Saçmaya ve ötesine - 5
kelimeler akıyor parmaklarımdan aşağı. kanlı, kirli kelimeler. ne tutabiliyor, bırakabiliyorken olmuş olan. kafamın içerisinde bir cümbüş, her gece.
her gece.
her gece.
her gece.
bazen gözüm morarmış bir şekilde dönüyorum. asgari miktarda suç işledikten sonra yığılıyorum yatağa. yatak dediğim, telleri kıçıma batan, pislikten sararmış, iğrenç kokulu bir çeşit çile aslında. sarhoş olmadan kafamı o yastığa koyamıyorum, evet, ev büsbütün bir karmaşa. her zaman duştan sonra kirli bir bornoza sarılıyor, kirli evimin kirli odasının kirli yatağında büsbütün kirli bir halde temiz kalma çabasıyla kıvranıyorum. her şey ne kadar da kirli böyle. seks bile sıkıcı gelmeye başlayınca, kendimi sokaklara attım. mağaza vitrinlerinde, sınav çıkışı yemek yiyen liseli kızlarda ve şarapçılarda bir nebze huzur vardı. artık o da yok, onu da kaçırdılar. o sinir bozucu şarkıları dinleyip, gazete okuyorlar.
böcekleri kovamadım. galiba evi komple patlatacağım bir gün. umarım içinde ben de olurum. üst kattan yakarışla karışık bağırış sesleri geliyor.. “birileri ürüyor” gen havuzu yeterince kirli değilmiş gibi.. “kancık piçler, tavşan gibi sikişmeyi bırakın artık!” ses 10 saniye filan kesiliyor. sonra tekrar devam ediyor.. bu hemen her gece oluyor.
her gece.
her gece.
ışıklar üzerinde, dikkatler onda.. diyor ki: “aldın mı mesajı?”. ne bir mesaj, ne bir arkadaş. hem ayrıca sen, nereden geliyorsun? kimsin?.. aldım mesajı.. bir hafta sonu tatilindeymişim gibi davranıyorum.. felaketlere doğru koşuyorum.. olmayan elmaları topluyor, ejderhalarla savaşıyorum. çok ciddi bir işin ortasındayım burada.. yarım kalacak yine. yarın..
Saçmaya ve ötesine - 4
üstleri tozlanmış anıları çıkardım raftan. sigara dumanı doluyor gözlerime, külleri yere düşüyor. bunca yıl bunca mektup, bunca acı. insanı boğuyor olsa gerekti. fonda çalan milenyum müzikleri daha bir loş hava katıyor. oda karanlık olabileceği kadar karanlık, içerisi tozlu olabileceği kadar tozlu.
anılar cangılından ufak kesitler sunuyorum şahsıma. ilk dönem korkutucu hikayelere konu olan bir orman düşünüyorum.. düşündüm mü? güzel, şimdi ise o ormandaki uzun ağaçlardan bir ağaç belliyorum, beni ve kesin gövdemin bir noktasından. ne oldum ben şimdi? yarım ağaç mı, evet yarım ağaç. ayrıca sizi temin ederim, bu yarımlık, ormandaki diğer ağaçlardan daha fazla bir tamlık değil. işte, sevgili dostum, bu tozlanmış ve boğaz yakan anılarda bir çeşit yarımlık barındırıyor. gittikçe kısalıyor cümleler. zamanda silik birer yara şimdi, acılar. çilemin hatırıına bir kaç cümle sarf etmem gerekiyor mu? çok uzun olmasın mı? ne mümkün, eski dostum. NE MÜMKÜN. çalsın telefonlar, yıkılsın kapılar. sokayım orta yerinize de, kirlenmiş, pus tutmuş ve paslanmış karakterlerinize de.
her bir fotoğraf, ZAMANIN masaya bıraktığı bir alacaklı defteri gibi. borcum birikmiş, çok verdiğimi düşünmüştüm oysa. saçlarımın siyahına kadar, vermiştim. ne idi peki bu alacaklı gözlerle karşımda dikilmiş anılar, acılar, zaman?.. bilmiyor musun? pekala.. takriben anıları geri bıraktım rafa, daha ilk sayfayı açmadan ürpermiş, irklimiştim. ne kadar güçlü olabilirlerse o kadar güçlü, ne kadar karanlık olabilirlerse o kadar karanlık işte..
üstleri tozlanmış anıları çıkardım raftan. sigara dumanı doluyor gözlerime, külleri yere düşüyor. bunca yıl bunca mektup, bunca acı. insanı boğuyor olsa gerekti. fonda çalan milenyum müzikleri daha bir loş hava katıyor. oda karanlık olabileceği kadar karanlık, içerisi tozlu olabileceği kadar tozlu.
anılar cangılından ufak kesitler sunuyorum şahsıma. ilk dönem korkutucu hikayelere konu olan bir orman düşünüyorum.. düşündüm mü? güzel, şimdi ise o ormandaki uzun ağaçlardan bir ağaç belliyorum, beni ve kesin gövdemin bir noktasından. ne oldum ben şimdi? yarım ağaç mı, evet yarım ağaç. ayrıca sizi temin ederim, bu yarımlık, ormandaki diğer ağaçlardan daha fazla bir tamlık değil. işte, sevgili dostum, bu tozlanmış ve boğaz yakan anılarda bir çeşit yarımlık barındırıyor. gittikçe kısalıyor cümleler. zamanda silik birer yara şimdi, acılar. çilemin hatırıına bir kaç cümle sarf etmem gerekiyor mu? çok uzun olmasın mı? ne mümkün, eski dostum. NE MÜMKÜN. çalsın telefonlar, yıkılsın kapılar. sokayım orta yerinize de, kirlenmiş, pus tutmuş ve paslanmış karakterlerinize de.
her bir fotoğraf, ZAMANIN masaya bıraktığı bir alacaklı defteri gibi. borcum birikmiş, çok verdiğimi düşünmüştüm oysa. saçlarımın siyahına kadar, vermiştim. ne idi peki bu alacaklı gözlerle karşımda dikilmiş anılar, acılar, zaman?.. bilmiyor musun? pekala.. takriben anıları geri bıraktım rafa, daha ilk sayfayı açmadan ürpermiş, irklimiştim. ne kadar güçlü olabilirlerse o kadar güçlü, ne kadar karanlık olabilirlerse o kadar karanlık işte..
Saçmaya ve ötesine - 3
Uzun süredir merak ediyorum.. İçinde bulduğum halin sebebi ben miyim ve ya, Kendi kendimi delirtmem mümkün mü? 'kader işte' diyip içinden sıyrılmak ta işin kolayı. Belki de çok derin anlamları olmayan bir durumdur bu. Çok düşünmek istememekle beraber, biraz da olsa düşünmek istiyordum. Şehirlerin birinde saat çoktan gece yarısı. ilaç işe yaramadı. kusmak için lavaboya koşuyorum. çilemin taşkın saatleri. uyuyor olmam gerekirdi. huzurlu bir biçimde, derin bir uykunun içinde olmam.
Yine sesler, yine. yakarışla karışık bir çığlık.
…içim taşıyor, 4 duvarın içinde bir oraya bir buraya gidip duruyorum.. gözüme kestirdiğim bir köşeye çöküp kulaklarımı ve gözlerimi kapatıyorum. Dipsiz bir karanlığın içinde, mükemmel sessizliğim yanı başımda. tek eksiğim bir adet sigara, yakıyorum. Külünü yere dökerken içim acımıyor. ev benim değil. kimin olduğunu da bilmiyorum. her yer sadece karanlık..
Bir şeyler deniyorum.. çabalıyor, peşinden nefessiz bir şekilde koşuyorum.. ancak hedef her defasında ne kadar hızlı koşsam da, daha uzağa yerleşiyor. Bir çeşit şaka arıyor gözlerim.. gözümün feri hüzne teşne.. aklım mı bana oyun oynuyor bilmiyorum, bir kapana sıkılmış gibi hissediyorum.. kapattığım gözlerimi açıyorum. Bu sefer dikkatliyim.
Beni gerçekten, 'gerçekten' uzaklaştıran ne varsa ona meylettim.. Bazen yasak meyve en güzeli.. Tadından yenmiyor 'Gerçekten'. Fazlasıyla 'gerçekten'.. yine de.. düşünmeden edemiyorum, içinde bulduğum halin sebebi ben olabilir miydim.. hem, öyle ise bile, bunu ben istememiştim…
Uzun süredir merak ediyorum.. İçinde bulduğum halin sebebi ben miyim ve ya, Kendi kendimi delirtmem mümkün mü? 'kader işte' diyip içinden sıyrılmak ta işin kolayı. Belki de çok derin anlamları olmayan bir durumdur bu. Çok düşünmek istememekle beraber, biraz da olsa düşünmek istiyordum. Şehirlerin birinde saat çoktan gece yarısı. ilaç işe yaramadı. kusmak için lavaboya koşuyorum. çilemin taşkın saatleri. uyuyor olmam gerekirdi. huzurlu bir biçimde, derin bir uykunun içinde olmam.
Yine sesler, yine. yakarışla karışık bir çığlık.
…içim taşıyor, 4 duvarın içinde bir oraya bir buraya gidip duruyorum.. gözüme kestirdiğim bir köşeye çöküp kulaklarımı ve gözlerimi kapatıyorum. Dipsiz bir karanlığın içinde, mükemmel sessizliğim yanı başımda. tek eksiğim bir adet sigara, yakıyorum. Külünü yere dökerken içim acımıyor. ev benim değil. kimin olduğunu da bilmiyorum. her yer sadece karanlık..
Bir şeyler deniyorum.. çabalıyor, peşinden nefessiz bir şekilde koşuyorum.. ancak hedef her defasında ne kadar hızlı koşsam da, daha uzağa yerleşiyor. Bir çeşit şaka arıyor gözlerim.. gözümün feri hüzne teşne.. aklım mı bana oyun oynuyor bilmiyorum, bir kapana sıkılmış gibi hissediyorum.. kapattığım gözlerimi açıyorum. Bu sefer dikkatliyim.
Beni gerçekten, 'gerçekten' uzaklaştıran ne varsa ona meylettim.. Bazen yasak meyve en güzeli.. Tadından yenmiyor 'Gerçekten'. Fazlasıyla 'gerçekten'.. yine de.. düşünmeden edemiyorum, içinde bulduğum halin sebebi ben olabilir miydim.. hem, öyle ise bile, bunu ben istememiştim…
Saçmaya ve ötesine - 2
Bir komutanın tok ve gür seslenişine, bağırışına fazlasıyla benzer bir ses duyuyorum.. aklımın odalarında her odayı ziyaret eden bu yakarışla karışık bağırış, suya düşen bir taş gibi dalgalanmalara yol açıyor.. Son odayı da ziyaretinde altın vuruşa ramak kalıyor.. Delirmeme, sınırı aşmama.. Bir fark da yok oysaki ikisinin arasında.. İkisini birbirinden ayıran kalın ve geniş çizgileri yok edeli çok oldu..
İstemsizce gülümsüyorum. anlamsız gülümsemelerimin sebebini sorgulamayı bırakalı da oldu bayağı. Hala üşüyorum. Oysa sigaramın içimi ısıtması gerekirdi. manevi dost.
Kendimden başka kimse yok, yalnızca benim olduğum bir ülke.. birkaç gramlık bir suç aralığım var. günlük kotamı tamamlayınca rahatlıyorum. Üşümem geçmeyince çıplak tenimi fark ediyorum. çok katlı bir binanın 2. Katında çırılçıplak bir şekilde sigara içiyorum. şimdi anlıyorum, gaipten gelen ayıplama sesleriyle karışık, sorgular bakışları..
Bir şeyler bekler bakışları, ister bakışları, alıcı bakışları.. onların bakışları. İnsan bir kere kendi tekilliğine düşünce insanlar 3.tekil şahıslara dönüyor. Hayatı piç eden üçüncü şahıslar. bir dolu küfür birikiyor ağzımda. 'Onlara olan' nefretim öyle derinlerde, öyle dipsiz kuyularda yaşıyor ki, sadece kendimi öldürürsem bu sızıdan kurtulabileceğimi düşünüyorum.. bir terapi grubunda konuşma sırasının bana geldiği bir anda utangaçlığı bir kenara bırakıp bütün psikolojik temelli saçmalık kokan fikirlerimi arza sunuyorum.. ortaya atıveriyorum hepsini. Kapışın dostlar! Hepsi sizin! Hepsi sizsiniz!
gürültülü bir şekilde Bir kapıyı çarpıp diğerini açıyorum sessizce.. yep yeni bir ben, yep yeni bir ben.. baştan sona ben.. yaşamım, bundan ibaret. Aynı hataların sürekli ve sürekli bir biçimde farklı formlarda tekrarlanışı.. Aynı bokun yeşili, mavisi, beyazı..
Bir komutanın tok ve gür seslenişine, bağırışına fazlasıyla benzer bir ses duyuyorum.. aklımın odalarında her odayı ziyaret eden bu yakarışla karışık bağırış, suya düşen bir taş gibi dalgalanmalara yol açıyor.. Son odayı da ziyaretinde altın vuruşa ramak kalıyor.. Delirmeme, sınırı aşmama.. Bir fark da yok oysaki ikisinin arasında.. İkisini birbirinden ayıran kalın ve geniş çizgileri yok edeli çok oldu..
İstemsizce gülümsüyorum. anlamsız gülümsemelerimin sebebini sorgulamayı bırakalı da oldu bayağı. Hala üşüyorum. Oysa sigaramın içimi ısıtması gerekirdi. manevi dost.
Kendimden başka kimse yok, yalnızca benim olduğum bir ülke.. birkaç gramlık bir suç aralığım var. günlük kotamı tamamlayınca rahatlıyorum. Üşümem geçmeyince çıplak tenimi fark ediyorum. çok katlı bir binanın 2. Katında çırılçıplak bir şekilde sigara içiyorum. şimdi anlıyorum, gaipten gelen ayıplama sesleriyle karışık, sorgular bakışları..
Bir şeyler bekler bakışları, ister bakışları, alıcı bakışları.. onların bakışları. İnsan bir kere kendi tekilliğine düşünce insanlar 3.tekil şahıslara dönüyor. Hayatı piç eden üçüncü şahıslar. bir dolu küfür birikiyor ağzımda. 'Onlara olan' nefretim öyle derinlerde, öyle dipsiz kuyularda yaşıyor ki, sadece kendimi öldürürsem bu sızıdan kurtulabileceğimi düşünüyorum.. bir terapi grubunda konuşma sırasının bana geldiği bir anda utangaçlığı bir kenara bırakıp bütün psikolojik temelli saçmalık kokan fikirlerimi arza sunuyorum.. ortaya atıveriyorum hepsini. Kapışın dostlar! Hepsi sizin! Hepsi sizsiniz!
gürültülü bir şekilde Bir kapıyı çarpıp diğerini açıyorum sessizce.. yep yeni bir ben, yep yeni bir ben.. baştan sona ben.. yaşamım, bundan ibaret. Aynı hataların sürekli ve sürekli bir biçimde farklı formlarda tekrarlanışı.. Aynı bokun yeşili, mavisi, beyazı..
Saçmaya ve ötesine
Yasakların uzun zaman önce delindiği Fazla ışık almayan bir oda. Pencereden içeri giren ışık hüzmesi havadaki tozları ortaya çıkartıyor..en az Fikirlerim kadar kirli bir oda. Sağır edici bir suskunluk duyuyorum.. ağzına kadar yüklü. Derken soğuk bir şeyler hissediyorum. Bir adam konuşuyor, sinirli ve sabırsız.. 2 cümle önce ne dediğimi soruyor.. Ne mi dedim?..
Ne mi dedim? Diyorum içinden. Bir piç olmandan başka ya da fazla bir şey değil. Umrumda da değilsin göt herif. Nasıl da ironik. Dün bu saatlerde kız arkadaşımla biralarımızı yudumlarken şu an içinde bulunduğum durum gerçekten trajikomik.. Mr.kurtz'ın ormanındayım sanki, her yerde gregor samsalar ve infılak parçaları.. bir kıyamın ortasındayım sanki.. Her yer kan, her yer iftira..
Aynı soğukluğu tekrar hissedince gerçeğe döndüm. Durumun saçmalığına dayanamaz durumdaydım.. …Ancak direnemiyorum da.. gerçekle düşler arasında bir noktadayım.. her ne kadar Durduğum nokta yerinde durmuyor olsa da gerçeğe tutunmalıydım.. Bu deli saçmalığına son vermeliydim.. Piç.. Buradan yakamı kurtarınca götüne koyacağım senin.
Odayı adım adım ezberlemiş gibi içeride dolanıyor.. ayakkabıları tahta zeminde tok sesler çıkartıyor.. Büsbütün çaresizlik, yaşadığım.. Filmlerde böyle olmuyordu ama.. Gözüm duvardaki tabloya çarpıyor.. Gerçek bir göz cümbüşü.. Renkler adeta birbiriyle sevişiyor… İçinde bulunduğum durumu ne kadar da masumane bir havaya sokuyordu.. Katkısını unutamam.. Kendisini de. ''Buradan kurtulduğumda'' ilk iş bu tabloyu bir yerden bulup almak.. Ya da, hikayem bu odada sonlanacak.. Asıl maceram, bütün umudum tükenince mi başlayacak? Öyle oturup ölmeyi mi beklemeyim yani?..
''Ne susuyorsun lan konuş!!''
Omuzlarımda hissettiğim yük beni eziyor. Konuşamıyorum. Kendi sessizliğimin içinde kayboluyorum.. duygu yüklü bir şarkının en taşkın noktasında buluşan iki kadehin çıkarıdğı ses gibi bir ses duyumsuyorum…
Düşün, düşün, düşün…
Kendi kendime konuşalı çok olmuş.. bu yoğunluğun ortasında Silahı indiriyor, yere koyuyorum.. Artık buna alıştım.. Farkında olmadan intihar etmek istemem.. Alışkanlıklarım ihtiyaç halini aldı bile.. Gemi çoktan kalktı, güverteden mendiller son kere sallandı.. Bir kere demir aldım realitenin kucağından hayaller dünyasına.. En büyük avuntum, lanetimin bir gün şansım olacağı..
Tarih kitaplarında benden bahsedilmeyeceği gerçeği uzun süredir aklımı meşgul ediyordu.. evet, şimdi bunu düşünmeliyim diye geçiriyorum içimden.. nasıl biri olduğum sorununu bir kenara koyup, bu konuya eğilmeliyim.. delirdim ne de olsa, korkacak, çekinecek neyim kaldı?.. bazan da yavaş yavaş, yıpratarak kendimi öldürdüğümü düşünürüm… dinlendirmediğim canı çekilmiş yazılarımın sorumlusu da benim mesela.. her şeyin sebebi benim.. hatalarımın ve seçimlerimin bir sonuca ulaştığını rüyalarımda bile göremedim zaten. aşağı yukarı 6 yıldır aynı konular etrafında, ışığa konmaya çalışan sinek gibi dönüp duruyorum..evet, aşağı yukarı..
pis sakallı aşağı yukarı. 20'lerinin ortasında, aşağı yukarı. aşağı yukarı kendince çok yaşamış birinin yorgunluğu var gözlerinde.
tümceler parmaklarımın ucundan akarken ben bile ne dediğimi bilmiyordum.. sözcüğün tam anlamıyla saçmalık cangılında avlanıyordum.. en güzel kıçları öpüyor, kocaman bir canavarı avlayıp mağarama getiriyor, pişirip afiyetle yiyordum.. Bir şeyler yazıyorum , kelimeler benim solucan deliğim.. ancak onlar sayesinde saçmalığın orta yerinde yaktığım sigaramla düşüncelerimle baş başa kalabilirim.. kelimeler.. benim. solucan deliğim..
