Gri ve siyahtır içimde perdelenen
sonra sen süzülüp gelince,
gök mavi gece sıcak bir siyah
ve kan kırmızı olur
içimde dünyalara hayat bağışlanır..
bu yüzden ne zaman dizeler açmak istesem
yönümü çeviririm sana..
kaldır bakışlarını,
üstüme vurursa bu mehtapta,
sarhoş olmak var..
cinsel dürtülerine karşı yenilmiş ve bunları tatmin edememiş alter egonun soluğu diğer temel ihtiyaç olan nickaltında alması. Bir temel dürtüsü de kahve sözü vermektir.
Son güncellemeleri ne durumda bilmiyorum fakat bir ara gta dan sonra en çok oynadığım oyun olmuştu. Gta deyince bir fosilleşme sezmedim değil.
Hatırlamak ve unutmak, ikisi de bir anlamda benliğin varlığını devam ettirmesi için çalışan mekanizmalardır. şimdi düşünelim belleğimizdeki verile ulaşmasaydık ne olurdu? hayatımızı devam ettirmek için gerekli bir çok veriden mahrum kalırdık. bir insanın salt iç güdüler ile hayatta kalması pek olası değil.vahşi doğada tamamen medeniyetten uzak bir şekilde yetişmiş bir insan dahi besin bulabileceği yerleri hatırlar. diğer yandan insanın farkındalığı arttığı zaman bildikleri, hatırladıkları ona acı vermeye başlayabilir. bu durumda da aklın sağlığını koruması için unutmaya ihtiyacı olacaktır. ki her şeyi hatırlayan birinin huzuru bulması ve mutlu olması pek olası değildir. diğer yandan bu demek değildir ki her şeyi unutmuş birinin tam anlamıyla huzuru bulmasının kesinliği de olası görülmüyor. sonuçta duyguların üzerinde etkili olan yegane unsur aklımızdan geçenler değil. bu iki unsur bizim huzurumuzu korumak ve bize gereken verileri sağlamak, diğerlerini arka plana atmak konusunda rol oynayan fonksiyonlar.
düşününce bu iki unsur hafıza ile bilinç arasında veri akışını sağlamak ve bazen de verilerin bilinç altına gönderilmesini sağlamak adına rolleri varken tüm verilerinde bu ikisi ile bağlantılı olduğunu düşünemeyiz. zihnin derinlikleri unutmak ve hatırlamak mekanizmaları ile daha hiç karşılaşmamış bir çok verinin olduğunu düşünüyorum. tabi hayatımızda büyük etkiye sahip olanlar buz dağının üzerinde kalan veriler.
hatırlamanın bir yönü de işin içinde benimseme faktörünün bulunmasıdır, unutmanın öteleme etkisinin aksine. söz verildiği zaman bu benimseme faktörü yüksek seviyededir.. bu yüzden diyebiliriz ki söz vermenin içinde büyük bir istek olmalıdır... eğer söz verildiği anda öteleme durumu söz konusu ise zamanı geldiğinde hatırlamanın yerini unutmanın alması büyük olasılıktır. bu da bir anlamda bilinçaltımızın etkisidir.
düşününce bu iki unsur hafıza ile bilinç arasında veri akışını sağlamak ve bazen de verilerin bilinç altına gönderilmesini sağlamak adına rolleri varken tüm verilerinde bu ikisi ile bağlantılı olduğunu düşünemeyiz. zihnin derinlikleri unutmak ve hatırlamak mekanizmaları ile daha hiç karşılaşmamış bir çok verinin olduğunu düşünüyorum. tabi hayatımızda büyük etkiye sahip olanlar buz dağının üzerinde kalan veriler.
hatırlamanın bir yönü de işin içinde benimseme faktörünün bulunmasıdır, unutmanın öteleme etkisinin aksine. söz verildiği zaman bu benimseme faktörü yüksek seviyededir.. bu yüzden diyebiliriz ki söz vermenin içinde büyük bir istek olmalıdır... eğer söz verildiği anda öteleme durumu söz konusu ise zamanı geldiğinde hatırlamanın yerini unutmanın alması büyük olasılıktır. bu da bir anlamda bilinçaltımızın etkisidir.
