tanrı'nın yokluğuna dair bir yargı ileri sürmediği için dinlere karşı nötr bir pozisyonda kalmıştır. doğadaki her şeyin sadece doğal sebepler ile açıklanması gerektiğini ileri sürer. bu sebeple din-bilim çatışmasıyla ilgili bir çok sorunun altında bu sistem yatar. doğaüstü sebepler nasıl oluşur , tanrısal müdahale nedire genellikle cevap veremez.
tanrı'nın yokluğuna dair bir yargı ileri sürmediği için dinlere karşı nötr bir pozisyonda kalmıştır. doğadaki her şeyin sadece doğal sebepler ile açıklanması gerektiğini ileri sürer. bu sebeple din-bilim çatışmasıyla ilgili bir çok sorunun altında bu sistem yatar. doğaüstü sebepler nasıl oluşur , tanrısal müdahale nedire genellikle cevap veremez.
Biraz milliyetçi, biraz ak sever, çok çay severlerin toplandığı ocak. Gerçek ülkücüleri tenzih ediyorum. Bahçeli ve cemaatinden bahsediyorum.
1965 doğumlu danimarkalı aktör. hani ömrümüzden bir kaç sene verip daha fazla yaşamasını istediğimiz kişilerden biri. casino royale'de le chiffre rolüyle izlemiştik, hannibal dizisinde ise duruşu yetti zaten.. hiç konuşmasa, sadece dursa da yeterdi..
Yasak bir şey yediği zaman kendini suçlu hisseden ve orada kimsenin göremeyeceğini sandığı için masanın altına gizlenmiş çocuk gibi hissettim şu an kendimi. İzmir de doğup büyüdüm diyemeyecek kadar korktum.
Boyoz deyince aydınlanma yaşayamıyor, çiğdem dediğinde ruhunun daha ulvi, daha hür, daha sadık bir hale geldiğini hissedemiyorsanız bizim suçumuz ne ?
Tanım : melezdir. Yersen..
Boyoz deyince aydınlanma yaşayamıyor, çiğdem dediğinde ruhunun daha ulvi, daha hür, daha sadık bir hale geldiğini hissedemiyorsanız bizim suçumuz ne ?
Tanım : melezdir. Yersen..
anthony hopkins'in muhteşem doğaçlama yeteneği ile kült olmuş karakteri. Sonraları mads mikkelsen ile yeniden yorumlandı. ikisi de birbirinden başarılı.
kafamın içinde bilmediğim fotoğrafların izlerini arıyorum. damla damla, şıp şıp akarak ilerleriyorum beynimin henüz bilmediğim kıvrımlarının rengi içinde..
içime bakmaktan daha acıtıcı ne var diye düşünüyorum. ellerimi görüyorum, beynimin kırışıklıklarını açmaya çalışıyorlar. düşümdeki papatyaları buluyor ellerim. hangi bahçe ki orası ? insan bazen merakından yürüyor, çiçeklerle bezenmiş bahçeyi. aşkın yolunda yürür gibi , sırf denemek için çarptırıyor kalbini avuçlarında.. ve biliyorum diyor ; aşk nereye kadar, ne kadar doruğa tırmanmıştır ki, bir taş gibi yuvarlanmıştır en fazla kafa göz, gövde yara yara...
hem aşk dediğin hep aşık olana göre değil midir ki ? karnının içinde bir bebek büyüttüğün duygusunu yaşatacak denli kim sevmiştir ki birini ? kim böyle bir hazla beklemiştir aşkını, aslında olmayan bebeğini ?
karnından utanan ve saklamaya çalışan ne çok insan var.. bir keresinde karnına bıçak sokarak sanki bir balonmuşçasına söndürmeye çalışan birini görmüştüm... karnının içindeki boşluğu, orada ne olduğunu merak mı ediyordu ? yoksa içindeki olmayınca ruhunun kanatlarının uçabileceğini mi düşünüyordu ?
içime bakmaktan daha acıtıcı ne var diye düşünüyorum. ellerimi görüyorum, beynimin kırışıklıklarını açmaya çalışıyorlar. düşümdeki papatyaları buluyor ellerim. hangi bahçe ki orası ? insan bazen merakından yürüyor, çiçeklerle bezenmiş bahçeyi. aşkın yolunda yürür gibi , sırf denemek için çarptırıyor kalbini avuçlarında.. ve biliyorum diyor ; aşk nereye kadar, ne kadar doruğa tırmanmıştır ki, bir taş gibi yuvarlanmıştır en fazla kafa göz, gövde yara yara...
hem aşk dediğin hep aşık olana göre değil midir ki ? karnının içinde bir bebek büyüttüğün duygusunu yaşatacak denli kim sevmiştir ki birini ? kim böyle bir hazla beklemiştir aşkını, aslında olmayan bebeğini ?
karnından utanan ve saklamaya çalışan ne çok insan var.. bir keresinde karnına bıçak sokarak sanki bir balonmuşçasına söndürmeye çalışan birini görmüştüm... karnının içindeki boşluğu, orada ne olduğunu merak mı ediyordu ? yoksa içindeki olmayınca ruhunun kanatlarının uçabileceğini mi düşünüyordu ?
