Hitler ile mussolini de kankalardı xd
Ama Kızıl bayrağın berlin meydanında nasıl dalgalandığını tüm dünya gördü.
Bazı saflar iyi insanları barındırmaz. Dünyaya at gözlükleriyle bakan insanlarla aynı safta olmaktansa iyi insanlarla yalnız kalmayı tercih etmek en mantıklısı.
Bu arada giden mi kazanmıştır yoksa kalan mı?
iyi insanlar, o güzel atlara binip çekip gittiler.
demirin tuncuna, insanın piçine kaldık.
Yaşar kemal
Sözlükten gidip "bir daha gelmem buraya" dedikten bir hafta sonra farklı bir nick alarak geri gelmedik hiç değilse xd.
Tanım da girelim de silinmesin entryimiz zaten taraflı bir moderasyon var xd.
T: bir sözlük.
Tanım da girelim de silinmesin entryimiz zaten taraflı bir moderasyon var xd.
T: bir sözlük.
T: sözlükte yazılan girdi.
Kurallar herkes içindir. Moderasyon olmak kuralların üzerinde bir üstünlük sağlamaz. Eğer böyle olsaydı muz sözlüğünden ne farkımız kalırdı?
Moderasyon insanları uyarmakla sorumludur. İnsanların fikirlerine yön vermek vb. Şeyleri kendine görev belleyen bir moderasyon anlayışı saçmalıktır.
İlkokulda sınıf başkanı seçilirken bile neye dikkat edilirdi?
Davranışları ve yaptıklarıyla diğerlerine örnek olmasına.
E şimdi moderasyon bi kaç yazarı iki gün görmüyor sonrasında onlar gitti diye zekası el verdiğince laf sokmaya çalışıyor, sonra onlar geri gelip cevap verince de rererö. Yok öyle yağma.
(bkz:#91118)
Kurallar herkes içindir. Moderasyon olmak kuralların üzerinde bir üstünlük sağlamaz. Eğer böyle olsaydı muz sözlüğünden ne farkımız kalırdı?
Moderasyon insanları uyarmakla sorumludur. İnsanların fikirlerine yön vermek vb. Şeyleri kendine görev belleyen bir moderasyon anlayışı saçmalıktır.
İlkokulda sınıf başkanı seçilirken bile neye dikkat edilirdi?
Davranışları ve yaptıklarıyla diğerlerine örnek olmasına.
E şimdi moderasyon bi kaç yazarı iki gün görmüyor sonrasında onlar gitti diye zekası el verdiğince laf sokmaya çalışıyor, sonra onlar geri gelip cevap verince de rererö. Yok öyle yağma.
(bkz:#91118)
eski kadrosu efsane olan sözlük. (taylan, azo, fiorabella) ve diğer ismini sayamadıklarım, sözlüğü terk edenler...
yeni yazarlardan bir şey olacağı yok.
artık benim de bırakma vaktim geldi de geçiyor. elveda romalılar.
yeni yazarlardan bir şey olacağı yok.
artık benim de bırakma vaktim geldi de geçiyor. elveda romalılar.
pavlovari motivasyon araci. bu oyuna gelmem. cimriyim ben.
tam "içimin yağları eridi" diyecektim ki, kovalayanların pkk lı olabilecekleri ihtimalinin yüksek olduğunu sezdim.
bu sözlüğün olmazsa olmaz yazarıdır. üzülmeyi hak etmeyen, saygının en fazlasını hak eden, sevgi dolu bir kalbe sahip insandır. üst düzey, mükemmel bir müzik ruhuna sahiptir. paylaştığı şarkılarla müzik ruhumuzu beslemiştir, müzik algımızdaki kaliteyi yükseltmiştir. umarım hep mutlu olur.
Sözlük versuslarına hoş geldiniz sevgili Zengin sözlük yazarları ve ziyaretçileri. İlk serimizde çok büyük bir mücadele var. Bir tarafta Ömer'in hayatını karartmış, en yakın arkadaşı Cengiz ile evlenmiş daha sonra Cengiz'i aynı Ömer'e yaptığı gibi hapse yollatmış bu sefer isim değiştiren Ömer ile (bkz:Ezel) sevgili olmuş para avcısı kadın Orospu Eyşan; diğer tarafta ise anası öz babasının paralarını yeyip onu aldatırken yakalanmış ve babasının ölümüne neden olmuş, kendinden yaşlı bir adam olan Adnan Ziyagil ile evlenmiş ama yeğeni Behlül Ziyagil ile her fırsatta sevişmiş, Bihter ve Nihal'in evlenmesine son anda kendini intihar ederek mani olmuş, annesini kaldığı eve taşımış, kendi masrafları yetmezmiş gibi anasının da masraflarını yaşlı kocası Adnan Bey'e kitlemiş, emektar çalışanları oradan kovdurmuş, kendi yabancı uyruklu çalışanını getirmiş bir yelloz Bihter Ziyagil. Hangisi daha kötü siz Zengin Sözlük yazarlarının oyları ile belirleniyor !
Birkaç dizelik bir söz :
"Hani derler ya ben sensiz yaşayamam diye
İşte ben onlardan değilim
Ben sensiz de yaşarım
Ama seninle bir başka yaşarım"
"Hani derler ya ben sensiz yaşayamam diye
İşte ben onlardan değilim
Ben sensiz de yaşarım
Ama seninle bir başka yaşarım"
Onlar ümidin düşmanıdır, sevgilim,
akar suyun
meyve çağında ağacın,
serip gelişen hayatın düşmanı.
Çünkü ölüm vurdu damgasını alınlarına :
- çürüyen diş, dökülen et-,
bir daha geri dönmemek üzere yıkılıp gidecekler,
Ve elbette ki, sevgilim, elbet,
dolaşacaktır elini kolunu sallaya sallaya,
dolaşacaktır en şanlı elbisesiyle : işçi tulumuyla
bu güzelim memlekette hürriyet.
Bursa da havlucu Recebe,
Karabük fabrikasında tesviyeci Hasana düşman,
fakir köylü Hatçe kadına,
ırgat Süleymana düşman,
sana düşman, bana düşman,
düşünen insana düşman,
vatan ki bu insanların evidir,
sevgilim, onlar vatana düşman...
Nazım Hikmet RAN
akar suyun
meyve çağında ağacın,
serip gelişen hayatın düşmanı.
Çünkü ölüm vurdu damgasını alınlarına :
- çürüyen diş, dökülen et-,
bir daha geri dönmemek üzere yıkılıp gidecekler,
Ve elbette ki, sevgilim, elbet,
dolaşacaktır elini kolunu sallaya sallaya,
dolaşacaktır en şanlı elbisesiyle : işçi tulumuyla
bu güzelim memlekette hürriyet.
Bursa da havlucu Recebe,
Karabük fabrikasında tesviyeci Hasana düşman,
fakir köylü Hatçe kadına,
ırgat Süleymana düşman,
sana düşman, bana düşman,
düşünen insana düşman,
vatan ki bu insanların evidir,
sevgilim, onlar vatana düşman...
Nazım Hikmet RAN
Bakma ikinci nesil olduğma isimli arkadaş şöyle bir şey demiş yazısında:
"bir homo sapiens bireyi olarak, elbette ki homo sapiens türünün yanında olacağım. insanlık bugünlere kendisine zarar veren etkenleri uzaklaştırarak veya ortadan kaldırarak geldi. "
Biracık aynaya bakmasını ve dünyanın yalnızca insanlar için yaratılmadığını bilmesini isterim.
zenginsozluk.com/foto
Ayrıca Almanya da bir hayvanat bahçesinde; dünyanın en tehlikeli türü diye yazan bir bölüm vardır. İçeri girdiğinizde ise sadece 'AYNA' vardır.
"bir homo sapiens bireyi olarak, elbette ki homo sapiens türünün yanında olacağım. insanlık bugünlere kendisine zarar veren etkenleri uzaklaştırarak veya ortadan kaldırarak geldi. "
Biracık aynaya bakmasını ve dünyanın yalnızca insanlar için yaratılmadığını bilmesini isterim.
zenginsozluk.com/foto
Ayrıca Almanya da bir hayvanat bahçesinde; dünyanın en tehlikeli türü diye yazan bir bölüm vardır. İçeri girdiğinizde ise sadece 'AYNA' vardır.
Dostum İlk önce tekrar edeyim yazdığın şeyi bu arada aynayı şov olsun diye koymadım. Ayna insana çeki düzen vermesini sağlar. Sen bunları dedikten sonra "bir homo sapiens bireyi olarak, elbette ki homo sapiens türünün yanında olacağım. insanlık bugünlere kendisine zarar veren etkenleri uzaklaştırarak veya ortadan kaldırarak geldi. " bir ayna koyarak bu fikirlerini biraz gözden geçirmenı istedim. Anladığım kadarıyla başarılı olamamışım.
Neyse konumuza dönecek olursak sadece ayna konusuna cevap vermişsin ve hayvanat bahcelerinin kötü bir şey olduğunu söylemissin ki bu fikrine tamamen katıldığımı belirtiyim. Lakin sen kendi cümlelerinle ters düşüyorsun haberin olsun. Ama kendinle çelişmen fikirlerin değiştigini gösterir ve bu da iyi bir şey. Asıl demek istediğim ise şu cümlen:
"insanlık bugünlere kendisine zarar veren etkenleri uzaklaştırarak veya ortadan kaldırarak geldi."
Insanlığın ilk yıllarında dünyanın yeryüzü haritasına bakarsak sonra yıllar içinde her 500 yılda bir kere dünyanın yer yüzü haritasını incelersek görürüz ki hayvanların yaşam alanları insanlar tarafından tahrip ediliyor.
Hadi bu kadar uzak bir örneği geçtim, yeni bir havalimanı yapımı için kuzey ormanları tercih edildi ve kuzey ormanları yok oldu. Yani kim yok etmiş oldu kuzey ormanlarını?
Ee kuzey ormanlarını yok edip hayvanların yaşam alanlarını elinden aldık. Üstelik kuzey ormanlarında ki hayvanların senin şu cümlenden bahsettiğin gibi
"insanlık bugünlere kendisine zarar veren etkenleri uzaklaştırarak veya ortadan kaldırarak geldi."
İnsanlara bir zararı da yoktu fakat insanlar tarafindan yaşam alanları gasp edildi ve o hayvanlar yaşam alanlarından uzaklaştırıldı.
E hadi onu da geçtim 3. Havalımanıni gerekli gören bir a haber izleyicisi olduğubu varsayarak şu son örneğimi de vereyim. Ayvalıkta şeytan sofrası vardır, geçen yıl orayı insanlar otel yapmak için ateşe verip hayvanların yaşam alanlarını yaktılar.