hatırlama mekanizmasının tersi. bellekteki verilere ulaşımın ortadan kalkmasıdır unutma. Ki bu unutmanın çalışma çalış konusundaki seçiciliği hatırlamaya benzer şekilde çalışmakta. aralarındaki fark hatırlamanın genellikle bilinç ile unutmanın ise bilinçaltı ile etkileşimli olarak çalışması. hatırlamak bilinçten destek alırken, unutmak ise bilinçaltından alır.
bellekte istemli ya da istem dışı depolanmış verilerin bilince çağrılması. sonuçta insan beyni, çevre ile sürekli etkileşimde verileri depolama eğilimde. bu veriler ile bağlantıyı da hatırlama mekanizması kurmakta. bilinç bu konu da kendine göre seçici davranmakta. her istediğimizi yüzeye çıkarmamak konusunda dirençli ya da istemediğimiz unsurları bazen önümüze getirmek konusunda ısrarcı.
benliği bilinç dahilinde gelecek zaman dahilinde bir noktada sorumluk altına sokmaktır..
insanlar arası iletişimde ve ilişkilerde dahilinde bir teminat olarak görülmesi ile bu kavramı sınırlamak son derece sığ bir bakış açısı olacaktır. ki zaten bu teminat olma rolü genellikle suistimal edilmekte ve fonksiyonel olarak işlevsiz olmakta, anlamını yitirmektedir.
söz vermenin ilk şartlarından biri farkında olmaktır ve hatırlamaktır. zihinsel fonksiyonları yeterince etkili şekilde şekilde çalışmayan birinin söz vermesi ve akabinde gelen sorumlulukları yerine getirmesi beklemez. bilincin yerinde olması ve hatırlama mekanizmasının çalışması şarttır.
bunlara ek olarak söz verildiği zaman kişinin bu isteğini yerine getirmesi için gereken koşulları sağlamak adına uğraşması gerekmektedir. burada sorun yaratan unsur, kişinin çabalarının netice ulaşıp ulaşmamasıdır. söz verildiği zaman, akdin yerini bulması, sonuca bağlanması aranır. bu arayış genelde o zaman kadar sergilenen çabaları hiçe sayma eğilimdedir. bu da söz vermenin bir süreçten ziyade gelecekteki bir nokta olma özelliği göstermesine neden olur. evet, bilinçli olarak benimseme ile başlayan söz verme eylemi; sonraki aşamada yerini sorumluğa ve bunu gerektiren davranışlara bıraksa da sürecin sonunda bir nokta olarak karşımıza çıkar..
(bkz:hatırlamak)
(bkz:unutmak)
(bkz:bellek)
insanlar arası iletişimde ve ilişkilerde dahilinde bir teminat olarak görülmesi ile bu kavramı sınırlamak son derece sığ bir bakış açısı olacaktır. ki zaten bu teminat olma rolü genellikle suistimal edilmekte ve fonksiyonel olarak işlevsiz olmakta, anlamını yitirmektedir.
söz vermenin ilk şartlarından biri farkında olmaktır ve hatırlamaktır. zihinsel fonksiyonları yeterince etkili şekilde şekilde çalışmayan birinin söz vermesi ve akabinde gelen sorumlulukları yerine getirmesi beklemez. bilincin yerinde olması ve hatırlama mekanizmasının çalışması şarttır.
bunlara ek olarak söz verildiği zaman kişinin bu isteğini yerine getirmesi için gereken koşulları sağlamak adına uğraşması gerekmektedir. burada sorun yaratan unsur, kişinin çabalarının netice ulaşıp ulaşmamasıdır. söz verildiği zaman, akdin yerini bulması, sonuca bağlanması aranır. bu arayış genelde o zaman kadar sergilenen çabaları hiçe sayma eğilimdedir. bu da söz vermenin bir süreçten ziyade gelecekteki bir nokta olma özelliği göstermesine neden olur. evet, bilinçli olarak benimseme ile başlayan söz verme eylemi; sonraki aşamada yerini sorumluğa ve bunu gerektiren davranışlara bıraksa da sürecin sonunda bir nokta olarak karşımıza çıkar..
