zengin sözlük yazarlarının karalama defteri

pestenkerani
Piskoposlar, imamlar ve sultanlar, hahamlar, ruhbanlık ve uhrevi aristokrasinin çekiçleri altında inliyor insan hikayeleri. Çekiç politikacı domuzların elinde... hikaye sahiplerinde Şehadet ülküsü, şerbet kuyrukları, akletmez başlar kalabalığı. Bazen insan diyor ki, tüm her şey bir perde çekmeye baksa ne iyi olurdu. Ah insan, ah vuran ve vurulan, ölen ve öldüren. Bozuk bir hikayeyiz ne yazık.
rallici
İnsan kaç kere yapar aynı hatayı? Bu kadar hayalperest olunmaz ki. Hadi oldun. E kardeşim gerçekle yüzleştiğin halde neden devam edersin hayal kurmaya? Kimse kandıramaz seni istemezsen, izin vermezsen. Anca kendini kendin kandırır, sonucunda da gene kendin ağlarsın. Gülerken yanında olanlar da ağlarken yanında olmaz.
davy jones
Üzerimden büyük bir sorumluluğu attım, ama şimdi kendimi başıboş hissediyorum. Acaba bana ağır gelen sorunlarım-sorumluluklarım mıydı beni yalnız hissettirmeyen? Yoksa onlar olmadan mı özgürüm ve onlar varken özgürlüğün anlamını mı bilmiyordum? Yoksa özgürlüğüm müydü "beni yalnız bırakmayan sorumluluklarım"? Zamanla göreceğim sanırım.
climax
yatmam lazım, sabah hem iş hem idman var. gözümde 1 gram uyku yok.
2 hafta sonra ilk defa bugün 2 bardak kahve içtim sanırım onun etkisi bu, az daha uyanık kalırsam ya yeni bir kitaba başlayacağım, ya da nba final serisini izleyeceğim ki bu da benim için ölümcül bir perşembe demek olur.
umarım az sonra duş alınca uykum gelir, inşallah, amin.
quares
2015 yılının bir haziran akşamıydı , arkadaşım selahattinle birlikte sağ-sol muhabettleri yaptığımız , arada bi haldununda vallaha bizim aile koyu erbakancıydı diye lafa atladığı güzide keyif aldığım akşamlardan biriydi . lakin tek sorun paramızın olmayışıydı , zaten o güne kadar da hiç yüklü miktarda bi paramızda olmamıştı , bi ara 100 liramız olmuştu , selahattin idda dan tutturmuştu , sonra 100 lirayı ikiye katlarız diye idda da barcelonaya vermiş , heycanla biz maçı izlerken barcelonanın 70. dakikada yediği üçüncü golden sonra dumur olmuştuk , sahi neydi bizim paramızın olmayışının temel sebebi , haldun atladı hemen yine , olum siz imansızsınız , fatihayla subanekeyi katıştıran adamsınız , allah size niye para versin . lan ne imansızlığımızı gördün diye bağırdım , olum en son hangi cumaya geldin lan dedi , duraksadım , hadi onuda geç , geçtiğimiz yıl ramazan ayında caminin çay ocağında su içiyordun lan milletin gözünün içine baka baka , lan orada sana beddua eden amcaların ahı tuttu olum senin işin rast gitmez dedi . haklıydı haldun sustum , lakin cidden ben ramazan ayında olduğumuzu unutmuştum , neyse paramızın olmaması sebebini imansızlığa bağlamıştı haldun , ama başka bir sebebi de olmalıydı . biz bunları düşünürken karnımız acıktı ve cebimizde ki son paraları birleştirip 2 tane yarım ekmek döner alıp 3 kişi paylaşma planları yaparak en ucuz dönercinin yolunu tuttuk . lan haldun , ya bu dönerler sakat attan falan yapılıyorsa ? dinen bir sakıncası yok mu , hadi biz imansızızda sen de kendini tehlikeye atma , sen ver paranı biz senin yerine de yeriz dedim . olum eğer at eti varsa bu işletmenin günahı , ben tavuk eti var düşüncesiyle yiyorum diyerek gayet mantıklı bir açıklamayla beni geri püskürttü . tam dönercinin sokağına girmiştik , bi baktık yan taraftaki düğün salonunda bi düğün var , ulan girsek belki içerde yemek dağıtıyorlardır hem de paramız cebimizde kalır düşüncesiyle içeri girdik , üstümüz başımız perişan , selahattin şap şap terlikleriyle ses çıkarta çıkarta yürüyor , tam bir rezillik , ama ücretsiz bir yemek tüm bu rezilliği ortadan kaldırır amacıma ulaşırım düşüncesiyle hareket ediyorum . içeri girip arkalarda bir masaya geçiyoruz , masada bulunan tuzluk ve paketlenmiş kürdanlar burada bir yemek organizasyonu olacağının adeta habercisi , ama o da ne yanımıza doğru asude geliyor , lan bunun burda ne işi var diyorum kendi kendime , bu arada asude kız arkadaşımdır , oo quares beylerde buradaymış , o telefon niye açılmıyor bakiyim diyerek gelip yanıma oturuyor , biraz anaç bi tavrı vardır asudenin neyse , telefonumu yanıma almamışım dediğim an telefonumun çalmasıyla dumur oluyorum , yalan söyleyemiyorsun söyleme diyor sert bir tavırla , tamam diyorum da senin burada ne işin var , evlenen kuzenim umarım bi gün bizde evleniriz deyip duruyor , tabi ben o sıra izzet altınmeşenin beni nin hipotenüsünü düşünüyorum , biri boş bi şey anlatınca hep bunu düşünürüm ve kendime hep şunu derim ulan izzet altınmeşenin beninin hipotenüsünü heseplamaktan daha da boş şeyler varmış allahım koru bizi yarebbim . yalnız ortada bir sorun var o evlenen kişi haldunun da kuzeni , haldunle asude de uzaktan akrabadır , haldunun akrabalık ilişkileri fazla iyi olmadığından böyle düğün falan bilmez , olum kalkın gidelim diyorda , asude den yemek dağıtacaklarını düğünün yemekli olduğunu öğreniyoruz , asudenin annesi yanımıza geliyor , ooo quares bey hoş gelmişssin falan bi boş muhabett de bu kadın açıcak , izzet altınmeşeyi yine devreye sokuyorum , neyse babası geliyor , tabi iri yarı bi adam , izzet altınmeşe falan hiç gerek yok , ciddi ciddi konuşuyoruz , istanbullara gittin