Bence filozoflar halt yemişler. tutkuları yönlendirse şahane şekilde yaşayabilir insan. bir tek sanat konusunu doğru yönlerdirme olarak görmüşler. Bilmiyorlar ki insanın sevgilisine, sevdiğine yönelen tutku onunla var olan tutku ne kadar güzeldir. bir çok tutkuyu bir anda tüketip yıkıcı tutkuların içinde buluyorlar kendilerini sonra da tutku bitti diyorlar. Ildırar'ın bir yorumu vardı Almanya'da kaldığı zamanlarda ; bunlar bir şey yer içer gibi öpüşüyorlar diye. e şimdi günümüz modern insanı her şeyi olmadık yerde hızlıca tüketiyor. sabır yok. evlilikler tabii sonra berbat. evliliğe bir şey bırakmıyorlar ki.. bir çok paylaşımı çok hızlı şekilde yaşıyorlar. günün tamamına yakını beraber geçirmek uzun bir süreçte zarar veriyor. eskiden insanların tutkuları niye daha büyüktü ? ulaşılmazlıkla süsleniyordu, her şeye bir anda ulaşan birinin ve hemen tüketen birinin boşlukta kalması cidden şaşırtmıyor. tutkuların neden kaynaklandığını ve bu tutkuları nereye nasıl bağlayabileceğini ve nasıl yaşanacağını bilmiyorlar..
Aşk bir kaçış değil. insanın insana olan Aşkı varoluş içinde bir varoluş. dünya dışına, insan insanın içinde çıkamaz. çıksa bile bir yerden sonra o çıkışın asıl kaynağını görür. dünya dışına yolculukta o yolcuğu güzel hale getiren unsur, insana olan sevda. o kadar güzel ki bilene yörüngede kalmayı daha da kolaylaştırıyor, dengeliyor. günümüz insanın çok eksiği var. modern insan müslümanları dünyadan lezzet almamakla itham eder de asıl hazzı almayı bilmeyenin sadece hazlarda bile arayışlarla ömrünü tüketenin ta kendisi olduğunu bir türlü görmez. yaşamın içinde dünyadan kaçamamış, uzak kalamamış insanın dramı.. özüne dönüşü yani yabancılaşmayı tersine çevirmeyi bilmiyor ya hedonist bir yaşam ile ölümü ve sıkıntılarını unutmak istiyor ya da tehlikeli bir romantizm içinde kayboluyor..
Aşk bir kaçış değil. insanın insana olan Aşkı varoluş içinde bir varoluş. dünya dışına, insan insanın içinde çıkamaz. çıksa bile bir yerden sonra o çıkışın asıl kaynağını görür. dünya dışına yolculukta o yolcuğu güzel hale getiren unsur, insana olan sevda. o kadar güzel ki bilene yörüngede kalmayı daha da kolaylaştırıyor, dengeliyor. günümüz insanın çok eksiği var. modern insan müslümanları dünyadan lezzet almamakla itham eder de asıl hazzı almayı bilmeyenin sadece hazlarda bile arayışlarla ömrünü tüketenin ta kendisi olduğunu bir türlü görmez. yaşamın içinde dünyadan kaçamamış, uzak kalamamış insanın dramı.. özüne dönüşü yani yabancılaşmayı tersine çevirmeyi bilmiyor ya hedonist bir yaşam ile ölümü ve sıkıntılarını unutmak istiyor ya da tehlikeli bir romantizm içinde kayboluyor..