(bkz:hatırlamak)
(bkz:unutmak)
(bkz:bellek)
Ama sen yine yalanlara kanacaksın ve bunu sırf kaybetme korkusundan yapacaksın demişti. Oysa onun karanlık gözlerinde o zaten kaybı görüyordu. Kaybetmekle, korku teması olmayan hiçbir şeyin aşka yakın olmayacağını bilmese bile ne zaman tutkuyla onu istese, ne zaman kalbi onunla dolsa, onu tam edinmediği, sahip olmadığı bir şey olduğunu hatırlatıyordu ona.. Kalbini o hiç sevmediği acı, aksak ritimle dolduruyordu..
Belkide aşk korkuyla, yoklukla, eksiklikle besleniyordu. Hem ona muhtaç, hem onunla zehirleniyordu..
Yazdıklarını okuduktan hemen sonra dışarı çıkmıştı. Bilmediği bir mevsimin kıyısında yürüyordu. İhanete aşktan daha da yakın olabileceği uçlara yürüdü. Tensel aşkını kiraya verecek birini aradı gözleri. Bundan Daha yüksek, daha keskin bir kaybediş yok diye düşündü. Aklının testeresiyle, kalbinin iniltisini kesmeye girişti. Kan kokusunu hissediyordu. Kuyusunda yabancılık çeken bir köpek gibi gözleri ihaneti aradı. Karşı kaldırımda bir yabancının gözlerine takıldı. Baktı baktı.. utandı ondan. İhanet düşüncesini kıç cebine koyup yürüdü.
Belkide aşk korkuyla, yoklukla, eksiklikle besleniyordu. Hem ona muhtaç, hem onunla zehirleniyordu..
Yazdıklarını okuduktan hemen sonra dışarı çıkmıştı. Bilmediği bir mevsimin kıyısında yürüyordu. İhanete aşktan daha da yakın olabileceği uçlara yürüdü. Tensel aşkını kiraya verecek birini aradı gözleri. Bundan Daha yüksek, daha keskin bir kaybediş yok diye düşündü. Aklının testeresiyle, kalbinin iniltisini kesmeye girişti. Kan kokusunu hissediyordu. Kuyusunda yabancılık çeken bir köpek gibi gözleri ihaneti aradı. Karşı kaldırımda bir yabancının gözlerine takıldı. Baktı baktı.. utandı ondan. İhanet düşüncesini kıç cebine koyup yürüdü.
Şöförlüğünü fetö nün yaptığı, kamyonun kasasına da rte nin oturduğu darbedir.
Hızla giden, kapısı açık arabadan düşmek gibi. gerçekler birer birer üstüne yığılıverir.. omuzlarının arasından alıp götürürler insanı. sonrası, bedeninde kocaman bir çatlak.. kızgın bir buhar fışkırır dışarı. ruhun içinde yanan ateşin ortaya çıkışı.. hislerin alevli varlığını taşıyamaz toprak beden. hislerin gerçekliğinden , somut dünyanın içine düşen bir gök taşı gibi parçalanır ruhun kabuğu. o yanan beyaz alev, kararır.. tüm öfkesini anlatır, kararmış yüzü ve kızgın buharıyla..