liseye orda yeni kızlarda görmüşsündür falan diyerek bir şeyler ima ediyor , efendim ben askeri lisede okuyorum ve okulumuzda malesef kız yok diyorum , niye malesef diyor , ne malesef beyefendi diyorum , okulumuzda malesef kız yok dedinya niye orda malesef kelimesini kullandın diyor , yok efendim ne malesefi 600 tane erkek gayet mutluyduk aslında diyorum ve konu acayip bir hal alıyor . tamam sonra görüşelim diyip gidiyor yanımdan , görüşürüz efendim diyorum , görüşücez görüşücez hiç merak etme diyor manidar bir şekilde , manyak herif ayrıntılarla yemiş kafayı , asude de kalkıyor , ben kalkayımda siz 3 erkek mutlu mutlu oturun diyor ve gidiyor , ulan bu nasıl ilişki böyle ailede herkes laflarıyla dövdü resmen beni , neyse gelen güzel bir yemek her şeyi telafi eder . hem daha kötü ne olabilirki dediğim an altın merasiminin mikrafon ve kamera eşliğinde masaları gezerek yapıldığını görüyorum , ulan bu ne görgüsüzlük bu ne görmemişlik allah belasını vermesin rezil olucaz lan diyorum , yavaş yavaş kamera bize doğru gelmekte , resmen tüm akçaya rezil olucaz kurbanlık koyun gibi bekliyoruz , spikerde bağırıyor , damadın teyzesinden beşi biyerde yok 200 tl falan , aslına bende hayatımda ilk defa 200 tl görmenin verdiği garip bir mutluluk var , o sıra asudeyle göz göze geliyoruz , gel diyorum , yavaş yavaş geliyor , bize bi yerden altın bul hızlıca diyorum , altın yokta alın şu 50 tl yi verirsiniz diyor , 50 tl yi alıp hızlıca geliyorum , sıra bize geldiğinde 50 tl yi atıyoruz , yüzsüz spiker 3 kişiden 50 tl diye bağırıyor , tüm salon da bu laf yankılanıyor , tamam aldın abicim işte uzatma al geç de diyemiyorsun ki , asude atlıyor bi anda , onlar sahte para verdi diye , ulan kız nasıl bağırıyor ama sahte para verdiler diye , lan bu parayı sen verdinya bana da demek olmaz şimdi diye düşünüyorum , asude çenen kopsun asude o an geldi aklıma , neyse spiker kontrol ediyor ve bağırıyor evett 3 utanmazdan 20 kuruş değerinde sahte 50 lira , ulan annem de orda , adam bas bas bağırıyor bunlar aile terbiyesi almamış diye annemle göz göze geliyoruz , etrafta ki kadınlara aile terbiyesi ben verdim bu çocuk kendini sonradan bozdu falan diyor , abi bunlar özel diyorum , ne özeli genel genel deyip siyasi gönderme yapmaktan geride kalmıyor puşt , hayır adama vursam lime lime ederler bizi hepsi iri yarı , o sıra asudeyle de göz göze geliyoruz , ankaraya gelin götürsem ulaaaan melih gökçek ankaraya deniz getiremedi sen getirmişssin ya la denecek kadar mavi gözlerine bakıyorum , ulan niye yaptın bunu der gibi bakıyorum ve o sıra birinin kolumu çekiştirip yere düştüğünü fark ediyorum , selahattin lan napıyosun olum lan demeye kalmadan yerde çırpınıyor selahattin , haldun da nasıl bas bas bağırıyor kardeşim ölüyor diye , hayır bi göktaşı çarpmadı bulunduğumuz kara parçasına , daha neler olacak diye düşünüyorum , spiker hala bize laf atıyor , ortamdan allah belanızı versin yuh , bu kadar da yüzsüzlük olmaz falan diye bağırışmalar geliyor , selahattin yerde anlam veremediğim bi kriz geçiriyor , heycanlanınca kekeme olan haldun resmen konuşma özürlü bir hal almış , yani tek başıma kalakalıyorum , en son, babamla arifin manchestere attığı golü izlerken bir anda çıkan songül karlı sütyensiz videosuna denk gelince böyle kalakalmıştım , neyse haldun ellerinden tutuyor , ben ayaklarından allahın belası şap şap terliklerini de orada bırakıyorum , hızlıca düğün salonundan çıkıp uzaklaşıyoruz ve biraz uzaklaştıktan sonra selahatiin kendine geliyor , meğersem bunlar düğün salonundan çıkmak için böyle bir numara yapmışlar , lan helal olsun şeytanın aklına gelmez , akçayın yarısı zaten içerde , hısım akraba hepsi gördü rezilliği , ulan iki tane pide yiyecektik , ağzımıdan geldi diyorum . selahattinde tuturmuşta şap şap terliklerimde şap şap terliklerim niye bıraktınız falan diyor , sinirim bozuk zaten asudeyi arıyorum , selahattinin şap şap terliklerini getirsene çaktırmadan diyorum , biz onu yaktık imha ettik , siz her kaçtığınız yerde arkanızda böyle silahlar mı bırakıyorsunuz he bide bu rezillikten sonra beni arama ve uzun bi süre görüşmeyelim diyor , tamam o babanada söyle ben istanbulun yarısını elden geçirdim diyorum , efendim diyor , babana söyle o anlar diyorum ve telefonu kapatıyorum , o geceden sonra , selahattin , haldun ve ben bir daha görüşmemek ve bir deha balıkesire gelmemek üzere ayrılıyoruz , tabi ayrılmadan önce paraları birleştirip 2 döner alıp 3 kişi paylaşmayı da ihmal etmiyoruz .
quares
bundan yaklaşık 1 yıl önce akşam saatlerinde çalan telefonun sesiyle başladı tüm olaylar , normalde gece telefonum çalınca açmıyorum psikolojik bi sorun , tüm yakın akrabalarım , arkadaşlarım ve sevgilim ahsen de bilir . ama beni o saate arayanın ahsen olduğunu görüyorum , açmıyorum ilk başta ama bu ısrarla arayınca açmak zorunda kalıyorum . efendim ahsen bile diyemeden bu ağlamaya başlıyor , kardeşimi dövdüler gel lütfen , tehdit etmişler bide kardeşimi birazdan yine gelip dövücez diye . tamam geliyorum deyip hızlı adımlarla dışarı çıkıyorum . evde bulunanlar bizde gelelim diye tuturuyorlar ama yok siz evde kalın diyerek onların gelmesine izin vermiyorum .