Ee ben hiç bir grup hayvanın toplanıp insanların evlerini rant uğruna yaktığını görmedim?
Neyse konumuza dönecek olursak sadece ayna konusuna cevap vermişsin ve hayvanat bahcelerinin kötü bir şey olduğunu söylemissin ki bu fikrine tamamen katıldığımı belirtiyim. Lakin sen kendi cümlelerinle ters düşüyorsun haberin olsun. Ama kendinle çelişmen fikirlerin değiştigini gösterir ve bu da iyi bir şey. Asıl demek istediğim ise şu cümlen:
"insanlık bugünlere kendisine zarar veren etkenleri uzaklaştırarak veya ortadan kaldırarak geldi."
Insanlığın ilk yıllarında dünyanın yeryüzü haritasına bakarsak sonra yıllar içinde her 500 yılda bir kere dünyanın yer yüzü haritasını incelersek görürüz ki hayvanların yaşam alanları insanlar tarafından tahrip ediliyor.
Hadi bu kadar uzak bir örneği geçtim, yeni bir havalimanı yapımı için kuzey ormanları tercih edildi ve kuzey ormanları yok oldu. Yani kim yok etmiş oldu kuzey ormanlarını?
Ee kuzey ormanlarını yok edip hayvanların yaşam alanlarını elinden aldık. Üstelik kuzey ormanlarında ki hayvanların senin şu cümlenden bahsettiğin gibi
"insanlık bugünlere kendisine zarar veren etkenleri uzaklaştırarak veya ortadan kaldırarak geldi."
İnsanlara bir zararı da yoktu fakat insanlar tarafindan yaşam alanları gasp edildi ve o hayvanlar yaşam alanlarından uzaklaştırıldı.
E hadi onu da geçtim 3. Havalımanıni gerekli gören bir a haber izleyicisi olduğubu varsayarak şu son örneğimi de vereyim. Ayvalıkta şeytan sofrası vardır, geçen yıl orayı insanlar otel yapmak için ateşe verip hayvanların yaşam alanlarını yaktılar.
Ee ben hiç bir grup hayvanın toplanıp insanların evlerini rant uğruna yaktığını görmedim?
özür dilenen kişinin kapasitesi kadar değeri vardır. bazen özür dilersin tüm içtenliğinle ama karşındaki odunsa, özür de anlamsızlaşır, iyi niyetin de.
Şu ifadesinden dolayı "ama yok doğru edeceğim diyorsanız edelim isterseniz.
bakalım iyi bildikleriniz iyi kalıyor mu o zaman."
Ki böyle empati olmaz, bu tehdittir. Bu ifadesinden dolayı çaylak yapılması gereken (yazar).
bakalım iyi bildikleriniz iyi kalıyor mu o zaman."
Ki böyle empati olmaz, bu tehdittir. Bu ifadesinden dolayı çaylak yapılması gereken (yazar).
Çaylak yapılmış ve dolayısıyla cevap veremeyecek bir yazarın nick altına gelip tehdit etmek bir sözlüğün adminine yakışır mı hiç?
suç işlemiş kimse.
geçen bir yılın bir takım analytics bilgilerini derledim, ektedir:
zenginsozluk.com/foto
zenginsozluk.com/foto
zenginsozluk.com/foto
zenginsozluk.com/foto
zenginsozluk.com/foto
zenginsozluk.com/foto
zenginsozluk.com/foto
zenginsozluk.com/foto
zenginsozluk.com/foto
zenginsozluk.com/foto
zenginsozluk.com/foto
zenginsozluk.com/foto
zenginsozluk.com/foto
zenginsozluk.com/foto
zenginsozluk.com/foto
zenginsozluk.com/foto
zenginsozluk.com/foto
zenginsozluk.com/foto
zenginsozluk.com/foto
zenginsozluk.com/foto
Cumhurbaşkanı adayı olduğu açıklanırken dinledim.
Herkes gibi önce, kemal kılıçdaroğlu'nun "gel bakalım buraya" demesi dikkatimi çekti.
Bunu es geçtim, parti içi samimiyet vs. Diyerekten. Fakat çok başka bir şey var.
"eğer recep tayyip erdoğan meydanlarda bana iftira atarsa, beni karalarsa, ağız dalaşına girerse bilsin ki, daniskasını yaparım, daniskasını"
Yani bu metinden çıkardığım bir farkınızın olmadığı, iftira, karalama, vs. Vs. Yapabiliyorsun rahatça.
Benim bu konuşmadan sonra fikirlerim hayli değişti.
Ben şunu isterdim, recep tayyip erdoğan, meydanlardan bana hakaret, iftira, karalama vs yaparsa eğer hiç umrumda olmayacak, ben yapacaklarımı, değiştireceklerimi, daha iyi bir türkiye için ne yapabilirim, insanların hafızalarından kavgayı, nefreti, şiddeti ve benzeri kötü unsurları silerek, her bireyin karşısındakine saygı duymasını, onu anlamasını, dinlemesini ve düzeltmesini aşılayacağım.
Zira sizin kavgalarınız insanlara yansıyor, sokakta insanlar karşısındakine bir çırpıda "vatan haini" diyebiliyor ve bu durum sizin yüzünüzden.
Sizler insanlara örnek olmalısınız, talip olduğunuz yer bunu gerektiriyor.
Kim daha iyi iftira atıyor ya da karalama yapıyor diye bakıp size oy vermeyeceğiz.
Kim bir adım ileriye götürüyor diye bakacağız.
Üstelik öğretmen kökenlisiniz, bu konuşmayı ve yaklaşımı asla yakıştıramadım.
Bu süreç boyunca, sizlerin kavgalarını değil, icraatlarınızı duymak isteriz.
Kim olursa olsun Karşınızdaki size iftira atıyorsa bırakın atsın. Sizi tanıyan tanır, tanımayan kişi eğer hakkınızda hiçbir şey bilmeden inanıyorsa bu iftiraya bırakın varsın o da inansın ve sizi hiç tanımadan kaybetsin.
Ben açık ve aleni bir şekilde belirtmekte sakınca duymuyorum ve şunu söylemek istiyorum.
Mevcut siyasi partilerden ve onların liderlerinden hiçbiri beni temsil edemez, tam oyumu alamaz. Şahsi fikrim Bu siyasetçilerin ve bu siyasi tavırı tamamının değişmesi gerekiyor aksi halde oy yok.
Bu düzen ya değişecek ya değişecek.
Kötünün iyisi diye kimseye oy vermeye mecbur hissetmiyorum.
Herkes gibi önce, kemal kılıçdaroğlu'nun "gel bakalım buraya" demesi dikkatimi çekti.
Bunu es geçtim, parti içi samimiyet vs. Diyerekten. Fakat çok başka bir şey var.
"eğer recep tayyip erdoğan meydanlarda bana iftira atarsa, beni karalarsa, ağız dalaşına girerse bilsin ki, daniskasını yaparım, daniskasını"
Yani bu metinden çıkardığım bir farkınızın olmadığı, iftira, karalama, vs. Vs. Yapabiliyorsun rahatça.
Benim bu konuşmadan sonra fikirlerim hayli değişti.
Ben şunu isterdim, recep tayyip erdoğan, meydanlardan bana hakaret, iftira, karalama vs yaparsa eğer hiç umrumda olmayacak, ben yapacaklarımı, değiştireceklerimi, daha iyi bir türkiye için ne yapabilirim, insanların hafızalarından kavgayı, nefreti, şiddeti ve benzeri kötü unsurları silerek, her bireyin karşısındakine saygı duymasını, onu anlamasını, dinlemesini ve düzeltmesini aşılayacağım.
Zira sizin kavgalarınız insanlara yansıyor, sokakta insanlar karşısındakine bir çırpıda "vatan haini" diyebiliyor ve bu durum sizin yüzünüzden.
Sizler insanlara örnek olmalısınız, talip olduğunuz yer bunu gerektiriyor.
Kim daha iyi iftira atıyor ya da karalama yapıyor diye bakıp size oy vermeyeceğiz.
Kim bir adım ileriye götürüyor diye bakacağız.
Üstelik öğretmen kökenlisiniz, bu konuşmayı ve yaklaşımı asla yakıştıramadım.
Bu süreç boyunca, sizlerin kavgalarını değil, icraatlarınızı duymak isteriz.
Kim olursa olsun Karşınızdaki size iftira atıyorsa bırakın atsın. Sizi tanıyan tanır, tanımayan kişi eğer hakkınızda hiçbir şey bilmeden inanıyorsa bu iftiraya bırakın varsın o da inansın ve sizi hiç tanımadan kaybetsin.
Ben açık ve aleni bir şekilde belirtmekte sakınca duymuyorum ve şunu söylemek istiyorum.
Mevcut siyasi partilerden ve onların liderlerinden hiçbiri beni temsil edemez, tam oyumu alamaz. Şahsi fikrim Bu siyasetçilerin ve bu siyasi tavırı tamamının değişmesi gerekiyor aksi halde oy yok.
Bu düzen ya değişecek ya değişecek.
Kötünün iyisi diye kimseye oy vermeye mecbur hissetmiyorum.
Ham maddesi buğday olan bulgurdan yapılan ve besin deposu pilavdır.
Pirinç pilavını 1 aydır falan yemiyorum. Bulgur pilavı hem tad olarak hem de sağlık açısından daha güzel ve daha besleyici. Özellikle şeker ve kilo problemi olanların tercih etmesi gerekiyor. Bol domatesli, baharat ve sarmısaklı yapılanının tadı daha bi güzel olur. Yapması da çok kolay.
Pirinç pilavını 1 aydır falan yemiyorum. Bulgur pilavı hem tad olarak hem de sağlık açısından daha güzel ve daha besleyici. Özellikle şeker ve kilo problemi olanların tercih etmesi gerekiyor. Bol domatesli, baharat ve sarmısaklı yapılanının tadı daha bi güzel olur. Yapması da çok kolay.
seçimde oy verecegimden değil de seçime katılabilsin diye gidip kendisi için imza attım. yani meral akşener'in herhalükarda 100 bin imzayı rahat bulacağı belliydi. daha fazla aday için imzamı temel karamollaoğlu'ndan yana kullandım. saadet partisi geçen seçim toplam 350 bin civarı oy almış, kuvvetle muhtemel seçimde en az oyu alacak cumhurbaşkanı adayı temel karamollaoğlu olacqk ama maksat ülkede demokrasi olsun.
bir avuç sabırlı ve fedakar yazarıyla 1. yılını doldurmasıdır. yazarlık konusunda hemen hemen aynı zihniyette bir grup yazar 1 yıldır burada. elinden gelenin en iyisini yapanlar da var. bu yüzden kendi adıma bir yetersizlik duyuyorum..