hayaller alemi sınırların ortadan kalktığı, insanın aklını ve hislerini bağlayan tüm zincirlerin koptuğu, özgürlüğün tüm yönleri ile yaşandığı belki vaad edilmiş belki de korunmuş bölge. ruhun derinliklerinde kendine kendine yer bulan, tutkuların sanatçı yönünün aklın mühendisliği ile yaratıldığı evren. nedenleri tutkular, nasılları akıl belirler. ikisinin birlikteliğinin ürünü sınırsız alem. tutkuların her zerresi birer tuğla ise akıl da çimentodur. düşünelim; hayaller aleminde bir dünya inşa ettiğimizi, kabuğu ve atmosferini akıl tutacak ayakta.. hür akıl! tamamen bağımsız. yaşam devam edecektir bu dünyada ta ki akıl somut alemlerin sınırlarına çarpana kadar. bundan sonra esiri olur akıl, somut değerlerin kalıplarının. zincirler vurulur ona, kopartılır hayallerin aleminden. kaybedildiği vakit tutkuları bir arada tutan unsur, yıkım başlar. hızlı bir yıkım, aninden çöker insanın üzerine. somutluğun pençesine düşen her tutku olur kızgın bir alev topu, yakar az önce içinden çıktığı ruhu. hisler saf ateş gibi kavurur kızgın alevleri ve buharıyla ortalığı..
hayaller alemi sınırların ortadan kalktığı, insanın aklını ve hislerini bağlayan tüm zincirlerin koptuğu, özgürlüğün tüm yönleri ile yaşandığı belki vaad edilmiş belki de korunmuş bölge. ruhun derinliklerinde kendine kendine yer bulan, tutkuların sanatçı yönünün aklın mühendisliği ile yaratıldığı evren. nedenleri tutkular, nasılları akıl belirler. ikisinin birlikteliğinin ürünü sınırsız alem. tutkuların her zerresi birer tuğla ise akıl da çimentodur. düşünelim; hayaller aleminde bir dünya inşa ettiğimizi, kabuğu ve atmosferini akıl tutacak ayakta.. hür akıl! tamamen bağımsız. yaşam devam edecektir bu dünyada ta ki akıl somut alemlerin sınırlarına çarpana kadar. bundan sonra esiri olur akıl, somut değerlerin kalıplarının. zincirler vurulur ona, kopartılır hayallerin aleminden. kaybedildiği vakit tutkuları bir arada tutan unsur, yıkım başlar. hızlı bir yıkım, aninden çöker insanın üzerine. somutluğun pençesine düşen her tutku olur kızgın bir alev topu, yakar az önce içinden çıktığı ruhu. hisler saf ateş gibi kavurur kızgın alevleri ve buharıyla ortalığı..
Nicolas jaar - mi mujer
neden ve sonuç kavramları bağlı kalmak söz konusu ise bilimsel açıdan değerlendirildiğinde bilinmesi mümkün olmayan etkidir. nesne, olgu ve süreçler arasındaki bağımlılık olarak düşünülse de bilimsel bulgularla bizim bilebileceğimiz ki, o da tam anlamıyla doğru olmamak ile beraber sadece bu kavramlar arasındaki bağıntıdır. bu da nasıl sorusunun cevabı olan süreçtir, yani prosesin nasıl işlediğidir. bilimsel anlamda neden ve sonuç kavramlarında bahsetmek mümkün değildir. " her şeyi kesin olarak belirleyebilme" önermesini belirsizlik ilkesi yıkıyor. fakat bu durum tek başına, nedenselliğin kalan kısmını göz ardı etmeye yetmeyebilir..
bir sonucun nedeni olarak gösterilen olgunun dışında daima bir olası bir olgunun varlığı ya da neden-sonuç olarak gösterilen ikilinin hangisinin neden hangisinin sonuç olduğunu bilmenin mümkün olmadığını basitçe açıklayabiliriz. yaygın olarak bilinen bir şeyi sadece hatırlatmak için yazıyorum. kainatta 3 temel unsur var; madde, enerji ve boşluk... e=mc^2 formülü düşününce kainatta sadece iki unsurdan bahsetmek mümkün; enerji ve boşluk.. hatta boşluğu da anti-madde olarak görebiliriz. bu konu dışı... şimdi zaman boyutunda birbirine dönüşen sayısız enerji hakkında bilebileceğimiz ne var? sadece ve sadece, birbirlerine nasıl dönüştükleri.. ortaya neden ve sonuç gibi iki kavram atıldığında bu enerjilerin bu sonsuz etkileşimin olduğu döngüdeki yerlerini neye dayanarak belirleyebiliriz ?
