Bana bir şeyler getirmeyi bırak olanı da götüren 2019'u aratmaman umuduyla.
Hem bu kez öyle bir şeyler getirmeni de değil, bari olanı da götürmemeni diliyorum.
2019'un son saatlerinde bile peşimi bırakmayan kayıplarına kalkıyor kadehler;
İnsanı böyle gerimmm gerimmm geren şey. Germeyin beni yavrucum. Acısız olsun her şey.
Oğlum insan olacak bir şeyden dolayı gerilirken, daha çok o süreyi uzatmak niye!
Oğlum insan olacak bir şeyden dolayı gerilirken, daha çok o süreyi uzatmak niye!
cumhurbaşkanı recep tayyip erdoğan'ın “dindar bir nesil yetiştireceğiz” söylemindeki dayatmadan dolayı doğan bir ürün. din, eğitim ve devlet işleri arasındaki ince çizgi ülkemizde aşırı derecede aşılmasını geçtim, garip bir hâl aldı. “sonumuz ne olacak” diye kara kara düşünmeyi çok önceleri bıraktım.
zamanın dışlanmış üvey evladı; zamanın bağrından uç veren, geçmiş ve gelecek arasındaki tereddüt. geçmiş-gelecek arasındaki girift ilişki. Varlaşım ve varlaşmanın temsil edildiği senkroni. anın kendisi, geçmişe yakılan ağıt. geleceğe uzanan ip.
şimdide yaşananlar, görünürün alanındaki bir boşluğa, bakışımızın boyutuna girmeyen bir menzile işaret eder. gelecekle arasındaki ilişki geçmişle dolayımlanır. şimdinin sesi, geleceğin dilsizliği, boğazda takılıdır. anın içindeki özneyi yakalar, yaşanır ve ölür. başka bir deyişle, şimdiyi (yaşananı) geleceğin hükümsüzlüğünün karşısına koymak mümkündür. bu, namevt bir canavarın tekinsiz yaşamıdır. şimdi, her türlü dirençten azade fakat geçmişle boğulmaya hazırmış gibi yaşanır. tatlıdır aynı zamanda üzgündür. Gerçekliğin üzerine devrildiğinde; devrilmemek için çizdiği gayretleri, düşerken çizdiği parabol olacaktır. orası; şimdinin, geçmiş olduğu ilk olay yeridir!
şimdide yaşananlar, görünürün alanındaki bir boşluğa, bakışımızın boyutuna girmeyen bir menzile işaret eder. gelecekle arasındaki ilişki geçmişle dolayımlanır. şimdinin sesi, geleceğin dilsizliği, boğazda takılıdır. anın içindeki özneyi yakalar, yaşanır ve ölür. başka bir deyişle, şimdiyi (yaşananı) geleceğin hükümsüzlüğünün karşısına koymak mümkündür. bu, namevt bir canavarın tekinsiz yaşamıdır. şimdi, her türlü dirençten azade fakat geçmişle boğulmaya hazırmış gibi yaşanır. tatlıdır aynı zamanda üzgündür. Gerçekliğin üzerine devrildiğinde; devrilmemek için çizdiği gayretleri, düşerken çizdiği parabol olacaktır. orası; şimdinin, geçmiş olduğu ilk olay yeridir!
CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba'nın resmi Twitter hesabı (@veliagbaba) üzerinden 20 Nisan 2019 tarihinde "AKP neden mahkemeye başvurup kayıtların yedeklenmesini engellemek istiyor?" başlığıyla attığı tweet'lerdir.
Keşke yunan galip gelseydi de diyanet işleri başkanlığı kurulmamış olsaydı ve bu halkın vergisiyle milyonlari götürenler hiç olmamış olsaydı!