elleri çok güzeldi. Gözleri de. sonra sesi, söyledikleri, tezcanlılığı, tuhaflıkları, aksiliği, tutkuları. tutku dolu oluşu. ya şimdi ? hepsi uzak. hepsi sakin ve tuhaf. gökyüzünde zarif. ama çok uzak. gerçekdışı. her yer sessiz..ç sessiz benle uyumlu. ben, belli belirsiz ve yine gerçekdışı. inanılmaz derecede saf ama heyecan verici. dur! sessizliğin içinde bir şey şekillendi bak. hadi risk al! fırçayı tuvale vur. fırça indi mor tuvalin üstüne. beyazlar titredi ve uzunca bir iz bıraktı. gözlerin renklerin üzerinde dolaştı. zihnine bir düğüm attım. hayalin düğümden atladı. tuval ikiye bölündü. bir yanı uzağa çekildi. öteki yanı durdu. inatla sımsıkı tutundu.. içini yansıtan bir yüze dönüştü. şefkat bulma arzusundan sıkılmış. başka bir bölgeye çekilmiş, taviz vermez bir havayla oraya yerleşmiş gibi. ani bir şey oldu! yüz, durduğu yerden utandı. olağanüstü bir yüzdü. kapıyı çarparak kapattı..
insanın yalnızlığa karşı bir direnci olarak zuhur eder, insanlar arası Aşk. bir anlam arama hevesiyle yalnızlığa saplanan ruhu içine düştüğü çukurdan kurtarmak üzere salınan bir ip. insan kendisinden başka bir dünyanın çekimine kapılınca gördüğü dünyadaki her şey onun düşüncesine kapılıyor. bırakın size Aşkınızı tanımlayan yüz binlerce satırı. dinleyin içinizi, şayet Aşk şarabını içtiyseniz. dokunulunca bozulmasından korktuğunuz, aklınızın, zekanızın rasyonel gücünden uzaklaşıp ister tümden gelip ister tüme varan basit adımları büyütüp kendinizi, benliğinizi sevmekten vazgeçti iseniz, tutunun, içinde yaşadığınız o tatlı hisse.
tüm varlığın bir sonu gelirken yaşadıklarınızın sonu gelecek diye üzülmeyin. evet, gelecektir. bir toz bulutu gibi yığılıp dokunuşların arasında bir toz bulutu gibi kayıp gidecek kurduğunuz dünyanız. realist düzen içinde kendi çırpınan kalbinizi duyuyorsanız, ardından gidebilecek çılgınlığa sahipseniz bırakın dağılsın o kumdan kaleler. belki de dağılmayacak kim bilir ? leyla vü mecnun(vü farsça' da "ve, ile" anlamındadır. evet aslı budur. ali şir nevai' den ya da fuzuli' den okuyun can sıkar. algılarınız hızlı ise tarar geçersiniz. biri geçenlerde beni bu konuda hepten cahil sandı. halbuki kendisi sir arthur conan doyle' un eserlerinden bahsederken ki, II. abdülhamid' in ona hayranlığı bilmemekle beraber kendisinin tüm hikayeleri okumuş olduğumuzu da düşünmedi. ne diyebilirim çevirileri okumak sıkıntı değil de orijinal metinden okumak bizi zorluyor kabul etmeli. science of deduction çok etkilidir zihin için. gözlemleme ve analiz yeteneği artar. bu konuda da the definitive book of body language gibi gayet sade basit bir kitap vardı bu konuda insanların beden dilini okumak için faydalı olabilecek. nereden nereye geldim.. neyse bu gibi kitapların sayfalarında hissedilemeyecek bir unsur. kapılar o kadar parlak ki görmeyen kalp utansın, insanın insana olan Aşkını...
tüm varlığın bir sonu gelirken yaşadıklarınızın sonu gelecek diye üzülmeyin. evet, gelecektir. bir toz bulutu gibi yığılıp dokunuşların arasında bir toz bulutu gibi kayıp gidecek kurduğunuz dünyanız. realist düzen içinde kendi çırpınan kalbinizi duyuyorsanız, ardından gidebilecek çılgınlığa sahipseniz bırakın dağılsın o kumdan kaleler. belki de dağılmayacak kim bilir ? leyla vü mecnun(vü farsça' da "ve, ile" anlamındadır. evet aslı budur. ali şir nevai' den ya da fuzuli' den okuyun can sıkar. algılarınız hızlı ise tarar geçersiniz. biri geçenlerde beni bu konuda hepten cahil sandı. halbuki kendisi sir arthur conan doyle' un eserlerinden bahsederken ki, II. abdülhamid' in ona hayranlığı bilmemekle beraber kendisinin tüm hikayeleri okumuş olduğumuzu da düşünmedi. ne diyebilirim çevirileri okumak sıkıntı değil de orijinal metinden okumak bizi zorluyor kabul etmeli. science of deduction çok etkilidir zihin için. gözlemleme ve analiz yeteneği artar. bu konuda da the definitive book of body language gibi gayet sade basit bir kitap vardı bu konuda insanların beden dilini okumak için faydalı olabilecek. nereden nereye geldim.. neyse bu gibi kitapların sayfalarında hissedilemeyecek bir unsur. kapılar o kadar parlak ki görmeyen kalp utansın, insanın insana olan Aşkını...