Yasakların uzun zaman önce delindiği Fazla ışık almayan bir oda. Pencereden içeri giren ışık hüzmesi havadaki tozları ortaya çıkartıyor..en az Fikirlerim kadar kirli bir oda. Sağır edici bir suskunluk duyuyorum.. ağzına kadar yüklü. Derken soğuk bir şeyler hissediyorum. Bir adam konuşuyor, sinirli ve sabırsız.. 2 cümle önce ne dediğimi soruyor.. Ne mi dedim?..
Ne mi dedim? Diyorum içinden. Bir piç olmandan başka ya da fazla bir şey değil. Umrumda da değilsin göt herif. Nasıl da ironik. Dün bu saatlerde kız arkadaşımla biralarımızı yudumlarken şu an içinde bulunduğum durum gerçekten trajikomik.. Mr.kurtz'ın ormanındayım sanki, her yerde gregor samsalar ve infılak parçaları.. bir kıyamın ortasındayım sanki.. Her yer kan, her yer iftira..
Aynı soğukluğu tekrar hissedince gerçeğe döndüm. Durumun saçmalığına dayanamaz durumdaydım.. …Ancak direnemiyorum da.. gerçekle düşler arasında bir noktadayım.. her ne kadar Durduğum nokta yerinde durmuyor olsa da gerçeğe tutunmalıydım.. Bu deli saçmalığına son vermeliydim.. Piç.. Buradan yakamı kurtarınca götüne koyacağım senin.
Odayı adım adım ezberlemiş gibi içeride dolanıyor.. ayakkabıları tahta zeminde tok sesler çıkartıyor.. Büsbütün çaresizlik, yaşadığım.. Filmlerde böyle olmuyordu ama.. Gözüm duvardaki tabloya çarpıyor.. Gerçek bir göz cümbüşü.. Renkler adeta birbiriyle sevişiyor… İçinde bulunduğum durumu ne kadar da masumane bir havaya sokuyordu.. Katkısını unutamam.. Kendisini de. ''Buradan kurtulduğumda'' ilk iş bu tabloyu bir yerden bulup almak.. Ya da, hikayem bu odada sonlanacak.. Asıl maceram, bütün umudum tükenince mi başlayacak? Öyle oturup ölmeyi mi beklemeyim yani?..
''Ne susuyorsun lan konuş!!''
Omuzlarımda hissettiğim yük beni eziyor. Konuşamıyorum. Kendi sessizliğimin içinde kayboluyorum.. duygu yüklü bir şarkının en taşkın noktasında buluşan iki kadehin çıkarıdğı ses gibi bir ses duyumsuyorum…
Düşün, düşün, düşün…
Kendi kendime konuşalı çok olmuş.. bu yoğunluğun ortasında Silahı indiriyor, yere koyuyorum.. Artık buna alıştım.. Farkında olmadan intihar etmek istemem.. Alışkanlıklarım ihtiyaç halini aldı bile.. Gemi çoktan kalktı, güverteden mendiller son kere sallandı.. Bir kere demir aldım realitenin kucağından hayaller dünyasına.. En büyük avuntum, lanetimin bir gün şansım olacağı..
Tarih kitaplarında benden bahsedilmeyeceği gerçeği uzun süredir aklımı meşgul ediyordu.. evet, şimdi bunu düşünmeliyim diye geçiriyorum içimden.. nasıl biri olduğum sorununu bir kenara koyup, bu konuya eğilmeliyim.. delirdim ne de olsa, korkacak, çekinecek neyim kaldı?.. bazan da yavaş yavaş, yıpratarak kendimi öldürdüğümü düşünürüm… dinlendirmediğim canı çekilmiş yazılarımın sorumlusu da benim mesela.. her şeyin sebebi benim.. hatalarımın ve seçimlerimin bir sonuca ulaştığını rüyalarımda bile göremedim zaten. aşağı yukarı 6 yıldır aynı konular etrafında, ışığa konmaya çalışan sinek gibi dönüp duruyorum..evet, aşağı yukarı..
pis sakallı aşağı yukarı. 20'lerinin ortasında, aşağı yukarı. aşağı yukarı kendince çok yaşamış birinin yorgunluğu var gözlerinde.
tümceler parmaklarımın ucundan akarken ben bile ne dediğimi bilmiyordum.. sözcüğün tam anlamıyla saçmalık cangılında avlanıyordum.. en güzel kıçları öpüyor, kocaman bir canavarı avlayıp mağarama getiriyor, pişirip afiyetle yiyordum.. Bir şeyler yazıyorum , kelimeler benim solucan deliğim.. ancak onlar sayesinde saçmalığın orta yerinde yaktığım sigaramla düşüncelerimle baş başa kalabilirim.. kelimeler.. benim. solucan deliğim..
Aklımın odaları - 4
Çaldığım her kapının arkasında bir enginlik. Evet, tabiat kendi vaktini belirliyordu, şeylerin doğasında vardı bu.. Bavulumu toplamış, en güzel kıçları öpmüş, yanıma birkaç kitap aldıktan sonra trenimin gelmesini bekliyorken oldu her şey.. 13 ekim 2006 öğle saatleri. Kavurucu güneş, küfür edercesine üstümüzde duruyordu. İstasyon insanları olarak bu şöleni kaçırmamız ihtimaller dahilinde bile bulunmuyordu. Bir fikir demir aldı durakların birinden. Zamandan ve mekandan.
Yalnız Zamanın değil, mekanın da doğasında vardı bu. Olması imkansız 'şeyler' olma ihtimaline bile yanaşmıyorken bu istemim, çok bencilce hatta alçakça idi. Hem, ne istiyordum ki ben?. Ben, kimdim ki?. Bir kibre kapıldığım çok bariz, üzerime sıçrayan iftiralardan da nasibimi aldım. Sadece bekliyorum şimdi. Bir fikir aydınlatır koridorlarımı belki. Yarısı da olur. Ötesini ben tamamlarım.
Kanıma girip aklımı zapt eden bu fikirlerle yaşadığım düşüşler yaşam serüvenimin özneleri.. Kendimi kenara çekmiş, tüm boşluk büsbütün onların olmuş.. Kendi yok oluşumun mimarı benim. Köklerini yıkımdan alan bir düş.. Alabildiğine saçmalık.. Kadim yakarışlarımdan birine rastlıyorum istasyonda. Aklımın odaları gibi, tıpkı istasyonları da küçük, sevimsiz.. kişiler, üçüncü tekil şahıslarımın berikisi, ötekisi..
Aksırana, tıksırana kadar içiyordum.. Bir nasihat gibi, kulaklarımda çınlayan sesler.. çaldığım her kapının arkasında bir muamma. Aklımın odalarında yankılanan bu sesler uzaklardan bir cümbüşün habercisi.. evet, bavulumu toplamıştım.. ancak bir şey eksikti.. bir şey, beni ben yapan.. iki çift kelam ettikten sonra aklıma geldi.. güz gülleri kadar sakin, vakur bir şekilde beni seyreden zamana karşı savunmasız, bir o kadar da çaresizim..
Bavulumu toplayıp, en güzel kıçları öptükten sonra işte buradayım.. Çaldığım her kapı.. birer muamma..
Çaldığım her kapının arkasında bir enginlik. Evet, tabiat kendi vaktini belirliyordu, şeylerin doğasında vardı bu.. Bavulumu toplamış, en güzel kıçları öpmüş, yanıma birkaç kitap aldıktan sonra trenimin gelmesini bekliyorken oldu her şey.. 13 ekim 2006 öğle saatleri. Kavurucu güneş, küfür edercesine üstümüzde duruyordu. İstasyon insanları olarak bu şöleni kaçırmamız ihtimaller dahilinde bile bulunmuyordu. Bir fikir demir aldı durakların birinden. Zamandan ve mekandan.
Yalnız Zamanın değil, mekanın da doğasında vardı bu. Olması imkansız 'şeyler' olma ihtimaline bile yanaşmıyorken bu istemim, çok bencilce hatta alçakça idi. Hem, ne istiyordum ki ben?. Ben, kimdim ki?. Bir kibre kapıldığım çok bariz, üzerime sıçrayan iftiralardan da nasibimi aldım. Sadece bekliyorum şimdi. Bir fikir aydınlatır koridorlarımı belki. Yarısı da olur. Ötesini ben tamamlarım.
Kanıma girip aklımı zapt eden bu fikirlerle yaşadığım düşüşler yaşam serüvenimin özneleri.. Kendimi kenara çekmiş, tüm boşluk büsbütün onların olmuş.. Kendi yok oluşumun mimarı benim. Köklerini yıkımdan alan bir düş.. Alabildiğine saçmalık.. Kadim yakarışlarımdan birine rastlıyorum istasyonda. Aklımın odaları gibi, tıpkı istasyonları da küçük, sevimsiz.. kişiler, üçüncü tekil şahıslarımın berikisi, ötekisi..
Aksırana, tıksırana kadar içiyordum.. Bir nasihat gibi, kulaklarımda çınlayan sesler.. çaldığım her kapının arkasında bir muamma. Aklımın odalarında yankılanan bu sesler uzaklardan bir cümbüşün habercisi.. evet, bavulumu toplamıştım.. ancak bir şey eksikti.. bir şey, beni ben yapan.. iki çift kelam ettikten sonra aklıma geldi.. güz gülleri kadar sakin, vakur bir şekilde beni seyreden zamana karşı savunmasız, bir o kadar da çaresizim..
Bavulumu toplayıp, en güzel kıçları öptükten sonra işte buradayım.. Çaldığım her kapı.. birer muamma..
Geniş Bir Hapishane
Bir köşeye sıkıştırdığım fikirlerimden birisi.. ''kötü''
gözlerini birden gökyüzüne çeviriyor ve aniden yok oluyor, derken arkamda beliriveriyor.. bu kedi-fare kovalamacasında kendimi kedi sanmam ne büyük ahmaklıkmış oysa. Kimlerle, nelerle aşık attığımı şimdi fark ediyorum.. en zoru da, kendine karşı yenik düşmekmiş.
Yine Bir kutudayım. Çok geniş bir hapishane aklım. Alabildiğine kıstırılmışlık, alabildiğine sömürü..çilehanemin içindeki odalar.. her biri zamanın bıraktığı silik yaralara haiz hücreler.. kurtuluş macerama, çıkış biletime denk geliyor her bir oda.. önce unutmalı, sonra öğrenmeli.. her oda sonsuzluğa kadar uzuyor. Derin ve mükemmel sessizlik içime işliyor.. çıkış bileti buralarda olmalı.. kendimi sadece ben kurtarabilirim. Yine kendimden.
Fikirler kirli botlarıyla basıp geçiyor en güzel romanların üstünden.. atlayıveriyorlar en sadık düşlerin orta yerine ve alıcı gözlerle bir şeyler istiyorlar, bir çeşit haraç. zaman'ın gönderdiği bir tür vekil. direnemiyor, bağıramıyor, düşünemiyorum... en nihayetinde kendime karşı savaşıyorum. kanserli fikirlerimi kesip atma istemim, yine kendim tarafından durduruluyor.
mazereti yok. açıklaması da. Baştan sona saçmalık, tıka basa çaresizlik. büsbütün içindeyim yalnızlığın. Yokluğumun tek 'var' tarafı bu. Çok geniş bir hapishane aklım. Alabildiğine kıstırılmışlık, alabildiğine sömürü.
Bir köşeye sıkıştırdığım fikirlerimden birisi.. ''kötü''
gözlerini birden gökyüzüne çeviriyor ve aniden yok oluyor, derken arkamda beliriveriyor.. bu kedi-fare kovalamacasında kendimi kedi sanmam ne büyük ahmaklıkmış oysa. Kimlerle, nelerle aşık attığımı şimdi fark ediyorum.. en zoru da, kendine karşı yenik düşmekmiş.
Yine Bir kutudayım. Çok geniş bir hapishane aklım. Alabildiğine kıstırılmışlık, alabildiğine sömürü..çilehanemin içindeki odalar.. her biri zamanın bıraktığı silik yaralara haiz hücreler.. kurtuluş macerama, çıkış biletime denk geliyor her bir oda.. önce unutmalı, sonra öğrenmeli.. her oda sonsuzluğa kadar uzuyor. Derin ve mükemmel sessizlik içime işliyor.. çıkış bileti buralarda olmalı.. kendimi sadece ben kurtarabilirim. Yine kendimden.
Fikirler kirli botlarıyla basıp geçiyor en güzel romanların üstünden.. atlayıveriyorlar en sadık düşlerin orta yerine ve alıcı gözlerle bir şeyler istiyorlar, bir çeşit haraç. zaman'ın gönderdiği bir tür vekil. direnemiyor, bağıramıyor, düşünemiyorum... en nihayetinde kendime karşı savaşıyorum. kanserli fikirlerimi kesip atma istemim, yine kendim tarafından durduruluyor.
mazereti yok. açıklaması da. Baştan sona saçmalık, tıka basa çaresizlik. büsbütün içindeyim yalnızlığın. Yokluğumun tek 'var' tarafı bu. Çok geniş bir hapishane aklım. Alabildiğine kıstırılmışlık, alabildiğine sömürü.
Aklımın odaları - 3
Bir yaz günü, alışık bir şekilde ayaklarım üşürken sigaram vakur bir biçimde içime doluyordu.. düşünüyordum.. ''Şimdi, Düşüncelerim felçi. oysa ölmeleri için uğraşmıştım.'' Diye. derken Aklımın odalarının önce kilidini, sonra sürgüsünü açtım. birer birer yokluyordum odaları. Bir şeyler arıyor gibiydim ve aynı zamanda bir şeylerden kaçıyor gibi. bilirsiniz bazen, takılı kalıyor insan bir şeylere…
Aklımın içinde gün, her akşam saat 03.00'da başlıyor. Zaten 3 rakamını kendimi bildim bileli sevemedim. bir uğursuzluk var sanki bu rakamda. kötü bir şeyler olacakmış gibi. Odaların içerisine kadar gelen ses, koridorlarımda yankı yapıyor. fikirler uyanıyor, fikirler ölüyor. zaman birden hiç alışık olmadığım bir şekilde işlemeye başlıyor.
Merhametle kaplı sözcüklerle karşılıyorum her darbeyi. bir zaman artık sabredemiyor, hançerimi kınından çıkartıyoru.. beynime hücum eden katil fikirler, katil fikirleri doğruyor sonra. herkes bir anda herkesleşiyor. üçüncü tekil şahıslarım tek sıra halinde önümde. Sevimli bir başlangıç değil. az sonra koridorlardan taşan bu yankı, tekrarlanıyor.. rüyada gibi, gerçekte gibiyim. Rüyalar ve gerçekler arasında bir yerlerde sıkışmış, kendimle baş başa bırakılmıştım..
En kötüsü de buydu galiba.. ''kendinle baş başa olmak''. Kendine katlanmak eylemlerin en zorudur. Kimseye kendini için şikayet edemezsin, ağlayarak anlatamazsın. hem, ne diyebilirsin ki?.
Sözün özü, Betondan çevrili bir hapishane aklım. Ne kadar serbest olabilirsem o kadar ''serbest'' im işte.. üçüncü şahıslarımla birlikte oynadığım bu kumar oyunu, dipsiz kuyularıma vip giriş bileti.. kazansam da kaybetsem de, istemediğim bir sonuçla yüz yüzeyim..
Bir yaz günü, alışık bir şekilde ayaklarım üşürken sigaram vakur bir biçimde içime doluyordu.. düşünüyordum.. ''Şimdi, Düşüncelerim felçi. oysa ölmeleri için uğraşmıştım.'' Diye. derken Aklımın odalarının önce kilidini, sonra sürgüsünü açtım. birer birer yokluyordum odaları. Bir şeyler arıyor gibiydim ve aynı zamanda bir şeylerden kaçıyor gibi. bilirsiniz bazen, takılı kalıyor insan bir şeylere…
Aklımın içinde gün, her akşam saat 03.00'da başlıyor. Zaten 3 rakamını kendimi bildim bileli sevemedim. bir uğursuzluk var sanki bu rakamda. kötü bir şeyler olacakmış gibi. Odaların içerisine kadar gelen ses, koridorlarımda yankı yapıyor. fikirler uyanıyor, fikirler ölüyor. zaman birden hiç alışık olmadığım bir şekilde işlemeye başlıyor.
Merhametle kaplı sözcüklerle karşılıyorum her darbeyi. bir zaman artık sabredemiyor, hançerimi kınından çıkartıyoru.. beynime hücum eden katil fikirler, katil fikirleri doğruyor sonra. herkes bir anda herkesleşiyor. üçüncü tekil şahıslarım tek sıra halinde önümde. Sevimli bir başlangıç değil. az sonra koridorlardan taşan bu yankı, tekrarlanıyor.. rüyada gibi, gerçekte gibiyim. Rüyalar ve gerçekler arasında bir yerlerde sıkışmış, kendimle baş başa bırakılmıştım..
En kötüsü de buydu galiba.. ''kendinle baş başa olmak''. Kendine katlanmak eylemlerin en zorudur. Kimseye kendini için şikayet edemezsin, ağlayarak anlatamazsın. hem, ne diyebilirsin ki?.
Sözün özü, Betondan çevrili bir hapishane aklım. Ne kadar serbest olabilirsem o kadar ''serbest'' im işte.. üçüncü şahıslarımla birlikte oynadığım bu kumar oyunu, dipsiz kuyularıma vip giriş bileti.. kazansam da kaybetsem de, istemediğim bir sonuçla yüz yüzeyim..
Karmaşanın ortasında bir fikir 2
Soruşturan gözlerle bakan insanlar.. hepsi, yarının yitik hatıralarıma haiz birer silik gölge.. bir şeyler öğrenmek için birbirini eziyor, kalabalığı yararak yanıma doğru uzanıyorlar.. bir fikir, bir ses peşinde hepsi.. alacaklı gibi bir havaları var. Oysa, verecek hiçbir şeyim yok, zamandan başka.
Öteden beri kendimle kavgamı çözemediğim için bu hastalıklı halim, hal değil. bir tertip getirmek gayesinde idim uzun zaman. Fikirlerime ve aklıma.. aklımın odaları gayet karışık, gayet dolu.. hınca hınç bir bolluk, taşarcasına bir fazlalık..
Basit bir zerafetle önümde serili vaziyette duran bir cisim. belki bir kadın, 20'lerinin ortasında. Bütün günahların üzerine sünger çektirecek kadar güzel.. suçlarımın sorumlu mevkiinde aklım, ve düşüncelerim sessizce oturmakta. gök alabildiğine açık, yıldızlar sere serpe uzanmış. çetrefilli duyguların tam ortasında gök kubbeyi, tanrının bu şaşaalı şölenini seyretmekte, derin düşüncelere dalmaktayım.
Kuru hıçkırıklarla sarsıldığım anlardan birinde açık pencereden içeri keskin bir soğuk atlar. göz yaşlarım yanaklarımdan daha süzülmeden kalkıp pencereyi örtmeye ilişirim. uzun bir sükut çöker, yalnız odanın içine.
Arkamı döner dönmez bir cümbüşle karşılanıyorum. patlayan konfetiler bir partinin habercisi. güzeller güzeli karşımda beliriyor. Hem yakın, hem uzak. bunun da hayal olduğunu fark etmem uzun sürmüyor. Bu realitenin yapmacıklığını fark eder etmez, insanlar da değişiveriyor. Ne hikmet, benim değişmem bir şeylerin startını vermiş oluyor.. kendimle birlikte tüm evren değişmiş oluyor..