Türkiye cumhuriyet'i kurucusu son başkomutan ve son başbuğ ulu önder
Gazi mustafa kemal atatürk'ün edebi istirahatgahı.
zenginsozluk.com/foto
Gazi mustafa kemal atatürk'ün edebi istirahatgahı.
zenginsozluk.com/foto
pink Floyd dinlediği için kozmos dan sonra donuza aldığım yazar. pink Floyd dinleyerek imansız kalmış münafık!
ama bir çay içebiliriz yine de. değil mi? gaza geldim arttırıyorum.. evlen ulan benimle!
ama bir çay içebiliriz yine de. değil mi? gaza geldim arttırıyorum.. evlen ulan benimle!
Şimdi o dediğini yaparsam direk alırlar beni, alırlar yani, bildiğin.
T; daft punk aşuğu, pink floyd sevdalısı yazar. Pink floyd onun için bir sevda, o may fak.
T; daft punk aşuğu, pink floyd sevdalısı yazar. Pink floyd onun için bir sevda, o may fak.
cezmi ersöz'ün ancak bir benzerim öldürebilir beni adlı kitabından bir pasaj. her okuduğumda garip bir hüzne gark eder beni. şuraya bırakıyorum. keyifli okumalar .
kimi geceler, babası, sadece üzerini örtüp saçlarını, yüzünü, alnını okşamakla yetinmezdi. yatağının bir kenarına ilişir, gizli gizli bir şeyler fısıldardı. sanki ona yattığı yerde nasihat ederdi. pişmanlıklarını, görüp geçirdiklerini anlatırdı. hayatın çok ama çok ağır, taşınması çok zahmetli bir yük olduğunu anlatırdı sanki. oğlu, bu fısıltıları duymak için bütün dikkatini harcardı ama nafile, duyamazdı. babası daha sonra kalkar, yüzünü seyrederdi oğlunun. babasının alkollü nefesini hissederdi. küskün, kaybetmiş bir insanın kokusuydu bu. yaralanmış umudun kokusuydu. ve bazen oğlunun yüzüne ılık ama içini dağlayan damlalar düşerdi. böyle anlarda oğlunun yüreği acıyla küskün, kaybetmiş ve buruk bir coşkuyla açılır, gözlerini daha sıkı yumar, kalbi daha hızlı atardı.
alem buysa isyanlardayız
ece ayhan'ın, orta ikiden ayrılan, sabahları en erken uyandırılan çocuklarıyla birlikte, gülhane'de, ezilenlerin şarkıcısı müslüm gürses'in sahneye çıkmasını bekliyoruz.
kendine sığmayan, doyumsuz, taşkın bir sevgiyle sahneye taşmak istiyor istanbul'un en alttaki gençleri: “müslüm baba! canımız feda sana! müslüm baba, sen çok yaşa.” spiker azarlayan bir ses tonuyla: “adam gibi oturun, bekleyin müslüm gürses'i!” diyor. “bizim çocuklar” ıslıklıyorlar otoriter spikeri. birazdan babaları gelecek ve onları kucaklayacak. biliyorum. müslüm'ün en itilmişler katında çok özel bir saygınlığı var. esirgeyen, koruyan, isyanını bastıramayanları en iyi anlayan duygusal bir tavrı var müslüm'ün. mazlum yüzü, kırık, kirli sesiyle şehrin isyankârına en yakın ses onunkisi şimdilik. beyoğlu'nun arka sokaklarındaki uçurum meyhanelerinin az konuşan, ağır işçileri, müdavimleri, müşteriler gittikten, el ayak çekildikten, yani “biz bize” kaldıktan sonra, seslerini onun gibi kırık ve kirli yaparak “zalim”i söylerler. şarkı bittikten sonra çok ağır bir koku sarar sanki mekânı, dokunaklı bir sessizlik olur. isyankâra, çile çekene saygı duruşudur bu. sonra arka masalardan biri, “isyanlardayım”, “var mı dostum?” der çekinerek. şarkı söyleyeni tanıyan ve “müslüm âşığı” bir başkası ise, gözyaşı sinmiş, ama dayılığı yine de kimseye bırakmayan sesiyle, “var, olmaz mı?” der. tezgâhın arkasındaki ağır delikanlı, bu defa “isyanlardayım”ı yine o kırık, o kirli sesiyle söylemeye başlar. beyoğlu'nun bu uçurum meyhanelerinde, müslüm'ün bir adı da “dede”dir…
muhterem nur'un vefalı sevgilisi müslüm gürses; muhterem nur amansız bir kanser hastalığına yakalanınca, varını yoğunu onun için harcayan, günde üç pavyonda şarkı söyleyen, sevgilisinin iyileşmesi için onu amerikalar'a götüren müslüm gürses, bu davranışlarıyla şimdi artık ezilmişler tarafından daha çok seviliyor. dede'ye de bu yakışır!
