yalnızlık

zirtlan
Şarkılara filmlere ve hayata dair her detaya tema olmuş duygu durumu. Şimdi yazsam onlarca şarkı aforizma çıkar ama ben pek bilinmeyen bir şiir yazacağım. Merhum sanatkar yaşar Kemal'in ezbere bildiğim şiiri, yalnızlık;

YALNIZLIK

Kuş uçmaz, kervan geçmez bir yerdesin
Yol olsan kimse geçmez,
Su olsan kimse içmez
El adamı ne anlar senden…
Çıkarsın bir dağ başına
Bir ağaç bulursun
Tellersin pullarsin
Gelin gelin eylersin
Bir de köpürmüş gelen o bulutları görürsün
Başka ne gelir elden…


monster degree
Çok bilinmeyenli bir denklem. Birileri çözsün artık şu "Kader midir yoksa seçim mi?" handikabını.

Ben neden mi yalnızım? bana dağlar dayanmadığı için tabii ki.

övündüğümden değil de zor insanım ben, tahammül etmek hiç kolay değil bana. eden de ancak sayılı gün tahammül edebildiğinden ne onun zamanından çalınsın ne de benim sinirlerim zıplasın.

iyi böyle.
hamlet
Dünyanın en boktan şeyi.

Hayatımda altı ay yalnız kaldım. Kafayı yiyordum.
Hatta biri görse kesin yediğimi zannederdi.

Ancak kendinizi bir şeylere verirseniz yalnızlık inanılmaz faydalı da olabilir. Bilim ya da sanat gibi işlerle uğraşıyorsanız yalnızlık sizin için besin kaynağı gibidir.

Yine de Delirmiş bilim insanları ya da sanatçıların sebebi bana göre yalnızlıktır. İnsan dostluğu nesnelerde aramaya başlayınca kafayı yemesi çok uzun sürmez.
morunontonu
Eve gittiğine kapıyı anahtarla açmak zorunda kalmaktır. Gün be gün ekmeğin küflenişini izlemek. Gece uyuya kaldığın yerde sabah kendini o şekilde üşümüş bulmak. Sallama çaya alışmak çünkü demlesen bitmeyecek bunu çok iyi bilmek. Hasta olduğun zaman ateşini ölçen kimse olmayışıdır yada birinin size kıyamadığını hissedememektir. Bazen öyle bir hal alır ki ölseniz ne zaman fark edileceğinizi düşünmek zorunda kalırsınız. Yalnızlık gridir. Zamanında beyaz umutlu birinin zamanla yok olup kararışına şahitlik eder.
sos
yalnızlık son zamanlarda genç yaşlı çoğu insanın sorunu. kendi çapımda youtube kanalım var ve youtube ile ilgili okuyorum bazı yazılanları. araştırıyorum. bir yerde okumuştum tam hatırlamıyorum neresiydi fakat okuduğuma gelince sadece youtube'u baz alıp genel olarak bir analiz çıkarmışlar ortaya ve insanların aşırı derecede youtube'da vakit harcadıkları yazıyordu yazıda. tekil kullanıcıları ele alıp, izledikleri videoların kategorisine göre, youtube'un kullanıcıların hayatında kapsadığı yeri belirlemişler. tevekkeli değil bunca insan vakitlerini youtube'da video izleyerek geçiriyor.
monster degree
bunu güzelleyen yalnızlığa mahkum olduğu için güzelliyordur, yerin dibine sokan da uzun süren mahkumiyetten şans eseri kurtulduğu için sokuyordur.