Hayat, hayat diye bir kelime var ya… kelime, bir kelimecik.. insan değişti mi, o da değişiyor işte. İnsan aynı kalınca, o da yerinde sayıyor. ''değişim sizde başlar'' gibi bir kişisel gelişim safsatasından öte, bunun bir realite olduğunu kavrayınca farklılaşıyor her şey.. değişim bile değişiyor hatta.. sonra, sonrası, lafü güzaf..
Soruşturan gözlerle bakan insanlar.. hepsi, yarının yitik hatıralarıma haiz birer silik gölge.. bir şeyler öğrenmek için birbirini eziyor, kalabalığı yararak yanıma doğru uzanıyorlar.. bir fikir, bir ses peşinde hepsi.. alacaklı gibi bir havaları var. Oysa, verecek hiçbir şeyim yok, zamandan başka.
Öteden beri kendimle kavgamı çözemediğim için bu hastalıklı halim, hal değil. bir tertip getirmek gayesinde idim uzun zaman. Fikirlerime ve aklıma.. aklımın odaları gayet karışık, gayet dolu.. hınca hınç bir bolluk, taşarcasına bir fazlalık..
Basit bir zerafetle önümde serili vaziyette duran bir cisim. belki bir kadın, 20'lerinin ortasında. Bütün günahların üzerine sünger çektirecek kadar güzel.. suçlarımın sorumlu mevkiinde aklım, ve düşüncelerim sessizce oturmakta. gök alabildiğine açık, yıldızlar sere serpe uzanmış. çetrefilli duyguların tam ortasında gök kubbeyi, tanrının bu şaşaalı şölenini seyretmekte, derin düşüncelere dalmaktayım.
Kuru hıçkırıklarla sarsıldığım anlardan birinde açık pencereden içeri keskin bir soğuk atlar. göz yaşlarım yanaklarımdan daha süzülmeden kalkıp pencereyi örtmeye ilişirim. uzun bir sükut çöker, yalnız odanın içine.
Arkamı döner dönmez bir cümbüşle karşılanıyorum. patlayan konfetiler bir partinin habercisi. güzeller güzeli karşımda beliriyor. Hem yakın, hem uzak. bunun da hayal olduğunu fark etmem uzun sürmüyor. Bu realitenin yapmacıklığını fark eder etmez, insanlar da değişiveriyor. Ne hikmet, benim değişmem bir şeylerin startını vermiş oluyor.. kendimle birlikte tüm evren değişmiş oluyor..
Hayat, hayat diye bir kelime var ya… kelime, bir kelimecik.. insan değişti mi, o da değişiyor işte. İnsan aynı kalınca, o da yerinde sayıyor. ''değişim sizde başlar'' gibi bir kişisel gelişim safsatasından öte, bunun bir realite olduğunu kavrayınca farklılaşıyor her şey.. değişim bile değişiyor hatta.. sonra, sonrası, lafü güzaf..
Karmaşanın ortasında bir fikir
Sahifelerini çevirdiğim bu umut dolu defteri çöpe atmak mecburiyetindeydim. Saat 3'ü çoktan geçmişti. mükemmel sessizliğimin tam orta yerinde kendi başıma sigaramdan derin nefesler çekmekte, düşünmekteydim.
Aklımın köşelerine ilişmiş vaziyette duran isimlere takılıyorum. Gözlerimin önündeki sis perdesini araladıkça isimler berraklaşıyor zamanda ve uzayda. adeta, bir cangıldayım sanki. Eriyip giden anıların hatırına isimlere odaklanıyorum. Simalara ve eylemlere.
Büsbütün düğümleniyor boğazım. kaskatı kesilen vücudumdan soğuk terler boşalırcasına iniyor aşağı. bir isme takılı kaldım son aylarda. Yağmur altında ismini dahi bilmediğim sokaklarda yürüyorum. bir isme takılı kaldım.
Aklımda bir cümbüş tertiplenmiş. onur konuğu olarak katil fikirlerim baş gösteriyor. vay ki ne vay... köşede süslü bir şekilde oturmuş ve piposundan derin nefesler çeken zaman. Vakur bir şekilde beni seyretmekte, başlı başına bir sorgulama içinde beni süzmekte.
Coşkun bir müzik çalınıyor. Yankı yapıyor aklımın odalarında her biri. Caz, klasik ve rock. bazen Anadolu rock. komik, gülümsüyorum... bıçak kesiği gülüşlerim zamanın bıraktığı birer silik yara.. o, hala beni süzmekte. amacı nedir, neden burada bilmiyorum.. kafamın içine sızdığına göre, alacaklı gibi bir havası olsa gerek...
Akıl Sahnemde bir Avrupai dansın en çarpıcı motifleri alabildiğine uzanmakta.. sahne ıkış tıkış, salon hına hınç düş.. buz soğukluğunda bilincimle kendimi seyrediyorum.. zamanla takas ediyoruz yerlerimizi adeta. Şimdi görsünler bakalım beni!
Perde yavaş yavaş kapanıyor. Perdenin sol tarafından sahneye doğru ok gibi fırlayan kurşun ağırlığında bir düşünce.. hayallerim ve umutlarım.. çılgın bir alkış.. gökler ağlamak üzere.. Arkamdan taaccüple bakan hayallerim ve umutlarım.. Bir tesadüf, bir isim imdadıma yetişebilir..
Çaresiz hali büsbütün belli varlığımın özündeki isme odaklanıyorum. Geç de olsa gelmiş, hayat getirmiş..
Aynı zamanda Yok oluşumun altındaki imzaya haiz o fikir.. Geç de olsa gelmiş, hayat getirmiş..
Sahifelerini çevirdiğim bu umut dolu defteri çöpe atmak mecburiyetindeydim. Saat 3'ü çoktan geçmişti. mükemmel sessizliğimin tam orta yerinde kendi başıma sigaramdan derin nefesler çekmekte, düşünmekteydim.
Aklımın köşelerine ilişmiş vaziyette duran isimlere takılıyorum. Gözlerimin önündeki sis perdesini araladıkça isimler berraklaşıyor zamanda ve uzayda. adeta, bir cangıldayım sanki. Eriyip giden anıların hatırına isimlere odaklanıyorum. Simalara ve eylemlere.
Büsbütün düğümleniyor boğazım. kaskatı kesilen vücudumdan soğuk terler boşalırcasına iniyor aşağı. bir isme takılı kaldım son aylarda. Yağmur altında ismini dahi bilmediğim sokaklarda yürüyorum. bir isme takılı kaldım.
Aklımda bir cümbüş tertiplenmiş. onur konuğu olarak katil fikirlerim baş gösteriyor. vay ki ne vay... köşede süslü bir şekilde oturmuş ve piposundan derin nefesler çeken zaman. Vakur bir şekilde beni seyretmekte, başlı başına bir sorgulama içinde beni süzmekte.
Coşkun bir müzik çalınıyor. Yankı yapıyor aklımın odalarında her biri. Caz, klasik ve rock. bazen Anadolu rock. komik, gülümsüyorum... bıçak kesiği gülüşlerim zamanın bıraktığı birer silik yara.. o, hala beni süzmekte. amacı nedir, neden burada bilmiyorum.. kafamın içine sızdığına göre, alacaklı gibi bir havası olsa gerek...
Akıl Sahnemde bir Avrupai dansın en çarpıcı motifleri alabildiğine uzanmakta.. sahne ıkış tıkış, salon hına hınç düş.. buz soğukluğunda bilincimle kendimi seyrediyorum.. zamanla takas ediyoruz yerlerimizi adeta. Şimdi görsünler bakalım beni!
Perde yavaş yavaş kapanıyor. Perdenin sol tarafından sahneye doğru ok gibi fırlayan kurşun ağırlığında bir düşünce.. hayallerim ve umutlarım.. çılgın bir alkış.. gökler ağlamak üzere.. Arkamdan taaccüple bakan hayallerim ve umutlarım.. Bir tesadüf, bir isim imdadıma yetişebilir..
Çaresiz hali büsbütün belli varlığımın özündeki isme odaklanıyorum. Geç de olsa gelmiş, hayat getirmiş..
Aynı zamanda Yok oluşumun altındaki imzaya haiz o fikir.. Geç de olsa gelmiş, hayat getirmiş..
Fikrime Dair
Fikirlerim kınıdan çıkmış bir hançer gibi hücum ediyordu aklımın sınırlarına. zorluyor ve ilerliyorlardı.. halkaların içinden atlıyor en güzel kıçları öpüyor, birinin düşünmek dışında yapacağı ne varsa yapıyordum.. Ara sıra mükemmel sessizlikte yukarı, yıldızlarlara bakıyor, uzun sigarasından bir nefes daha çekiyordum.. bazen birkaç gram suç ile buluyordu kendinim.. sardığı cigara kendisi uzaklaştırıyordu şeylerden. ''Bir Kadın Bekliyor Beni şehirlerin birinde.. bir trende rastladığımız.. '' diyordu mükemmel sessiliğe.. ah, mükemmel sessizlik.. bağıra çağıra bir susuş.
Karbon kağıdından yapılmış hayallerim tekrar çarpıyor suratıma ve soruyorum kendi kendime müthiş karanlığın tam ortasında ''Siz, güzel kadınlar ne ile meşgulsünüz şimdi?. nerelerdesiniz?''Gözümün feri hüzne teşne, tadını alıyorum adeta. kelimelerimin etrafında dolanıp duruyorum. Hastalık sıçramış fikirlerime atıyorum suçu. En kolayı bu çünkü. Derken Yoldan geçen bir yabancıya sormak istiyorum tanrım. gerçekten, mutlu musunuz?.
Çok süslü bir kaldırım görüyorum.. yoldan geçen yabancılar basıyor üstlerine. “O kaldırımın da bir hikayesi var mıdır acaba?'' diye istemsizce sorguluyorum kaldırımın varlığını.. çocukluk ettiğimi fark etmem geç sürmüyor..Düşüncelerimin çok dağınık ve sürekli parçalar haline bölünüp birleştiğini özümsüyorum. Tekrar ve tekrar ve tekrar.. hastalıklı fikirlerimi absorbe eden bir mekanizma var. Sürekli kendimden birinci tekil şahıs kullanarak bahsetmekten ne kadar da nefret ediyorum.. kendi tekilliğimde sıkış tıkış fikirlerimle asılı kaldım. Bir kurtarıcı arıyor gözlerim.. stabil haldeki bu çaresizliğime bir yara bandı istiyorum istemsizce. Mecburum buna. Beni kendimden uzaklaştıracak her şeye razı gibi bir havam var.
Oturuyorum en tehlikeli soruların karşısında. hala kendimden bahsediş şeklimi düzeltemedim bir türlü. salt bir şekilde arınma talep ediyorum. tanrıvari bir güç tarafından ölüme çekilmek. neyse, belki bu sefer başarırım. Kendimden ne kadar uzaklaşırsam o kadar iyi..
Boğazlanmış bir şekilde yerde yatar vaziyette duran benliğime göz gezdiriyorum. Fazlasıyla bencil, fazlasıyla çaresiz.. kendi içime sokup sokuşturduğum bu bencillik omuzlarımda bir yük, bilincimde bir kara leke... Mükemmel sessizliğin dipsiz kuyularından birinde otururken aklımdan geçenleri tek tek eliyordum bu şekilde. mükemmel sessizlik, bağıra çağıra bir susuş. o kadar çoktular ki, hangi biri ile uğraşsam diye düşünüp kontrolü zamana bırakıyordum… acımasız, vakur, sabırlı..
Varoluşsal sorgulamalarımın doruklarındayım. Kendimden bahsediş şeklimi değiştirememekle beraber, buna bir çare de bulamıyorum. Öze yönelimimin 1.yılındayım. evrildiğim bu yön, zor da olsa benim için iyi.. kanalize ettiğim acılarımı bir süredir saklıyorum.. onlar için üzülmem için henüz erken.. geç olansa, kendime duyduğum hasret, tanımlamalar bütünü.. sonra.. başka biri olurdum her halde.. yeterince oldum zaten, başkalarıyla başka biri..
Kendime dair duyduğum vahşi hasret Neden?
Fikirlerim kınıdan çıkmış bir hançer gibi hücum ediyordu aklımın sınırlarına. zorluyor ve ilerliyorlardı.. halkaların içinden atlıyor en güzel kıçları öpüyor, birinin düşünmek dışında yapacağı ne varsa yapıyordum.. Ara sıra mükemmel sessizlikte yukarı, yıldızlarlara bakıyor, uzun sigarasından bir nefes daha çekiyordum.. bazen birkaç gram suç ile buluyordu kendinim.. sardığı cigara kendisi uzaklaştırıyordu şeylerden. ''Bir Kadın Bekliyor Beni şehirlerin birinde.. bir trende rastladığımız.. '' diyordu mükemmel sessiliğe.. ah, mükemmel sessizlik.. bağıra çağıra bir susuş.
Karbon kağıdından yapılmış hayallerim tekrar çarpıyor suratıma ve soruyorum kendi kendime müthiş karanlığın tam ortasında ''Siz, güzel kadınlar ne ile meşgulsünüz şimdi?. nerelerdesiniz?''Gözümün feri hüzne teşne, tadını alıyorum adeta. kelimelerimin etrafında dolanıp duruyorum. Hastalık sıçramış fikirlerime atıyorum suçu. En kolayı bu çünkü. Derken Yoldan geçen bir yabancıya sormak istiyorum tanrım. gerçekten, mutlu musunuz?.
Çok süslü bir kaldırım görüyorum.. yoldan geçen yabancılar basıyor üstlerine. “O kaldırımın da bir hikayesi var mıdır acaba?'' diye istemsizce sorguluyorum kaldırımın varlığını.. çocukluk ettiğimi fark etmem geç sürmüyor..Düşüncelerimin çok dağınık ve sürekli parçalar haline bölünüp birleştiğini özümsüyorum. Tekrar ve tekrar ve tekrar.. hastalıklı fikirlerimi absorbe eden bir mekanizma var. Sürekli kendimden birinci tekil şahıs kullanarak bahsetmekten ne kadar da nefret ediyorum.. kendi tekilliğimde sıkış tıkış fikirlerimle asılı kaldım. Bir kurtarıcı arıyor gözlerim.. stabil haldeki bu çaresizliğime bir yara bandı istiyorum istemsizce. Mecburum buna. Beni kendimden uzaklaştıracak her şeye razı gibi bir havam var.
Oturuyorum en tehlikeli soruların karşısında. hala kendimden bahsediş şeklimi düzeltemedim bir türlü. salt bir şekilde arınma talep ediyorum. tanrıvari bir güç tarafından ölüme çekilmek. neyse, belki bu sefer başarırım. Kendimden ne kadar uzaklaşırsam o kadar iyi..
Boğazlanmış bir şekilde yerde yatar vaziyette duran benliğime göz gezdiriyorum. Fazlasıyla bencil, fazlasıyla çaresiz.. kendi içime sokup sokuşturduğum bu bencillik omuzlarımda bir yük, bilincimde bir kara leke... Mükemmel sessizliğin dipsiz kuyularından birinde otururken aklımdan geçenleri tek tek eliyordum bu şekilde. mükemmel sessizlik, bağıra çağıra bir susuş. o kadar çoktular ki, hangi biri ile uğraşsam diye düşünüp kontrolü zamana bırakıyordum… acımasız, vakur, sabırlı..
Varoluşsal sorgulamalarımın doruklarındayım. Kendimden bahsediş şeklimi değiştirememekle beraber, buna bir çare de bulamıyorum. Öze yönelimimin 1.yılındayım. evrildiğim bu yön, zor da olsa benim için iyi.. kanalize ettiğim acılarımı bir süredir saklıyorum.. onlar için üzülmem için henüz erken.. geç olansa, kendime duyduğum hasret, tanımlamalar bütünü.. sonra.. başka biri olurdum her halde.. yeterince oldum zaten, başkalarıyla başka biri..
Kendime dair duyduğum vahşi hasret Neden?
Hastalıklı bir fikir
hastalık bulaşmış fikirlerimle Tam bir çeyrek saat hemhal olduktan sonra sigaramı tazeledim ve uzaklara bakmaya, düşünmeye devam ettim.. Boğuk bir gülüş kesti bütün dikkatimi, odağımı. gülen bendim. Neye güldüğümü bilmemekle beraber umursamamıştım da.
Gece geç saatlerde fikirlerimi salıveriyordum aklımın sonsuz bayırlarına.. biraz hava alsınlar, gezip geri gelsinler diye. bazıları sıvışıyor, dönmemek üzere kaçıyor. Tutamıyorum da. Karanlık bir köşede oturmuş vaziyette, avuçlarını sıvazlayan Zamanla aralarında gizli bir akrabalık var. Fikir ensesti bu olsa gerek. Derken soruyorum; Zavallı düşlerim, bulup buluşturduğum aklımın içinde ıkış tıkış yaşıyorlar.. dışarı çıkmak istiyorlar mıdır acaba? ancak bırakamam onları, bukowski'nin dediği gibi ''there is a blue bird in my heart he wants to get out'' ben onlar için güçlüyüm..
Azgın bir boğanın hıncı gibi sıkıca sarmış vaziyetteyim onları. Zor sahip olduğum bilincimi fikilerime borçluyum. Bırakamam onları Ve çoğu, İçi ürkütücü karanlıklarla dolu birer tapınak kapısı gibi olan bu fikirler, tezat enteresan bana iyi geliyorlar. Aklımın dehlizlerini fazla büyük olmayan, iğrenç bir 1860 lı yılların venediği haline getiren bu fikirler en aktif olduğum zamanlarda zihnime sıçrıyor, siyaha, kırmızıya çalan renklerle kafamın içinde sirenler çalıyordu.
Onlardan kurtulamıyordum, görmediğim için savaşamıyordum da. beri yandan onlar beni görüyor, içime dokunuyor ve benimle adeta oyun oynuyorlardı.. bir zaman ıkına sıkına kabul etmeye çalıştım onları, orada olduklarını kendime öğütleyip, onların bu gammazlıklarını alttan almaya çalıştım.. üstelik filozofça bir tavırla da değildi bu eylemim. Gayet sükunet içinde bir boyun eğişle kabullenmiştim onları..
Fikirlerimden kurtulamadığım gibi onlarla yaşamıyordum da.. onlar yüzünden herkesin içinde şunu söyleyecek bunu söyleyemeyecektim. Fikirlerimin zincirlerime dönüştüğünü fark etmem, pek uzun sürmedi. bir çıkış yolu, bir kapı arıyordum.. araladağım onlarca dipsiz kuyulara çıkan kapılara rağmen aramayı sürdürüyorum.. olmuyor, bazen.. sadece galiba sadece 'şeyler' olmak istemiyor. Rengi kızıllaşan güneş, rüzgarla bir olup yüzümü okşuyor, Ben uykusuzum. Kim bilir, başkaları da benim gibi düşünüyor muydu?.. fikirlerinin arkası ne kadar serin olsa gerekti.. göz alabildiğine yeşillik, göz alabildiğine özgürlük. ağaçlarının kokusu nasıldı kim bilir.. kokusu burunlarına gelir miydi.. benim payıma çözümsüzlüğün keskin ve ekşimtırak kokusu düştü. Yüce tanrım, beni, ayak üstü mü yarattınız?.. bana ulaşamayan o kokuları ''onlar'' daha mı hak ediyordu yoksa?.. eylemlerim miydi beni kendimle uğraşmak zorunda bırakan, işsizlik miydi..