şişlide bulunan evimden çıkıp cevahirin önündeki metrodan kız arkadaşımın balatta oturduğu eve gitmek için yola koyuluyorum . haliç metrosunda iniyorum bilen bilir hani köprü tarzında bi metro yaptılar işte orada iniyorum. oradanda bi otobüse atlayarak balata geliyorum . balatta yolun kenarında ilim yayma cemiyeti diye bi yer var . onun yanından yukarı bi yokuş çıkar balat sokaklarına doğru oradan çıkıyorum ve daha başka yollardan da geçerek kız arkadaşım ahsenin evine varıyorum . ahsen ağlamaklı bi şekilde kapıyı açıyor , kardeşide yanında kardeşi küçük zaten 11 12 yaşlarında , kardeşi anlatmaya başlıyor , durup dururken ablama küfür ettiler beni dövdüler diyor. tanıyor musun bunu yapanı diyorum , tanıyorum diyor , bana bi adres veriyorlar 2 sokak arkada bi yerde , siz içeri geçin kapıyı kitleyin deyip adrese gidiyorum .

kapıyı küçüklügümden beri 3 kere çalarım , allahın hakkı üçtür misali , bi uğur getirdigini düşünürüm . adrese gidip çalıyorum kapıyı ,kapıyı açıp birden beni içeri çekiyorlar , nerede kaldın , geç oldu , biz başladık falan diyorlar . 3 kişi apar topar beni bi salona getiriyorlar . salonda guines rekorlar kitabı denemesi var sanki , 150 kişi falan var en azından. galiba 1 salonda en çok kaç kişi toplayabiliriz diye bir rekor deniyorlar diye düşünüyorum . ortada duran bi adam birşeyler anlatıyor , sonra herkes kafasını ileri geri sallayıp anlamsız bi ses çıkarıyor , bende sürüye uyuyorum ve zikirlerine katılıyorum . içerisi 150 kişi çogunda makine var yiyosa katılma . herneyse duruyoruz bu adam yine bişeyler anlatıyor , sonra biz yine kafamızı sallıyoruz .ulan kıza küfür edeni bulucam diye resmen balatın tarikatlarına karışıyorum . kapıya yakın bi yerde oturdugumdan çıkma denemesi yapıyorum , ama kapıda duran iki kişi beni yerime kadar geri getiriyor. pilav felan ikram ediyorlar hepimize , içeride de bi uyuşturucu kokusu var ama kenevir yakmışlar sanki bi yerde hafif hafif benim kafamda gidiyor , o yedigim pilavda da kesin bişey var diye düşünüyorum .yoksa bi kenevir kokusuyla olucak iş degil bu baş dönmesi . herneyse bi karambolde hızlı adımlarla çıkmayı deniyorum kolumdan yine o adam tutuyor ama kurtulmak için evim yanıyormuş diyorum. kolundan kurtuluyorum , bu kolundan kurtuldugum manyak herif içeriye doğru bagırıyor arkadaşımızın evi yanıyor diye . 150 kişi birden ayaklanıp dışarı çıkıyoruz , balatda yanan bi ev arıyoruz . ben koşuyorum bunlarda koşuyor , ben duruyorum bunlarda duruyor , resmen 1 saatde tarikat şeyhi olup çıkıyorum , balat sokaklarında yanan ev aramak zaten başlı başına bi saçmalık . kız arkadaşımın bulundugu sokaktan da geçiyoruz , kız arkadaşımla göz göze geliyoruz , napıyorsun sen der gibi, saçma bir bakışı var bana , 150 kişi beraber gecenin saat 1 i olmuş biz balat sokaklarındayız . bilen bilir en aşşagıda eyüp anadolu lisesi vardır oraya kadar geliyoruz . o lisenin bir yanı haliç , bir yanı da mezarlık , ev felan yok yani dümdüz yol . ben bu saatlerde burada polis vardır diye geldim . yokmuş megersem . ben de yapıcak bişey yok diyorum artık kendimi delilige vuruyorum , heidi gibi koşuyorum saga sola giderek , düz koşsam hertürlü yakalarlar ama delirmiş hareketleri yaparsam belki bu delidir diyip bişey yapmadan giderler diye düşünüyorum . bunlar saçma saçma beni izliyor , ben iyice uzaklaştıktan sonra koşmaya başlıyorum . otobüsle geldigim yolu koşarak dönüyorum , yarın yokmuş gibi koşuyorum , haliç metrosuna kadar . metroya atlıyorum geri eve geliyorum .