ve sahneye şimdi bir başka spiker daha çıkıyor ve müslüm gürses'i, “dünya'nın en büyük megastarı” diye tanıtıyor. “çünkü,” diyor, “öbür megastarları 20-30 bin kişi dinliyor. oysa müslüm'ü dinlemeye bugün 60 bin kişi geldi! en alttaki çocuklar, sahneye dalga dalga akıyorlar. gülhane'de bir sevgi depremi yaşanıyor. kocaman avuçlarıyla yüzünü örten bir amelenin ağladığını görüyorum, tam yanı başımda. ve çıktı işte. bu, müslüm gürses. en son bir dalganın ucunda görüyorum.
doğru dürüst konuşamıyor: “allah allah! yahu, ben ne olmuşum. tamam, tamam; babanızım! şimdi siz bana, baba diyorsunuz ama ben komplekslere giriyorum. canım feda, size. en değerli servetimiz, canımız; işte o bile feda olsun, size! baş tacımızsınız siz!..” çiçeklere, öpücüklere boğuluyor. kendisini öpmeye gelenleri sahneye sokmayan görevlilere, “yahu bırakın gelsinler, onlar bizim canımız!” diyor. işte bu sözler ikinci büyük dalgaya neden oluyor. her sınıftan kovulanlar müslüm'e ulaşıyor. onun yanında yasak yok! hiç bilemezdim, müslüm'ün ikinci şarkısı, “rüzgâr söylüyor şimdi o yerde şarkımızı” oluyor. dalga bir anlık geri çekiliyor.
onlar aşkı, ayrılığı bu denli şiirsel ve naif yaşamıyorlar. onlar aşkları için kan döküyorlar; bileklerini, göğüslerini kesiyorlar. ölümü göze alıyorlar. “zalim” şarkısı geliyor ardından. gözler hafifçe ıslanıyor. sigaralar yakılıyor. şiddetle, pislikle, rezillikle, en bayağı olanlarla her gün, koyun koyuna, yaşayan bu insanlar aşkı ve ayrılığı anlatan bu şarkıda adeta bambaşka bir kimliğe bürünüyorlar. o hoyrat, o kaba avuçlarını açarak yavaş yavaş el sallıyorlar, müslüm'e. kimisi yerdeki bir kâğıdı tutuşturuyor, kimisi çakmağını yakıyor. aşkları, isyanları kadar büyük, onu kanıtlamaya çalışıyorlar. benim dünyamdaki insanlar müslüm'ü ve onu sevenleri bir çamur olarak görürler. nerde okumuştum, bilmiyorum: “çamurun dibi parlaktır,” diyordu. “pis olan yüzeyi geçtikten sonra, dibe inildikçe parlak bir ışık bekler sizi.” haliç'e her gün dalan dalgıç kadir de söylemişti aynı şeyi: “haliç'in sen pisliğine bakma, dibi parlaktır,” demişti bir gün. çamur saydığımız dünyadaki insanların, aşklarına, duygularına inebildik mi, hissedebildik mi bir kez olsun?…
bir ara ses düzeni bozuluyor. müslüm'ün en can yakan parçası, “dokunma” yarım kalıyor. ve on binlerce kişi ülkemizin en dramatik ve en anlaşılması güç sloganını atıyor: “burası türkiye! israil değil!”