Tembelliğin tadını aldıktan sonra Zayıfladım, boyum uzadı ve hatta yüz hatlarım çöktü, birkaç tane beyaz belirdi saçlarımda.. kurşun gibi ağır fikirlerimin atlında ezildikçe ezildim.. nokta haline gelene kadar peşimi bırakmayacak olan anılarım, fikirlerimle işbirliği yapıyor, adeta beni yok etmek için mesai harcıyordu.. ''hiçbir şeyim yok''
Evet, yasak zevkleri tadış senesini sanıyorum atlattım. işsizliğime kılıf uydurmak değil niyetim, bilakis, bunu anlamlandırdıktan sonra getireceğim isimlendirmeler beni çeken unsurdu.. hele bir de şu zaman olmasaydı..
hastalık bulaşmış fikirlerimle işte Tam bir çeyrek saat böyle hemhal olduktan sonra sigaramı tazeledim, bakmaya devam ettim. bir sessizlik dağıttı dikkatimi. yalnız olduğumu anımsadım bir an. hiçbir şeyim yok.
hastalık bulaşmış fikirlerimle Tam bir çeyrek saat hemhal olduktan sonra sigaramı tazeledim ve uzaklara bakmaya, düşünmeye devam ettim.. Boğuk bir gülüş kesti bütün dikkatimi, odağımı. gülen bendim. Neye güldüğümü bilmemekle beraber umursamamıştım da.
Gece geç saatlerde fikirlerimi salıveriyordum aklımın sonsuz bayırlarına.. biraz hava alsınlar, gezip geri gelsinler diye. bazıları sıvışıyor, dönmemek üzere kaçıyor. Tutamıyorum da. Karanlık bir köşede oturmuş vaziyette, avuçlarını sıvazlayan Zamanla aralarında gizli bir akrabalık var. Fikir ensesti bu olsa gerek. Derken soruyorum; Zavallı düşlerim, bulup buluşturduğum aklımın içinde ıkış tıkış yaşıyorlar.. dışarı çıkmak istiyorlar mıdır acaba? ancak bırakamam onları, bukowski'nin dediği gibi ''there is a blue bird in my heart he wants to get out'' ben onlar için güçlüyüm..
Azgın bir boğanın hıncı gibi sıkıca sarmış vaziyetteyim onları. Zor sahip olduğum bilincimi fikilerime borçluyum. Bırakamam onları Ve çoğu, İçi ürkütücü karanlıklarla dolu birer tapınak kapısı gibi olan bu fikirler, tezat enteresan bana iyi geliyorlar. Aklımın dehlizlerini fazla büyük olmayan, iğrenç bir 1860 lı yılların venediği haline getiren bu fikirler en aktif olduğum zamanlarda zihnime sıçrıyor, siyaha, kırmızıya çalan renklerle kafamın içinde sirenler çalıyordu.
Onlardan kurtulamıyordum, görmediğim için savaşamıyordum da. beri yandan onlar beni görüyor, içime dokunuyor ve benimle adeta oyun oynuyorlardı.. bir zaman ıkına sıkına kabul etmeye çalıştım onları, orada olduklarını kendime öğütleyip, onların bu gammazlıklarını alttan almaya çalıştım.. üstelik filozofça bir tavırla da değildi bu eylemim. Gayet sükunet içinde bir boyun eğişle kabullenmiştim onları..
Fikirlerimden kurtulamadığım gibi onlarla yaşamıyordum da.. onlar yüzünden herkesin içinde şunu söyleyecek bunu söyleyemeyecektim. Fikirlerimin zincirlerime dönüştüğünü fark etmem, pek uzun sürmedi. bir çıkış yolu, bir kapı arıyordum.. araladağım onlarca dipsiz kuyulara çıkan kapılara rağmen aramayı sürdürüyorum.. olmuyor, bazen.. sadece galiba sadece 'şeyler' olmak istemiyor. Rengi kızıllaşan güneş, rüzgarla bir olup yüzümü okşuyor, Ben uykusuzum. Kim bilir, başkaları da benim gibi düşünüyor muydu?.. fikirlerinin arkası ne kadar serin olsa gerekti.. göz alabildiğine yeşillik, göz alabildiğine özgürlük. ağaçlarının kokusu nasıldı kim bilir.. kokusu burunlarına gelir miydi.. benim payıma çözümsüzlüğün keskin ve ekşimtırak kokusu düştü. Yüce tanrım, beni, ayak üstü mü yarattınız?.. bana ulaşamayan o kokuları ''onlar'' daha mı hak ediyordu yoksa?.. eylemlerim miydi beni kendimle uğraşmak zorunda bırakan, işsizlik miydi..
Tembelliğin tadını aldıktan sonra Zayıfladım, boyum uzadı ve hatta yüz hatlarım çöktü, birkaç tane beyaz belirdi saçlarımda.. kurşun gibi ağır fikirlerimin atlında ezildikçe ezildim.. nokta haline gelene kadar peşimi bırakmayacak olan anılarım, fikirlerimle işbirliği yapıyor, adeta beni yok etmek için mesai harcıyordu.. ''hiçbir şeyim yok''
Evet, yasak zevkleri tadış senesini sanıyorum atlattım. işsizliğime kılıf uydurmak değil niyetim, bilakis, bunu anlamlandırdıktan sonra getireceğim isimlendirmeler beni çeken unsurdu.. hele bir de şu zaman olmasaydı..
hastalık bulaşmış fikirlerimle işte Tam bir çeyrek saat böyle hemhal olduktan sonra sigaramı tazeledim, bakmaya devam ettim. bir sessizlik dağıttı dikkatimi. yalnız olduğumu anımsadım bir an. hiçbir şeyim yok.
Ruh kanseri
baştan sona bir yalnızlık. Günlerden Perşembe. Baygınlaşmış ve arsız arsız, uyumaya teşne gözlerimle bilgisayar ekranındaki yazılara bakıyorum. Saat sabah beşi çoktan geçmiş..Saatler geçmiş.. Yıllar, yaşımı anımsıyorum.. Kaç saattir bilgisayar başında yazı yazdığımı hatırlamıyorum, en son ne zaman uyuduğumu da.. uyku gözlerimden akıyor gibi dursa da, direniyorum buna. Garip bir şekilde zevk de alıyorum. Gaipten sesler duyuyorum.. karanlıkta gördüğüm silüetlerin sesleri.. sigaramın ucundan çıkıveren görüntü çekmiş olmalı onları.. 'ben' temelli cümlelerden nasıl da nefret ediyorum oysa, kullanmaya devam ettiğim halde.
Bir şarkıdolanıyor dilime. Ürperiyor içim sabah saatlerinin soğukluğuyla üstüme hırka almadığımı fark ediyorum. nasıl bir yaşamak bu böyle? Baştan sonra boşluk, baştan sona boşluk.. emeğimin karşılığı verilmeyen işlerimi anımsamadan duramıyorum. Oysa hala devam ediyorum onları yapmaya.. galiba hayatın ruhunda da bu var.. ''celladına aşık olmak'' en kötüsü de bu değil mi zaten.. ruh kanseri, direnmeniz çaresiz, yetersiz.. ondan da öğrenecek şeylerimiz vardır elbet.. yadırgamıştım başta.. ta ki bir doktor'un dudaklarından dökülen tıbbi terimleri duyana kadar… garip bir şekilde inanıvermiştim.. işini iyi bilen bir insana her zaman böyle yaklaşırım.. inanırım..
Biraz sonra kendime geldim. Etimin çekildiğini hissediyordum.. yine doz aşımı yapmıştım.. ilaçlarımı düzensiz alıyor, yeterince beslenmiyor, pislik içinde yüzüyordum.. en son 3 hafta önce yıkanmış bulaşıklar bir dağ edasıyla mutfakta beni bekliyordu.. hiçbir şey yapmak istemiyordum.. sadece içmek, sadece yazmak.. yazmak ölürcesine ve sonsuz bir iştahla..
Herhangi bir kitabın bir sayfasını açıyor ve oradan bir cümle seçiyorum.. gerçekten ilginç.. arkasından sayfalar geliyor. Yazılar, yazılar.. her şey birbirini takip eden birer kopya.. dalıveriyorum bütün güzel yazıların orta yerine. Basmakalıp kelimeleri ayıkladıktan sonra, cımbızlanmış acılar kalıyor geriye.. konu başlıkları gayet açık, bariz.. orta yerde duran büyük bir hüzün. Masanın üstündeki sürahi, kapı kolu.. saçmalık bu! Düpedüz yalan..
Bir ritüel edasıyla her gün, Uyanır uyanmaz bir sigara yakıyorum.. bal tadında bir şey bu. Bilgisayarın düğmesine bastıktan sonra 'mesai başlasın' diyorum, kendi kendime yaptığım bir milyonuncu espiri.. kimsenin gülmediği, herkesin sustuğu bir odanın içindeki bir münzevi.. fazlasıyla yalnız. Fazlasıyla gerçek.. bu gerçek, fazla bana.. özümsediğim gerçek, salt hüzün, salt trajedi.. seviyorum ama bunu.. uzun süredir bununla yaşıyorum.. baştan sona bir yalnızlık… Günlerden Perşembe.. ben yazıyorum..
baştan sona bir yalnızlık. Günlerden Perşembe. Baygınlaşmış ve arsız arsız, uyumaya teşne gözlerimle bilgisayar ekranındaki yazılara bakıyorum. Saat sabah beşi çoktan geçmiş..Saatler geçmiş.. Yıllar, yaşımı anımsıyorum.. Kaç saattir bilgisayar başında yazı yazdığımı hatırlamıyorum, en son ne zaman uyuduğumu da.. uyku gözlerimden akıyor gibi dursa da, direniyorum buna. Garip bir şekilde zevk de alıyorum. Gaipten sesler duyuyorum.. karanlıkta gördüğüm silüetlerin sesleri.. sigaramın ucundan çıkıveren görüntü çekmiş olmalı onları.. 'ben' temelli cümlelerden nasıl da nefret ediyorum oysa, kullanmaya devam ettiğim halde.
Bir şarkıdolanıyor dilime. Ürperiyor içim sabah saatlerinin soğukluğuyla üstüme hırka almadığımı fark ediyorum. nasıl bir yaşamak bu böyle? Baştan sonra boşluk, baştan sona boşluk.. emeğimin karşılığı verilmeyen işlerimi anımsamadan duramıyorum. Oysa hala devam ediyorum onları yapmaya.. galiba hayatın ruhunda da bu var.. ''celladına aşık olmak'' en kötüsü de bu değil mi zaten.. ruh kanseri, direnmeniz çaresiz, yetersiz.. ondan da öğrenecek şeylerimiz vardır elbet.. yadırgamıştım başta.. ta ki bir doktor'un dudaklarından dökülen tıbbi terimleri duyana kadar… garip bir şekilde inanıvermiştim.. işini iyi bilen bir insana her zaman böyle yaklaşırım.. inanırım..
Biraz sonra kendime geldim. Etimin çekildiğini hissediyordum.. yine doz aşımı yapmıştım.. ilaçlarımı düzensiz alıyor, yeterince beslenmiyor, pislik içinde yüzüyordum.. en son 3 hafta önce yıkanmış bulaşıklar bir dağ edasıyla mutfakta beni bekliyordu.. hiçbir şey yapmak istemiyordum.. sadece içmek, sadece yazmak.. yazmak ölürcesine ve sonsuz bir iştahla..
Herhangi bir kitabın bir sayfasını açıyor ve oradan bir cümle seçiyorum.. gerçekten ilginç.. arkasından sayfalar geliyor. Yazılar, yazılar.. her şey birbirini takip eden birer kopya.. dalıveriyorum bütün güzel yazıların orta yerine. Basmakalıp kelimeleri ayıkladıktan sonra, cımbızlanmış acılar kalıyor geriye.. konu başlıkları gayet açık, bariz.. orta yerde duran büyük bir hüzün. Masanın üstündeki sürahi, kapı kolu.. saçmalık bu! Düpedüz yalan..
Bir ritüel edasıyla her gün, Uyanır uyanmaz bir sigara yakıyorum.. bal tadında bir şey bu. Bilgisayarın düğmesine bastıktan sonra 'mesai başlasın' diyorum, kendi kendime yaptığım bir milyonuncu espiri.. kimsenin gülmediği, herkesin sustuğu bir odanın içindeki bir münzevi.. fazlasıyla yalnız. Fazlasıyla gerçek.. bu gerçek, fazla bana.. özümsediğim gerçek, salt hüzün, salt trajedi.. seviyorum ama bunu.. uzun süredir bununla yaşıyorum.. baştan sona bir yalnızlık… Günlerden Perşembe.. ben yazıyorum..
Gaipten Gizler
Ne zaman Bir çıkış noktası arasam, kendi realizmime kayarım, ona tutunurum. Aklımı yitirdiğimi düşündüğüm her an bir kazaç gibi görünür.. hayır hayır, sonuna kadar burada oturacağım ve çünkü biliyorum.. buradan kalkarsam yapmak istemediğim şeyler yapacağım..
''ruhumu sarstın, kalbimi kırdın'' bu kelimeler 15 ekim 2008 baharında bir kadının dudaklarından öylece dökülüverdi orta yere.. kapış kapıştı acılar. Saat 17'yi geçerken çöreklenmiş acılar. Acılar, sadece kırarak içeri giren acılar.. anılar.. bir marifetmiş gibi ulu orta sergilemezdim anılarımı, acılarımı.. şimdi paylaşmaktan sapıkça ve garip bir şekilde zevk aldığımda su götürmez bir gerçek. ''yazmasam deli olacaktım'' belki de. hala deli iken.
Şimdi, içimde bir sızıdır.. kırıntılarını toplarken kırık kalplerin.. ama bunlar tatlı birer hüzünden başka nedir ki? Söyleyin bana.. söyleyin de kurtulayım kendimin pençesinden..acılarımdan, sapkınlıklarımdan.. söyleyin bana.. kurtarın..
Bir adam konuşuyor dahası, bağırıyor karşıdan:
''Pişman olurum diye yapmadıklarınız, yeni pişmanlıklarınızdır''
İçten içe imreniyor, kıskanıyorum onu.. Neden?! Ben de gayet tabii onun dediklerini diyebilirim.. Hayır, o kadar cesur değilim. Bir defa bağıramam uluorta.. Sergileyemem tüm gür varlığımı orta yere koyamam.. Peki neden?. İşte cevap: Bilmiyorum. Bundan sonra tekrar neden? Diye soramıyorum kendime. İki kere ikinin dört etmesi ne kadar mantıklı ise bu da en az o kadar mantıklı bir açıklama işte..
Bir şeyler karalamayı seviyorum. mağaramı, kitapları tütünü.. kelimelerle öteden beri bir yakınlığımız var.. gönül bağı bu galiba. İnsanlarla uyuşamadığım kadar ortak yanımız var onlarla.. ben onları bir araya getirdikçe onlar benim yokluğumu anlamlı kılıyor, hatta belki var ediyorlar.. en sancılı ve sarsıcı çığlıkların orta yerinde beliriveriyorlar gözlerimin önünde, yana yana kalem kağıt aratıyor bana. kimi buna garip bakar kim bilir. işte, İki kere ikinin dört etmesi ne kadar mantıklı ise bu da en az o kadar mantıklı.
Ne zaman Bir çıkış noktası arasam, kendi realizmime kayarım, ona tutunurum. Aklımı yitirdiğimi düşündüğüm her an bir kazaç gibi görünür.. hayır hayır, sonuna kadar burada oturacağım ve çünkü biliyorum.. buradan kalkarsam yapmak istemediğim şeyler yapacağım..
''ruhumu sarstın, kalbimi kırdın'' bu kelimeler 15 ekim 2008 baharında bir kadının dudaklarından öylece dökülüverdi orta yere.. kapış kapıştı acılar. Saat 17'yi geçerken çöreklenmiş acılar. Acılar, sadece kırarak içeri giren acılar.. anılar.. bir marifetmiş gibi ulu orta sergilemezdim anılarımı, acılarımı.. şimdi paylaşmaktan sapıkça ve garip bir şekilde zevk aldığımda su götürmez bir gerçek. ''yazmasam deli olacaktım'' belki de. hala deli iken.
Şimdi, içimde bir sızıdır.. kırıntılarını toplarken kırık kalplerin.. ama bunlar tatlı birer hüzünden başka nedir ki? Söyleyin bana.. söyleyin de kurtulayım kendimin pençesinden..acılarımdan, sapkınlıklarımdan.. söyleyin bana.. kurtarın..
Bir adam konuşuyor dahası, bağırıyor karşıdan:
''Pişman olurum diye yapmadıklarınız, yeni pişmanlıklarınızdır''
İçten içe imreniyor, kıskanıyorum onu.. Neden?! Ben de gayet tabii onun dediklerini diyebilirim.. Hayır, o kadar cesur değilim. Bir defa bağıramam uluorta.. Sergileyemem tüm gür varlığımı orta yere koyamam.. Peki neden?. İşte cevap: Bilmiyorum. Bundan sonra tekrar neden? Diye soramıyorum kendime. İki kere ikinin dört etmesi ne kadar mantıklı ise bu da en az o kadar mantıklı bir açıklama işte..
Bir şeyler karalamayı seviyorum. mağaramı, kitapları tütünü.. kelimelerle öteden beri bir yakınlığımız var.. gönül bağı bu galiba. İnsanlarla uyuşamadığım kadar ortak yanımız var onlarla.. ben onları bir araya getirdikçe onlar benim yokluğumu anlamlı kılıyor, hatta belki var ediyorlar.. en sancılı ve sarsıcı çığlıkların orta yerinde beliriveriyorlar gözlerimin önünde, yana yana kalem kağıt aratıyor bana. kimi buna garip bakar kim bilir. işte, İki kere ikinin dört etmesi ne kadar mantıklı ise bu da en az o kadar mantıklı.
Cımbızlanmış bir fikir
Yine zihnimin derinliklerini kurcalarken buluyorum kendimi.. Kullanmayı sevdiğim kelimeler beliriveriyor önümde. Anlamıyorum, neden böyle bir sanrı içerisinde olduğumu.. bir türlü anlayamıyorum.. anlamlandıramadığım gibi, adlandıramıyorum da.. doktorum da çileden çıkmak üzere.. teşhis koymak için geç kalınmış bir vak'aymış gibi bakıyor bana.. görebiliyorum, acıyor bana.. kim bilir, belki bu da bir yanılgıdır. Diğer şeyler gibi.. doktora görünmeme filan gerek yok aslında, bariz delirdim işte. 20'lerinin ortasında, ''hayatımın baharında'' bir kış. İnsanlara gerekli olan umudu veremiyorum. Ruh kanseri diyorum buna. Adlandırmaya yeltendiğim tek şey 'bu'..
Hah! Hah! Hah.. ne kadar da mürekkep yalamış bir kimsenin sözleri bunlar. hasta benliğimden, veremli ruhumdan akan kanın berraklığı ilişiverdi gözüme. Çok taze.. direnmek gereksiz, çırpınmak da bir o kadar yapmacık.. diğer şeyler gibi, bu da yitecek, soluklaşacak.. en güzel sonatların mısralarında savruluyorum.. şiirlerde vücut buluyorum, vuku bulduğum mısralara dönüyorum.. afili bir üşüme alıyor sonra. ilacımı içmediğimi hatırlıyor, saati kontrol ediyorum.. galiba yine dozaşımı yapacağım.. hayatım gibi. her şeyim fazlalık. uzay ve zamanda sürüklenen basit bir münzeviyim ben, kelimeler benim solucan deliklerim.