ama içim hiç rahat degil bu tarikata bişey yapmam lazım diyorum ve evde arkadaşlarla plan yapıyoruz , bi sonraki gece 20 kişi balata gidiyoruz elimizde sprey boyalar , saat sabaha karşı 4 , heryere yaşasın cumhuriyet kahrolsun tarikatlar yazıyoruz , bazı arkadaşlar hayal gücünü konuşturuyor. a.*ına kodugumun tarikatları yazıyor duvarlara . ve biz balattan gidiyoruz , bi sonraki gece ise kız arkadaşım ahsenin kardeşini yanıma alıp , ablana küfür eden hangisi bana göster diyorum , uzaktan kapıyı kesiyoruz . kız arkadaşımın kardeşi ve ben . bizim arkadaşları getirtmedim bu gece , çünkü tehlikeli olabilir kalabalık gözükmek . herneyse gösteriyor herifi bu , peşine takılıyorum , balatın arka karanlık sokaklarında yürüyoruz . bu çok ıssız bi yere gidiyor ama belli , bilen bilir pier loti tepesinin ordan eyüpe bi yol iner küçük minik bir yol , hatta maraşel fevzi çakmak ve necip fazılın mezarlarıda ordadır. bu da orada yürüyor , mezarlıklar içinden eyüpe doğru yürüyoruz derken bu arkasını dönüp üzerime geliyor , sen beni mi takip ediyorsun lan diyor , evet diyorum ve vuruyorum , bu düşüyor ama bekledigimden hızlı kalkıyor , buda bana vuruyor , mezarlıkta kavgaya tutuşuyoruz , o anda arkadan arkadaşlarım geliyor , megersem beni takip ediyorlarmış uzaktan , 2 tane arkadaşım ama hepsi beraber gelmiyorlar tabi , biz orda çocugu bi güzel dövüyoruz , tanımadıgım kimseye bulaşma lan bidaha diyerek bagırıyorum giderken , bizim diger çocuklarda eyüpte bekiyormuş bizi , oradan onları alıp , 150 kişilik tarikatı alt ederek , balat fatihi olarak eyüpten ayrılıyoruz ...

edit : ahsenle ayrıldık . bu olaylarla hiçbir alakası yok bu saçma olaydan yaklaşık 2 ay sonra ayrıldık
quares
hannibal cevdet