kısaca bilim neden-sonuç ilişkisi ile ilgilenmez. sadece sürecin nasıl işlediğini anlamaya çalışır. bilim için neden diye bir kavram yoktur. bana göre; bahsedilen sadece enerjinin dönüşümü..
bir sonucun nedeni olarak gösterilen olgunun dışında daima bir olası bir olgunun varlığı ya da neden-sonuç olarak gösterilen ikilinin hangisinin neden hangisinin sonuç olduğunu bilmenin mümkün olmadığını basitçe açıklayabiliriz. yaygın olarak bilinen bir şeyi sadece hatırlatmak için yazıyorum. kainatta 3 temel unsur var; madde, enerji ve boşluk... e=mc^2 formülü düşününce kainatta sadece iki unsurdan bahsetmek mümkün; enerji ve boşluk.. hatta boşluğu da anti-madde olarak görebiliriz. bu konu dışı... şimdi zaman boyutunda birbirine dönüşen sayısız enerji hakkında bilebileceğimiz ne var? sadece ve sadece, birbirlerine nasıl dönüştükleri.. ortaya neden ve sonuç gibi iki kavram atıldığında bu enerjilerin bu sonsuz etkileşimin olduğu döngüdeki yerlerini neye dayanarak belirleyebiliriz ?
kısaca bilim neden-sonuç ilişkisi ile ilgilenmez. sadece sürecin nasıl işlediğini anlamaya çalışır. bilim için neden diye bir kavram yoktur. bana göre; bahsedilen sadece enerjinin dönüşümü..
İstenirse bilim tekniğe makale yazar gibi de entry girilebilir olduğunu düşündüğüm sözlük. Yazarların kişisel tercihidir. Altmetin de fiziğinizi değil girinizi ön plana çıkarın, kıskananlar olabilir gibi bir ima yapılıyorsa kesin kadındır ama editör değildir.
hakkında söylenecek en çok söz bulunan kadındır.. diğer 'kadınsı'ların yanında tek ve gerçek 'kadın'dır.. eğer bir gün insan ırkının soyu tükenme tehlikesiyle karşı karşıya kalırsa ve sadece bir tür saklanması gerekiyorsa, aslan burcu kadınının dna ağacı dondurulmalı ve insan 'kadın' ırkı yeniden ondan türetilmelidir..
iç dünyasında beş anahtar kelime vardır; mantık, hayal, konfor, güven ve ilgi çekmek.. ilgi çekmek için özel bir çaba harcamasına gerek yoktur, bu onun tanrıça kadın doğasından gelir.. girdiği her ortamda kısa sürede ya konuşmasıyla, ya hal ve hareketleriyle, mimikleriyle, ses tonuyla ya da giyimiyle dikkat çekmeyi başarır.. gösterişli ama şık giyinmeyi sever.. elbise seçerken kendi zevkinin yanında 'ışıldamayı da göz önünde bulundurur.. çok zevklidirler, tasarıma önem verirler, seçkin bir damak ve müzik zevkleri vardır.. çok doğalmış gibi görünen bazı hareketleri üstün rol yeteneğinin ürünüdür.. evet, inanılmaz rol kabiliyetleri de vardır, dünya hayatı onlar için bir sahnedir ve birden çok karaktere bürünme yeteneğine sahiptirler.. ama bu da o kadar doğal gelişir ki, onun ruhunun bir parçasıdır ve asla suni değildir.. her gün başka biri olarak karşınıza çıkabilir.. konfora gelirsek, bu da ikiye ayrılır, içsel ve yaşamsal konfor.. içsel konfor kendini insanların yanında rahat hissedebilme istediğidir.. en yakın arkadaşı ya da sevgilisinin yanında tüm engelleri atmış, tam güven içinde olmayı ister.. yargılanmaktan hoşlanmaz.. bu önemli bir noktadır onun için, paylaştığı her şeyi samimice paylaşır, evet eğer size bir şey anlatıyorsa ki, bu büyük bir lütuftur bunu içinden geldiği için samimice yapar, ama siz onu herhangi bir sebepten dolayı yargılamaya kalkarsanız size açtığı bütün kapıları bir bir kapatabilir..