istediğim, denizi yazmak. zümrütlerin, gökyakutların sabrını; ağaçların tarihsizliğini… bir tek kıyısını kavrayabildiğimiz, anlamını ancak bir tek kıyısıyla kurduğumuz denizin öyküleri yoktur bir kara adamı için. yolculuklara, ister gerçek ister düşsel olsunlar, yakıştırdığımız son, öbür kıyıda bitse bile, deniz gene tek kıyılıdır, üzerinde yaşayıp çalışan biri olmadıkça. deniz, kara adamının yalnız sınırlarını kaldırışı değil, sınır düşüncesini içinden çıkarıp atıvermesidir. her şeyin bir aradalığının bir yerde başlaması ya da bitmesidir. istediğim, denizi yazmaktı. her şeyin bir aradalığına yenik düşeceğimi bile bile.
Altı ay bir güz - bilge karasu..
Altı ay bir güz - bilge karasu..
Aşk yitik bir var oluşun,
kaleminde tükenir mi?
sembollere saklı anlamlar,
birleşince vücudu elde eder mi?
sorun yalnız gecelere,
tek bir hata var mı?
bir ışık huzmesi selamlar,
hislerdeki hatayı
gel, gör;
Sen sende değilsin
tut karanlıktan uzanan,
çırpınan elleri
dokunmak zor, söz tükenince
ne elem ne de mutluluk,
buna engel
tırmalar ateşi rüyaları,
gün geçer,
baki kalır candan bir anı
gülümsemenin hatırına;
açılan çiçekler,
sesinle bedene gider..
kaleminde tükenir mi?
sembollere saklı anlamlar,
birleşince vücudu elde eder mi?
sorun yalnız gecelere,
tek bir hata var mı?
bir ışık huzmesi selamlar,
hislerdeki hatayı
gel, gör;
Sen sende değilsin
tut karanlıktan uzanan,
çırpınan elleri
dokunmak zor, söz tükenince
ne elem ne de mutluluk,
buna engel
tırmalar ateşi rüyaları,
gün geçer,
baki kalır candan bir anı
gülümsemenin hatırına;
açılan çiçekler,
sesinle bedene gider..
hayret etmek korkudan uzaktır, hayret edersen seversin ve anlamaya başlarsın diyor arabi. Bu yüzden seviyorum arabiyi.
hayatın acı verici unsurlarından biri. neden, insan karşısına çıkan bir değer ; bu olgu ya da kişi olur, içselleştirir ? hayatın boşlukları o kadar sert ki her daim dolmayı bekler. bir dokunuşa hasret kalan bir bünyeye yalnızlığı sormak epey zordur..
İnsanoğlunun kendini kandırmasıdır içsellik. gece yatağa uzanan birinin rüyasında gerçeklik tarafından kabul görmeyen rüyalarına tutunmasıdır. basit bir dokunuş bu, sadece kalbin yokluk çektiği atmosfere bağlı..
kimse düşünmez bir boşluğun başka biri ile dolacağının mümkün olmadığını. bu kadar basitliğin içinde elinde bir şekerle avunan çocuğun masumluğu ile sevinir insan..
Sırf şu yüzden: Bu kocaman anlamsız karmaşa içinde modernlik denen bu umarsız saçmalığın içine atılmış; fırlatılmışken dış dünya bir yana daha kendi kendisiyle bile ancak arada bir uyum içinde olabildiğinde, gene de kendine aykırı düşüyor, kendi kendini çeliyor, kendinden acı çekiyorsa, kişi--- daha ne olsundu ki!?...
Benlik..
Benlik..
Diğer sözlükler baz alınacaksa ex nickimi vereyim moderatör yapın beni.
Tanım : şu anki hali oldukça nitelikli muhteviyata sahip.