hayatımın , yazı yazmak , karikatür çizmek ve ygs sınavına çalışmak mottosuyla sürekli kendini devir daim ettiği bir zaman dilimindeydim . ygs sınavına çalışmak bi süre sonra sıkınca kendimi düzensiz bir şekilde yazdığım absürt ve saçma yazıların içinde bulmuştum , aslında bu yazılarım ailemi ve yakın çevremdeki insanları güldüren cinstendi . ama artık değişik bir şeyler yazmak ve ciddi manada ses getirmek istiyordum , mesela bir kitap yazıp izzet altınmeşeye ithaf edip ünlü olmak da planlarım arasındaydı ama ben daha farklı olmayı seçtim . delirdim , yok yok cidden delirmedim ama delirmiş kadar oldum , en son kendimi marmariste turist kızlara mustafa keserin türk sanatı için önemini anlatırken buldum , bi sarsıldım kendimi toparlamaya çalıştım , ulan napıyordum sahi ben , ne işim vardı burada diye düşündüm , kızlarda şaşkın şaşkın bana bakıyor , ortamda makaram sarı bağlar çalıyor diğer turistler halay çekiyor , allahım istanbuldan hangi kafayla marmarise kadar gelip böyle bir ortama düştüm lan ben diyorum kendi kendime , 1 gün sonra gerisin geri istanbula geliyorum ve her şey öyle başlıyor , benim bakırköy sinir hastalıklarında tedavi görmemi istiyor ailem , ilk başta kabul etmiyorum , hayır deli değilim ben keserist bir insanım sadece (keserist=mustafa keser sevdalası) diyorum , tabi keserizim felsefesini anlamadıklarından dolayı beni hastaneye yatırma fikrinden vazgeçiremiyorum onları , ve bir gün beni hastaneye bırakıp çekip gidiyorlar , biz seni sık sık ziyarete gelicez burada belli bir süre kalıcaksın zaten temelli burada yaşamayacaksın diyerek de motive etmeyi ihmal etmiyorlar . ama ben hayatımın en güzel günlerini bakırköy ruh ve sinir hastalıkları hastanesinde geçiriyorum , hannibal cevdet abiylede ordan tanışıyorum , cevdet abi tarihe çok ilgi duyan bi insan , cidden sorsalar hani üniversitede ki hocaları cebinden çıkarır , öyle bilgili bir insan . ilk kaldığım haftalarda şöyle bir olaya şahit oluyorum , gece yatağımda müzik dinlerken paldır küldür 4 5 kişi giriyor , en öndeki adamın elinde bir sopa , biz buna deliler birliği olarak kılıç deriz , kalk ulan kalk ülke elden gitti sen hala yatıyorsun diye bağırıyor , kalkıyorum , odadan çıkıyoruz beraber 5 kişi başımızda da komutanımız hannibal cevdet abi koşuyoruz amansız bir şekilde , karanlık koridorda koşuyoruz , cevdet abi kahrolsun roma yaşasın tam bağımsız kartaca ülkesi diye bağırıyor falan , ulan bi bakıyorum karşı koridordanda ellerinde kılıç yani sopa , 5 deli bize doğru koşuyor yaşasın roma diye bağırıyor , hafif esmer olanlarına afrikalı scipio deyip gaz vermişler , adamın gözü dönmüş , lime lime edicek bizi , yarın yokmuş gibi koşuyor , tam birbirimize yaklaştık dalıcaz , bizim komutan iki tarafa da durun diye bağırıyor , saatine bakıyor , ezan vakti savaş olunmaz diyor , biraz bekliyoruz , biraz dediğim bi 1 saat ezanın bitmesini bekliyoruz , ulan ses gelmiyorki zaten hiç bir yerden , neyse ayağa kalkıyor bizim komutan tam saldırıcaz , hop duruyoruz tekrar , melihcim bu savaşı kim kazandı yahu diye soruyor cevdet abi karşı takımın komutanına , adam yanında getirdiği kitabı açıyor 3. pön savaşına bakıyor ciddi bir araştırma halindeyiz ,biz kazanıyoruz cevdet bey diyor , tamam o zaman biz gidelim diyerek götün götün geri dönüyoruz , cevdet abinin yanına gidiyorum , yahu kartacalı hannibal savaş meydanını terk eder mi hiç diyorum , ne kartacası ne hannibalı yavrum delirdin mi sen diyerek beni tersliyor , lan unuttunuz mu hepimiz deliyiz lan , lan daha demin koridorda savaş yaptık ya romalılarla diyorum , sen onu bunu geçte real maçı üst olur mu bi kupon dolduralım da yolumuza bulalım diyor koskoca kartacalı hannibal , olur abi tabi diyorum oturuyoruz bi kupon yapıyoruz , ortada gazate ve maç yok he , o kafasından bi takım uyduruyor yandaki deli kafasından bi takım uyduruyor , ben tahminde bulunuyorum , bunlar bilek güreşi yapıyor kazananın takımı yeniyor , ortada dönen bir parada yok zaten , yani kaybedeni olmayan bir oyun oynuyoruz , böyle haftalar , aylar geçiyor , kendini balık zandedeni mi dersin , fottbol manager oyununa kendini kaptırıpta kendini morinho zandedeni mi dersin cins cins deli dolu etraf, bizim örgüt iyiydi ama kartacalı cevdet abi , kendini yazar zandeden deli olarak nitelendirdikleri kişi ben , fosil ahmet , tilki gökhan ve hiç konuşmayan bir deli . bahçede toprak üstünde çizilen planlar ve ortak düşman roma , ve hızlıca düşman üstüne koşmak , cevdet abinin ezan numarası , bu taktikle sürekli savaş kazanmamız . yine bir gün plan yapıyoruz , hastahaneden kaçıcaz ekipmanları topluyoruz , mandal ve sopalarımız hazır , mandalın niye hazır olduğunu ve nasıl ne şekilde nerden tedarik ettiğimizi ve ne için kulanacağımızı bende bilmiyorum ama ceplerimi görseniz boydan boya renk renk mandal dolu , planımızı yapıyoruz , bahçe izninde diğer delilerden biri fenalaşma numarası yapıyor , biz inceden yavaş yavaş uzuyoruz , bi taksi çeviriyoruz , atlıyoruz taksiye , tabi öne komutan cevdet abi biniyor , yanımda ki tilki gökhan taksiciye şurdan 3 öğrenci diyerek mandal uzatıyor , cevdet komutan bağırıyor, burada komutanınız varken siz mi ödeyeceksiniz lan , bu sefer de cevdet abi mandallarını çıkartıyor , taksici de dumur olmuş bir şekilde bizi izliyor tabi o sıra , bende mandaları niye yanımızda aldığımızı anlıyorum , meğer mandalllar bizim para birimimizmiş , doların türk lirasına karşı kurundan hallice bence iyi bir para birimiydi aslında mandal , taksiden inip yoldan geçen bi dolmuşa atlıyoruz , cevdet komutan yine rahat durmuyor , şuradan 3 roma diyor , söför efendim abi diyerek saf saf bize bakıyor ve bende müdehale etme gereği hissediyorum artık , cebimde sakladığım on lirayı veriyorum , biz kafamız nerde eserse orda inicez diyorum , yahu düşünsenize deli olmak ne kadar güzel bi şey , istediğimiz karakter olabiliyoruz , istediğimiz yerde minibüsten inebiliyoruz , bi yere bağlı değiliz , sorumluluklarımız yok , bizden bir şey bekleyen insanlar yok , neyse biz beğendiğimiz güzel bi yerde inme hayali kurarken minibüsün polis karakolunun önünde durduğunu fark ediyorum , ve gerisin geri bakırköy sinir hastalıklarına geri dönüyoruz , olan da benim on lirama oluyor ve böyle günler geçiyor , artık hastahanenin güvenliğini falanda artırmışlar , kaçmak imkansız , bi ara kendini vasco de gama zandeden nejdet abi vardı , adam açın kapıları bi yeri keşf etmem lazım dedi , ona bile açmadılar kapıyı yahu , ayıp değil mi koskoca vasco de gama nejdet abiye kapı açmamak , neyse günler geçiyor ve biz yine saldırı ve ezan taktiğimizle toprak feth etmeye devam ediyoruz , yine bir gruba saldırıyoruz , annemle babam da uzaktan beni izliyormuş bizim saldırdığımız o sıra , tabi cevdet komutanın bana verdği gazla arkamda hiç kimse olmamasına rağmen arkamı dönüp benimle misiniz irlandalılar diye bağırıyorum falan ,uzaktan göz göze geldik annemle , hayatımın en anlamsız bakışını orda annemden gördüm , sen ne yapıyorsun der gibi bakıyordu , sahi napıyordum ben , keserist bi insana yakışırmıydı bu yaptıklarım , annem ve babam beni çıkartmak için uğraştı o hastahaneden çıkardılar da 1 haftaya kalmadan , ordumdan kopardılar beni , halbu ki ben kartaca ordusunun birer sıra neferiydim . neyse 1 2 hafta sonra zorda olsa normal yaşantıma döndüm , sadece mandal görünce taksi anımız aklıma gelir gülümserdim bazen , aradan 2 yıl geçtikten sonra ziyaretlerine gidiyim dedim , elim boş gitmiyim bi hediye de alıyım dedim , oyunçak kılıç aldım 3 tane , hediye paketi yaptırdım hastahanenin yolunu tuttum , içeri almadılar ilk başta , sonradan aldılar , ve malesef ki cevdet komutanın öldüğü haberiyle sarsıldım , evet cevdet komutanın yaşamı boyunca örnek aldığı kişi kartacalı hannibal nasıl gebzede intihar etttiyse , bizim cevdet komutanda onu örnek alarak intihar etmişti , gözüm yaşardı , deli işte ne beklersin ki diye teskin etmeye çalışıyordum kendimi ama olmuyordu , ağladım o zamana kadar 1 yada 2 kere ağlayan ben hıçkıra hıçkıra ağladım ve hastahaneden çıktım , elimde ki kılıçlara baktım , yerde bi mandala takıldı gözüm , yahu delilik ne kadar zordu be cevdet komutan , atladım bi taksiye , zamanında paramızın olmadığından binemediğimiz taksiye binip gözlerim yaşlı bir şekilde evin yolunu tuttum ...
adreanna
sevdiğin insana en küçük bir kuşku çatlağı bile bulunmayan bir güvenle sahip olmak, yıldızlarla dolu bir gökyüzünü avuçlarının içine alabilmek gibi tanrısal bir güç ve güven veriyor insana.
ama ne yazık ki insanlara tanrısal güçler bağışlanmamış, onun için hem aşkı hem böylesine geniş bir güveni aynı anda kucağında taşıyabilen kimse yok.
monster degree
Bu hafta sonu yaşadığım rekabet ortamı bana bir kez daha gösterdi ki hayatımın ilk 30 yılında kontrol etmeyi öğrenemediğim hırsımı kontrol etmeyi geri kalan hayatımın bir döneminde mutlaka öğrenmeliyim.