önümüzdeki süreçte daha bilinçli hareket etmeliyiz. sürekli iletişim halinde olup daha ivmeli bir ilerleme kaydetmemiz gerekiyor. hızlı başlandı ama son zamanlarda cidden geriye düştük.
bir inat uğruna buradayım. bu sözlük 2. sıraya yükselene kadar buradayım ve bunu bir şekilde yapacağız. yapılması gerekenler belli ve derhal uygulamaya sokmamız gerekiyor.
benim burası için umudum var. vazgeçmemeliyiz ve burayı kaybetmemeliyiz.
yaşasın zengin sözlük!
bu şarkı da sözlüğün marşı olsun.. sözlüğümüze ve yazarlarına yakışır cinsten.
önümüzdeki süreçte daha bilinçli hareket etmeliyiz. sürekli iletişim halinde olup daha ivmeli bir ilerleme kaydetmemiz gerekiyor. hızlı başlandı ama son zamanlarda cidden geriye düştük.
bir inat uğruna buradayım. bu sözlük 2. sıraya yükselene kadar buradayım ve bunu bir şekilde yapacağız. yapılması gerekenler belli ve derhal uygulamaya sokmamız gerekiyor.
benim burası için umudum var. vazgeçmemeliyiz ve burayı kaybetmemeliyiz.
yaşasın zengin sözlük!
bu şarkı da sözlüğün marşı olsun.. sözlüğümüze ve yazarlarına yakışır cinsten.
1 yıl geçti ve o kadar güzel, kaliteli, bilinçli, saygılı ve diğer bütün değerli sözlerin karşılığını taşıyan insanlar tanıdık ve kazandık ki bu durumdan aşırı mutluyum.
Her zaman söylerim, sözlüğü sözlük yapan yazarlarıdır.
Buradaki yazarlar sayesinde kaliteli içerik ve binlerce bilgiye kavuştuk ve kavuşmaya devam ediyoruz.
Insanin bu hayatta doymadığı ve bıkmadığı bir şey varsa o da yeni şeyler öğrenmektir.
Buraya yazılan her yazı, hiç tanımadığınız, görmediğiniz ve bilmediğiniz insanların işine yarıyor ve onlara bir şeyler katıyor. Bu nasıl güzel bir his.
Birine faydası olması insanın ve bunu keyif için yaparken kendiliğinden olması ve bunu yaparken yeni insanlarla tanışması hem faydası olması hem faydalanması.
Hepinize ayrı ayrı teşekkürler.
Her zaman söylerim, sözlüğü sözlük yapan yazarlarıdır.
Buradaki yazarlar sayesinde kaliteli içerik ve binlerce bilgiye kavuştuk ve kavuşmaya devam ediyoruz.
Insanin bu hayatta doymadığı ve bıkmadığı bir şey varsa o da yeni şeyler öğrenmektir.
Buraya yazılan her yazı, hiç tanımadığınız, görmediğiniz ve bilmediğiniz insanların işine yarıyor ve onlara bir şeyler katıyor. Bu nasıl güzel bir his.
Birine faydası olması insanın ve bunu keyif için yaparken kendiliğinden olması ve bunu yaparken yeni insanlarla tanışması hem faydası olması hem faydalanması.
Hepinize ayrı ayrı teşekkürler.
bir kaç gün sonra ünlü bir dj ve çılgın bir parti ile kutlayacağız hatta kutlamalar şimdiden başlasın diyorum. konfetiler hazır mı?
sokaklar!
evet sokaklara sahip değiller. yapay ortamlarda eğleniyorlar. ya bir avm içindeki çocuk pistinde ya da bilgisayar başında.
hayat her zaman sokaklarda!
evet sokaklara sahip değiller. yapay ortamlarda eğleniyorlar. ya bir avm içindeki çocuk pistinde ya da bilgisayar başında.
hayat her zaman sokaklarda!
birileri tarafından kaybedilmiş uçaktır. bu teknolojide uçak kayboldu demek bana çok saçma geliyor. cep telefonu sinyaliyle birini nokta atışı olarak bulabilirken, böyle muazzam bir teknoloji varken, koskoca uçak nereye gider yahu?
komplo teorileri bana mantıklı birer ihtimal olarak geliyor.
komplo teorileri bana mantıklı birer ihtimal olarak geliyor.
sevdamı kalbime gömmüş turuncu balıktır.
(bkz:#69871) leylinin dönüşüyle beraber güzel günler geçiriyoruz artık. leylime jelibon, dedeme ise etuuunun kedisi salihin yakaladığı fare ve güvercinleri veriyorum.
bilenler bilir ki dedem akvaryumda yaşamaktadır. ara sıra karaya çıkar, kuş avlar ama yaşam alanı 50ye 30 cmlik bir akvaryumdur. bu sabah uyandım 105 yaşındaki babamla kahvaltı yapmak için. leylimi de çağırdım ama onun pek iştahı yok gibiydi. dedem osurmuş, iştahını kaçırmış olmalı, sorgulamadım pek. neyse işte babam; lan it! şu dedeni de çağır kahvaltıya, yosun tuttu akvaryumda adam, diyebildi 35 sene aradan sonra.
gittim akvaryuma dedemi çıkartmak için ama bir de ne göreyim! leylim ile dedem çok uygunsuz bir vaziyette. leylimin yüzgeçleri dedemin sakallarında ve dedem leyliyi solungaçlarından öpüyor!
derhal oradan uzaklaştım. kapıya çıktım ve bir sigara yaktım. leyli ile yaşadığımız o güzel günleri anımsadım üzülerek. tam da o sırada babam geldi ve sana dedeni çağır demedim mi lan it? diyerek beni kemerle bir güzel dövdü. olanlardan habersiz ağızının kenarındaki menemen parçalarıyla sinirli bir şekilde beni döverken babam, tüm olanlardan habersizdi. bense acımı yüreğimde, kemer darbelerini sırtımda hissediyordum. yüreğimdeki acı kemer darbelerine baskın geliyordu.
(bkz:#69871) leylinin dönüşüyle beraber güzel günler geçiriyoruz artık. leylime jelibon, dedeme ise etuuunun kedisi salihin yakaladığı fare ve güvercinleri veriyorum.
bilenler bilir ki dedem akvaryumda yaşamaktadır. ara sıra karaya çıkar, kuş avlar ama yaşam alanı 50ye 30 cmlik bir akvaryumdur. bu sabah uyandım 105 yaşındaki babamla kahvaltı yapmak için. leylimi de çağırdım ama onun pek iştahı yok gibiydi. dedem osurmuş, iştahını kaçırmış olmalı, sorgulamadım pek. neyse işte babam; lan it! şu dedeni de çağır kahvaltıya, yosun tuttu akvaryumda adam, diyebildi 35 sene aradan sonra.
gittim akvaryuma dedemi çıkartmak için ama bir de ne göreyim! leylim ile dedem çok uygunsuz bir vaziyette. leylimin yüzgeçleri dedemin sakallarında ve dedem leyliyi solungaçlarından öpüyor!
derhal oradan uzaklaştım. kapıya çıktım ve bir sigara yaktım. leyli ile yaşadığımız o güzel günleri anımsadım üzülerek. tam da o sırada babam geldi ve sana dedeni çağır demedim mi lan it? diyerek beni kemerle bir güzel dövdü. olanlardan habersiz ağızının kenarındaki menemen parçalarıyla sinirli bir şekilde beni döverken babam, tüm olanlardan habersizdi. bense acımı yüreğimde, kemer darbelerini sırtımda hissediyordum. yüreğimdeki acı kemer darbelerine baskın geliyordu.
daha sunulmuş olan komisyondan geçmemiş olan maddelerdir. geçse de bir halta yaramayacak.
istismar konusunda yaş sınırı kesinlikle olmamalı. 30 yaşındaki kızına aylarca tecavüz etti' gibi haberleri de duyduk zamanında.
isterseniz müebbet verin, hadım edin, yaş sınırını kaldırın. hatta biraz daha bokunu çıkarıp her bireyi yakın takibe alın. hiç bir işe yaramayacak. suçlar her saniye işlenmeye devam edecek bir yerlerde.
maalesef ülkemizde? kanunlar esastır ama asla çözüm değildir. ben kanunlara asla itaat etmem ve kanunların adaletine güvenmem.
koala ama ne fayda?
bunlar çözüm değil, uyanın!
gücü ve yetkinliği eğitimden önde olan kanunlar asla fayda vermez. bunlar sadece suçu cezalandırmak için vardır ve asla bu suçların önünü alamaz. bazı ülkelerde bu suçlar işlenmiyor bile. hatta neredeyse hiç işlenmiyor. Finlandiya mesela. neden suç oranı düşük? çünkü mükemmel bir eğitim sistemine sahipler.
sanat ve eğitimin esas alındığı bir ülkede kanunların hiç bir hükmü kalmaz, gerek duyulmaz.
hülasa bebeği.. tamam la. yani kuralların amk! önce insanları eğitin!
istismar konusunda yaş sınırı kesinlikle olmamalı. 30 yaşındaki kızına aylarca tecavüz etti' gibi haberleri de duyduk zamanında.
isterseniz müebbet verin, hadım edin, yaş sınırını kaldırın. hatta biraz daha bokunu çıkarıp her bireyi yakın takibe alın. hiç bir işe yaramayacak. suçlar her saniye işlenmeye devam edecek bir yerlerde.
maalesef ülkemizde? kanunlar esastır ama asla çözüm değildir. ben kanunlara asla itaat etmem ve kanunların adaletine güvenmem.
koala ama ne fayda?
bunlar çözüm değil, uyanın!
gücü ve yetkinliği eğitimden önde olan kanunlar asla fayda vermez. bunlar sadece suçu cezalandırmak için vardır ve asla bu suçların önünü alamaz. bazı ülkelerde bu suçlar işlenmiyor bile. hatta neredeyse hiç işlenmiyor. Finlandiya mesela. neden suç oranı düşük? çünkü mükemmel bir eğitim sistemine sahipler.
sanat ve eğitimin esas alındığı bir ülkede kanunların hiç bir hükmü kalmaz, gerek duyulmaz.
hülasa bebeği.. tamam la. yani kuralların amk! önce insanları eğitin!
hükumet tarafından cinsel istismar ilişkin kanun tasarısı tbmm başkanlığı'na sunuldu.
tasarıda cinsel istismar davalarında en üst sınırdan ceza verilmesi gibi maddeler var.