Varlık sorunumla öteden beri ilgilenirim. kendimi adlandırmak konusu bende bir takıntı haline dönüştü.. zamanla kötü yaraya çevirdim bunu.. ayaklarımla yürüdüm darağacıma.. kendi yarattığım. Ellerimle geçirdim boynuma ipi ve zevk aldım bundan.. evet bundan sapıkça zevk aldım.. nasıl da alçakça bir yöntemmiş, kendimi bulmak için yaptığım ''şeyler bütünü''. Keşkelerle avutuyorum şimdi kendimi. Keşkeler ve sigaralar.. uzaklara bile dalamıyorum artık. Bir sigara yakıyorum, elimde bitiyor. diğerini yakıyorum.. en iyi niyetli kötü alışkanlığım.. tüm kelimelerimin çıkış noktası sigaralardır. Yanan şeylere hep ilgi duydum, galiba yüreğimden dünyaya saçılan alevlerin de tek açıklaması bu.. kendime acı çektirmek hep sapıkça olduğu kadar tinsel bir haz da sağladı bana.. ''BEN'' bu kelimeden nefret ediyorum.. bu kelimeden ve diğerlerinden..
'Bunlar ve şunlar' ötekileştirdiğim acılarım.. ötelediğim ve silmeye çabaladığım..
Hiçbir akıllı kimse yoktur ki, çektiği acıdan zevk alan.. kendim bunu sorguladım yaşamım süresince. acılardan aldığım zevki hep bir yere oturtmaya, bir kalıba yerleştirmeye çalıştım, olmadı.. veda şölenimin 2. Perdesinde alkışlanıyorum şimdi. Hayat sahnesinde çok durdum ve artık fazlalığım. Olanca yokluğumla işte buradayım ve 'varım' olanca varlığımla, yokum.
Göz alabildiğine bir yalnızlık, tıka basa bir boşluk.. bu bitmek tükenmez çilemin açıklanması için kendime getirdiğim kelimeler bunlar.. neden bilmiyorum, yalnızım diyemiyorum.. sanki, bunu deyince utanılacak bir şey yapmışım gibi hissediyorum. Çoğullukla böyle hissediyorum ve sanki, çok ayıp, iğrenç bir şey yapmışım gibi yaşıyorum.. utanıyorum. Yapmadığım şeylerden.. başkasının günahına ağlamıyorum, olmayan günahlarıma utanıyorum.. saçmalık bu! Dolu dizgin bir hiçlik.. tanrım. Gerçekten, ne için yarattınız beni? Delirmek üzereyim. bir nokta görüyorum artık, o noktayı aşmam gerektiği hissiyle doluyorum. İki nokta getirdiğim tüm cümle sonlarının tek noktaya düşmesi için çabalıyorum.. bir kurşun kadar ağırlık hissediyorum kafamda.. hareket ettiremiyorum, konuşamıyorum.. çığlık çığlığa bir susuş duyumsuyorum. duyumsamak olsa yine iyi, tüm benliğimle tadıyorum bunu.
İşte, bir Perşembe günü yalnızlığıma artık dayanamaz duruma geldiğimde aklımdan geçen bunlardı ve ben hiç perşembeleri sevmezdim.
Yine zihnimin derinliklerini kurcalarken buluyorum kendimi.. Kullanmayı sevdiğim kelimeler beliriveriyor önümde. Anlamıyorum, neden böyle bir sanrı içerisinde olduğumu.. bir türlü anlayamıyorum.. anlamlandıramadığım gibi, adlandıramıyorum da.. doktorum da çileden çıkmak üzere.. teşhis koymak için geç kalınmış bir vak'aymış gibi bakıyor bana.. görebiliyorum, acıyor bana.. kim bilir, belki bu da bir yanılgıdır. Diğer şeyler gibi.. doktora görünmeme filan gerek yok aslında, bariz delirdim işte. 20'lerinin ortasında, ''hayatımın baharında'' bir kış. İnsanlara gerekli olan umudu veremiyorum. Ruh kanseri diyorum buna. Adlandırmaya yeltendiğim tek şey 'bu'..
Hah! Hah! Hah.. ne kadar da mürekkep yalamış bir kimsenin sözleri bunlar. hasta benliğimden, veremli ruhumdan akan kanın berraklığı ilişiverdi gözüme. Çok taze.. direnmek gereksiz, çırpınmak da bir o kadar yapmacık.. diğer şeyler gibi, bu da yitecek, soluklaşacak.. en güzel sonatların mısralarında savruluyorum.. şiirlerde vücut buluyorum, vuku bulduğum mısralara dönüyorum.. afili bir üşüme alıyor sonra. ilacımı içmediğimi hatırlıyor, saati kontrol ediyorum.. galiba yine dozaşımı yapacağım.. hayatım gibi. her şeyim fazlalık. uzay ve zamanda sürüklenen basit bir münzeviyim ben, kelimeler benim solucan deliklerim.
Varlık sorunumla öteden beri ilgilenirim. kendimi adlandırmak konusu bende bir takıntı haline dönüştü.. zamanla kötü yaraya çevirdim bunu.. ayaklarımla yürüdüm darağacıma.. kendi yarattığım. Ellerimle geçirdim boynuma ipi ve zevk aldım bundan.. evet bundan sapıkça zevk aldım.. nasıl da alçakça bir yöntemmiş, kendimi bulmak için yaptığım ''şeyler bütünü''. Keşkelerle avutuyorum şimdi kendimi. Keşkeler ve sigaralar.. uzaklara bile dalamıyorum artık. Bir sigara yakıyorum, elimde bitiyor. diğerini yakıyorum.. en iyi niyetli kötü alışkanlığım.. tüm kelimelerimin çıkış noktası sigaralardır. Yanan şeylere hep ilgi duydum, galiba yüreğimden dünyaya saçılan alevlerin de tek açıklaması bu.. kendime acı çektirmek hep sapıkça olduğu kadar tinsel bir haz da sağladı bana.. ''BEN'' bu kelimeden nefret ediyorum.. bu kelimeden ve diğerlerinden..
'Bunlar ve şunlar' ötekileştirdiğim acılarım.. ötelediğim ve silmeye çabaladığım..
Hiçbir akıllı kimse yoktur ki, çektiği acıdan zevk alan.. kendim bunu sorguladım yaşamım süresince. acılardan aldığım zevki hep bir yere oturtmaya, bir kalıba yerleştirmeye çalıştım, olmadı.. veda şölenimin 2. Perdesinde alkışlanıyorum şimdi. Hayat sahnesinde çok durdum ve artık fazlalığım. Olanca yokluğumla işte buradayım ve 'varım' olanca varlığımla, yokum.
Göz alabildiğine bir yalnızlık, tıka basa bir boşluk.. bu bitmek tükenmez çilemin açıklanması için kendime getirdiğim kelimeler bunlar.. neden bilmiyorum, yalnızım diyemiyorum.. sanki, bunu deyince utanılacak bir şey yapmışım gibi hissediyorum. Çoğullukla böyle hissediyorum ve sanki, çok ayıp, iğrenç bir şey yapmışım gibi yaşıyorum.. utanıyorum. Yapmadığım şeylerden.. başkasının günahına ağlamıyorum, olmayan günahlarıma utanıyorum.. saçmalık bu! Dolu dizgin bir hiçlik.. tanrım. Gerçekten, ne için yarattınız beni? Delirmek üzereyim. bir nokta görüyorum artık, o noktayı aşmam gerektiği hissiyle doluyorum. İki nokta getirdiğim tüm cümle sonlarının tek noktaya düşmesi için çabalıyorum.. bir kurşun kadar ağırlık hissediyorum kafamda.. hareket ettiremiyorum, konuşamıyorum.. çığlık çığlığa bir susuş duyumsuyorum. duyumsamak olsa yine iyi, tüm benliğimle tadıyorum bunu.
İşte, bir Perşembe günü yalnızlığıma artık dayanamaz duruma geldiğimde aklımdan geçen bunlardı ve ben hiç perşembeleri sevmezdim.
Kitaplarım
Bir çok zaman düşündürüyor beni, bu kadar çok kitabı ne yapacağım konusu.. elbette okuyacağım tabi.. ancak kitaplarımda bir şey var, onları sahiplenmemde.. psikolojik gerekçeleri ve sebepleri mutlaka vardır.. ancak bilişsel temelde onlarda huzur bulmam, çok garibime kaçıyor hep.. bir gün öleceksem eğer, bir kütüphanede ölmeyi yeğlerdim.. her zaman kitaplar bana yardım etmiştir.. en büyük dosttan daha dost olmuşlardır.. gözlerimi açmışlar, gözlerimi kapattırmışlardır.. kitaplarım..
Kazık attıklarını da görmedim hem. İnsanlardan öğrendiklerimin hemen aynısını Kitaplardan öğrendim.. varlığımı anlamlı kılacak bilgiler bütününe sahip olan o varlıklar, varlığıma varlık katmışlardır..
Bir çok zaman okurken uyurum. gözlerim yorgun düşer ve bırakırım kendimi derin ve naif uykunun kucağına.. öylece uyurken kitabımın kokusu da burnuma gelir.. korkutur bazen bir kitabın orada bir yerde varlığı.. bazen birikir de birikir okuyacaklarım.. altını çizeceklerim, not alacaklarım.. anlatacaklarım ve dinleyeceklerim... sudanlı bir çocuğun sesini duyarım bazen bir kitapta, bazen bir generalin girdiği zafer sarhoşluğunun fısıltıları gelir kulağıma..
Bir kitaptır beni anlamlı kılan ve bir kitaptır, tüm kitapları okutan. başlatan, bitiren.. kitapları ölürcesine sevdiğim doğrudur.. ben, gözlerim benden vazgeçinceye kadar okuyacağım kitaplarla birlikteyim. diğerleri, kaçamak. diğerleri hep 'diğerleri' olarak kalacaktır.. bunu ben istemedim, onlar da istemedi. İşin garibi kitaplar hiç istemedi.. sadece böyle işte.. baştan sona kitaplar..
Kafe masalarında cümleleri cımbızlayıp alıntı yapmak için okumaksa bir kitabı! Okunmamalıdır böyle bir gaye için kitaplar.. kitaplar, okunmak için okunmamalıdır.. yaşamak için onları, özümsemek, hissetmek ve realiteye dökmek.. işte kitapların varlığı bundan ileri gelir.. benim kitaplarımsa, onları çok severim. Aynı kitabı defalarca okuduğum da doğru. bir kitap, sönmez hemen yüzlerce yıl var olur.. kefenin cebi yoktur ama bir kitap alacak kadar yer vardır herhalde bir mezarda. sahiden, birkaç kitapla gömseler ya beni.
Bir giz gibi yaşadım, yıllarca kitaplarla. kitaplar ve sigaralar. bu da bir kitaptı galiba. kitaplar. Bir çok zaman düşündürüyor beni, daha ne kadar okuyacağım düşüncesi.. Nereye kadar? Sanıyorum baylar, gittiği yere kadar.. gitmediği yerde de bir Dostoyevski neşriyatı yardımcı olur bana, yazamadığım ne varsa, yazmadığım, cehaletimdendir, aptallığımdandır.. kitaplarım benim, onlar beni ben yapanlardır..
Beni, kitaplarımla gömsünler..
Bir çok zaman düşündürüyor beni, bu kadar çok kitabı ne yapacağım konusu.. elbette okuyacağım tabi.. ancak kitaplarımda bir şey var, onları sahiplenmemde.. psikolojik gerekçeleri ve sebepleri mutlaka vardır.. ancak bilişsel temelde onlarda huzur bulmam, çok garibime kaçıyor hep.. bir gün öleceksem eğer, bir kütüphanede ölmeyi yeğlerdim.. her zaman kitaplar bana yardım etmiştir.. en büyük dosttan daha dost olmuşlardır.. gözlerimi açmışlar, gözlerimi kapattırmışlardır.. kitaplarım..
Kazık attıklarını da görmedim hem. İnsanlardan öğrendiklerimin hemen aynısını Kitaplardan öğrendim.. varlığımı anlamlı kılacak bilgiler bütününe sahip olan o varlıklar, varlığıma varlık katmışlardır..
Bir çok zaman okurken uyurum. gözlerim yorgun düşer ve bırakırım kendimi derin ve naif uykunun kucağına.. öylece uyurken kitabımın kokusu da burnuma gelir.. korkutur bazen bir kitabın orada bir yerde varlığı.. bazen birikir de birikir okuyacaklarım.. altını çizeceklerim, not alacaklarım.. anlatacaklarım ve dinleyeceklerim... sudanlı bir çocuğun sesini duyarım bazen bir kitapta, bazen bir generalin girdiği zafer sarhoşluğunun fısıltıları gelir kulağıma..
Bir kitaptır beni anlamlı kılan ve bir kitaptır, tüm kitapları okutan. başlatan, bitiren.. kitapları ölürcesine sevdiğim doğrudur.. ben, gözlerim benden vazgeçinceye kadar okuyacağım kitaplarla birlikteyim. diğerleri, kaçamak. diğerleri hep 'diğerleri' olarak kalacaktır.. bunu ben istemedim, onlar da istemedi. İşin garibi kitaplar hiç istemedi.. sadece böyle işte.. baştan sona kitaplar..
Kafe masalarında cümleleri cımbızlayıp alıntı yapmak için okumaksa bir kitabı! Okunmamalıdır böyle bir gaye için kitaplar.. kitaplar, okunmak için okunmamalıdır.. yaşamak için onları, özümsemek, hissetmek ve realiteye dökmek.. işte kitapların varlığı bundan ileri gelir.. benim kitaplarımsa, onları çok severim. Aynı kitabı defalarca okuduğum da doğru. bir kitap, sönmez hemen yüzlerce yıl var olur.. kefenin cebi yoktur ama bir kitap alacak kadar yer vardır herhalde bir mezarda. sahiden, birkaç kitapla gömseler ya beni.
Bir giz gibi yaşadım, yıllarca kitaplarla. kitaplar ve sigaralar. bu da bir kitaptı galiba. kitaplar. Bir çok zaman düşündürüyor beni, daha ne kadar okuyacağım düşüncesi.. Nereye kadar? Sanıyorum baylar, gittiği yere kadar.. gitmediği yerde de bir Dostoyevski neşriyatı yardımcı olur bana, yazamadığım ne varsa, yazmadığım, cehaletimdendir, aptallığımdandır.. kitaplarım benim, onlar beni ben yapanlardır..
Beni, kitaplarımla gömsünler..
Soğuk anılar
Hayatım boyunca üşüdüğümü anımsıyorum.. sıcak yaz günlerinde bile bazen, içime bir ürperti otururdu.. uzun cümleler kuran herkes, üşür müydü yoksa?. bana özgü olması bir çeşit lanet olurdu yoksa. varlığımı anlamlandırırken başvurduğum bu yollar aslında benim için bir çeşit tehlike arz ediyor.
Doğduğum topraklar doğunun en soğuk, zifiri yerlerinden ve ben. bir yaz günü doğmuşum... bir yaz günü sabaha karşı gelmiş varlığımın habercisi.. 'yok' olarak doğmuşum belki. Zamanla 'var' olmuşum.. yine de, üşümek kadar hatırımda olan bir şey yoktur. yaşıtlarım gibi kızgın kumlar, serin sular değildi anımsadığım.. alabildiğine üşümek, alabildiğine soğuk. içimin derinliklerine üflenen bu soğukluk, karakterimi de şekillendirdi zamanla.. bir 'ben' doğdu 'soğuktan'..
En hüzünlü mısraların ortasında üşüdüm, en güzel anlarda. genç bir sevi ile yaşanan güzel bir anın tam ortasında.. ürperdim birden.. bir zaman bunun benim bir lanetim olduğunu düşünerek yaşadım… ciddi ciddi üşüyordum. Evet, bunun için doktora gittim. 'doktor beyler' bana kansızlıktan bahsetti.
Bir çeşit hastalığım daha olmuştu.. haneye hoş geldin dedikten sonra, ona da alışmaya çalıştım.. ne çok hastalık sahibi bir insandım.. hastalık hastası değildim oysa. Sadece şanssızdım galiba.. baştan sona şanssız bir münzevi. Baştan sona soğuk ve salt yalnızlığımla bir münzevi..
Sakallarımın donduğu, ayak parmaklarımın hareket edemediği diyarlarda olduğum zamanları anımsıyorum.. yakan soğuk içime işledi.. amansız hastalıklarımın fitili oldu soğuk.. kar bile sıcaktı.. oysa soğuk, çok başkaydı.. beni tüketen bir kavramdı..
Nereye gidersem gideyim peşimden gelecek olan bu lanet, tüm benliğimin artık tamamıyla kabullendiği bir realite.. ne kadar kabul etsem de, bunu yaşaması güç.. fiziksel olduğu kadar ruhsal bakımdan da hissettirdikleri belki, bir yarar çerçevesindedir diye düşündüm bunu bir zaman.. 'o kadar da' kötü olmadığını fark etmemle birlikte bundan beslendim.. evet, hatta bundan zevk bile aldığım oldu bazen.. beni ben yapan bir şey haline dönüştü 'soğuk'
Hayatım boyunca üşüdüğümü anımsıyorum.. sıcak yaz günlerinde bile bazen içimin bir anda soğukla kaplandığını sıcak bir içecek aradığım anları unutamıyorum.. üst üste dört beş tane çorap giyindiğimi.. yorganlara sarılıp, yorganın içinde kahve içtiğim anlar.. gülümseyerek anımsıyorum onları.. ''fazlasıyla soğuk anıları''
Hayatım boyunca üşüdüğümü anımsıyorum.. sıcak yaz günlerinde bile bazen, içime bir ürperti otururdu.. uzun cümleler kuran herkes, üşür müydü yoksa?. bana özgü olması bir çeşit lanet olurdu yoksa. varlığımı anlamlandırırken başvurduğum bu yollar aslında benim için bir çeşit tehlike arz ediyor.
Doğduğum topraklar doğunun en soğuk, zifiri yerlerinden ve ben. bir yaz günü doğmuşum... bir yaz günü sabaha karşı gelmiş varlığımın habercisi.. 'yok' olarak doğmuşum belki. Zamanla 'var' olmuşum.. yine de, üşümek kadar hatırımda olan bir şey yoktur. yaşıtlarım gibi kızgın kumlar, serin sular değildi anımsadığım.. alabildiğine üşümek, alabildiğine soğuk. içimin derinliklerine üflenen bu soğukluk, karakterimi de şekillendirdi zamanla.. bir 'ben' doğdu 'soğuktan'..
En hüzünlü mısraların ortasında üşüdüm, en güzel anlarda. genç bir sevi ile yaşanan güzel bir anın tam ortasında.. ürperdim birden.. bir zaman bunun benim bir lanetim olduğunu düşünerek yaşadım… ciddi ciddi üşüyordum. Evet, bunun için doktora gittim. 'doktor beyler' bana kansızlıktan bahsetti.
Bir çeşit hastalığım daha olmuştu.. haneye hoş geldin dedikten sonra, ona da alışmaya çalıştım.. ne çok hastalık sahibi bir insandım.. hastalık hastası değildim oysa. Sadece şanssızdım galiba.. baştan sona şanssız bir münzevi. Baştan sona soğuk ve salt yalnızlığımla bir münzevi..
Sakallarımın donduğu, ayak parmaklarımın hareket edemediği diyarlarda olduğum zamanları anımsıyorum.. yakan soğuk içime işledi.. amansız hastalıklarımın fitili oldu soğuk.. kar bile sıcaktı.. oysa soğuk, çok başkaydı.. beni tüketen bir kavramdı..