Amacın hem yarışmak hem eğlenmek olduğu aktivitelerde eğlenebilmemin tek yolunun o yarışı kazanmak olması, resmen bünyemin tahta kurusu.
frante
ada ben klima taktırmak istiyorum. çünkü son 51 yılın en sıcak yazı geliyormuş. 52 yıl önce bir sebahattin "bu sene çok sıcak of" dememiştir. belki de o kadar sıcak olduğundan habersiz bir sebahattin idi. benim haberim var çünkü haberlerde söylediler. onlara inanırım kardeşim.

evde 40 yaş üstü misafirler varken üstsüz güneşlenemiyor, birbirinden cesur pozlar veremiyor, nefes kesemiyorum ne yazık ki. bize atlet düşüyor. beyaz. onu giydiğimde de yaşıt oluyoruz misafirlerle. hop okey oynamaya!

beyefendi olmak ile hande yener olmak arasında gidip geliyorum. hande yener olmak isteyen yanım ağır basıyor, bu yaza damgamı vurmak istiyorum. o klimayı istiyorum.
oblomov
Karşımda durmuş sevinç naraları atıyor. İnsan olduğunu biyolojik olarak reddedemem fakat psikoloji ve zeka da insan olmanın diğer büyük parçaları. Her gün aynaya bakıp gördükleriyle, gördüğüyle,görmediği ve görmediğini bilmedikleriyle, mutlu yaşıyor insan olduğundan emin, insan olduğundan şüpheli olduğum varlık. Bir canlının gelişimi nasıl olur az çok belgesellerden öğrenmişizdir. İnsanı diğer canlılardan ayıran yegane özelliğin ise zekasının olması ve kontrol edebilmesidir. Ve bir de duygusal yanımız var ki zeka ile orantılı olup olmadığı tartışılması gereken bir konu. Ölümü bekleyen yaratıklardan başka bir şey değiliz ve doğum-ölüm arasında harcadığımız bunca zaman içerisine kaç ölüm sığdırdık bilmiyoruz. Doğayı öldürdük daha çok katlar yapıp dünyaya daha yükseklerden bakmak için, hayvanları öldürdük kimisi süslesin kemerimizi, çantamızı, kolyemizi, kimisi doyursun asırlardır açlıktan yanıp tutuşan midemizi diye. Doğanın kanunları var elbet reddedemem fakat hiç bir hayvan yiyebileceğinden fazlasını avlamamıştır. İnsanlığın yaptığı yiyecek stoğu sanırım yüzyıllar boyu milyonlarca insanı doyurmaya yetecek seviyede, ki milyonlarca insanın dünyanın çeşitli yerlerinde açlıktan öldüğünü de göz önüne alırsak bu noktada zamandan da kazanmış oluyoruz. Dünyanın çeşitli yerlerinde çeşitli sebeplerle her gün yüzlerce insan ölüyor, elbet ölüm doğanın döngüsünü devam ettirmesi için gerekli. Oysa insanın insanı öldürdüğü, toplu katliamların yapıldığı, kirli savaşların yaşandığı bir zamandan, bu pisliğe boğazına kadar batmış, ve pisliğin dışında kalan dişleriyle sırıtıp kahkahalar, sevinç naraları atan bir toplumun bireyleri olarak geçiyoruz. Bir terör saldırısına "oh olmuş onlardan kimse ölmüyordu zaten", "bunlar da zamanında bizimkileri öldürmüşler neyine üzülecem" gibi zeka yoksunu cümleler duymak, karşımdakiyle aynı canlı türünden olup olmadığımı dahi sorgulamama sebep oluyor. Dil, din, ırk, inanç, mezhep insanlığın doğal yaşamında kimisi zorunlu sebeplerle kimisi de sadece uydurma ve korku sonucu ortaya çıkmış ve bugün insanlığın sonunu getirmek üzere olan kavramlardır. İnsan zekasının bugün evrenin sırlarını çözmeye çalıştığı bir dönemde bizler ölüyoruz. Ve öyle sıradan ve öyle boktan ölümler ki bunlar, muhtemelen evrende insanlık dışında bir medeniyet varsa bize açık olan her taraflarıyla gülüyorlardır. Karşımda oturmuş insanların ölümüne naralar atan insan olduğu konusunda ailesinin emin olduğu mahlukat, bugün toplum içerisinde baba olma, yarınların güvencesi olan çocuklar yetiştirme gibi sorumluluklar dahi üstlenmiş durumda. Ölüyoruz. Her gün daha çok, daha kalabalık öldürüyorlar bizi. Bizi insanlar katlediyor. Ve insanlık, insan zekası, insan beyni oturmuş, insan medeniyeti oturmuş ölümleri izliyor.
ontolojik sancilarimin merhemi
yıkıma yönelmiş yaşamım bölük pörçük. olacak, olduracak, dolduracak hiçbir şey yok. tam ya da tamam olma duygusu yok. resimler de artık akla bir şey getirmiyor. dürtmüyor, işaret etmiyorlar. zor mu dersin artık ''yeniden güçlü, yapabilir olmak? bunun için nasıl da tersine çevirmen gerek yaşam yönelimlerini. sen tamamiyle boş vermeye karar vermişken geldi o. bütün yönelimini değiştirmek için. nasıl da zor bu! ama nasıl da güzel yeniden canlanmak, yaşamın toz tutmuş hayallerini silkeleyip bahar güneşine çıkarmak. kendine yeniden bir yıldız çizip gökyüzü haritanı yeniden çıkarmaya girişmek. çıkmak ve çıkarmak yeniden.'' mümkün mü?
ihtiras limani
Siperinin içinde tedirgin bir asker gibiyim. Kendi evini habis duyguların işgalinden kurtarmak zorunda olan ölümcül ateşin önünde bir asker gibi. Tepesinde korsan bayrakları dalgalanıyor burçların. Bir yanda bensizken neşeli şarkılar çaınlıyor sanki evimde. Birileri duvarları yeniden boyamak istiyor.