https://tr.sputniknews.com/turkiye/201804091032956068-cinsel-istismar-tasarisi-tbmm/
linkte tasarıya dair her şeyi bulmak mümkün ama ben bir şeye takıldım, neden 12 yaş çocuklar için sınır kabul ediliyor? kanunlara göre 18 yaşının altındaki her birey çocuktur, neden cinsel istismarda 12 yaş baz alınıyor? açıkçası bu çok saçma. madem amaç caydırıcı olmak neden 12 yaşından büyük çocuklara karşı işlenen cinsel istismar suçlarında caydırıcılık azaltılıyor? sanırım çocuk gelinlerin önü kapanmasın diye bu ahlaksız yola başvurdular.
tasarıda cinsel istismar davalarında en üst sınırdan ceza verilmesi gibi maddeler var.
https://tr.sputniknews.com/turkiye/201804091032956068-cinsel-istismar-tasarisi-tbmm/
linkte tasarıya dair her şeyi bulmak mümkün ama ben bir şeye takıldım, neden 12 yaş çocuklar için sınır kabul ediliyor? kanunlara göre 18 yaşının altındaki her birey çocuktur, neden cinsel istismarda 12 yaş baz alınıyor? açıkçası bu çok saçma. madem amaç caydırıcı olmak neden 12 yaşından büyük çocuklara karşı işlenen cinsel istismar suçlarında caydırıcılık azaltılıyor? sanırım çocuk gelinlerin önü kapanmasın diye bu ahlaksız yola başvurdular.
yaklaşık 10 ay önce kurulmuş olan zengin sözlüğün, demirbaş yazarlar sürekli yazdığı halde ve o "hayale açılan sözlükler" basamağını geçtiği halde halen hedefine tam olarak ulaşamaması daha doğrusu hareketli bir kıvama gelmeyişinin sorgulanmasıdır.
not: moderatörlerin ve yazarların bu entryi okuması şiddetle tavsiye edilir.
(bkz:#71833) nolu entryden neden bu yazıyı yazma gereği duyduğumu anlarsınız dostlarım..
sözlükler yıllar önce kuruldu ve uyulması gereken kurallar koyuldu.. peki neden? çünkü bu ortamlar bir bilgi depolama alanıydı ve kelime veya cümlelerin anlamalarını dışarıdan gelenler bir ansiklopediden çıkmışçasına bir bilgiye ulaşmalıydılar.. burada bir hata yok. gayet mantıklı. fakat yazarlar açısından eğlenceli şeyler de olmalı.. ki yıllar içinde sözlükler kendi kültürünü yarattı ve günümüzdeki halini aldı.
peki günümüz sözlüklerinde yıllar öncesinde koyulan o kuralların geçerliliğini kim savunabilir ki?
çünkü sözlüklerin okunabilir olması için aksiklopedi tarzında yazılması gerekirken diğer yandan yazarların ortamda zevk alarak yazması için kendi aralarında da başlıklar altında olsun nickaltında olsun biraz eğlence yaratmaları sorun teşkil etmemeli.
kurallar var evet ama bu kurallar; aşağılama, ırkçı söylem, hakaret, başlık ile alakasız, sözlük huzurunu bozacak ve özellikle *tanımsız entry girildiğinde(*bu esnetilebilir tecrübeli moderatörler olduğu sürece) devreye girmeli. bunlar haricinde kesinlikle entry içinde ufak tefek küfür, bir yazara yönelik başlık veya entry, başlıkta üstteki yazarı referans alarak yazılan entry, imla kurallarına uyulduğu sürece ve kararınca troll başlık ve entry asla silinme sebebi olmamalı. aksi halde zaten 3-5 kişinin yazdığı bu ortam tamamen yok olur gider. bu böyle giderse maalesef sonuç bu olur. ki buraya gelip de geri giden birçok yazar da kuralların sert oluşundan şikayetçi. yani bu şekilde yazar kazanılmaz aksine kaybedilir. sonuçta bizler de burası çok süper bir yer diye durmuyoruz. elimizden geldiğince destek için buradayız. fakat o 3-5 kişi de giderse burası biter.
sonuçta sözlükler bir bakıma bir tartışma bazan da bir tez çürütme yeridir. üstteki entry veya başlık referans alınarak çok sağlam bilgiler aktarılabilir.
sözlükler bu şekilde yürüyor dostlarım.. sözlüklerde atışma olmazsa, siyasi olsun dini olsun bu tarz konular kriz masası oluşturacak havada konuşulmazsa sözlüklerde ne yazılır ne de barınılır.
şimdi nasıl gelişir ne yapmalıyız onu konuşalım.. bilenler bilir ki iyilik kötülükten doğar.. bazı yazarlar vardır bir pürüz görünce yazası gelir. sorunlu bir durum insanların o şeyi düzeltme dürtüsünü harekete geçirir. bu doğamızda var. ben bunlardan biriyim. uludağ sözlükte yazdığım dönemler o kadar çok sinir bozucu olaylarla ilgili başlık açılırdı ki hepsine yazma gereği duyardım. hepsini çürütme isteği olurdu hep. şimdi gidip bakın; "adalet mi var sözlük" diye bir başlık açılmış. birçok insanın can damarına vuracak cinsten bir başlık. herkes bir şeylerden dem vurmuş göz attım da. peki bu zengin sözlük için ne demek? olabildiğince entry demek. olabildiğince gerekli gereksiz fazladan bilgi demek ve en önemlisi de hareketli bir ortam demek. hareketli bir ortamda yeni gelen yazarların burayı beğenip kalmaları ve daha çok entry girilen bir sözlük demek. merak etmeyin.. her ne kadar boş entry girilecek olsa da mutlaka birileri analitik çalışma içeren entryler mutlaka girecektir. ki uludağ sözlükte bile ara sıra bunu yapanlar halen var. ha burada da işlerin boku çıkarsa elbet müdahale edilir. edilmeli de..
mesela 3 gün önce "haklıyım çünkü memem var" başlığını açtığımda 14 entry girildi. başlık altında bir tartışma yaşandı ama diğer sözlüklerin hareketliliğine alışan ve kötüye karşılık kendi kişisel iyilik tezini sunma çabasında olan yazarların buradan sıkılıp gitmesine engel olacak bir başlıktı.
örnekler bol;
kızına tecavüz eden adam,
....de yaşanan gıda skandalı,
erkeklerin beğenilmeyen yönleri vb başlıklar insanları yazmaya itiyor. bu tarz başlıklar iyi veya kötü yönde saldırıya geçme konusunda insanlara yazmak için motivasyon veriyor. yani insanları yazmaya teşvik eden bu başlıklar onların bir şeyler belirtme ateşini körüklüyor. fakat uzun zamandır burada bu tarz şeyler olmadığından, tek kelimelik bilgi yüklemek amaçlı başlıklar açıldığından ortama yeni gelenler, ortamı pek eğlenceli ve sıcak bulmadığından 20-30 entry yazıp çıkıp gittiler..
bu yüzden sürekli yazmakta olan yazar dostlarımdan beklentimdir ki sözlüğü diğer sözlükler gibi normal kullanmaları ve en önemlisi insanları yazmaya teşvik edecek başlık açmaları. dediğim gibi o tek kelimelik mühim bilgilerin gerek duydukça birileri zaten başlığını açacaktır.
zengin sözlük yönetiminin tüm bunları ciddiye alması şiddetle önerilir. en azından sözlüğün daha iyi günleri için..
not: moderatörlerin ve yazarların bu entryi okuması şiddetle tavsiye edilir.
(bkz:#71833) nolu entryden neden bu yazıyı yazma gereği duyduğumu anlarsınız dostlarım..
sözlükler yıllar önce kuruldu ve uyulması gereken kurallar koyuldu.. peki neden? çünkü bu ortamlar bir bilgi depolama alanıydı ve kelime veya cümlelerin anlamalarını dışarıdan gelenler bir ansiklopediden çıkmışçasına bir bilgiye ulaşmalıydılar.. burada bir hata yok. gayet mantıklı. fakat yazarlar açısından eğlenceli şeyler de olmalı.. ki yıllar içinde sözlükler kendi kültürünü yarattı ve günümüzdeki halini aldı.
peki günümüz sözlüklerinde yıllar öncesinde koyulan o kuralların geçerliliğini kim savunabilir ki?
çünkü sözlüklerin okunabilir olması için aksiklopedi tarzında yazılması gerekirken diğer yandan yazarların ortamda zevk alarak yazması için kendi aralarında da başlıklar altında olsun nickaltında olsun biraz eğlence yaratmaları sorun teşkil etmemeli.
kurallar var evet ama bu kurallar; aşağılama, ırkçı söylem, hakaret, başlık ile alakasız, sözlük huzurunu bozacak ve özellikle *tanımsız entry girildiğinde(*bu esnetilebilir tecrübeli moderatörler olduğu sürece) devreye girmeli. bunlar haricinde kesinlikle entry içinde ufak tefek küfür, bir yazara yönelik başlık veya entry, başlıkta üstteki yazarı referans alarak yazılan entry, imla kurallarına uyulduğu sürece ve kararınca troll başlık ve entry asla silinme sebebi olmamalı. aksi halde zaten 3-5 kişinin yazdığı bu ortam tamamen yok olur gider. bu böyle giderse maalesef sonuç bu olur. ki buraya gelip de geri giden birçok yazar da kuralların sert oluşundan şikayetçi. yani bu şekilde yazar kazanılmaz aksine kaybedilir. sonuçta bizler de burası çok süper bir yer diye durmuyoruz. elimizden geldiğince destek için buradayız. fakat o 3-5 kişi de giderse burası biter.
sonuçta sözlükler bir bakıma bir tartışma bazan da bir tez çürütme yeridir. üstteki entry veya başlık referans alınarak çok sağlam bilgiler aktarılabilir.
sözlükler bu şekilde yürüyor dostlarım.. sözlüklerde atışma olmazsa, siyasi olsun dini olsun bu tarz konular kriz masası oluşturacak havada konuşulmazsa sözlüklerde ne yazılır ne de barınılır.