iç dünyasında beş anahtar kelime vardır; mantık, hayal, konfor, güven ve ilgi çekmek.. ilgi çekmek için özel bir çaba harcamasına gerek yoktur, bu onun tanrıça kadın doğasından gelir.. girdiği her ortamda kısa sürede ya konuşmasıyla, ya hal ve hareketleriyle, mimikleriyle, ses tonuyla ya da giyimiyle dikkat çekmeyi başarır.. gösterişli ama şık giyinmeyi sever.. elbise seçerken kendi zevkinin yanında 'ışıldamayı da göz önünde bulundurur.. çok zevklidirler, tasarıma önem verirler, seçkin bir damak ve müzik zevkleri vardır.. çok doğalmış gibi görünen bazı hareketleri üstün rol yeteneğinin ürünüdür.. evet, inanılmaz rol kabiliyetleri de vardır, dünya hayatı onlar için bir sahnedir ve birden çok karaktere bürünme yeteneğine sahiptirler.. ama bu da o kadar doğal gelişir ki, onun ruhunun bir parçasıdır ve asla suni değildir.. her gün başka biri olarak karşınıza çıkabilir.. konfora gelirsek, bu da ikiye ayrılır, içsel ve yaşamsal konfor.. içsel konfor kendini insanların yanında rahat hissedebilme istediğidir.. en yakın arkadaşı ya da sevgilisinin yanında tüm engelleri atmış, tam güven içinde olmayı ister.. yargılanmaktan hoşlanmaz.. bu önemli bir noktadır onun için, paylaştığı her şeyi samimice paylaşır, evet eğer size bir şey anlatıyorsa ki, bu büyük bir lütuftur bunu içinden geldiği için samimice yapar, ama siz onu herhangi bir sebepten dolayı yargılamaya kalkarsanız size açtığı bütün kapıları bir bir kapatabilir..
erdem ergün şarkısı..
''.. güvenmek zor iştir güvenilir olmak daha zor
zor olan bana kalsın beni sen güven ile yor
sıkıldım tutuşmaktan yürüyüp bir çöl sıcağında
yağmur olup birikir misin yanmış birinin avucunda..''
''.. güvenmek zor iştir güvenilir olmak daha zor
zor olan bana kalsın beni sen güven ile yor
sıkıldım tutuşmaktan yürüyüp bir çöl sıcağında
yağmur olup birikir misin yanmış birinin avucunda..''
sanat, oluştuğu evren bakımından sınır tanımayan, amaç boyutunda değerlendirilirken bir kalıba sokulamayan, ifade edildiği dünya bakımından maddeye bağımlı olan bir varoluş anlatımı. sanatın ortaya çıktığı evren insanın düşüncelerini, duygularını, gözlemlerini, algılarını içeren bir evren. böyle bir evrenin içinde sınırlar çizmek pek de mümkün değil ve de bu evrene açılan, onu besleyen kapıların sadece içinde bulunduğumuz dünya olduğunu ileri sürmek fazla cüretkar. insanın iç ve dış dünyalarının bir bütün olarak etkileşiminden doğan sanatın bu iki dünyanın sadece birinden doğması mümkün değildir. bir sanatçı sadece iç dünyasına yönelirken diğeri dış dünyaya odaklanır fakat ikisinde de diğer dünyanın etkileri görülür. sadece iç dünyaya yönelmeye çalışan bir sanatçı reel dünyada yaşadığı olayların etkisini de yansıtır. diğer yandan dış dünyayı betimlemek isteyen bir sanatçının çalışmasında o sıralarda ruh halinin etkileri vardır. insan kendi başına bir evren. bu evrenin sınırlarını çizebilmek nasıl mümkün değilse sanatın sınırlarını çizip de onun doğduğu evreni bilinen boyutlara mahkum etmek olası değildir.