Suçluluk hissi damarlarımda dolaşıyor, beni alıp hırpalayıp yeniden sipere bırakıyor. Kendime verdiğim sözler, kendimi adam bilişim, üzerime bulaşmış kiri izi gösteriyor öfkeli bakışlarıyla.

Yatağıma uzanmak sevdiğimi kollarıma almak istiyorum. Sensiz gittiğim her denizden topladığım mercanlardan kabuklardan sana kolyeler küpeler yaptım demek. Boynuna takmak istiyorum. Parmaklarını yüzümde gezdir demek istiyorum. Omzumdaki boynumdaki her yanığa bak ve o güneşleri altında düşünülen istenen sendin, bil istiyorum.

Işıkları yanıyor odaların. Özlemini çekiyorum seslerin, nefeslerin.
ontolojik sancilarimin merhemi
rahatlık siniyor üstümüze. ya da boşunalığın duygusu çökmüş. çabalar beyhude görünüyor. ele geçirebileceğimiz hiçbir şey yok. mütemadiyen biçimlendirilmekten bıktık. değiştik tanınmaz olduk. hiçlik döneminden sonra yeryüzünde beliren hayaletlere benzedik. gerçek dışı varoluşun kokuşmuşluğuyla lekelendik. belki, bu derin ve ortak duygular çekti bizi bu birlikteliğe. belli bir zamanda belli bir yerde buluştuk. adı kolay olsun diye! ''insan olmanın dayanılmaz hafifliği'' diyelim mi buna?
oblomov
Gün batımında yitirdik umutları, oysa birileri de söylemeliydi sabahı olduğunu her karanlığın. tutunmaya çalışırken düşen çocukların yarası geç iyileşir. biz de öyleyiz seninle. ne sabahlara umudumuz kaldı yiten günün ardından ne de iyileşir artık yaralarımız. çocukluğumuzu da batan son güneşin kuyruğuna bağlayıp gönderdik karanlıklara.
ontolojik sancilarimin merhemi
gece iyice kıstı gözlerini, ışıklar azaldı. martılar gitmişti. hepsi uyumak için havalandı. simsiyah kuzgunlar kapladı her yeri. bir şehrin aşk kokusuyla geldiği halin acıklı hikayesi gibiydi gece. büyük bir aşkın keskinliği ancak tırmalayıp bölebilirdi ışıkları böylesine baştan ayağa.

her yanı hüzne boyanan kadın, dönüp kendine şöyle bir baktı. sonra kafasını duvara yasladı. bir çift göz öylece içine aktı. kesik parmakları eski yaralarından yeniden sızladı. boşluğa söz biriktirmiş, intikamını toplayamamıştı. içi kararmıştı gece gibi. elleri boştaydı. korkmayacak kadar her şeyini kaybetmiş insanların yaşadığı uçları düşündü. sırtındaki boşluğu hissetti. içinde neler olduğunu merak etti.

yaslandığı yerden kalktı. her yanı uyuşmuştu.
ellerimi tuttu, elmayı ısırdı..
ontolojik sancilarimin merhemi
vücudun çürüyüp dökülürken yeryüzünün kaynamasına bak, ölmeyi bekle. ne olursa olsun, önce ölüme karşı savunmasız olduğunu unutma. diyelim bir gün yine yürüyorken birden tanrı misafiri bir sancı saplandı boynundan leğen kemiğine kadar. tanrı armağanı davet beklemez. ne yapacaksın? oturmana bile izin vermeksizin seni kaldırıp yere vurduğunda onunla da dalga mı geçeceksin? bunun için acele edip seveceksin; yani sırf ölüm var diye. düşmemek için midir, bilinmez, bir yaprağın ucunda titreyen çiğ damlasına benzer hayatın kendisini de aşıp seveceksin. toprakla ilgileneceksin sonra. insan sevdiğini toprağa düşürmeli. eninde sonunda yine toprağa düşürecek, lakin önceden toprakla yıkamalı insan sevdiğini. madem ki maşuk, aşığı toprağa düşürüp arıtır, aşık da maşuğu toprağa düşürmelidir. asterea tanrıların yanından dünya'ya doğru baktığında hiç yıldız göremediği için ağlar, gözyaşları tanrıların yanında dökülmüş olsa da, eninde sonunda toprağa düşer. topraktan sır gibi bir çiçek bitiverir; sırlar bu çiçeklerde saklanır. yapılmış bütün hataların affolunduğu anne kucağı, insana iki kez açılır..
pestenkerani
Baldırı çıplak bir odam var, İçinde küçücük bir pencere. Pencere o kadar küçük ki, fezadan sadece bir tutam yüzüyor içinde. Bu tavuk bakışlı manzara. Bir de kuş bakışında sonsuz bir uçurum var diplere açılan. Burnumun ucuna bakıp yaşasam, penceremin ahşabı eskimiş, boyaları dökülmüş, bakımsız ve biçare. Oysa ben yüreğimle bakıyorum canlı cansız varlıklara. Yalnız itiraf ediyorum, canlılardan insan yok mu insan: bunaldıkça ondan odama sığınıyorum. Bir zihin kaç metrekare? Zihnim 3+1 ve bu odam Zihnimdeki çatı katından. Hem çatı katı hem kaçak.
kaptonur
Herkes gemiden inmemi bekliyor. Şimdiye kadar 3 arkadaşım benim gemiden ayrılacağım gün için yıllık izne ayrılacak. Ulan bana kimse sormuyor ki kaptonur senin planın var mı? diye. Şimdi ne yapacam? onu düşünüyorum. Kime yetişecem anlamadım. Annem bile diğer çocuklarını es geçti benimle ilgili plan kuruyor. Halbuki benim de planlarım var. Sırt çantası aldım lan ben 40 litrelik! Gezecektim egeyi akdenizi topraklarımı. Sikecem yapacağınız işi ya zaten bok gibi bir hayatım var bir de sizin mutluluklarınız için mi uğraşacam? Birisi demiyor ki kaptonur bir sıkıntın var mı? Var amk! sıkıntım hep kendini düşünen insanlar. Neymiş efendim kaptonur sen olmayınca ayda yılda bir görüşüyoruz bizim çocuklarla. Ee ben napim olum göbeğiniz bana mı bağlı? Birine giderim öbürü gönül koyar, ona giderim ebesinin amındaki gönül koyar. Hepinizin amına koyayım... Birinizde kaptonur senin hiç sıkıntın yok mu olum hep gülüyorsun? Demiyor. Napayım öleyim mi? Lan ben bir cipsi bile özlüyorum burda, cips özlemekle ağlanır mı? Düşünüyorum düşünüyorum bir türlü işin içinden çıkamıyorum. Bekleyin amk bulursunuz beni!