işin içinde sadece kabullenişler ve hınçlar mevcut. yoksa öyle takım tutar gibi tarafı tutulacak bir kavram falan değil kendisi.
ihtiras limani
İnsan kendi sürüsünü bulana ve orada kabul görene dek yalnızlık hissi geçmez. Bizim gibi düşünen ama en az bizim kadar iyi olan sosyo-kültürel türdeşlerimiz içinde olmak ve onların içinde yükselip üstün olmak isteriz. Hem anlamak ve anlaşılmak hem de üstün olmak isteriz. Bu sadece niteliksel değil duygusal da bir bağdır. Üstelik bu topluluk tıpkı bir göç sürüsü gibi akış halinde olmalıdır ve bizi hedefsiz bırakmamalıdır. Eğer böyle bir topluluğun üyesi olamazsak ailemize yönelir ve onların bunun yerini almasını isteriz. Bu da olmazsa sevgilimizden tüm o boşluğu kuşatmasını isteriz. Ama ne sevgili ne aile bunu dolduramaz. Ve onlara rağmen, hatta arkadaşlara dostlara akrabalara rağmen yalnız bir insan olarak yaşarız.
niye bele uzundur yollar
şahsen nerede hata yaptığımı çok anlayamıyorum. kendindeki problemlerle yüzleşmeye o denli alışkın olduğunu sanan, kendini cesur sanan, etrafındansa bazı girişimleri sebebiyle -kariyervari- cesur görülen ben, o güçlü görülen ben... kendimi tanımak konusunda çok cesur değil miyim buna rağmen? felsefe yapmak kendim hakkında, neden beni bir yere vardırmıyor? tefekkürü mü beceremiyorum yoksa? kendimi neden bilemiyorum, neden bulamıyorum. belki allah'ı da bulurdum böylece, -yani öyle deniyor- -öyle bir söz var- -ayet miydi hadis miydi anımsayamadım- "kendini bilen rabb'ini bilir." diye.

telefonları açmamak çok çözüm olmuyor. açmak da. "şu gün buluşuyoruz." "bak bizi ekme ha." buluşunca çözüm olmuyor. sanki her şeyin sonunda yalnızlığa dönüyorum. doğan güneş doğarken batacağı ihtimaline mi üzülüyorum şimdiden... bir şeyler bir şekilde beni yalnızlığa vardırıyor. en şenlikli günler bana hüznü fısıldıyor. bir olmamışlık var ama çözemedim pek. benim hislerimde mi bir problem var? kim bilir...

bir şekilde bir şeyleri berbat etmekle yükümlüyüm sanki... çok sevdiğim insanlar beni arkamdan vurmak zorunda sanki. çok sevdiğim insanları bir süre sonra hiç sevmemek zorundayım sanki... biraz kaybolmasam ayrıntılarda...

ben mi çok yılışığım iletişimlerimde? yoksa çok mu uzak? "çok sevmek" kaybettiriyorsa, uzak durmak hep yanaşmadan izlemek neyi sağlıyor? çok sevmek karşı tarafa nasıl aktarılır, belki bunun üzerinde düşünmek gerek biraz da...

tüm bunların arasında ve hayatın bana attığı goller ortadayken, benim yanlış anda ortaya çıktığım sahalar belliyken, umut kırıntıları cılız bir ışık gibi bu ağır melankolik fonda. ama içimdeki acı o ışığı da süpürüyor çoğu zaman. tahmin ediyorum ki bunları yazdığımda bunları okuyan insanlara da geçiyor o acı. en çok bu üzüyor beni.

böyle düşünürken diyorsun ki peki beyaz atlı prens?
sonra diyorsun ki kendine, "ah keşke hayat ve insanlar sandığın kadar masum olsalardı." ya da hayat sandığın kadar mutluluğa duyarlı olsaydı, prensler o kadar içten sevebilecek olsalardı seni.
o zaman da o küçük anı kumbarası yere düşüyor, sana çocukluğunu anımsatan. sen yere düşüyorsun. kalkmak zor oluyor.

sadece sonsuz olan'la çözebilirdin bu işi. sadece islam, sadece allah'ın varlığı ve o'na duyduğun sevgi hafifletirdi ruhundaki acıları. ya sen çok uzaklaşmışsan? ama çok uzaklaştın sansan da o prenslerin yüzünde hep o'nu temaşa ettiğini sanmışsan?

sorular çok.
monster degree
Alışılıp da tüm rutin buna göre kurulunca bir türlü kurtulunamayan durum.

