileri izliyordum. Şehrin arkamda kalan kısmında ışıklar çoktan sönmüştü ve bacalardan yükselen dumanlar tütmez olmuştu. önümde ise gittikçe yoğunlaşan ışıklar vardı, belli belirsiz gelen ama geldiği yerin kalabalıklığını anlatan sesleri sezebiliyordum. İçtiğim sigaranın son nefeslerinden sonra, bir ölü gibi suyun üzerinde sürünerek ilerleyen kayığı izledim, uyuyamayan insanlar için hiç fena bir şey değildi.
Çok uzaklardan ailesinin ve köylülerinin yaptığı şarabı getirip satan küçük bir dükkanın önünde birkaç kadeh içmek için durdum. Sokağın köşesinde birkaç çingene, bütün gün çalmış ve oynamış olmanın yorgunluğu ile ağır bir gitar parçasıyla şarkı söylüyordu. Şimdiden sarhoş olmuş insanlar ara sokaklarda evlerinin yolunu düşe kalka arıyordu. Diğer yandan atlı arabalar sert ve kararlı kamçı darbeleriyle hızlanıyor, hanımefendileri ve beyefendileri şehrin bayağılaşmaya başlayan kısmından nezih bahçelere taşıyordu. İşçiler eşleriyle, zenginler de kimi buldularsa, ve kimseyi bulamayanlar hayalleriyle ama herkes aklında sevişme varmışçasına şehrin ışıklı kısmını boşaltıyordu. Henüz tanışmış ve şimdilik birbiriyle eğlenmenin derdinde olan aşıklar ve yalnız insanlar hala dans ve eğlence arıyordu.
- Aşık olduğum kadını kaybettim genç adam dedi kır saçlı bir adam, sarhoş ve sallanan haliyle, aşık olduğum kaybettim… sonra da duvara çarparak yığılıverdi. Başını kaldırıp bana sordu :
- Sen hiç aşık olduğun kadını kaybettin mi ?
- Ben fazlasını kaybettim ?
- Karşılıklı aşk hissettiğin kadını mı kaybettin ?
- Beni boşver, Nasıl bir kadını kaybettin ?
- Tablo gibi bir kadındı.. anlatsam melek zannedersin. Ya sen ?
- Ben şiir gibi bir kadını kaybettim sanırım. İçimde şiirleştikçe anlıyorum bunu. Söylesene bayım, hiç edebiyat gibi bir kadın tanıdınız mı ?
- Doğrusu genç adam ben kadınların kiraz dudaklarına, hayat fışkıran kahkahalarına, kıvrak kalçalarına ve cilvelerine aşık olmayı tercih ediyorum. Sen benden de yaşlısın ha ? anlatsana, nasıl oluyor söylediğin şey ?
- Doğrusu, kadın olmasına her kadından güzel ve çekiciydi. Orası başka. Güzel romanlar okursunuz değil mi bayım ? bize bizim de bildiğimiz hayatı öyle bir anlatırlar ki, öylece akıp gider. Çok güzel zarif bir yelkenlinin süzülmesi gibi. Hayatı boyayarak anlatmak gibi, her şey zarif, hoş bir hal alır. Hep güzel bir şarkı çalar sanki. İnsanların içinde yaşarız. Hisleri, ruhları, izlemek gibi bir şey değil mi roman okumak. Ya da şiir.. ya da hikaye. Hiç şiir gibi yaşadınız mı bayım ? hiç yürüyüşü yüksek ruhlardan bir nehrin akışı gibi olan bir kadın gördünüz mü ? bir kadınla anınızı yeniden düşününce çok şarabi bir hikayeyi okuyor gibi hissettiniz mi kendinizi ? bir kadının gözünden görünen dünya, en fantastik ve en tatlı romanların atmosferi gibi geldi mi ? kendinizi hiç roman karakteri gibi hissettiniz mi bayım ? bir kadının sözlerini, satırlarını etinden daha çok arzuladınız mı hiç bayım ?
- Bir kadının etini satırlarına tercih etmek mi, ben de kendimi deli zannederdim. Hayatı henüz tanımamışsın genç adam.
- Hayır tanıdım ama, çok farklı bir hayatı tanıdım. Şimdi diğer türlüsü çok anlamsız geliyor.
- Bence ayılamayacaksın genç adam.
- Bu dünya böyle daha güzel.
- Peki o kadını nasıl kaybettin ?
- Bir roman karakteri gibi sevdim. Ve basit bir serseri gibi, kendi içimin karanlığını kustum bir kez. Ruhunu kirletmeme izin vermedi.