şimdi nasıl gelişir ne yapmalıyız onu konuşalım.. bilenler bilir ki iyilik kötülükten doğar.. bazı yazarlar vardır bir pürüz görünce yazası gelir. sorunlu bir durum insanların o şeyi düzeltme dürtüsünü harekete geçirir. bu doğamızda var. ben bunlardan biriyim. uludağ sözlükte yazdığım dönemler o kadar çok sinir bozucu olaylarla ilgili başlık açılırdı ki hepsine yazma gereği duyardım. hepsini çürütme isteği olurdu hep. şimdi gidip bakın; "adalet mi var sözlük" diye bir başlık açılmış. birçok insanın can damarına vuracak cinsten bir başlık. herkes bir şeylerden dem vurmuş göz attım da. peki bu zengin sözlük için ne demek? olabildiğince entry demek. olabildiğince gerekli gereksiz fazladan bilgi demek ve en önemlisi de hareketli bir ortam demek. hareketli bir ortamda yeni gelen yazarların burayı beğenip kalmaları ve daha çok entry girilen bir sözlük demek. merak etmeyin.. her ne kadar boş entry girilecek olsa da mutlaka birileri analitik çalışma içeren entryler mutlaka girecektir. ki uludağ sözlükte bile ara sıra bunu yapanlar halen var. ha burada da işlerin boku çıkarsa elbet müdahale edilir. edilmeli de..
mesela 3 gün önce "haklıyım çünkü memem var" başlığını açtığımda 14 entry girildi. başlık altında bir tartışma yaşandı ama diğer sözlüklerin hareketliliğine alışan ve kötüye karşılık kendi kişisel iyilik tezini sunma çabasında olan yazarların buradan sıkılıp gitmesine engel olacak bir başlıktı.
örnekler bol;
kızına tecavüz eden adam,
....de yaşanan gıda skandalı,
erkeklerin beğenilmeyen yönleri vb başlıklar insanları yazmaya itiyor. bu tarz başlıklar iyi veya kötü yönde saldırıya geçme konusunda insanlara yazmak için motivasyon veriyor. yani insanları yazmaya teşvik eden bu başlıklar onların bir şeyler belirtme ateşini körüklüyor. fakat uzun zamandır burada bu tarz şeyler olmadığından, tek kelimelik bilgi yüklemek amaçlı başlıklar açıldığından ortama yeni gelenler, ortamı pek eğlenceli ve sıcak bulmadığından 20-30 entry yazıp çıkıp gittiler..
bu yüzden sürekli yazmakta olan yazar dostlarımdan beklentimdir ki sözlüğü diğer sözlükler gibi normal kullanmaları ve en önemlisi insanları yazmaya teşvik edecek başlık açmaları. dediğim gibi o tek kelimelik mühim bilgilerin gerek duydukça birileri zaten başlığını açacaktır.
zengin sözlük yönetiminin tüm bunları ciddiye alması şiddetle önerilir. en azından sözlüğün daha iyi günleri için..
Ne hikmetse burcu esmersoy'un "hesabı erkek öder" tarzındaki acıklamalarına hiiç ses cıkarmayan feministliktir. Ya da ses çıkardılar da biz mi görmedik ?
her yil dunya kadinlar gununde renkli fantezi dünyalarini yansitan dövizler hazirlayan f*minaziler neden bu aciklamalar hakkinda sus pus oldu anlamak güç doğrusu :)
Edit : hesabı erkek öder demek, eril düzende erkegin güç gösterisinden başka bir şey değildir değil mi sevgili f*minaziler. Lütfen! Erkek sizin hesabınızı da ödeyerek " ben seni her yerde goruyup gollarim gadınım " mesajini vermiş oluyor. Bir erkeğin, hesabınızı ödemesine müsaade ederek daha en başından eril düzenin küçük bir dişlisi olmayın.
her yil dunya kadinlar gununde renkli fantezi dünyalarini yansitan dövizler hazirlayan f*minaziler neden bu aciklamalar hakkinda sus pus oldu anlamak güç doğrusu :)
Edit : hesabı erkek öder demek, eril düzende erkegin güç gösterisinden başka bir şey değildir değil mi sevgili f*minaziler. Lütfen! Erkek sizin hesabınızı da ödeyerek " ben seni her yerde goruyup gollarim gadınım " mesajini vermiş oluyor. Bir erkeğin, hesabınızı ödemesine müsaade ederek daha en başından eril düzenin küçük bir dişlisi olmayın.
first person shooter.
vuran ya da vurulan. belli olmayan. hepsi ve hiçbiri. orada burada savrulan, bir ritim içinde koşturan diğer benleri 'bendeki ben'den görürüz. o ben, diğer benlerin kaynağı, yaratıcısı değilse de, 'miş gibi' görünür. bence, ben'in ölümüyle ben, kalıcı benlik kazanır. piş(irele)memiş bendir çoğunlukla sorun ve belki pişmemişlikteki bendir, pişmişin de pişmişi.
vuran ya da vurulan. belli olmayan. hepsi ve hiçbiri. orada burada savrulan, bir ritim içinde koşturan diğer benleri 'bendeki ben'den görürüz. o ben, diğer benlerin kaynağı, yaratıcısı değilse de, 'miş gibi' görünür. bence, ben'in ölümüyle ben, kalıcı benlik kazanır. piş(irele)memiş bendir çoğunlukla sorun ve belki pişmemişlikteki bendir, pişmişin de pişmişi.
Yeni Bugatti Chiron dünya lansmanı ile birlikte birçok bilgi de paylaşıldı. Hemen onları aktarayım. Bildiğiniz üzere bugatti firması, yılları yılı daima üstün süper spor otomobilleri üreterek sektörde tanındı ve son olarak da veyron ile bu işi ne kadar üst seviye de yaptığını herkese göstermiş oldu. En hızlı otomobil unvanını hakkıyla taşıyan veyron modelinden sonra çıkaracağı araç çok fazla merak edildi. Birçok konsept model paylaşıldı. Arada dönen dedikoduları saymıyorum bile. Artık bekleyiş sona erdi ve bugatti chiron tanıtıldı.
Tasarım olarak yine nefes kesici hatlarla karşımıza çıkan chiron, 8 farklı dış renk seçeneği sunuluyor ama bu bildiğiniz temel ana renklerin listelenip sunulmasından ibaret değil. Mesela kırmızı ile beyazı bir arada sunup, tampon eklerinde buna ek olarak karbon görünümü yine kırmızı renk ile sunuyor ya da mavi rengi tek başına sunuyor ama bunu o kadar özel tonlara büründürmüş ki, etkilenmemek elde değil. İç tasarımı kelimelerden ziyade fotoğraflar anlatsa daha etkili olur sanırım. Bir süper spor otomobil için yapılabilecek en güzel ve kararında yaşam alanı sunuluyor. Zaten 500 km/s gösteren kadran ve çevresi söylenecek söz bırakmıyor.
Sevenlerini bu kadar bekleten Fransız firma bu bekleyişe değecek seviyede araç ortaya çıkarmış. 8.0 litre 16 silindirli o dev motoru bu araçta da kullanan bugatti, 4 turbo'nun güç üretimi için hizmet ettiği ünitede maksimum 1500 beygir 1600 nm tork güç üretiyor.
Bu güç üretimi sırasıyla;
0-100 km/s hızlanmasını 2.5 saniyede,
0-200 km/s hızlanmasını 6.5 saniyede,
0-300 km/s hızlanmasını 13.6 saniyede ve tamamlayan araç maksimum olarak 420 km/s değeri söylense de fabrika verileri henüz açıklanmadı. Sınıfındaki en ciddi rakibi olan Koenigsegg One:1 ile kıyaslandığında 0-100 ve maksimum hızlanmasında daha iyi olan bugatti chiron, sadece 0-300 km/s hızlanmasında yavaş kaldığı şuan ki veriler üzerinden görülüyor. Fakat ilerleyen zamanda bunun gibi birçok rakibi ile kıyaslanacaktır. Bu konuda bekleyip kıyasıya çekişmelerin sonucunu göreceğiz.
açıklandı. Ülkemizdeki fiyatını merak edenler için tahmini bir fiyat vermek gerekirse, ımmm…, vergileri göz önüne alarak 12 milyon TL ile 15 milyon TL arasında olacağını tahmin ediyorum. Aracın diğer teknik verileri açıklandığı zaman tabloyu güncelleyip sosyal medya hesaplarımızdan duyurusunu yapacağım.
Yeni Bugatti Chiron Teknik Özellikleri
Motor: 8.0 litre 16 silindirli 1500 beygir 1600 nm tork (4 turbolu benzinli)
Performans: 0-100 km/s: 2.5 saniye – Maksimum hız: 420 km/s.
Tasarım olarak yine nefes kesici hatlarla karşımıza çıkan chiron, 8 farklı dış renk seçeneği sunuluyor ama bu bildiğiniz temel ana renklerin listelenip sunulmasından ibaret değil. Mesela kırmızı ile beyazı bir arada sunup, tampon eklerinde buna ek olarak karbon görünümü yine kırmızı renk ile sunuyor ya da mavi rengi tek başına sunuyor ama bunu o kadar özel tonlara büründürmüş ki, etkilenmemek elde değil. İç tasarımı kelimelerden ziyade fotoğraflar anlatsa daha etkili olur sanırım. Bir süper spor otomobil için yapılabilecek en güzel ve kararında yaşam alanı sunuluyor. Zaten 500 km/s gösteren kadran ve çevresi söylenecek söz bırakmıyor.
Sevenlerini bu kadar bekleten Fransız firma bu bekleyişe değecek seviyede araç ortaya çıkarmış. 8.0 litre 16 silindirli o dev motoru bu araçta da kullanan bugatti, 4 turbo'nun güç üretimi için hizmet ettiği ünitede maksimum 1500 beygir 1600 nm tork güç üretiyor.
Bu güç üretimi sırasıyla;
0-100 km/s hızlanmasını 2.5 saniyede,
0-200 km/s hızlanmasını 6.5 saniyede,
0-300 km/s hızlanmasını 13.6 saniyede ve tamamlayan araç maksimum olarak 420 km/s değeri söylense de fabrika verileri henüz açıklanmadı. Sınıfındaki en ciddi rakibi olan Koenigsegg One:1 ile kıyaslandığında 0-100 ve maksimum hızlanmasında daha iyi olan bugatti chiron, sadece 0-300 km/s hızlanmasında yavaş kaldığı şuan ki veriler üzerinden görülüyor. Fakat ilerleyen zamanda bunun gibi birçok rakibi ile kıyaslanacaktır. Bu konuda bekleyip kıyasıya çekişmelerin sonucunu göreceğiz.
açıklandı. Ülkemizdeki fiyatını merak edenler için tahmini bir fiyat vermek gerekirse, ımmm…, vergileri göz önüne alarak 12 milyon TL ile 15 milyon TL arasında olacağını tahmin ediyorum. Aracın diğer teknik verileri açıklandığı zaman tabloyu güncelleyip sosyal medya hesaplarımızdan duyurusunu yapacağım.
Yeni Bugatti Chiron Teknik Özellikleri
Motor: 8.0 litre 16 silindirli 1500 beygir 1600 nm tork (4 turbolu benzinli)
Performans: 0-100 km/s: 2.5 saniye – Maksimum hız: 420 km/s.
''gerçeği söylemek konusunda alçak gönüllü olmak ikiyüzlülüktür. ne yazık ki, doğunun insanları buna eğitim diyorlar..''