görsel ve plastik sanatlar, sessel(fonetik) sanatlar, ritmik sanatlar, karma sanatlar gibi başlıklar altında bir çok türü amaçsal anlamda salt kalıplara sokmakta mümkün değil. sanatçının amacı eğlendirmek olabilir, düşündürmek olabilir, gerçekliği kendince ifade etmek olabilir, sadece kendini ifade etmek olabilir, bunun ötesinde sanatçı kendi amacını da bilmeyebilir. bir şair ortaya koyduğu dizeleri neden yazdığını bilemeyebilir, bir ressam fırçasını tuvalde dans ettirirken ne yaptığını bilemeyebilir. yani salvador dali'ye kendi resimlerini sorsalar ne anlatmak istediğini kendisi de bilemeyebilir. bunları bilmemekle beraber sadece dehayı ortaya koymak için sanatını icra etmiş olabilir.
son olarak sanat maddeye ifade edilmesi yönüyle bağımlıdır. sanat eseri evreninde doğup kendine bir amaç bulduktan sonra maddesel dünya da ifade edilmek ister. belki de bu sanatın kendisine ait bir varoluş sıkıntısıdır. çaresi yoktur, bir şekilde reel dünyanın içinde bulunan maddeler üzerine tutunup başka insanlara yani başka evrenlere uzanır. resim için boyaya, tuvale, palete ihtiyaç vardır. tiyatro için sahneye ve dekora, sinema için bir çok unsura ihtiyaç vardır. insan şiiri ya da şarkıyı bir yere yazmasa bile bunlar duyurmak için dile, kelimelere ve ses tellerine ihtiyaç vardır. yani sanat ifade edilmek istendiğinde mecburen maddeye tutunur ve ona bağımlıdır.
görsel ve plastik sanatlar, sessel(fonetik) sanatlar, ritmik sanatlar, karma sanatlar gibi başlıklar altında bir çok türü amaçsal anlamda salt kalıplara sokmakta mümkün değil. sanatçının amacı eğlendirmek olabilir, düşündürmek olabilir, gerçekliği kendince ifade etmek olabilir, sadece kendini ifade etmek olabilir, bunun ötesinde sanatçı kendi amacını da bilmeyebilir. bir şair ortaya koyduğu dizeleri neden yazdığını bilemeyebilir, bir ressam fırçasını tuvalde dans ettirirken ne yaptığını bilemeyebilir. yani salvador dali'ye kendi resimlerini sorsalar ne anlatmak istediğini kendisi de bilemeyebilir. bunları bilmemekle beraber sadece dehayı ortaya koymak için sanatını icra etmiş olabilir.
son olarak sanat maddeye ifade edilmesi yönüyle bağımlıdır. sanat eseri evreninde doğup kendine bir amaç bulduktan sonra maddesel dünya da ifade edilmek ister. belki de bu sanatın kendisine ait bir varoluş sıkıntısıdır. çaresi yoktur, bir şekilde reel dünyanın içinde bulunan maddeler üzerine tutunup başka insanlara yani başka evrenlere uzanır. resim için boyaya, tuvale, palete ihtiyaç vardır. tiyatro için sahneye ve dekora, sinema için bir çok unsura ihtiyaç vardır. insan şiiri ya da şarkıyı bir yere yazmasa bile bunlar duyurmak için dile, kelimelere ve ses tellerine ihtiyaç vardır. yani sanat ifade edilmek istendiğinde mecburen maddeye tutunur ve ona bağımlıdır.
mevcut dünya üzerinde belirlenmiş değer üzerine oturmuş sevgililik tam anlamıyla gri bölge. belirsizlik yaşatan o kadar çok şey var ki ve de her yerde adı konmasına rağmen hükmü yok. sadece tatminleri yaşamak için insanların kabul ettikleri bir düzen. bu hükümsüz kalıbın tuhaf bağları olmadan da insan kalbinin bağını yaşatabilir ve yanındakine göstermeyebilir. belirgin olmaz ve sınırların içinde kalır, yaşanır bir çok duygu özgürce..