- Ben ruhlar nasıl temizlenir bilmem genç adam, şarap lekesi dışında hiçbir leke dikkatimi çekmiyor.
Gülümseyerek, sessizleşen şehirde kendi hayallerimizi ceplerimize doldurup köprünün iki yanına doğru yürüdük. .
Çok uzaklardan ailesinin ve köylülerinin yaptığı şarabı getirip satan küçük bir dükkanın önünde birkaç kadeh içmek için durdum. Sokağın köşesinde birkaç çingene, bütün gün çalmış ve oynamış olmanın yorgunluğu ile ağır bir gitar parçasıyla şarkı söylüyordu. Şimdiden sarhoş olmuş insanlar ara sokaklarda evlerinin yolunu düşe kalka arıyordu. Diğer yandan atlı arabalar sert ve kararlı kamçı darbeleriyle hızlanıyor, hanımefendileri ve beyefendileri şehrin bayağılaşmaya başlayan kısmından nezih bahçelere taşıyordu. İşçiler eşleriyle, zenginler de kimi buldularsa, ve kimseyi bulamayanlar hayalleriyle ama herkes aklında sevişme varmışçasına şehrin ışıklı kısmını boşaltıyordu. Henüz tanışmış ve şimdilik birbiriyle eğlenmenin derdinde olan aşıklar ve yalnız insanlar hala dans ve eğlence arıyordu.
- Aşık olduğum kadını kaybettim genç adam dedi kır saçlı bir adam, sarhoş ve sallanan haliyle, aşık olduğum kaybettim… sonra da duvara çarparak yığılıverdi. Başını kaldırıp bana sordu :
- Sen hiç aşık olduğun kadını kaybettin mi ?
- Ben fazlasını kaybettim ?
- Karşılıklı aşk hissettiğin kadını mı kaybettin ?
- Beni boşver, Nasıl bir kadını kaybettin ?
- Tablo gibi bir kadındı.. anlatsam melek zannedersin. Ya sen ?
- Ben şiir gibi bir kadını kaybettim sanırım. İçimde şiirleştikçe anlıyorum bunu. Söylesene bayım, hiç edebiyat gibi bir kadın tanıdınız mı ?
- Doğrusu genç adam ben kadınların kiraz dudaklarına, hayat fışkıran kahkahalarına, kıvrak kalçalarına ve cilvelerine aşık olmayı tercih ediyorum. Sen benden de yaşlısın ha ? anlatsana, nasıl oluyor söylediğin şey ?
- Doğrusu, kadın olmasına her kadından güzel ve çekiciydi. Orası başka. Güzel romanlar okursunuz değil mi bayım ? bize bizim de bildiğimiz hayatı öyle bir anlatırlar ki, öylece akıp gider. Çok güzel zarif bir yelkenlinin süzülmesi gibi. Hayatı boyayarak anlatmak gibi, her şey zarif, hoş bir hal alır. Hep güzel bir şarkı çalar sanki. İnsanların içinde yaşarız. Hisleri, ruhları, izlemek gibi bir şey değil mi roman okumak. Ya da şiir.. ya da hikaye. Hiç şiir gibi yaşadınız mı bayım ? hiç yürüyüşü yüksek ruhlardan bir nehrin akışı gibi olan bir kadın gördünüz mü ? bir kadınla anınızı yeniden düşününce çok şarabi bir hikayeyi okuyor gibi hissettiniz mi kendinizi ? bir kadının gözünden görünen dünya, en fantastik ve en tatlı romanların atmosferi gibi geldi mi ? kendinizi hiç roman karakteri gibi hissettiniz mi bayım ? bir kadının sözlerini, satırlarını etinden daha çok arzuladınız mı hiç bayım ?
- Bir kadının etini satırlarına tercih etmek mi, ben de kendimi deli zannederdim. Hayatı henüz tanımamışsın genç adam.
- Hayır tanıdım ama, çok farklı bir hayatı tanıdım. Şimdi diğer türlüsü çok anlamsız geliyor.
- Bence ayılamayacaksın genç adam.
- Bu dünya böyle daha güzel.
- Peki o kadını nasıl kaybettin ?
- Bir roman karakteri gibi sevdim. Ve basit bir serseri gibi, kendi içimin karanlığını kustum bir kez. Ruhunu kirletmeme izin vermedi.
- Ben ruhlar nasıl temizlenir bilmem genç adam, şarap lekesi dışında hiçbir leke dikkatimi çekmiyor.