üzerinden zaman geçse dahi unutulmayan, kafada veya gönülde iz bırakan cümlelerdir.
gıli, koyu karanlıktan başka bir şeyin gözükmediği camdan bakarken, gelecekteki hayatı perde vazifesi yapan cama yansıdı. labuşlar, kevaşeler, dans edip şarkı söyleyen bıçaklar ve yeşil çuha üzerine düşen cıvalı zarlar! gelecekteki hayatı, geçmişteki hayatının kötü bir taklidiydi!
geleceği yakın planda görmek isteyen gıli, cama yaklaştıkça, görüntü daha fazla flulaştı. camda, üç çatallı bir gölge belirip yok oldu!
gıli, kolera'nın korkarak yanan sokak lambasını görünce, şimdiye döndüğünü anladı. sokak lambasının ışıklarının yansıdığı yere gözlerini uzatıp gecenin şekillerini seyre daldı. zor nefes alan sokak çocukları, "et yedik" hesabı kürdanla dişlerini karıştırıyor, belki de son havalarını atıyorlardı. bitirim adayları sessiz yürüme provası yaparak gelecek için hazırlanıyorlardı.
gece, derin nefesler alarak ilerlerken, gıli'nin seyrettiği şekiller, yerini birbirlerine neşeli sözler söyleyerek misafirliğe giden kedilere, demir parmaklıklı kapıların önünde zar çalkalayan köpeklere terk etti.
camın önünden korkuyla kaçan gıli, bitirimhanenin düşünce odasına geçip boy aynasının karşısına dikildi. sotadan çıkardığı ojeyi koklayıp bir süre nefesini içinde tuttu.
çıldırtıcı görüntülere tutsak olan gıli, ojenin tadını alamadı. geç de olsa, enerjisinin tükenmekte olduğunu fark etti. aynanın karşısında yumuşak, seri ve ağırbaşlı bir hareketle arap sado'nun yadigarı muhteşem sustalıyı açtı.
gençliğini bir süre daha ayna karşısında seyredip sustalıyı bileklerine indirdi!
arka sokaklarda keman filosu tüm kenti uyandıracak biçimde ağlıyor, darbukalar kalp atışlarını en parlak yıldıza hissettiriyordu...
çıt
metin kaçan ağır roman
gıli, koyu karanlıktan başka bir şeyin gözükmediği camdan bakarken, gelecekteki hayatı perde vazifesi yapan cama yansıdı. labuşlar, kevaşeler, dans edip şarkı söyleyen bıçaklar ve yeşil çuha üzerine düşen cıvalı zarlar! gelecekteki hayatı, geçmişteki hayatının kötü bir taklidiydi!
geleceği yakın planda görmek isteyen gıli, cama yaklaştıkça, görüntü daha fazla flulaştı. camda, üç çatallı bir gölge belirip yok oldu!
gıli, kolera'nın korkarak yanan sokak lambasını görünce, şimdiye döndüğünü anladı. sokak lambasının ışıklarının yansıdığı yere gözlerini uzatıp gecenin şekillerini seyre daldı. zor nefes alan sokak çocukları, "et yedik" hesabı kürdanla dişlerini karıştırıyor, belki de son havalarını atıyorlardı. bitirim adayları sessiz yürüme provası yaparak gelecek için hazırlanıyorlardı.
gece, derin nefesler alarak ilerlerken, gıli'nin seyrettiği şekiller, yerini birbirlerine neşeli sözler söyleyerek misafirliğe giden kedilere, demir parmaklıklı kapıların önünde zar çalkalayan köpeklere terk etti.
camın önünden korkuyla kaçan gıli, bitirimhanenin düşünce odasına geçip boy aynasının karşısına dikildi. sotadan çıkardığı ojeyi koklayıp bir süre nefesini içinde tuttu.
çıldırtıcı görüntülere tutsak olan gıli, ojenin tadını alamadı. geç de olsa, enerjisinin tükenmekte olduğunu fark etti. aynanın karşısında yumuşak, seri ve ağırbaşlı bir hareketle arap sado'nun yadigarı muhteşem sustalıyı açtı.
gençliğini bir süre daha ayna karşısında seyredip sustalıyı bileklerine indirdi!
arka sokaklarda keman filosu tüm kenti uyandıracak biçimde ağlıyor, darbukalar kalp atışlarını en parlak yıldıza hissettiriyordu...
çıt
metin kaçan ağır roman
duyduğuma göre suyun da poşette dağıtıldığı yıllarmış aynı zamanda. çok saçma yıllarmış. otobüste içilen sigara, sigara içen birini bile rahatsız edebilir. yani bir insanın sigara içmesi demek sigaradan hiçbir suretle rahatsız olmayacağı anlamına gelmez.
poşette suyu deldiğin an tamamını içmek zorundasın. bu sefer de çişin gelebilir. nerden bakarsan ofsayt bir durum.
poşette suyu deldiğin an tamamını içmek zorundasın. bu sefer de çişin gelebilir. nerden bakarsan ofsayt bir durum.
lüks deniz gezi aracı olarak da tanımlayabiliriz. Özellikle yaz sezonunda türkiye'ye önemli girdiler kazandıran sektör'de yurt dışında en çok tanınan markaların başında breezeyachts.net gelmektedir. Özel Yat Kiralama, Kiralık Motor Yat ve Kiralık Gulet alanlarında hizmet vermekteler.
süzen poşet içindeki çayı, sıcak su içinde sallamak suretiyle yapılan çay.
işyerinde, evde son zamanlar sürekli bunu içer oldum. mis gibi demlenmiş çayı özledim. bugün arkadaşın mekanına gittim o da sallama çay yaptı. "yoruldum patron" dedim. "kalk" dedi. kafede bir çay ısmarlayayım dedi. güzel çay içeceğiz diye sevinirken garson çayın dibini getirdi.
işyerinde, evde son zamanlar sürekli bunu içer oldum. mis gibi demlenmiş çayı özledim. bugün arkadaşın mekanına gittim o da sallama çay yaptı. "yoruldum patron" dedim. "kalk" dedi. kafede bir çay ısmarlayayım dedi. güzel çay içeceğiz diye sevinirken garson çayın dibini getirdi.
,
tanımsızdır. silmeyin lütfen.
sabah sabah çok ilginç bir kafa yaşıyorum. saatlerdir uyumuyorum. 36. saate giriyorum. ki bu süreçte yaptığım aktivitelerden olsa gerek zihnim olayları çok farklı algılıyor. büyük resmi görmek ya da ona çok zıt olan algılama yeteneğimi kaybetmiş gibi bir kafa yaşıyorum. bu demektir ki zorlu bir rem uykusu beni bekliyor. varla yok arası olan beynim bunun için yalvarıyor belli ki.
mesela bu başlık. aklıma öyle bir esti. sonra bir anda beynim durdu. dedim kendime, hani şu (yalnızlık) şey neydi ya? yalnızlık mıydı? kimsesiz anlamına gelen şu kelime? aklıma geldi ama halen kafam almıyor. en sade haliyle yalnız' bir bakıma da "ama" veya "fakat" değil miydi ulan?
tek başına, kimseye ait ve kimseye sahip olmamak yalnız ve yalnızlıkmış. ilginç geliyor şuan. yemin ederim edebiyat yapmıyorum.. kafam iyi dostlar. algılarım zayıf şuan.
neyse.. yalnızlık hayatın neresinden baktığınızla ve nasıl bir duruş sergilediğinizle ölçülür size uzaklığı ve yakınlığı. fekat kesin bir gerçektir ki her insan bu hayatta her daim yalnızdır. onun haricinde nasıl bir yalnızlık içinde olduğunuz da önemli..
bazıları evden çıkmaya bile korkar. utangaçlığı ve korkaklığından sosyalleşmeye çabası olmaz ve yağlı, sivilceli bir surat ile bilgisayar başında vakit öldürür.
kimisi farklılıklarından dolayı her ne kadar dışa dönük bir insan olsa da toplum tarafından yalnızlığa itilir. buna meydan okuyacak gücü olmadığından yalnızlığı kabullenir.
kimisi de insanların samimiyetine güvenmez, kendisine zarar vereceğini düşünür. insanlarla bir aradayken huzurlu hissetmez canı sıkılır. bu tip insanlar için yalnızken sinemaya gitmek, bir yerlerde oturup kahve içmek keyif vericidir ve yalnızlığı huzurlu bulur. bilinçli olarak yalnızlıkla dost olur.
bir de sosyal olup kendini yalnız hissedenler var..
bu insanların yalnızlığı daha ağır yaşanıyor. sosyal sandığımız bir çok insan bu durumun içinde. ya gerçek anlamda kendisini seven bir insan olmadığından yalnız ya da insanların onu anlamadığını düşündüğünden içlerinde koca bir yalnızlık yaşanıyor. insanların samimiyetsizliği ve kaypaklığı midelerini bulandırıyor. ve düşünce farklılığından da asla bu insanları kimse anlayamıyor.
kalabalıklar içinde yanız hissetmek yalnızlığın en boktan köşesi. benim gibilerin kaderi. çünkü geçmişindeki sevdiğin kadın, dostlukların ile şuan içinde bulunduğun kaypak bünyelerin arasındaki farkı hesaplarken aslında çok derin bir yalnızlık kuyusuna düştüğünü anlamaya başlarsın.
sabah sabah çok ilginç bir kafa yaşıyorum. saatlerdir uyumuyorum. 36. saate giriyorum. ki bu süreçte yaptığım aktivitelerden olsa gerek zihnim olayları çok farklı algılıyor. büyük resmi görmek ya da ona çok zıt olan algılama yeteneğimi kaybetmiş gibi bir kafa yaşıyorum. bu demektir ki zorlu bir rem uykusu beni bekliyor. varla yok arası olan beynim bunun için yalvarıyor belli ki.
mesela bu başlık. aklıma öyle bir esti. sonra bir anda beynim durdu. dedim kendime, hani şu (yalnızlık) şey neydi ya? yalnızlık mıydı? kimsesiz anlamına gelen şu kelime? aklıma geldi ama halen kafam almıyor. en sade haliyle yalnız' bir bakıma da "ama" veya "fakat" değil miydi ulan?
tek başına, kimseye ait ve kimseye sahip olmamak yalnız ve yalnızlıkmış. ilginç geliyor şuan. yemin ederim edebiyat yapmıyorum.. kafam iyi dostlar. algılarım zayıf şuan.
neyse.. yalnızlık hayatın neresinden baktığınızla ve nasıl bir duruş sergilediğinizle ölçülür size uzaklığı ve yakınlığı. fekat kesin bir gerçektir ki her insan bu hayatta her daim yalnızdır. onun haricinde nasıl bir yalnızlık içinde olduğunuz da önemli..