Nereye gidersem gideyim peşimden gelecek olan bu lanet, tüm benliğimin artık tamamıyla kabullendiği bir realite.. ne kadar kabul etsem de, bunu yaşaması güç.. fiziksel olduğu kadar ruhsal bakımdan da hissettirdikleri belki, bir yarar çerçevesindedir diye düşündüm bunu bir zaman.. 'o kadar da' kötü olmadığını fark etmemle birlikte bundan beslendim.. evet, hatta bundan zevk bile aldığım oldu bazen.. beni ben yapan bir şey haline dönüştü 'soğuk'
Hayatım boyunca üşüdüğümü anımsıyorum.. sıcak yaz günlerinde bile bazen içimin bir anda soğukla kaplandığını sıcak bir içecek aradığım anları unutamıyorum.. üst üste dört beş tane çorap giyindiğimi.. yorganlara sarılıp, yorganın içinde kahve içtiğim anlar.. gülümseyerek anımsıyorum onları.. ''fazlasıyla soğuk anıları''
Zamanın kanattığı yaralar
ne çok acı var, garip ve çaresiz insanın omuzlarında.. bir çok hikaye, bir çok yarım kalmışlık.. hayat da budur zaten, yarım kalmışlıkların, pişmanlıkların ve hataların toplamı.. zamanın getirdikleriyle götürdükleri arasında pek fark da yoktur.. ne Getirdikleri gelmek istemiştir, ne aldıkları.. gitmek
Orada bir yerde pislik ve leş kokan bir apartman dairesindeki adamın çığlıklarında delirmeden önceki son anlarında yanı başında durur zaman.. sessizce izler, eserini.. kırıntılar bırakmıştır artık.. düşündüm de şimdi.. nasıl da zalimdir zaman?.. acımasız bir komutanın dilinden dökülen kan gölleridir.. afrika'da bir çocuğun daha açlıktan ölmesidir bir köşe başında.. çok, çok zalimdir.. öyle zalimdir ki bir mahkumun dilindeki beraat gününe kalan sayı kadar zalimdir.. öyle zalimdir ki, başkasının günahı yüzünden hayatından vazgeçen bir kızın hüznü kadar zalimdir..
silik silik anılar bırakmıştır, ay'ın zeminindeki uçsuz bucaksız büyüklükteki çukurlar kadar geniş acılar. acılar ve anılar. benliğimizden gitmeyen, kazınan zihinlerimizin en derin bölgelerine.. hiç gitmeyecekmiş gibi oturan ve hiç gitmeyecek olan.. bir şeyler dolup dolup boşalıyor içimden.. her şeyde bir tatsızlık hakim. Ne insanlar o eski insanlar, ne ben o eski ben.. sahi, onlar ve ben kim ki? Kimdik ki. yüklediğimin anlamların yükünü taşıyorum şimdi.. beklentilerimin karşılık görmemesi değildi beni yıpratan, beklenti beslemiş olmamdı hüznümün tüm acısı..
Zaman en lezzetli zehirlerle geldi kapıma, önce zile bastı. Sonra soframa oturdu.. karşımda bütün ihtişamıyla dururken beni izledi üstten bakan gözlerle.. ona üstün gelemezdim ve böyle isteğim de vardı açıkcası.. onun beni seyredişini tamamlamasını beklerken iğrenç bir duygu kapladı içimi.. bu his bir ağız dolusu küfürle çıktı dudaklarımdan.. zamanın yaptıklarıma ve yap(a)madıklarıma binaen benden aldığı bu intikam oysa ne kadar haklı ve tatlıydı..
Öyle tatlı idi ki, karşı koymak bile istemedim ona.. kendi ölüm fermanımı verirken ne de gülümsemiştim.. zevklerimin temelinde oturan saçmalıklarım. Ben, buyum galiba.. varlık sorunuma binaen getirdiğim açıklama bu işte.. çelişkinin dayanılmaz çekimi.. ben, buyum galiba.. zamanın tekrar tekrar sildiği ve yazdığı birkaç kelime, ismim.. karalanıp karalanıp yırtılan bir kağıt parçasındaki..
Zamana karşı durmak zor.. ve hatta imkansıza teşne.. zamandan kaçamayız, saklanamayız, savaşamayız onunla..ona karşı yapılabilecek en mantıklı hamle onu kabullenmek. Sinsi planlarla gidemeyiz ona, fark eder çünkü. Fark eder ve intikamını en ince yöntemlerle alır.. biz gibi gördükleri çoktur..
Zamanın kanattığı yaralar kolay geçmiyor. taş kesiliyor, yüreğinde insanın. yakıcı bir soğuk yerleşiyor yüreğinin tam ortasına. zamanla silinir gibi olsa da varlığı kesinleşiyor. ön sıralardan bir yere oturuyorr o yaralar.
birinci kalite yaralaramızın müsebbibi olan zaman, şimdi bizi seyretmekte.. eylemlerimizi tartmakta, değerlendirmekte .. umursamadan kanattığı yaralarımızı, yenilerini açmak için fırsat kolluyor. Ve biz, bunun farkına varmadan o, yeni yaralar açmaya teşne bir şekilde çalacak kapımızı..
biz farkına varmadan.
ne çok acı var, garip ve çaresiz insanın omuzlarında.. bir çok hikaye, bir çok yarım kalmışlık.. hayat da budur zaten, yarım kalmışlıkların, pişmanlıkların ve hataların toplamı.. zamanın getirdikleriyle götürdükleri arasında pek fark da yoktur.. ne Getirdikleri gelmek istemiştir, ne aldıkları.. gitmek
Orada bir yerde pislik ve leş kokan bir apartman dairesindeki adamın çığlıklarında delirmeden önceki son anlarında yanı başında durur zaman.. sessizce izler, eserini.. kırıntılar bırakmıştır artık.. düşündüm de şimdi.. nasıl da zalimdir zaman?.. acımasız bir komutanın dilinden dökülen kan gölleridir.. afrika'da bir çocuğun daha açlıktan ölmesidir bir köşe başında.. çok, çok zalimdir.. öyle zalimdir ki bir mahkumun dilindeki beraat gününe kalan sayı kadar zalimdir.. öyle zalimdir ki, başkasının günahı yüzünden hayatından vazgeçen bir kızın hüznü kadar zalimdir..
silik silik anılar bırakmıştır, ay'ın zeminindeki uçsuz bucaksız büyüklükteki çukurlar kadar geniş acılar. acılar ve anılar. benliğimizden gitmeyen, kazınan zihinlerimizin en derin bölgelerine.. hiç gitmeyecekmiş gibi oturan ve hiç gitmeyecek olan.. bir şeyler dolup dolup boşalıyor içimden.. her şeyde bir tatsızlık hakim. Ne insanlar o eski insanlar, ne ben o eski ben.. sahi, onlar ve ben kim ki? Kimdik ki. yüklediğimin anlamların yükünü taşıyorum şimdi.. beklentilerimin karşılık görmemesi değildi beni yıpratan, beklenti beslemiş olmamdı hüznümün tüm acısı..
Zaman en lezzetli zehirlerle geldi kapıma, önce zile bastı. Sonra soframa oturdu.. karşımda bütün ihtişamıyla dururken beni izledi üstten bakan gözlerle.. ona üstün gelemezdim ve böyle isteğim de vardı açıkcası.. onun beni seyredişini tamamlamasını beklerken iğrenç bir duygu kapladı içimi.. bu his bir ağız dolusu küfürle çıktı dudaklarımdan.. zamanın yaptıklarıma ve yap(a)madıklarıma binaen benden aldığı bu intikam oysa ne kadar haklı ve tatlıydı..
Öyle tatlı idi ki, karşı koymak bile istemedim ona.. kendi ölüm fermanımı verirken ne de gülümsemiştim.. zevklerimin temelinde oturan saçmalıklarım. Ben, buyum galiba.. varlık sorunuma binaen getirdiğim açıklama bu işte.. çelişkinin dayanılmaz çekimi.. ben, buyum galiba.. zamanın tekrar tekrar sildiği ve yazdığı birkaç kelime, ismim.. karalanıp karalanıp yırtılan bir kağıt parçasındaki..
Zamana karşı durmak zor.. ve hatta imkansıza teşne.. zamandan kaçamayız, saklanamayız, savaşamayız onunla..ona karşı yapılabilecek en mantıklı hamle onu kabullenmek. Sinsi planlarla gidemeyiz ona, fark eder çünkü. Fark eder ve intikamını en ince yöntemlerle alır.. biz gibi gördükleri çoktur..
Zamanın kanattığı yaralar kolay geçmiyor. taş kesiliyor, yüreğinde insanın. yakıcı bir soğuk yerleşiyor yüreğinin tam ortasına. zamanla silinir gibi olsa da varlığı kesinleşiyor. ön sıralardan bir yere oturuyorr o yaralar.
birinci kalite yaralaramızın müsebbibi olan zaman, şimdi bizi seyretmekte.. eylemlerimizi tartmakta, değerlendirmekte .. umursamadan kanattığı yaralarımızı, yenilerini açmak için fırsat kolluyor. Ve biz, bunun farkına varmadan o, yeni yaralar açmaya teşne bir şekilde çalacak kapımızı..
biz farkına varmadan.
Alabildiğine yanlışlık
Kendime tattırdığım bu acı.. istemiyorken dahi olmuş olan.. kendi kontrolümde sanıyordum oysa.. kendimi. Bir beyaz önlüklü konuşuyor.. 30'larının ortasında, hafif kır saçlı..
-evet, evet anladım, Alzheimer semptomları gösteriyorum..
Bir hastalığımın olduğunu söylüyor.. 'şu şu şu ilaçları alman gerekiyor' ' x tarihinde kontrole gel'. Hastane koridorları uzuyor da uzuyor. ölsem herhalde, daha iyiydi diyorum. delirmek, en kötüsü olsa gerek. Delirmek, çığlık çığlığa.. kendimi dışarı atıyorum ve hıçkırıklar içinde yürüyorum.. günden güne yiteceğimi düşünüyorum.. ailemi, anılarımı ve arkadaşlarımı.. unutacağım. İstemesem de, unutacağım.. bunu kimseye söylememeliyim. Hayır, bilmemeliler.. en iyisi hiçbir şey yokmuş gibi davranmak.. beni böyle hatırlamaları en kötüsü.. hayır, söylememeliyim..
Varlığımın amacını sorgulamaya başlayalı yıllar oldu.. bir sonuca varamamakla beraber, daha fazla soru getirdim haneme.. yanı başımda biriktiler hepsi. Tek tek hepsini büyüttüm ve hatta besledim.. insan, ne için yaşar? İnsan temelli bütün sorular zordur hep.. öğrenmek bile istemeyiz bazılarını.. sahi, neden bu kadar zordur?. Kapılardan içeri giren şen şakrak kızların sesleri kulaklarımın pasını siler.. gözyaşlarım yanaklarımı okşayıp yere düşerken gizlice silerim kendimi. İçimde yaşatırım bir çok soruyu, çoğu cevapsız, çoğu tehlikeli..
Şimdi olmaz, hayır.. alabildiğine çaresizlik, içimdeki.. bu dipsiz kuyuların da bir dibi olmalı diyorum kendi kendime.. çok konuşuyorum, kendi kendime.. yine gözlerim doluyor. Yapamıyorum.. henüz, çok gencim.. bu tükenmişlik kuşatıyor benliğimi.. kurtarmaya gücüm yetmiyor kendimi karanlığın kızgın pençelerinden.. yardım gerekiyor.. yine bir an, çocukluğumu anımsıyorum.. bıçak yarası gibi gülümsüyorum artık. Sözleri unutmaya başlıyorum. İsimleri.. bir rüyada olsam, uyansam.. hepsi geçmiş olsa. Gözlerimi kapatıyorum denemek için ve tekrar açıyorum.. salt gerçekliğin soğuk nefesi yüzüme tokat gibi iniyor.. kendime geliyorken, kendimden veriyorum.. uzaklaşıyorum bütün gerçekliğimden, belki hiç benim olmamış..
İğrenç, aşağılık bir istek doluyor içime.. ''intihar'' yedi harfli bu kelime kağıtta yazılı olduğu gibi durmuyor.. kabına da sığmıyor.. bütün iğrençliği ve çekiciliğiyle işte! Karşımda duruyor ve beni çağırırmış gibi bir havası var.. tükettiğim zamanımı hatırlatıyor bana. Ve zaten artık, olmayacak.. zamanım.. hiç olmamış gibi, her şey birer birer silenecek hayat perdemden.. görüyorum.. görüyor ve duyumsuyorum bu biçare, bu yitik benliğimin nasıl son bulacağını..
Bir intihar tasarlıyorum zihnimin en diplerinde.. kimsenin duymaması için üstümü örtüyorum, sıcak yatağımın içinde üşüme alıyor beni ve düşüncelere atıyorum kendimi.. alabildiğine fikir, alabildiğine soğuk..
''Neler düşünüyorum böyle?''
''Saçmalama''
Düşünmeden edemiyorum.. tanrı beni özlemiştir bakarsın.. belki, budur ahvalimin açıklaması.. yok mudur bu halin bir açıklayıcısı? Belki, tanrı özlemiştir bakarsın.. budur açıklaması..
Ve budur kendime getirdiğim açıklama.. bütün çaresizliğimle gelen budur, elimden.. olmuyor işte, yaşamayı da ölmeyi de beceremiyorum.. ya denklemin bir yerinde yanlışlıklar var, ya da stratejimde bir sorun var.. ikisi de yanlışsa?
Alabildiğine yanlışlık, alabildiğine yalnızlık. işte, budur varlığımın tanımı. yok oluşumun fitili.
Kendime tattırdığım bu acı.. istemiyorken dahi olmuş olan.. kendi kontrolümde sanıyordum oysa.. kendimi. Bir beyaz önlüklü konuşuyor.. 30'larının ortasında, hafif kır saçlı..
-evet, evet anladım, Alzheimer semptomları gösteriyorum..
Bir hastalığımın olduğunu söylüyor.. 'şu şu şu ilaçları alman gerekiyor' ' x tarihinde kontrole gel'. Hastane koridorları uzuyor da uzuyor. ölsem herhalde, daha iyiydi diyorum. delirmek, en kötüsü olsa gerek. Delirmek, çığlık çığlığa.. kendimi dışarı atıyorum ve hıçkırıklar içinde yürüyorum.. günden güne yiteceğimi düşünüyorum.. ailemi, anılarımı ve arkadaşlarımı.. unutacağım. İstemesem de, unutacağım.. bunu kimseye söylememeliyim. Hayır, bilmemeliler.. en iyisi hiçbir şey yokmuş gibi davranmak.. beni böyle hatırlamaları en kötüsü.. hayır, söylememeliyim..
Varlığımın amacını sorgulamaya başlayalı yıllar oldu.. bir sonuca varamamakla beraber, daha fazla soru getirdim haneme.. yanı başımda biriktiler hepsi. Tek tek hepsini büyüttüm ve hatta besledim.. insan, ne için yaşar? İnsan temelli bütün sorular zordur hep.. öğrenmek bile istemeyiz bazılarını.. sahi, neden bu kadar zordur?. Kapılardan içeri giren şen şakrak kızların sesleri kulaklarımın pasını siler.. gözyaşlarım yanaklarımı okşayıp yere düşerken gizlice silerim kendimi. İçimde yaşatırım bir çok soruyu, çoğu cevapsız, çoğu tehlikeli..
Şimdi olmaz, hayır.. alabildiğine çaresizlik, içimdeki.. bu dipsiz kuyuların da bir dibi olmalı diyorum kendi kendime.. çok konuşuyorum, kendi kendime.. yine gözlerim doluyor. Yapamıyorum.. henüz, çok gencim.. bu tükenmişlik kuşatıyor benliğimi.. kurtarmaya gücüm yetmiyor kendimi karanlığın kızgın pençelerinden.. yardım gerekiyor.. yine bir an, çocukluğumu anımsıyorum.. bıçak yarası gibi gülümsüyorum artık. Sözleri unutmaya başlıyorum. İsimleri.. bir rüyada olsam, uyansam.. hepsi geçmiş olsa. Gözlerimi kapatıyorum denemek için ve tekrar açıyorum.. salt gerçekliğin soğuk nefesi yüzüme tokat gibi iniyor.. kendime geliyorken, kendimden veriyorum.. uzaklaşıyorum bütün gerçekliğimden, belki hiç benim olmamış..
İğrenç, aşağılık bir istek doluyor içime.. ''intihar'' yedi harfli bu kelime kağıtta yazılı olduğu gibi durmuyor.. kabına da sığmıyor.. bütün iğrençliği ve çekiciliğiyle işte! Karşımda duruyor ve beni çağırırmış gibi bir havası var.. tükettiğim zamanımı hatırlatıyor bana. Ve zaten artık, olmayacak.. zamanım.. hiç olmamış gibi, her şey birer birer silenecek hayat perdemden.. görüyorum.. görüyor ve duyumsuyorum bu biçare, bu yitik benliğimin nasıl son bulacağını..
Bir intihar tasarlıyorum zihnimin en diplerinde.. kimsenin duymaması için üstümü örtüyorum, sıcak yatağımın içinde üşüme alıyor beni ve düşüncelere atıyorum kendimi.. alabildiğine fikir, alabildiğine soğuk..
''Neler düşünüyorum böyle?''
''Saçmalama''
Düşünmeden edemiyorum.. tanrı beni özlemiştir bakarsın.. belki, budur ahvalimin açıklaması.. yok mudur bu halin bir açıklayıcısı? Belki, tanrı özlemiştir bakarsın.. budur açıklaması..
Ve budur kendime getirdiğim açıklama.. bütün çaresizliğimle gelen budur, elimden.. olmuyor işte, yaşamayı da ölmeyi de beceremiyorum.. ya denklemin bir yerinde yanlışlıklar var, ya da stratejimde bir sorun var.. ikisi de yanlışsa?
Alabildiğine yanlışlık, alabildiğine yalnızlık. işte, budur varlığımın tanımı. yok oluşumun fitili.
Karbon kağıdından yapılmış
''Bazenli cümleler kurduğuma göre saat dördü geçmiş demektir..'' diye düşündüm, son sigaramı da söndürürken.. dalıp dalıp gidiyordum. Çivi çiviyi söker politikasıyla daha da acıya gömdüm kendimi.. nefes alamıyorum artık, nesef. Alamıyordum.. kendi umutlarımı teker teker söndürdüm.. gür ışıklarımın birer birer sönüşünü seyrettim köşeden.. hayatımın anbean yitişini.. bütün bu kıyamın sorumlusu ben miydim? Bütün bu yıllar, hepsi.. bana mı aitti bu hepsi karbon kağıdından yapılma yaşamım?
Biraz daha acı. ihtiyacım olan tek şey bu.. ne kadar acı çekersek o kadar iyi.. sevgi duvarını yıktım sayılır.. az daha yürümem lazım. Güçlü ol! Eğ başını, usul usul yürü.. bir zeki demirkubuz filmde geçen bu replik kafamın içinde yankılanıp duruyor aylardır.. razı olmak istemiyordum oysa, direnmenin de faydasız olduğunu fark edince, razı olmakla direnmek arasında bir fark olmadığını görünce anladım..
İntihar etmeyi bile beceremiyorken, yaşamak, benim neyimeydi. Kimdim ki ben.. bu soruları uzun süredir soruyorum kendime. Çıkamıyorum içimden. Tıka basa boşum.. alabildiğine bir yalnızlık benimkisi. Ruh kanserine yakalanalı da çok oldu.. bir eksiğim doktor raporuydu.. o da oldu.. istemediğim ne varsa gerçekleşti çok şükür.. sonsuz perdeli bir trajedi sanki, tüm yaşadığım.. bitmek bilmez çilemin tek tanığı zaman.. gölgelerin içinde saklanmış, sigarasını yakmış ve keyifle beni seyreden..