Öz eleştirimi en acımasız şekilde yaptığım günlerden kafamı uzattım bugün. Vardığım sonuçlar korkunçtu. Yalnız olmaya alıştığım sürede kendime kurduğum hayat, rutinim, insanlara davranış şekillerim, kendimi düşürdüğüm durumlar kısa vadede yalnızlıktan kurtulabilecek bir insana ait hâller değillerdi. İnsanı, kendine çekidüzen vermeye iten öz muhakemeleri seviyorum, her ne kadar darmadağın olduğumu hissetsem de bunlardan çıkmayı da. Uzunca bir süredir vermediğim kadar keskin kararlar, olmadığım kadar pişmanlıklar, yapmadığım kadar net planlarla dolu ceplerim. Aynı nehirde yıkanmaya sizleri de beklerim.
zeitgeist
ben en çok yalnızken farkına varabildiklerime tutuldum. ateşin kızılı, yaprağın sarısı, tenime değen rüzgar, ufkumdaki çizgi, cevapları olan ya da daha çok soru sorduran gerçekler, mutlağı harcına kardığım yapılar, var olanlar, olmayanlar, adımladığım ya da bazen koştuğum o yollar, çizgi boyu harcananlar, hiç yer tutmayanlar, peşi sıra özgürlük veya esaret, adı söylenmemesi gerekenler, binlerce yangın sonrası yine aynı duran ve surlarında ölümden bihaber gözcüler barından o kaleler, çocuk, ihtiyar, kadın, erkek, yok hükmünde yer kaplamayanlar, attıklarım ve biriktirdiklerim, bildiklerim ve bulamadıklarım, doğrularım... hepsi ardı sıra, tek tek ve defalarca tekrar tutuldu. bir başına adımladığım yolları çok sevdim ben.

duman gitti yanan közdeyim, uzağım.

daha yüksek yerler var, daha sert kayalıklar, daha çok karanlık, daha çok gün doğumu var.

bilmediğim gerçekler var daha, sormaktan vazgeçtiklerimle halaya duran.

yalnızlık basit bir eylem, sıradan bir sokak, herhangi biri, yalnızlık olsa olsa sigara külü.. daha fazlası değil.

john overmars
insanlar sürekli yarım yamalak giriyo hayatıma yarım yamalak bir hal bazen.bilmiyorum.gittikçe hiç birşeyi umursamaz bir hale geldim gerçi.herkesi olduğu gibi kabul ediyor sorgulamıyor hesap sormuyorum.sorun sanırım bende.anlamıyorum anlamaya çalışmıyorum da artık.yalnızlık işte tıpkı denize atılmış şişede bir not gibi.bazen yarım kalmış bir senfoninin bestesi.sessizlik.sessizlik.dokunulmadıkça insan iyice yalnızlaşıyor.bu hem bedenen hem kalben hem ruhen. tam olarak ne zaman dokunulduğumu bilmiyorum.beklentileri karşılayamıyorum.bir öyküm yok heyecanlı varlıklı acaba nolucak dedirten.rutinim ortalama altı bir sıradanlıkta hal böyle olunca istenmeyen adam oluyorsun.insanlar bir süre sana bakıyor yok bunda iş yok diyor eğleniyor ve gidiyolar.öyle hissediyorum.yalnızlık işte.tekilsin.alışıyor insan alışıyor da.alışılmıyor yine de.iç sesin sürekli bir şey anlatıp duruyor.yine de sıkıntı yok.alışıyor insan işte.
monster degree
Önümüzdeki dört gün boyunca evimde boool bol tadını çıkaracağım olgu. Hem de öyle böyle çıkarmayacağım. Bir o tarafa doğru çıkaracağım, bir bu tarafa doğru çıkaracağım. Oh ne de güzel çıkaracağım!
olacak o kadar
"Ajan : 5 yıl boyunca sürekli yer değiştirmişsin. Ve son evinden de taşınmışsın.
Rust : O zamanlarda da şimdi olduğu gibi yalnızlığın coğrafyası yoktu."
true dedective

bakınız yukarıdaki diyalogun öznesi ben olabilirim. tecrübe ile sabittir.
2 /