bazıları evden çıkmaya bile korkar. utangaçlığı ve korkaklığından sosyalleşmeye çabası olmaz ve yağlı, sivilceli bir surat ile bilgisayar başında vakit öldürür.
kimisi farklılıklarından dolayı her ne kadar dışa dönük bir insan olsa da toplum tarafından yalnızlığa itilir. buna meydan okuyacak gücü olmadığından yalnızlığı kabullenir.
kimisi de insanların samimiyetine güvenmez, kendisine zarar vereceğini düşünür. insanlarla bir aradayken huzurlu hissetmez canı sıkılır. bu tip insanlar için yalnızken sinemaya gitmek, bir yerlerde oturup kahve içmek keyif vericidir ve yalnızlığı huzurlu bulur. bilinçli olarak yalnızlıkla dost olur.
bir de sosyal olup kendini yalnız hissedenler var..
bu insanların yalnızlığı daha ağır yaşanıyor. sosyal sandığımız bir çok insan bu durumun içinde. ya gerçek anlamda kendisini seven bir insan olmadığından yalnız ya da insanların onu anlamadığını düşündüğünden içlerinde koca bir yalnızlık yaşanıyor. insanların samimiyetsizliği ve kaypaklığı midelerini bulandırıyor. ve düşünce farklılığından da asla bu insanları kimse anlayamıyor.
kalabalıklar içinde yanız hissetmek yalnızlığın en boktan köşesi. benim gibilerin kaderi. çünkü geçmişindeki sevdiğin kadın, dostlukların ile şuan içinde bulunduğun kaypak bünyelerin arasındaki farkı hesaplarken aslında çok derin bir yalnızlık kuyusuna düştüğünü anlamaya başlarsın.
zannımca o kadar sığ bir durumdur ki insanları derin felsefi düşüncelere garketmektedir.
bahsi geçen sığlık şudur ;"anamın karnından doğarken yanımda biri mi vardı amk".
bahsi geçen sığlık şudur ;"anamın karnından doğarken yanımda biri mi vardı amk".
benimdir. 2011 yılında 2. kes açtığım facebook hesabım kapatılınca daha da bu tarz şeylerle ilgilenmedim. bilenler bilir ilk yıllarında facebook birkaç kez şikayet alan hesabı sözlük yazarına silik atar gibi siliyordu. hatta o dönemler sinirlendiğim 2 arkadaşımı da şikayet etmiştim ve aynı gün hesapları kapatılmıştı. bu denli de kolaydı ahaha.
bu boş ve amaçsız işlerle kendini gösterme çabasına girmemek kafa rahatlığıdır kardeşim. mesele insanlarla tanışmak ise buna gerek duymuyorum. bunun için sosyal bir hayatım var zaten. en azından samimi kanlı canlı ve oturup kahve içebileceğim insanlar var. kendimi kanıtlamaksa söz konusu bunun için sosyal medya kullanmayı da acizlik olarak görüyorum. ki bu tarz ortamlarda hesabı olanlar(sözlükler hariç) kesinlikle kendini kanıtlama ve gösteriş yapma çabasındadır bana göre.
2011 yılında facebook hesabım kapanınca bir daha açmadım çünkü 1 yıl önce sözlük hayatıma başlamıştım. sözlük yeterliydi.
asla bir twitter ve instagram hesabı açmadım. gerek de duymuyorum. whatsapp bile kullanmıyorum artık. 2015-2016 da sadece bir yıl kullanabildim çünkü kafam almıyor. ya olayın içinde olmalıyım ya da baş edemiyorsam bitirmeliyim. oluşturulan gruptaki konuşmaları takip et, yok efendim normalden aramayan ama wpden saçma sapan mesajlar atan vatandaşlarla istemsizce sıkıla sıkıla sohbet et yok cuma mesajları blaa blaa. boğuyordu artık ulan. takip edeyim derken kölesi oluyor insan eh sıkılıyorum bu durumdan haliyle. bu tarz şeylerin kölesi olmuş insanlar telefonundan seni aramaz ama wp sorar durur sürekli. wp de varsa eğer arayıp konuşulacak mevzuyu 2 dakikada halletmek varken wpden sulandırarak yazışır durur. ya kardeş vaktim yok işte. ara cebimi konuşalım ne varsa 5-10 dakikada siktir git işte. wpden 2 saat kafa ütülüyorsun vaktimi de alıyorsun. daha kullanır mıyım bilmem. ama şimdilik rahatımı bozasım yok. normal telefona yetişemiyorum zaten.
kullanmayın. çıkın hayatı kanlı canlı yaşayın. kimin fotorağ attığı, kimin nerede ne içtiği beni ilgilendirmez. bu denli işsiz olamıyorum. siz de olmayın. hayatın tadını başka şekillerde çıkarın. doğanıza dönün. ok.
bu arada.. trump! saç modelini değiştir lan.
bu boş ve amaçsız işlerle kendini gösterme çabasına girmemek kafa rahatlığıdır kardeşim. mesele insanlarla tanışmak ise buna gerek duymuyorum. bunun için sosyal bir hayatım var zaten. en azından samimi kanlı canlı ve oturup kahve içebileceğim insanlar var. kendimi kanıtlamaksa söz konusu bunun için sosyal medya kullanmayı da acizlik olarak görüyorum. ki bu tarz ortamlarda hesabı olanlar(sözlükler hariç) kesinlikle kendini kanıtlama ve gösteriş yapma çabasındadır bana göre.
2011 yılında facebook hesabım kapanınca bir daha açmadım çünkü 1 yıl önce sözlük hayatıma başlamıştım. sözlük yeterliydi.
asla bir twitter ve instagram hesabı açmadım. gerek de duymuyorum. whatsapp bile kullanmıyorum artık. 2015-2016 da sadece bir yıl kullanabildim çünkü kafam almıyor. ya olayın içinde olmalıyım ya da baş edemiyorsam bitirmeliyim. oluşturulan gruptaki konuşmaları takip et, yok efendim normalden aramayan ama wpden saçma sapan mesajlar atan vatandaşlarla istemsizce sıkıla sıkıla sohbet et yok cuma mesajları blaa blaa. boğuyordu artık ulan. takip edeyim derken kölesi oluyor insan eh sıkılıyorum bu durumdan haliyle. bu tarz şeylerin kölesi olmuş insanlar telefonundan seni aramaz ama wp sorar durur sürekli. wp de varsa eğer arayıp konuşulacak mevzuyu 2 dakikada halletmek varken wpden sulandırarak yazışır durur. ya kardeş vaktim yok işte. ara cebimi konuşalım ne varsa 5-10 dakikada siktir git işte. wpden 2 saat kafa ütülüyorsun vaktimi de alıyorsun. daha kullanır mıyım bilmem. ama şimdilik rahatımı bozasım yok. normal telefona yetişemiyorum zaten.
kullanmayın. çıkın hayatı kanlı canlı yaşayın. kimin fotorağ attığı, kimin nerede ne içtiği beni ilgilendirmez. bu denli işsiz olamıyorum. siz de olmayın. hayatın tadını başka şekillerde çıkarın. doğanıza dönün. ok.
bu arada.. trump! saç modelini değiştir lan.
Birkaç haftadır, arada sırada gelip korkutan tuhaf bir hayaletin varlığını hissediyorum.
Hayalet tam gitmişken tekrar arıyor, tekrar sesini duyuyorum. Tekrar bana yazdıklarını okuyorum ve tekrar ona dokunmayı denediğimde kayboluyor.
Yakın bir dostumla piyano çalmaya gidiyorum. Bazen o oturuyor piyano koltuğuna, o bir şeyler söylerken zaman duruyor biraz, önce camı açıp sokağı seyrediyorum, sonra kapıdan çıkıyorum ve öylece durmuş insanların yanından geçiyorum. Güzel Sanatlar Fakütesinin dışına çıkıyorum ve bir sigara içiyorum.
Kendisine bol gelen eteğiyle harika gözüken tuhaf kadına bakıyorum, ağzındaki sigaranın ne olduğunu merak ediyorum. Tahmin etmeye çalışıyorum.
Tuhaf ayakkabılı adamın ayaklarının kaç numara olduğunu merak ediyorum, tahmin etmeye çalışıyorum. Zaman durmuşken, yere çöp atarken, havada kalan gofret ambalajını inceliyorum.
Sonrasında tekrar fakülteye giriyor ve asansöre ilerliyorum, asansörün önünde kalabalık oluyor. Tiner kokan bir adama, sarı saçları ve mavi gözleriyle bana 60'ların Fransız filmlerindeki ikon kadınları hatırlatan güzel kadının bakışlarını seziyorum.
Benim gibi ufak tefek, üzerine beyaz tişört giymiş sevimli kadın da, onlara bakarken, elini asansörü çağırma düğmesine götürmek üzereyken durmuş zaman.
İçlerinden geçiyorum, asansörü çağırıyorum. Gelmesi tam 22 saniye sürüyor. Biner binmez, kurtulduğum tiner kokusu bana değerli hissettiriyor.
Asansör duruyor, asansörden iniyorum ve çıkarken bakmaya tenezzül etmediğim insanların yüzlerini inceliyorum. Birisi gitar çalmayı deneyen çirkin bir eleman.
Yanında da onun çirkinliğinde bir kadın, birbirlerine çok güzel bakıyorlar. Gülümsüyorum.
Sonrası mı? Devam edeceğim elbette!
Müzik ekipmanlarının olduğu bölüme giriyorum, arkadaşımın piyano çaldığı odanın kapısını açıyorum. En yakın dostum, kendisine küçük geldiğini düşündüğüm pembemsi tuhaf hırkasıyla, 10 dakika önce oturduğum sandalyeye bakıp bir şeyler anlatmaya çabalıyormuş.
Sandalyeye oturuyorum, ona gülümsüyorum ve zaman tekrar akıyor.
"Olum var ya! Hala o kalbi silmemiş!" diyor bana, gülümsetiyor beni.
"Hahaha, yıkanmadı günlerdir herhalde! Su mu yok acaba!" diyorum. Ve gece oluyor, bir sonraki gün için tekrar buluşmayı planlıyoruz.
Bugün, gördüğüm şeyleri düşündüm. Görmemem ve bilmemem gereken şeyleri öğrendim. Hayaletlerin kendi ağızlarından.
Sonra gülümsedim ve bir anda hayaletlere inanmayı bıraktım. Beni rahatsız etmelerine izin vermeyeceğimi söyledim kendi kendime.
Ve.... Sonrası meçhul.
Hayalet tam gitmişken tekrar arıyor, tekrar sesini duyuyorum. Tekrar bana yazdıklarını okuyorum ve tekrar ona dokunmayı denediğimde kayboluyor.