Yemin ederim gözlerim doldu.
kaptonur
Yine dünya, yine gerçek...
Koşan insanlar görüyorum deniz. Amaçsızca belki de fütursuzca koşan. Peki nereye?
Özlemler görüyorum deniz, özlemler. Yaşanmadıkça anlaşılamayan.
Derdim ya hani "çok bunaldım lan al beni". gözlerimi kapatırdım kucuklaman için beni, açtığımda bir yunusun gözlerinde görürdüm hayatın ne denli amaçsız olduğunu.
Hayat bir yunusun gözlerinde gizliymiş halbuki. baktıkça yeşeren umutlarım benimle yarış yapmasıyla solarken bilmem kaç santimetre farkla kaybettiğim yarış...
Şimdi yine bir bunalımdayım gözlerimi kapattım seni bekliyorum deniz! Ama yunusun gözleriyle gelme artık bütün enginliğinle gel ki sana olan saygım noktalarla bitemesin...
goddess
Frantic tick tick tick tick tick tock
Frantic tick tick tick tick tick tock
Frantic tick tick tick tick tick tock
Frantic tick tick tick tick tick tock
kafam cidden yerinde değil, sırf birini delirtmek üzerine yol haritamı çiziyorum. yanlış biliyorum ama dayanamayacak duruma geldim. kafein bağımlısı olduğumdan şüpheleniyorum ve cidden artık çok yorgunum.
Frantic tick tick tick tick tick tock
Frantic tick tick tick tick tick tock
Frantic tick tick tick tick tick tock
Frantic tick tick tick tick tick tock
olmayacak şeylerin peşinden koşuyorum, olmayınca siktir et deyip geçiyorum ve kaybettiğim zaman için kendimi paralıyorum. seçimlerimden emin miyim bilmediğimden seçim yaptıktan sonra doğru mu yanlış mı bakmıyorum. eh, seçimi yaparken yiğidin malı meydanda mottosuyla hareket ettiğimden sanırım aslında seçimlerimden emin olmuyorum.
Frantic tick tick tick tick tick tock
Frantic tick tick tick tick tick tock
Frantic tick tick tick tick tick tock
Frantic tick tick tick tick tick tock
seçimlerimden emin gibi davranırım ve ne kendime ne dışarıdakilere pişmanlık belirtisi gösteririm.
Frantic tick tick tick tick tick tock
Frantic tick tick tick tick tick tock
Frantic tick tick tick tick tick tock
Frantic tick tick tick tick tick tock
bağlanamıyorum. sanırım kafadan çatlaklık hafiften var. çok yorgunum, beni bekleme kaptan.
kaptonur
Geçmişte çok büyük hatalarım olmadı ama küçük hatalar yüzünden insanlar kaybettim. Benim için belki de iyiydi bu bana zararları olabilirdi, olurdu da büyük ihtimalle. Denizde olduğum müddetçe çok düşünme fırsatım oldu. Çünkü denizde düşünmekten başka bir bok yapamazsın. Geçmişteki anılarımın kötü olanlarının son anını defalarca farklı senaryolarla devam ettirdim düşlerimde acaba ben nerede hata yaptım diye ama eminim ki kötü anılarımın gerçek hayatta son bulması benim için çok iyi oldu. Şimdi daha farklı düşünebiliyorum, daha farklı bakabiliyorum. Yaptığım saçma hatalar çok çocukça geliyor artık. Peki şimdi bu hataları yapar mıyım?, yapacak mıyım? Sanırsam yapmam. Çünkü insan sevdiklerinin değerlerini büyüdükçe daha iyi anlıyor hele bir de denizdeyseniz öyle bir lüksünüz de olamıyor. Benim size nacizane tavsiyem hayatınıza giren insanları kaybetmemek adına elinizden geleni yapın. Eğer hayatınıza giren insanın size saygısı varsa alın baş tacı yapın. Hayatta hiçbir zaman kendinizden ödün vermeyin ama varsa bir kırıntı kadar sevginiz vermekten çekinmeyin. Çünkü Sevginin küçüğü büyüğü olmaz...
1 /