Tek tanığım olan zaman, en büyük çelişkim olan zaman. Alt edemediğim, sevemediğim, nefret edemediğim.. öldürme fırsatım olsa ilk onu öldürürdüm.. oysa gözlerimle göremediğim bir şeye karşı savaşamam. Hayır.. o cesaretim de yok.. korkak bir adamın cümleleri bunlar. Korkak, kibirli ve huysuz.. ve bazen uysal..
Biraz daha acı.. bir adım kaldı sadece. İşte bu kibirli ve huysuz adama dikkat etmenizi isterim. Evet, bunu istiyorum çünkü bazen benim gibi bir adam bile dikkat çekmek ister.. kim istemez? Rutini hüzün olan bir insanım. Hasta ve hüzünlü.. ne acı, bazen insanların manevi üstünlüklerine karşı çeşitli yollara saptığım doğrudur. Kendimi tamamlayamamış oluşumun da sebebi var.. ancak bu, çok başka bir konu..
son sigaramı da söndürürken, güneşin doğmaya teşne havası ilişti gözüme.. gözlerim daldı ve daldı.. birisini bekler gibi bir havam var. Gelmeyecek olan birisi. Ya da hiç olmamış ve olmayacak.. imkansızı isteyen ben! Bitsin ve yeter! Bu karbon kağıdından yapılma yaşamım! İntiharı bile beceremiyorken dilimden dökülenler.. bitsin.. ve yeter.
''Bazenli cümleler kurduğuma göre saat dördü geçmiş demektir..'' diye düşündüm, son sigaramı da söndürürken.. dalıp dalıp gidiyordum. Çivi çiviyi söker politikasıyla daha da acıya gömdüm kendimi.. nefes alamıyorum artık, nesef. Alamıyordum.. kendi umutlarımı teker teker söndürdüm.. gür ışıklarımın birer birer sönüşünü seyrettim köşeden.. hayatımın anbean yitişini.. bütün bu kıyamın sorumlusu ben miydim? Bütün bu yıllar, hepsi.. bana mı aitti bu hepsi karbon kağıdından yapılma yaşamım?
Biraz daha acı. ihtiyacım olan tek şey bu.. ne kadar acı çekersek o kadar iyi.. sevgi duvarını yıktım sayılır.. az daha yürümem lazım. Güçlü ol! Eğ başını, usul usul yürü.. bir zeki demirkubuz filmde geçen bu replik kafamın içinde yankılanıp duruyor aylardır.. razı olmak istemiyordum oysa, direnmenin de faydasız olduğunu fark edince, razı olmakla direnmek arasında bir fark olmadığını görünce anladım..
İntihar etmeyi bile beceremiyorken, yaşamak, benim neyimeydi. Kimdim ki ben.. bu soruları uzun süredir soruyorum kendime. Çıkamıyorum içimden. Tıka basa boşum.. alabildiğine bir yalnızlık benimkisi. Ruh kanserine yakalanalı da çok oldu.. bir eksiğim doktor raporuydu.. o da oldu.. istemediğim ne varsa gerçekleşti çok şükür.. sonsuz perdeli bir trajedi sanki, tüm yaşadığım.. bitmek bilmez çilemin tek tanığı zaman.. gölgelerin içinde saklanmış, sigarasını yakmış ve keyifle beni seyreden..
Tek tanığım olan zaman, en büyük çelişkim olan zaman. Alt edemediğim, sevemediğim, nefret edemediğim.. öldürme fırsatım olsa ilk onu öldürürdüm.. oysa gözlerimle göremediğim bir şeye karşı savaşamam. Hayır.. o cesaretim de yok.. korkak bir adamın cümleleri bunlar. Korkak, kibirli ve huysuz.. ve bazen uysal..
Biraz daha acı.. bir adım kaldı sadece. İşte bu kibirli ve huysuz adama dikkat etmenizi isterim. Evet, bunu istiyorum çünkü bazen benim gibi bir adam bile dikkat çekmek ister.. kim istemez? Rutini hüzün olan bir insanım. Hasta ve hüzünlü.. ne acı, bazen insanların manevi üstünlüklerine karşı çeşitli yollara saptığım doğrudur. Kendimi tamamlayamamış oluşumun da sebebi var.. ancak bu, çok başka bir konu..
son sigaramı da söndürürken, güneşin doğmaya teşne havası ilişti gözüme.. gözlerim daldı ve daldı.. birisini bekler gibi bir havam var. Gelmeyecek olan birisi. Ya da hiç olmamış ve olmayacak.. imkansızı isteyen ben! Bitsin ve yeter! Bu karbon kağıdından yapılma yaşamım! İntiharı bile beceremiyorken dilimden dökülenler.. bitsin.. ve yeter.
bir adet trajedi
Binlerce, on binlerce görüntünün anlatamadığı bir an.. Yahu böyle olmuyor.. bu giz'i nasıl anlatsam, bilemiyorum. 'şeyler' engel oluyor sanki.. 'O anı' tutamıyorum işte. Kayıyor. Zaman çabuk çabuk geçiyor.. sanki, bir şeyler kaçıyor benden..
Neyi neden yaptığımı bilemiyorum. adlandıramadığım şeyleri genelde anlamlandıramıyorum da. hayat, istemediğimiz şeylerin sahnelendiği sonsuz perdeli bu trajedi... zaman.. çabuk çabuk geçiyor.. yalnızlığımı kontrol ediyorum, her zamanki yerinde sessizce oturuyor..
Cevap veremiyorum kendime.. zor yerden soruyorum hep. Kendimle verdiğim savaşı hiç kimseye karşı vermediğimi anımsıyorum gizlice.. en büyük sınavı kendimle veriyorum.. kalacağım galiba.
Yapıyorum. Hatalar yapıyorum. Sürekli aynı hataları. Yapıyorum.. aslında yapıyorum yerine, beceremiyorum da diyebilirim.. beceremiyorum işte yaşamayı. Mutlu kalabilmek zormuş.. Dertlerimi harmanlıyorum. ortaya çıkan sihirli koku çıkıveriyor. Ürkek bir kısrak gibi siniyorum aniden. O koku, benim.. yüzüme değen yağmur damlaları okşuyor tenimi.. ellerini ve parmaklarını anımsıyorum birden.. irkiliyorum. Ellerin ve parmakların..
Belki Matah bir şey değildi. Sihirli gibiydi biraz. Nasıl da güzeldi. Gidişinin dahi sihirli bir havası vardı sanki.. sanki.. sihirli gibiydi biraz.. kendime salık veriyorum.. durağan ve komplike benliğimin altındaki bu puslu ve ürkek bulutlar yağmur bırakacak.. birazdan sağanak bir hıçkırık başlayacak.. gerçekten.. sevgilim.. bilmiyorum..
Uzun zamandır en çok bu kelimeyi kullanıyorum galiba.. 'bilmiyorum' bilemiyorum.. bu soyut acı, bana fazla geliyor.. kaldıramıyorum artık işte.. dayanamıyorum. Sancım çıkıveriyor bir şekilde dışarı.. artık.. dayanamıyorum. mucize gibi bir şey gerekiyor artık. Bu yalnızlıklar.. bir tek bana mı mahsus?
Tüm evrendeki en yalnız insanmışım gibi hissediyorum bazen.. öyle olmadığımı biliyorum da, neden böyle hissettiğimi bilmiyorum.. ya sahiden öyle isem diye korkarak soruyorum.. cevaplayamıyorum.. galiba yine zor yerden..
Zaman zaman ne de çok Saçmaladığımı fark ediyorum.. Kimim, neyim gibi sorular soruyorum kendime.. kimilerince tehlikeli sorular bunlar.. kelime dağarcığı 150 olan insanların tasavvur dahi edemeyeceği türden sorular.. ancak bu yeterli değil.. sordukça soruyorum. Acı çektikçe çekiyorum.. acım bana yetmiyor sanki.. sapıkça duyduğum bu hazzı tasvir edemiyorum.. yalnız bir şey,
Bu an, o an.. Binlerce, on binlerce görüntünün anlatamadığı bir an..
Binlerce, on binlerce görüntünün anlatamadığı bir an.. Yahu böyle olmuyor.. bu giz'i nasıl anlatsam, bilemiyorum. 'şeyler' engel oluyor sanki.. 'O anı' tutamıyorum işte. Kayıyor. Zaman çabuk çabuk geçiyor.. sanki, bir şeyler kaçıyor benden..
Neyi neden yaptığımı bilemiyorum. adlandıramadığım şeyleri genelde anlamlandıramıyorum da. hayat, istemediğimiz şeylerin sahnelendiği sonsuz perdeli bu trajedi... zaman.. çabuk çabuk geçiyor.. yalnızlığımı kontrol ediyorum, her zamanki yerinde sessizce oturuyor..
Cevap veremiyorum kendime.. zor yerden soruyorum hep. Kendimle verdiğim savaşı hiç kimseye karşı vermediğimi anımsıyorum gizlice.. en büyük sınavı kendimle veriyorum.. kalacağım galiba.
Yapıyorum. Hatalar yapıyorum. Sürekli aynı hataları. Yapıyorum.. aslında yapıyorum yerine, beceremiyorum da diyebilirim.. beceremiyorum işte yaşamayı. Mutlu kalabilmek zormuş.. Dertlerimi harmanlıyorum. ortaya çıkan sihirli koku çıkıveriyor. Ürkek bir kısrak gibi siniyorum aniden. O koku, benim.. yüzüme değen yağmur damlaları okşuyor tenimi.. ellerini ve parmaklarını anımsıyorum birden.. irkiliyorum. Ellerin ve parmakların..
Belki Matah bir şey değildi. Sihirli gibiydi biraz. Nasıl da güzeldi. Gidişinin dahi sihirli bir havası vardı sanki.. sanki.. sihirli gibiydi biraz.. kendime salık veriyorum.. durağan ve komplike benliğimin altındaki bu puslu ve ürkek bulutlar yağmur bırakacak.. birazdan sağanak bir hıçkırık başlayacak.. gerçekten.. sevgilim.. bilmiyorum..
Uzun zamandır en çok bu kelimeyi kullanıyorum galiba.. 'bilmiyorum' bilemiyorum.. bu soyut acı, bana fazla geliyor.. kaldıramıyorum artık işte.. dayanamıyorum. Sancım çıkıveriyor bir şekilde dışarı.. artık.. dayanamıyorum. mucize gibi bir şey gerekiyor artık. Bu yalnızlıklar.. bir tek bana mı mahsus?
Tüm evrendeki en yalnız insanmışım gibi hissediyorum bazen.. öyle olmadığımı biliyorum da, neden böyle hissettiğimi bilmiyorum.. ya sahiden öyle isem diye korkarak soruyorum.. cevaplayamıyorum.. galiba yine zor yerden..
Zaman zaman ne de çok Saçmaladığımı fark ediyorum.. Kimim, neyim gibi sorular soruyorum kendime.. kimilerince tehlikeli sorular bunlar.. kelime dağarcığı 150 olan insanların tasavvur dahi edemeyeceği türden sorular.. ancak bu yeterli değil.. sordukça soruyorum. Acı çektikçe çekiyorum.. acım bana yetmiyor sanki.. sapıkça duyduğum bu hazzı tasvir edemiyorum.. yalnız bir şey,
Bu an, o an.. Binlerce, on binlerce görüntünün anlatamadığı bir an..
Ruhumun Sokakları
kendi yalnızlığımın karanlık sokaklarında korka korka ilerliyorum bazen.. bazen öyle bir cesaret doluyor ki yüreğime.. bazen insan kendine bile şaşar ya, kendi potansiyelini gördüğü anlar olur.. hah!.. işte öyle anlar oluyor bazen içimde.. o anlarda koşa koşa gidiyorum sokaklara, sokakları.. düşünmeden sapıyorum aralara. oysa, bazen öyle ürkekleşiyor ki ruhum, bir ceylanın su içerken yaşadığı korkuyu yaşıyorum ansızın.. bir sızı oturuyor içime, kalkmıyor. kalkmıyor, beni de kaldırtmıyor masadan.
şerefe! yoksa illa ki vardır kedere..
bir adam konuşuyor. 30 larının ortasında. pis sakallı.
'çok mu salaksın çok mu kurnazsın aslanım?' diyor.. sarhoşum. cevap veremiyorum.. ertesi gün kendi yatağımdayım. dersi kaçırmışım. arkadaşım arıyor:
''gerizekalı neredeydin sen''
sınavı kaçırdığımı, dün gece çok içtiğimi anlatıyorum.. çok içiyorum. gereksiz bir şekilde çok… bu fazlalığa fazla geliyor bu alkol durumu. bıraktım dedikçe içiyorum. acılarımdan bir duvar örüyorum kendime.. geçilmez! kocaman bir geçilmez yazısı olan.. girilmez artık.. sikilmez bu hayat.. ötesine gidilmez, bu dakikadan sonrası zevke girer.. ne derseniz artık.. yorgun hisseden bir adamım ben. hukuk fakültesine geldiğim umutlarım yok artık.. saçım sakalım karma karışık.. umutlarım sönük.. ağzımda geceden kalma şarap tadı.. bazen oluyor böyle.. kendi gerçekliğimin peşinde koşarken sokak isimlerini unutuyorum.. kendi içimde kayboluyorum.. kendime kayboluyorum.. kendimde yok oluyorum. yok.
bazen de bazen öyle bir cesaret doluyor ki yüreğime kaybolsam dahi koşmaya devam ediyorum. yarını düşünmeden.. nedir bu lanetin cevabı? nedir günah, kimde günah?.. bendeki mi.. bendeki, boynu bükük bir masumiyet sadece.. cevabım çok net.. ''boynu bükük bir masumiyet''
bir adam konuşuyor. 30 larının sonunda. pis sakallı, esmer tenli.
''uyan'' diyor.. uyanıyorum. ne adamı tanıyorum, ne evi biliyorum.. ruhum sokaklarında kaybolduğumu anımsıyorum tekrar…garip bir korku doluyor içime. çok garip.. o heyecanı göremiyorum.. sonra, sonrası lafü güzaf..
kendi yalnızlığımın karanlık sokaklarında korka korka ilerliyorum bazen.. bazen öyle bir cesaret doluyor ki yüreğime.. bazen insan kendine bile şaşar ya, kendi potansiyelini gördüğü anlar olur.. hah!.. işte öyle anlar oluyor bazen içimde.. o anlarda koşa koşa gidiyorum sokaklara, sokakları.. düşünmeden sapıyorum aralara. oysa, bazen öyle ürkekleşiyor ki ruhum, bir ceylanın su içerken yaşadığı korkuyu yaşıyorum ansızın.. bir sızı oturuyor içime, kalkmıyor. kalkmıyor, beni de kaldırtmıyor masadan.
şerefe! yoksa illa ki vardır kedere..
bir adam konuşuyor. 30 larının ortasında. pis sakallı.
'çok mu salaksın çok mu kurnazsın aslanım?' diyor.. sarhoşum. cevap veremiyorum.. ertesi gün kendi yatağımdayım. dersi kaçırmışım. arkadaşım arıyor:
''gerizekalı neredeydin sen''
sınavı kaçırdığımı, dün gece çok içtiğimi anlatıyorum.. çok içiyorum. gereksiz bir şekilde çok… bu fazlalığa fazla geliyor bu alkol durumu. bıraktım dedikçe içiyorum. acılarımdan bir duvar örüyorum kendime.. geçilmez! kocaman bir geçilmez yazısı olan.. girilmez artık.. sikilmez bu hayat.. ötesine gidilmez, bu dakikadan sonrası zevke girer.. ne derseniz artık.. yorgun hisseden bir adamım ben. hukuk fakültesine geldiğim umutlarım yok artık.. saçım sakalım karma karışık.. umutlarım sönük.. ağzımda geceden kalma şarap tadı.. bazen oluyor böyle.. kendi gerçekliğimin peşinde koşarken sokak isimlerini unutuyorum.. kendi içimde kayboluyorum.. kendime kayboluyorum.. kendimde yok oluyorum. yok.
bazen de bazen öyle bir cesaret doluyor ki yüreğime kaybolsam dahi koşmaya devam ediyorum. yarını düşünmeden.. nedir bu lanetin cevabı? nedir günah, kimde günah?.. bendeki mi.. bendeki, boynu bükük bir masumiyet sadece.. cevabım çok net.. ''boynu bükük bir masumiyet''
bir adam konuşuyor. 30 larının sonunda. pis sakallı, esmer tenli.
''uyan'' diyor.. uyanıyorum. ne adamı tanıyorum, ne evi biliyorum.. ruhum sokaklarında kaybolduğumu anımsıyorum tekrar…garip bir korku doluyor içime. çok garip.. o heyecanı göremiyorum.. sonra, sonrası lafü güzaf..