Tanım : şu anki hali oldukça nitelikli muhteviyata sahip.
bilincine varılmış suçun yol açtığı acı verici duygu olarak tanımlanıyor. ama suçla ilişkisi olmayan utançlar da vardır. Hiç tanımadığımız, haber bültenlerinde denk geldiğimiz herhangi bir tecavüz suçu utanç duymamıza neden olabilir.burada söz konusu olan insanların bu denli bozulabilmesinin insan olarak hepimizi ortak sorgulamaya itmesi. burada kişinin insan olarak bu kadar onursuzlaşmasından utanç duyarız. bazı insanların duymadığı utanç bizim utancımız olur. böylesi bir utancın kaynağıysa o kişi ile özdeşleşmek değil kendimize karşı duyduğumuz sorumluluk neticesinde gerçekleşir. bu ''o kişiyle'' ortak yanımızı (yani insanlık sıfatını) görmekten kaynaklanır ki bu bir yanıyla acı verici ve ezicidir, ama diğer yanıyla ötekine bir köprü oluşturmaz.
bazen insan bağlandığı kişinin ilgisi olmadan hayatta kalamayacağını düşünür ve sonunda ona boyun eğmekten başka bir çaresi olmadığını görür. işte terk edilme korkusunun yarattığı bu dehşet duygusudur kişide boyun eğme güdüsünü yaratan. ancak bu boyun eğme, her şeyi kabullenme eylemine korkuya ve dehşete açıkça izin verilmeyeceği için bunlar bilinçdışı gerçekleşirler. böylece bilinçsiz korku ve bilinçsiz boyun eğiş benliğimizin parçaları haline gelir. yani bedenimiz bile artık kendimize ait değildir. ama biz bedenimizin denetimimiz altında olduğunu sanırız. onu denetlediğimiz doğrudur ama kendi irademizle değil yabancı bir iradeyle!
gerçek olmayan duyguların bize duyguymuş gibi sunulması. acı çeken bir insan, gerçeğinin karşısına çıkmak yerine gerçek duygularını bastırarak göstermelik duygular sergiler. bunun sebebi imajını koruma isteğidir. göstermelik duygularına imaj cilası atarak karşı tarafı asıl duygularının bu olduğuna inandırır. ancak bir süre sonra gerçek duygusunun ne olduğunu algılayamamaya başlar. çünkü duyguların taklit edilmesi, kişide karışıklığa yol açar. gerçekten hissettiklerine kendi de inandığı için biz de her ne kadar kuşkularımız ve çekincelerimiz olsa da ona inanma eğilimi gösteririz.
Bünyesinde bulunan yazarların ( benim dışında ) birbirini tanıdığı sözlük. Bir iddia olsa da içi boş değil. Dikkatimi çeken bir kaç profile tıklayınca takip sayısından anlamak mümkün oldu. Genelinin takipçi sayısı 20-25 arasında. Demem o ki ; ben tek siz hepiniz.
umut bir zehir, her yudumda hayallerin sarhoşluğuna iten ve ardından realitenin acı tokadını yüzden esirgemeyen.
''tanrı öldü'' diye yaklaşan nietzsche'nin bakışı umudu öldürdü, insanların çoğunun haberi yok. kurtuluşun esintisi ile uçarken umutsuzluğun sarsıntısı ile titremek mi dersiniz tüm mesele ? nerede bir yaprağın savruluşunda ki hayran olunası güzide denge ?
''tanrı öldü'' diye yaklaşan nietzsche'nin bakışı umudu öldürdü, insanların çoğunun haberi yok. kurtuluşun esintisi ile uçarken umutsuzluğun sarsıntısı ile titremek mi dersiniz tüm mesele ? nerede bir yaprağın savruluşunda ki hayran olunası güzide denge ?
trip. kısası makbul.
o kadar basit ki kimine göre sadece cinsellikten uzak kalarak hedonizmden kurtulmak. ne büyük sanrı ki bu içinde bulunduğu hazların arasında temel iç güdünün bir çok sorunu ortadan kaldıracağına inanmak. insanın içindeki muhteşem firavun sizi tahtından selamlar! hazlar ve tutkular bununla bitse, güç istencine tutunan yahut tutunduğunu göremeyen güruhun çokluğunda kalkmaz görünen sorunlar. ah bu yok edicilik ve üstün olma isteği.. kemirirken ruhun iskeletini, pragmatist ve oportünist şeytanın sana yardımcı olacaktır. kibir en sevdiği günah. istersen biraz kulak vermeyi dene, kurtulacağını düşünüyorsan sadece benliğinle.. işin zor be insan, dikkat et sürebilir hazin yolcuğun ta ki ölene kadar.
hassasiyet çoğu insana göre istenmeyen bir durumdur. işi düşünmek olan insana göre de, çalışabilmesi için gerekli ön koşuldur. niche şöyle der ; hassas olmayı ben istiyorum. hiçbir deneyimimin benden ayrılmasını istemiyorum! eğer içgörülerin bedeli gerilim ise ne yapalım, öyle olsun. bu bedeli ödeyebilecek kadar zenginim..