Yakın bir dostumla piyano çalmaya gidiyorum. Bazen o oturuyor piyano koltuğuna, o bir şeyler söylerken zaman duruyor biraz, önce camı açıp sokağı seyrediyorum, sonra kapıdan çıkıyorum ve öylece durmuş insanların yanından geçiyorum. Güzel Sanatlar Fakütesinin dışına çıkıyorum ve bir sigara içiyorum.
Kendisine bol gelen eteğiyle harika gözüken tuhaf kadına bakıyorum, ağzındaki sigaranın ne olduğunu merak ediyorum. Tahmin etmeye çalışıyorum.
Tuhaf ayakkabılı adamın ayaklarının kaç numara olduğunu merak ediyorum, tahmin etmeye çalışıyorum. Zaman durmuşken, yere çöp atarken, havada kalan gofret ambalajını inceliyorum.
Sonrasında tekrar fakülteye giriyor ve asansöre ilerliyorum, asansörün önünde kalabalık oluyor. Tiner kokan bir adama, sarı saçları ve mavi gözleriyle bana 60'ların Fransız filmlerindeki ikon kadınları hatırlatan güzel kadının bakışlarını seziyorum.
Benim gibi ufak tefek, üzerine beyaz tişört giymiş sevimli kadın da, onlara bakarken, elini asansörü çağırma düğmesine götürmek üzereyken durmuş zaman.
İçlerinden geçiyorum, asansörü çağırıyorum. Gelmesi tam 22 saniye sürüyor. Biner binmez, kurtulduğum tiner kokusu bana değerli hissettiriyor.
Asansör duruyor, asansörden iniyorum ve çıkarken bakmaya tenezzül etmediğim insanların yüzlerini inceliyorum. Birisi gitar çalmayı deneyen çirkin bir eleman.
Yanında da onun çirkinliğinde bir kadın, birbirlerine çok güzel bakıyorlar. Gülümsüyorum.
Sonrası mı? Devam edeceğim elbette!
Müzik ekipmanlarının olduğu bölüme giriyorum, arkadaşımın piyano çaldığı odanın kapısını açıyorum. En yakın dostum, kendisine küçük geldiğini düşündüğüm pembemsi tuhaf hırkasıyla, 10 dakika önce oturduğum sandalyeye bakıp bir şeyler anlatmaya çabalıyormuş.
Sandalyeye oturuyorum, ona gülümsüyorum ve zaman tekrar akıyor.
"Olum var ya! Hala o kalbi silmemiş!" diyor bana, gülümsetiyor beni.
"Hahaha, yıkanmadı günlerdir herhalde! Su mu yok acaba!" diyorum. Ve gece oluyor, bir sonraki gün için tekrar buluşmayı planlıyoruz.
Bugün, gördüğüm şeyleri düşündüm. Görmemem ve bilmemem gereken şeyleri öğrendim. Hayaletlerin kendi ağızlarından.
Sonra gülümsedim ve bir anda hayaletlere inanmayı bıraktım. Beni rahatsız etmelerine izin vermeyeceğimi söyledim kendi kendime.
Ve.... Sonrası meçhul.
salçalı ekmeğin samimiyeti siler atar ortalığı.
Fuarcılığın ülkemizde modern bir kimlik kazanması ve küresel vizyonda söz sahibi olması amacıyla 1985 yılından bu yana fuarcılık alanında hizmet veriyoruz.
Türkiye'nin iç ve dış ticaretinin artırılması amacıyla 50'ın üzerinde sektörün temsilcilerini hedef pazar alıcılarıyla buluşturduğumuz fuarlarımız, her yıl binlerce katılımcıyı yüzbinlerce ziyaretçi ile bir araya getirmektedir.
150.000 m² kapalı ve 120.000m² açık alanı ve 8 salonuyla iş dünyasının tercihi CNREXPO, uluslararası standartlarda, fuarcılığın dünya normlarına uygun olarak tüm sektörlere hizmet veriyor.
Evteks, Avrasya Boat Show, AYMOD, AYSAF, Paintistanbul, Texbridge, EDT EXPO ve Natural Stone gibi kendi kulvarlarında dünyaca ünlü fuarların adresi konumundaki CNREXPO dünyasının yeniliklerini siz de keşfedin!
Avrasya'nın en büyük uluslararası fuar merkezi
Türkiye'nin yabancı vizyona ve uluslararası rekorlara sahip tek fuar kuruluşu
31 yıllık güçlü deneyim
750'den fazla başarılı organizasyon
100.000'den fazla katılımcı
2.500.000'dan fazla ziyaretçi
500 kişilik uzman ekip
150.000 m2 kapalı sergi alanı
Yılda 50 fuara ev sahipliği
7.500 araçlık elektronik otopark sistemi (1kapalı ve 2 açık dev otopark)
CCTV kontrollü özel güvenlik
Tarihçe
2004 - 11.08.2004 tarihi itibariyle 17 şirketi içinde bulunduran CNR Holding A.Ş. kurulmuştur.
2000 - 5, 6, 7 ve 8. Hall'lar hizmete girmiştir.
1998 - 3. ve 4. Hall'lar hizmete girmiştir.
1997 - 2. Hall hizmete girmiştir.
1993 - CNR EXPO, İstanbul Dünya Ticaret Merkezi (İDTM) tarafından ihaleye sunulan alanın CNR tarafından kiralanmasıyla, tek bir salon olarak hayata geçirilmiştir.
1985 - CNR Uluslar arası Fuarcılık ve Ticaret A.Ş. kurulmuştur.
devasa alanı olan fuar merkezi, zeminden geçen elektrik kabloları yüzünden erkenden yorulur ve diz ağrısı çekersiniz. ayrıca o kadar güzel hazırlanır ki bu fuar alanı ne kadar gezdiğinizi anlamazsınız. bir kez telefonuma adım sayar programını çalıştırmıştım ve 20 bin adımdan bahsetti o an hemen durdum ve oturdum. 20 bin adım kim ben kim.
Türkiye'nin iç ve dış ticaretinin artırılması amacıyla 50'ın üzerinde sektörün temsilcilerini hedef pazar alıcılarıyla buluşturduğumuz fuarlarımız, her yıl binlerce katılımcıyı yüzbinlerce ziyaretçi ile bir araya getirmektedir.
150.000 m² kapalı ve 120.000m² açık alanı ve 8 salonuyla iş dünyasının tercihi CNREXPO, uluslararası standartlarda, fuarcılığın dünya normlarına uygun olarak tüm sektörlere hizmet veriyor.
Evteks, Avrasya Boat Show, AYMOD, AYSAF, Paintistanbul, Texbridge, EDT EXPO ve Natural Stone gibi kendi kulvarlarında dünyaca ünlü fuarların adresi konumundaki CNREXPO dünyasının yeniliklerini siz de keşfedin!
Avrasya'nın en büyük uluslararası fuar merkezi
Türkiye'nin yabancı vizyona ve uluslararası rekorlara sahip tek fuar kuruluşu
31 yıllık güçlü deneyim
750'den fazla başarılı organizasyon
100.000'den fazla katılımcı
2.500.000'dan fazla ziyaretçi
500 kişilik uzman ekip
150.000 m2 kapalı sergi alanı
Yılda 50 fuara ev sahipliği
7.500 araçlık elektronik otopark sistemi (1kapalı ve 2 açık dev otopark)
CCTV kontrollü özel güvenlik
Tarihçe
2004 - 11.08.2004 tarihi itibariyle 17 şirketi içinde bulunduran CNR Holding A.Ş. kurulmuştur.
2000 - 5, 6, 7 ve 8. Hall'lar hizmete girmiştir.
1998 - 3. ve 4. Hall'lar hizmete girmiştir.
1997 - 2. Hall hizmete girmiştir.
1993 - CNR EXPO, İstanbul Dünya Ticaret Merkezi (İDTM) tarafından ihaleye sunulan alanın CNR tarafından kiralanmasıyla, tek bir salon olarak hayata geçirilmiştir.
1985 - CNR Uluslar arası Fuarcılık ve Ticaret A.Ş. kurulmuştur.
devasa alanı olan fuar merkezi, zeminden geçen elektrik kabloları yüzünden erkenden yorulur ve diz ağrısı çekersiniz. ayrıca o kadar güzel hazırlanır ki bu fuar alanı ne kadar gezdiğinizi anlamazsınız. bir kez telefonuma adım sayar programını çalıştırmıştım ve 20 bin adımdan bahsetti o an hemen durdum ve oturdum. 20 bin adım kim ben kim.
bazen sırf o yazsın diye, yazacağını tahmin ettiğim konuda başlık açıyorum. konuşsun istiyorum. klavyeye tükürse favoriye alıp ekranı öptürecek girdiler bırakır. tüm potansiyelini zengin sözlük'te kullanmıyor. kendince çok haklı sebepleri var. o potansiyeli çıkarttığı/gösterdiği/göstermek istediği veya anlaşıldığı gün ontonun jean baptiste grenouille gibi ışıklara boğulduğu gün olacak.
iyi ki varsınlar.
iyi ki varsınlar.
kusursuzluk sözcük anlamıyla son tahlilde olanaksızdır. daha açık deyişle hiçbir şey kusursuz değildir. kusursuza yakın olabilir herhangi bir tasarım ki biz ona kusursuz demeyi uygun buluruz.
bu bağlamda en ince ayrıntıları düşünülüp tasarlanan çözümlenemeyen ya da faili bulunamayan her cinayet kusursuz olarak vasıflandırılır.
öyleyse kusursuz cinayet yoktur zekice tasarlanmış cinayet vardır. biri vardı bulursam yazarım hikayesini ve adını ya da bilen ve hatırlayan varsa yazsın. intihar ettiğine de kanaat getirilemedi. kesinlikle kimin öldürdüğü kanıtlanamadı ne ki ölmüştü. öyle bir cinayet süsü vermişti ki hatırladığım kadarıyla 4 ya da 5 kişi yargılandı ve hüküm giydi.
bu bağlamda en ince ayrıntıları düşünülüp tasarlanan çözümlenemeyen ya da faili bulunamayan her cinayet kusursuz olarak vasıflandırılır.
öyleyse kusursuz cinayet yoktur zekice tasarlanmış cinayet vardır. biri vardı bulursam yazarım hikayesini ve adını ya da bilen ve hatırlayan varsa yazsın. intihar ettiğine de kanaat getirilemedi. kesinlikle kimin öldürdüğü kanıtlanamadı ne ki ölmüştü. öyle bir cinayet süsü vermişti ki hatırladığım kadarıyla 4 ya da 5 kişi yargılandı ve hüküm giydi.