john fowles - büyücü.
rüyalarındaki mor gölgeler,
denedi göz kapaklarıma dokunmayı..
olmadı bir perde,
tavanı delip yıldızları sayan gözlerimde..
dört duvar bir kelepçe,
geçmişten şimdiye uzanan hislerimde..
unutmak ne mümkün!
kucaklamaya alıştım ıstırabı..
kaderin üzerine örtülen bir yorganın altında,
umutlarını yakan kız çocuğuyum..
kırık kalbim ki çok yorgun,
sınırların dikenleri tellerine çarpıp kanar..
hayallerim o kadar kısa ki,
parmak uçlarımda çizerim resimleri..
beyaz bir tuval içinde,
ne varlık ne de yokluk söz sahibi iken,
beyaz giysiler içinde,
bakışlarımızla anlatalım göklerin kuşağını..
rengarenk boyanmış bedenlerimizde,
tek kelime etmeden saflığı kovalayalım..
gerçekliğin katı halinde,
izin ver, olmayana beraber uzanalım..
denedi göz kapaklarıma dokunmayı..
olmadı bir perde,
tavanı delip yıldızları sayan gözlerimde..
dört duvar bir kelepçe,
geçmişten şimdiye uzanan hislerimde..
unutmak ne mümkün!
kucaklamaya alıştım ıstırabı..
kaderin üzerine örtülen bir yorganın altında,
umutlarını yakan kız çocuğuyum..
kırık kalbim ki çok yorgun,
sınırların dikenleri tellerine çarpıp kanar..
hayallerim o kadar kısa ki,
parmak uçlarımda çizerim resimleri..
beyaz bir tuval içinde,
ne varlık ne de yokluk söz sahibi iken,
beyaz giysiler içinde,
bakışlarımızla anlatalım göklerin kuşağını..
rengarenk boyanmış bedenlerimizde,
tek kelime etmeden saflığı kovalayalım..
gerçekliğin katı halinde,
izin ver, olmayana beraber uzanalım..
evlilik ilişkisi çok az sayıda insan için anlam taşır. aşık olanlar için evlilik bir alışkanlıktan ibaret değildir. çünkü alışkanlıkta aşk yoktur. koşullandırılmamış kişilerin birbirini tamamladığı bir aşk ilişkisi her derde deva olur ve umut içerir. fakat çoğu insanın evlilik ilişkisinde böyle bir tamamlama yoktur. alışılagelmiş bir zevk alma duygusunun gerçekleşmesi olarak görülür evlilik. biyolojik ve cinsel ihtiyaçlardan kaynaklanan durumdan başka bir şey değildir. bireyler tek başına yaşamaya alışır evlilik süresince. kişi tek başına yaşarken, eşi de kendi yalnızlığında yaşar.. her ikisi de cinsel keyfi alma alışkanlıklarını sürdürür gider. birbirlerini sadece fiziksel anlamda tanıyan, kendi ilgi alanlarının, tutkularının, istemlerinin peşinden koşan iki yabancı. sadece ekonomik ve ruhsal güvence altında sürdürülen bir hayat her daim yozlaşmaya mahkumdur.
kelimelerin en adisi. evet ''belki'' bir adilik. verdiği yapay hisle; al oyna, düşle, inan der.. aldatır. çok geçmeden ve fark edersiniz ipin ucunun kaçtığını. düşmek zamanıdır artık düşlediğiniz ağaçtan. sen inandın der. seni özne yapan bendim dersiniz seve seve. belkiler işte umut vermekten ziyade blöf yapmaya daha yakın durduğu ortada.
aldatmanın bir türüdür. yalanı kasten sunma işidir. özünde yatan yanlışlık değil, düzmece oluşudur.
herkesin üzerine alınıp yaralanacağı, kanayacağı, payına düşeni derisinin altında yakarcasına saklayacağı, gerçeğinden daha etkili mermilerdir onlar..
oyunbaz yazar. beklenen çoktan gelmiş meğer. bergamut kokulu çayın hazır. iki yudum çaya sığar mıyız?