Gülümseyerek, sessizleşen şehirde kendi hayallerimizi ceplerimize doldurup köprünün iki yanına doğru yürüdük. .
Ruhsal alanda entropiyi durduran ya da tersine çevirmeye çalışan yegane şey aşktır. Gerisi, çocukluktan kalan o tam ve büyük bir graniti kıran, bozan, ufalayan, aşındıran yaşam tecrübesi eseri hislerdir. İnsanın çocukluğunda inandığı masal, en fazla taş tabletlere yazılmış kadim inanış-aldanış hikayelerine döner. Oysa aşk toplar, düzenler, enerji akışını tersine çevirir.
Çılgın bir tutkunun kucağında, kendini onunla birlikte yüksek yerlere çıkarken, düşüncelerini paylaşırken, güzel ve soylu şeylerin tadına varırken görüyordu. Kızın ruhuna sahip olmaktı hayali, bu hayal kabalıktan tamamen uzak, kafasında tam olarak şekillendiremediği, özgürce bir ruh yoldaşlığıydı.
bir deniz fenerinden saçılan ışık gibi, kendini sevdirmenin ışığını yansıtırdın yaşamından. canında, canlılığında o Ege berraklığını, parıltısını görünce kamaşmıştı gözlerim. ruhunun şarabi tadı hangi toprağın üzümünden anlaşılırdı. ama sana aşık oluşum sarp ve dumanlı Kafkas dağlarının zirveleri gibi efsunlu tutkularınla karşılaşmamdaydı. kendimi o uçurumdan bıraktığımdan beri düşüyorum. gözlerinin daha derinine, göğsünün daha saklısına, teninin daha kuytusuna düşüp duruyorum. tek boynuzlu at katili canavar bir ruh gibi çok katlettim senin özgür ormanlarında salınan hislerini. kaç gece ikimiz mehtabı izlerken çıplak tenini soğuk rüzgarlara açık bıraktım. kaç kez yuva bildiğimiz güvenimizin kapısının kırdım kilitlerini.
Eğer bütün pusulalar seni göstermeseydi " dönecektim, daha kötü bir hatıram olsun istemedim" dizesine sadık kalırdım.
periler padişahının kızı, senin ruhunu aşk şarabıyla büyümüş hikmet ağacından, tutkudan işlemişler bildirim. bilirim senin önünde eğilir nice sözünü silah bilen de etini ve iradesini aşılmaz sanan da
bilirim sen aşk dışında dizginlenmezsin hiçbir şeye. bilirim ruhun damga tutmaz. zihmimin içinde hala uçuşup durursun vakur kanatların kuğu zarafetinle.
korkuyorum dünyadan, seni tanıdıktan sonra çirkin gelir oldu gözüme her şey. ve sana değen her şey de o kadar güzel.
eteklerine dünya değmesin.
Eğer bütün pusulalar seni göstermeseydi " dönecektim, daha kötü bir hatıram olsun istemedim" dizesine sadık kalırdım.
periler padişahının kızı, senin ruhunu aşk şarabıyla büyümüş hikmet ağacından, tutkudan işlemişler bildirim. bilirim senin önünde eğilir nice sözünü silah bilen de etini ve iradesini aşılmaz sanan da
bilirim sen aşk dışında dizginlenmezsin hiçbir şeye. bilirim ruhun damga tutmaz. zihmimin içinde hala uçuşup durursun vakur kanatların kuğu zarafetinle.
korkuyorum dünyadan, seni tanıdıktan sonra çirkin gelir oldu gözüme her şey. ve sana değen her şey de o kadar güzel.
eteklerine dünya değmesin.
AliExpress'den çıkmazlar. İşleri büyüyünce alibaba'ya transfer olurlar.
Yüzüklerin efendisi'nde cüceler olarak hikayeleştirildikleri söylenir.
Not : lord fyodor uyardı, tolkein'in kitaplarda benzetim yapmadığına dair açıklamaları mevcutmuş. Sanırım üçüncü kişilere ait bir benzetimdi. Gerçi ben yakıştırdım tamahkarlıklarını.
Not : lord fyodor uyardı, tolkein'in kitaplarda benzetim yapmadığına dair açıklamaları mevcutmuş. Sanırım üçüncü kişilere ait bir benzetimdi. Gerçi ben yakıştırdım tamahkarlıklarını.
Beyaz üzerine siyah çizgili hayvan.
Şarkı söylemekten öte kastettiğim şey, ses rengi güzel ve tatlı olan bir kadın oturup dinleme arzusunu tavan yaptırabiliyor. Sesinden makas alası geliyor insanın.