Yalnızlığımız
bizim yalnızlığımız, kimseye ait olmayan. kimseyle paylaşamayacağımız.. paylaştığımızı sandığımız.. buna inandırıldığımız yalnızlığımız.. bir orospunun dudaklarındaki sönük bir sigaradır şimdi boynu bükük umutlarımız.. bizim yanızlığımız sığmaz göklere, denizlere.. öyle yalnız olmak ki, sonsuzluğu doldurmak. derdimizin de, kederimizin de kadehlerle anlaşması.. bir giz gibi saklı hayallerimiz.. bizim yalnızlığımız, bizim. hepsi bizim, birazıyla bizim..
bizim olan tek şey; yalnızlık. sahip olduğumuz ve olabileceğimiz tek şey.. bizim büyük yalnızlıklarımız.. sessiz çığlıklarımıza ses olan yalnızlığımız.. somut bir şekilde var olan ve soyutlaştıran yalnızlığımız.. bu keder, bu nefret aynı kişiye ait.. üçüncü şahıslara atfedilmiş kırık ümitlerimizin boynu bükük.. kim bilir.. nedir derdi, kimdir derdi.. derdi.. kişiyi yaşatan şey, onu yok edebilecek olan şeydir aynı zamanda. 'şeyler' e verdiğimiz anlamlar onları yüceltir. bari hayallerimizde özgür olalım derken hoyratça yüklediğimiz umutlar yüzümüze patlar.. bu sürekli ve sürekli olur… ahmaktır insanoğlu.. inanmaz kendi ahmaklığına da, görmez hataları, hatalarını..
büyük problem.. çok büyük. gözün önünde olan ve hiç görülmeyecek olan o sorunlar, önceki umutların bir yansımasıdır, ters şekilde. ters.. çok ters. hayatlarımız ters, umutlarımız ters, duygularımız, varlıklarımız, yokluklarımız.. düzgün olan ne kaldı? gerçekten. doğru olan neyimiz kaldı? yıktığımız ahlak kanunları, akıttığımız kan nehirleri.. ne içindi, kim içindi. savaş, barışın habercisidir denir.. aşkta işler değişiyor oysa. üçüncü şahıslar girince işin içine, ki o şahıslar hep orada olanlardır.. her şey doğru görüntüsü veren bir terslikte ilerliyor.. mesela ben bile, şu yazıda hiçbir imla kuralına dikkat etmek istemememe rağmen, onlarca kez tersledim kendimi. çeliştim kendimle bir vakit. düzelt şunları dedim.. düzelttim birazını. birazını da yarım bıraktım. hikayem gibi yarım.
umutlar… bizi var eden, bizi yok eden fahişe duygulardır.. acımasız bir gerçekliktir umut.. kişiyi özgürleştirir mi, esaret altında mı bırakır.. böyle güçlü bir çelişki nasıl 'yok' olamaz? nasıl sürdürür varlığını umarsızca, düşünmeden.. 'bizi umut yaşatıyor' demişti erkan can.. üstat güzel demiş demesine de, eksik demiş.. bizi umuttan çektiğimizi neden çekmişizdir bu kadar?. gözlerimizi yollarda bırakan, tırnaklarımızı yediren, saçlarımızı ağartan, parmaklıklar ardında iç çürüten değil midir umutlar.. yalnızlık oysa, yalnızlığın en büyük düşmanıydı umut.. umut olmasaydı.. ne olurdu halimiz ..
bizim yalnızlığımız. kimseye ait olmayan. kimseyle paylaşamayacağımız. paylaştığımızı sandığımız. bizi var eden, bizi yok eden büyük yalnızlıklarımız...
bizim yalnızlığımız, kimseye ait olmayan. kimseyle paylaşamayacağımız.. paylaştığımızı sandığımız.. buna inandırıldığımız yalnızlığımız.. bir orospunun dudaklarındaki sönük bir sigaradır şimdi boynu bükük umutlarımız.. bizim yanızlığımız sığmaz göklere, denizlere.. öyle yalnız olmak ki, sonsuzluğu doldurmak. derdimizin de, kederimizin de kadehlerle anlaşması.. bir giz gibi saklı hayallerimiz.. bizim yalnızlığımız, bizim. hepsi bizim, birazıyla bizim..
bizim olan tek şey; yalnızlık. sahip olduğumuz ve olabileceğimiz tek şey.. bizim büyük yalnızlıklarımız.. sessiz çığlıklarımıza ses olan yalnızlığımız.. somut bir şekilde var olan ve soyutlaştıran yalnızlığımız.. bu keder, bu nefret aynı kişiye ait.. üçüncü şahıslara atfedilmiş kırık ümitlerimizin boynu bükük.. kim bilir.. nedir derdi, kimdir derdi.. derdi.. kişiyi yaşatan şey, onu yok edebilecek olan şeydir aynı zamanda. 'şeyler' e verdiğimiz anlamlar onları yüceltir. bari hayallerimizde özgür olalım derken hoyratça yüklediğimiz umutlar yüzümüze patlar.. bu sürekli ve sürekli olur… ahmaktır insanoğlu.. inanmaz kendi ahmaklığına da, görmez hataları, hatalarını..
büyük problem.. çok büyük. gözün önünde olan ve hiç görülmeyecek olan o sorunlar, önceki umutların bir yansımasıdır, ters şekilde. ters.. çok ters. hayatlarımız ters, umutlarımız ters, duygularımız, varlıklarımız, yokluklarımız.. düzgün olan ne kaldı? gerçekten. doğru olan neyimiz kaldı? yıktığımız ahlak kanunları, akıttığımız kan nehirleri.. ne içindi, kim içindi. savaş, barışın habercisidir denir.. aşkta işler değişiyor oysa. üçüncü şahıslar girince işin içine, ki o şahıslar hep orada olanlardır.. her şey doğru görüntüsü veren bir terslikte ilerliyor.. mesela ben bile, şu yazıda hiçbir imla kuralına dikkat etmek istemememe rağmen, onlarca kez tersledim kendimi. çeliştim kendimle bir vakit. düzelt şunları dedim.. düzelttim birazını. birazını da yarım bıraktım. hikayem gibi yarım.
umutlar… bizi var eden, bizi yok eden fahişe duygulardır.. acımasız bir gerçekliktir umut.. kişiyi özgürleştirir mi, esaret altında mı bırakır.. böyle güçlü bir çelişki nasıl 'yok' olamaz? nasıl sürdürür varlığını umarsızca, düşünmeden.. 'bizi umut yaşatıyor' demişti erkan can.. üstat güzel demiş demesine de, eksik demiş.. bizi umuttan çektiğimizi neden çekmişizdir bu kadar?. gözlerimizi yollarda bırakan, tırnaklarımızı yediren, saçlarımızı ağartan, parmaklıklar ardında iç çürüten değil midir umutlar.. yalnızlık oysa, yalnızlığın en büyük düşmanıydı umut.. umut olmasaydı.. ne olurdu halimiz ..
bizim yalnızlığımız. kimseye ait olmayan. kimseyle paylaşamayacağımız. paylaştığımızı sandığımız. bizi var eden, bizi yok eden büyük yalnızlıklarımız...
Aklımın Odaları - 2
Yine bir an, düşünürken buldum kendimi. Bir çaycının içindeyim. Nasıl geldim. Günlerden ne, neredeyim?.. soruları uçuyorken kafamda. Ocakta çay var, fokurduyor. dumanı tavana değiyor ve dağılıyor. Fazlasıyla sıcak. Ben değil, çaydanlık. Ben soğuk muyum onu da bilmiyorum ya neyse.. Kendi sesim yetmiyor bana.. Stat bulmalıyım. Bir parti ya da..Neresiydi burası? Cep telefonu kullansaydım keşke.. Yan lanet piç yan..
Gerçekten de neredeydim ben?.. Adımı soy adımı biliyorum. Yaşımı, cinsiyetimi de.. Kadınlardan hoşlanan 20'lernin ortasında pis sakallı bir 'adam-çocuk' tum ben.. Çocuk kısmı baki de, adamlığa alışamadım bir türlü.. Büyümek istememiştim.. Onayım dışında doğdumi onayım dışında büyüdüm.. Bir anlık zevkin kurbanıyım ben. Bir anlık boşaltım..Tık! Ve hücrelerim yaşam buldu bir rahimde.. Küçük çaplı bir mezar.
Kimi kandırıyoruz ki? Gerçekten kendimizden başka kimi kandırıyoruz? Bir anlık insanlarız hepimiz..
Deli olmadığımı söylemiş miydim? Ufak çaplı acılarım var o kadar.. Ne ben abartıyorum, ne siz küçümsüyorsunuz.. Güzel olan bu…Mühürlü kelimeler.. Yeni kitabımın adı.. Hiç çıkmayacak olan yeni kitap.. Nereden duymuştum bu söz öbeğini? 10 yıl olmuş mudur ilk duyuşumdan beri? Ne yapıyorum, ne istiyorum ben?
Sadece biraz saçmalama molası verdim.. Bir cigara sarıyorum, bunları düşünmeye çalışırken.. Bir çay daha istiyorum çaycıdan.. Güzel çaycı.. Genç, tıraşlı ve güzel giyimli çaycı.. Senin hikayende yerim yok benim benimkinde senin olmadığın gibi çaycı..
Kendi tekilliğimde boğuluyor gibiyim. Hesabı ödeyip çıktım küçük esnafın mabedinden.. 25 kuruş bahşiş bıraktım, bereket versin.. Esnafa, bana değil.. Bana gelecek şey belli. O da bende zaten. Benim o. Sınırlar benim, çizgiler, yasaklar..
Ne kadar da yalnızım.. Ne kadar gerçekten? 100 üzerinden 80 mi? Kendimi kandırıyor olmayayım? Kaybeden edebiyatı yapmıyorumdur. Ne geliyorsa dilime, hep şu karışıklıktan..
Ne geliyorsa kaleme, hep bu bozuk düzenden geliyor.. Aklımın odalarında bir tur daha attım. O kadar iyi değilmiş, temiz değilmiş.. Bozulmuş kapıları, odaların… İçi gibi..
Yine bir an, düşünürken buldum kendimi. Bir çaycının içindeyim. Nasıl geldim. Günlerden ne, neredeyim?.. soruları uçuyorken kafamda. Ocakta çay var, fokurduyor. dumanı tavana değiyor ve dağılıyor. Fazlasıyla sıcak. Ben değil, çaydanlık. Ben soğuk muyum onu da bilmiyorum ya neyse.. Kendi sesim yetmiyor bana.. Stat bulmalıyım. Bir parti ya da..Neresiydi burası? Cep telefonu kullansaydım keşke.. Yan lanet piç yan..
Gerçekten de neredeydim ben?.. Adımı soy adımı biliyorum. Yaşımı, cinsiyetimi de.. Kadınlardan hoşlanan 20'lernin ortasında pis sakallı bir 'adam-çocuk' tum ben.. Çocuk kısmı baki de, adamlığa alışamadım bir türlü.. Büyümek istememiştim.. Onayım dışında doğdumi onayım dışında büyüdüm.. Bir anlık zevkin kurbanıyım ben. Bir anlık boşaltım..Tık! Ve hücrelerim yaşam buldu bir rahimde.. Küçük çaplı bir mezar.
Kimi kandırıyoruz ki? Gerçekten kendimizden başka kimi kandırıyoruz? Bir anlık insanlarız hepimiz..
Deli olmadığımı söylemiş miydim? Ufak çaplı acılarım var o kadar.. Ne ben abartıyorum, ne siz küçümsüyorsunuz.. Güzel olan bu…Mühürlü kelimeler.. Yeni kitabımın adı.. Hiç çıkmayacak olan yeni kitap.. Nereden duymuştum bu söz öbeğini? 10 yıl olmuş mudur ilk duyuşumdan beri? Ne yapıyorum, ne istiyorum ben?
Sadece biraz saçmalama molası verdim.. Bir cigara sarıyorum, bunları düşünmeye çalışırken.. Bir çay daha istiyorum çaycıdan.. Güzel çaycı.. Genç, tıraşlı ve güzel giyimli çaycı.. Senin hikayende yerim yok benim benimkinde senin olmadığın gibi çaycı..
Kendi tekilliğimde boğuluyor gibiyim. Hesabı ödeyip çıktım küçük esnafın mabedinden.. 25 kuruş bahşiş bıraktım, bereket versin.. Esnafa, bana değil.. Bana gelecek şey belli. O da bende zaten. Benim o. Sınırlar benim, çizgiler, yasaklar..
Ne kadar da yalnızım.. Ne kadar gerçekten? 100 üzerinden 80 mi? Kendimi kandırıyor olmayayım? Kaybeden edebiyatı yapmıyorumdur. Ne geliyorsa dilime, hep şu karışıklıktan..
Ne geliyorsa kaleme, hep bu bozuk düzenden geliyor.. Aklımın odalarında bir tur daha attım. O kadar iyi değilmiş, temiz değilmiş.. Bozulmuş kapıları, odaların… İçi gibi..
Aklımın Odaları
Aklımın odalarında tuhaf şeylerle karşılaşıyorum. Gırla cinayet, fazlasıyla intihar. Öylesine büyük bir çukurun içindeymişim gibi hissediyorum ki her kapıyı açtığımda, sonsuzluğa uzanıyor sanki o çukurlar.. Korkutucu bir biçimde uzun, onulmaz biçimde dipsiz.. Her odanın kendine has fikri, her odanın kendi karakteri var.. O odalar beni yok edebilecek, sizi de içine alabilecek güçte kudretli.. Bu şaşaalı büyüklük, gözümü fazlasıyla korkutuyor.. Kendimden korkuyorum bir an.. Ne yapıyorum diye? Oysa yaptığım tek şey aklımın dibinde kalanları kurcalamak biraz.. Bu bile çok, bu bile korkutucu..
''Aklımın dibinde ne çok pislik varmış.'' Buz dağının görünen kısmının görebildiğim kadarı böyle iken, soğuk ve acımasız suyun altında neler var kim bilir. Merak etmekle beraber kuşkulanıyorum bir an. Bazı şeyler bilinmemeli. Acaba bilmemem gereken şeyleri mi öğrenmeye çalışıyorum? Korkuyorum.
İnsan korkar mı kendisinden? Kendi varlığından? Yokluğundan? Bunun muhakemesini yaparken bile ürküyor iken, o odaların sonunda ne olduğunu görebilecek cesaretim var mıdır? Zaten 3. Bir ihtimal de yok.. Koca hayatlarımız da bir 3. İhtimal, nelere kadir olurdu kim bilir.. Seçimler ve sonuçlarıdır tüm hayat.. sonuçlar, seçimlerin çocuğu.. Üçüncü tercih ise, kim bilir belki Sonuçların düşmanı.. Kötü sonuçlar.. Mide bulandıran, istenmeyen sonuçlar.. Sonuçların ürünüyüz. Sonuçların kendisiyiz.. Fazlasıyla sonuçlar ve fazlasıyla seçenekleriz..
Bu durum bizi biz yaptı. Gelecek kuşakları da kendileri yapacak.. Aklın odalarına yapılan ufak bir seyahatten etkilenen, korkan insan.. Fazlasıyla insan. Bu yolculuğa çıkacak yetkinlikte mi? Kendisini keşfedecek kudrete sahip mi? Bu cesaret onda var mı?
Fazlasıyla yok.. Belki Nietzsche haklıdır. İnsan kendini aşmalı, üst-insan ile oynadığı bu saklambaç oyununu bitirmeli, bu yolda ciddi ve gerçekçi adımlar atmalıdır.. Bu yolda yapılacaklar insan için en iyi şeydir.İnsan kendini aşmalıdır, kendinden öteye dokunmalıdır. 'İyi de nasıldır?
“Yer yüzünün anlamı olacak üstinsan! Yalvarırım size, kardeşlerim, yeryüzüne bağlı kalın, inanmayın size dünya ötesi umutlardan söz edenlere!” der Nietzsche.
Anlaşıldığı üzere yapılacak ilk iş çeşitli teolojik unsurları silmemiz gerektiği. Dini kaygılardan soyutlamamız gerekir kendimizi. Nietzsche dayı öyle der.. Böyle buyurur..
Nietzsche kendisini, üstüninsanın habercisi olarak tanıtır. Bu konuda eserinde şöyle yazmıştır:
“İnsan bir iptir ki hayvanla üstinsan arasına gerilmiştir. Uçurumun üstünde bir ip. Tehlikeli bir geçiş, tehlikeli bir yolculuk, tehlikeli bir geriye bakış, tehlikeli bir ürperiş ve duraksayış.”
Ve ekler: “İddia ederim ki benim üstinsan dediğime, siz şeytan diyeceksiniz.”
''üstinsan sert olmalıdır..''
İnsanın kendisini aşması, bilişsel olarak enginliğe kavuşması için önce dibe vurmak gerekir.. 0' lamalıdır kendini insan. Kendinden öteye ulaşması için öncelikle bildiklerini unutmalıdır.. Doğru yanlış kavramını unutmalıdır önce.. Her şeyin doğru veya yanlış gibi sadece iki kavrama sıkıştırılabilecek bir şey olmadığını idrak etmelidir.. Bunun için de diplerin dibine vurmalıdır.. Her dipten sonra yeni dipler keşfetmelidir.. Kendi dünyasının büyüklüğü o zaman işte, gerçek dünyanın büyüklüğünden daha da büyük gelecektir gözüne.. Fakat bir farkla: Korkmayacaktır.. Aşmış olacaktır yargılarını kafasında.. Budur üst insana giden yolun güzelliği.. Karmaşası.. Baştan sona.. Fazlasıyla budur..
Aklımın odalarında tuhaf şeylerle karşılaşıyorum. Gırla cinayet, fazlasıyla intihar. Öylesine büyük bir çukurun içindeymişim gibi hissediyorum ki her kapıyı açtığımda, sonsuzluğa uzanıyor sanki o çukurlar.. Korkutucu bir biçimde uzun, onulmaz biçimde dipsiz.. Her odanın kendine has fikri, her odanın kendi karakteri var.. O odalar beni yok edebilecek, sizi de içine alabilecek güçte kudretli.. Bu şaşaalı büyüklük, gözümü fazlasıyla korkutuyor.. Kendimden korkuyorum bir an.. Ne yapıyorum diye? Oysa yaptığım tek şey aklımın dibinde kalanları kurcalamak biraz.. Bu bile çok, bu bile korkutucu..
''Aklımın dibinde ne çok pislik varmış.'' Buz dağının görünen kısmının görebildiğim kadarı böyle iken, soğuk ve acımasız suyun altında neler var kim bilir. Merak etmekle beraber kuşkulanıyorum bir an. Bazı şeyler bilinmemeli. Acaba bilmemem gereken şeyleri mi öğrenmeye çalışıyorum? Korkuyorum.
İnsan korkar mı kendisinden? Kendi varlığından? Yokluğundan? Bunun muhakemesini yaparken bile ürküyor iken, o odaların sonunda ne olduğunu görebilecek cesaretim var mıdır? Zaten 3. Bir ihtimal de yok.. Koca hayatlarımız da bir 3. İhtimal, nelere kadir olurdu kim bilir.. Seçimler ve sonuçlarıdır tüm hayat.. sonuçlar, seçimlerin çocuğu.. Üçüncü tercih ise, kim bilir belki Sonuçların düşmanı.. Kötü sonuçlar.. Mide bulandıran, istenmeyen sonuçlar.. Sonuçların ürünüyüz. Sonuçların kendisiyiz.. Fazlasıyla sonuçlar ve fazlasıyla seçenekleriz..
Bu durum bizi biz yaptı. Gelecek kuşakları da kendileri yapacak.. Aklın odalarına yapılan ufak bir seyahatten etkilenen, korkan insan.. Fazlasıyla insan. Bu yolculuğa çıkacak yetkinlikte mi? Kendisini keşfedecek kudrete sahip mi? Bu cesaret onda var mı?
Fazlasıyla yok.. Belki Nietzsche haklıdır. İnsan kendini aşmalı, üst-insan ile oynadığı bu saklambaç oyununu bitirmeli, bu yolda ciddi ve gerçekçi adımlar atmalıdır.. Bu yolda yapılacaklar insan için en iyi şeydir.İnsan kendini aşmalıdır, kendinden öteye dokunmalıdır. 'İyi de nasıldır?
“Yer yüzünün anlamı olacak üstinsan! Yalvarırım size, kardeşlerim, yeryüzüne bağlı kalın, inanmayın size dünya ötesi umutlardan söz edenlere!” der Nietzsche.
Anlaşıldığı üzere yapılacak ilk iş çeşitli teolojik unsurları silmemiz gerektiği. Dini kaygılardan soyutlamamız gerekir kendimizi. Nietzsche dayı öyle der.. Böyle buyurur..
Nietzsche kendisini, üstüninsanın habercisi olarak tanıtır. Bu konuda eserinde şöyle yazmıştır:
“İnsan bir iptir ki hayvanla üstinsan arasına gerilmiştir. Uçurumun üstünde bir ip. Tehlikeli bir geçiş, tehlikeli bir yolculuk, tehlikeli bir geriye bakış, tehlikeli bir ürperiş ve duraksayış.”
Ve ekler: “İddia ederim ki benim üstinsan dediğime, siz şeytan diyeceksiniz.”
''üstinsan sert olmalıdır..''
İnsanın kendisini aşması, bilişsel olarak enginliğe kavuşması için önce dibe vurmak gerekir.. 0' lamalıdır kendini insan. Kendinden öteye ulaşması için öncelikle bildiklerini unutmalıdır.. Doğru yanlış kavramını unutmalıdır önce.. Her şeyin doğru veya yanlış gibi sadece iki kavrama sıkıştırılabilecek bir şey olmadığını idrak etmelidir.. Bunun için de diplerin dibine vurmalıdır.. Her dipten sonra yeni dipler keşfetmelidir.. Kendi dünyasının büyüklüğü o zaman işte, gerçek dünyanın büyüklüğünden daha da büyük gelecektir gözüne.. Fakat bir farkla: Korkmayacaktır.. Aşmış olacaktır yargılarını kafasında.. Budur üst insana giden yolun güzelliği.. Karmaşası.. Baştan sona.. Fazlasıyla budur..