bugüne dek bu slogan kadar güvenlik görevlilerini telaşlandıran, onların elini kolunu bağlayan bir başka slogan görmedim! biraz sonra ses düzeni onarılıyor. müslüm bu işe, “teknik bir olay,” diyor. kaldığı yerden devam ediyor. sıra gecenin en görkemli şarkısına geliyor: “isyanlardayım.” ece ayhan'ın orta ikiden ayrılan ve sabahları en erken uyandırılan çocukları, bu şarkının sözlerini ezbere biliyorlar. üstlerini çıkarmışlar, kan ter içinde ve yumruklarını sahneye sallayarak isyanlarını haykırıyorlar. yanımdaki çocuk, arkadaşına, “herkes haplanmış,” diyor, “ayık adam yok!..”
evet. müslum gürses'e tapan çocuklar; çağlayan'ın, kâğıthane'nin, yedikule'nin, güngören'in, zeytinburnu'nun, gültepe'nin, kanarya'nın, topkapı'nın umutsuz, itilmiş, gariban çocukları. kentli sosyologlar, “kara kalabalıklar,” diye tanımlıyor onları. eğitim sistemi ve mülkiyet ilişkileri her geçen gün bataklığın en dibine itiyor onları. yakında müslüm'ün o kırık ve kirli sesi bile, yetmeyecek onların öfkesini kanatıp yumuşatmaya. geçen gün ne diyordu, çetin altan, köşesinde: “kapitalizm beceriksizi, derhal, saf dışı eder!” bunu siz şöyle de tercüme edebilirsiniz: kapitalizm, eğitimsizi, taşralı göçmeni, okumamışı, başarısızı, derhal saf dışı eder ve etmelidir de! “ne yapalım, zalimin kapitalizmi varsa, bizim de şimdilik müslüm babamız var!
âlem buysa, isyanlardayız!…
müslüm'ün isyankâr çocuklarıyla beraber terk ediyorum gülhane'yi. yollarda bile, “müslüm baba!” diye bağırmayı sürdürüyorlar. öfkeleri dinmemiş hâlâ. kendilerini, arabaların, otobüslerin önüne atıyorlar. kaosu ve şiddet gösterisini seviyorlar. yarın hepsi atölyelerinde, zemin katlardaki iş odalarında yapayalnız ve çaresiz kalacaklar, bunu çok iyi biliyorlar. ellerine geçen bu fırsatın tadını çıkarmak istiyorlar. bana gelince, onları ne kadar anlamaya çalışırsam çalışayım, beni şüpheyle süzüyorlar. ben onlardan biri değilim, bunu hemen anlıyorlar. yerlilerin arasında bir ajanım ben, onların gözünde! benim bulunduğum semte, hiçbiri gelmiyor. trenlerine, otobüslerine binip gecekondularına gidiyorlar.
ben, kendi semtimde barıma geliyorum. arkadaşlarım, “nereden böyle?” diye sorduklarında, “müslüm'ün konserinden!” diyorum, “çok güzeldi!” onlar da bu defa bana uzak ve yadırgayıcı bakışlarla bakıyorlar. bir gülhane akşamında kendimi hiçbir yere sığdıramıyorum. kimsenin kimseyi anlamak için çaba harcamadığı bu ülkede, köpekler gibi yalnız olduğumu hissediyorum. benim, bir müslüm babam bile yok!…
kimi geceler, babası, sadece üzerini örtüp saçlarını, yüzünü, alnını okşamakla yetinmezdi. yatağının bir kenarına ilişir, gizli gizli bir şeyler fısıldardı. sanki ona yattığı yerde nasihat ederdi. pişmanlıklarını, görüp geçirdiklerini anlatırdı. hayatın çok ama çok ağır, taşınması çok zahmetli bir yük olduğunu anlatırdı sanki. oğlu, bu fısıltıları duymak için bütün dikkatini harcardı ama nafile, duyamazdı. babası daha sonra kalkar, yüzünü seyrederdi oğlunun. babasının alkollü nefesini hissederdi. küskün, kaybetmiş bir insanın kokusuydu bu. yaralanmış umudun kokusuydu. ve bazen oğlunun yüzüne ılık ama içini dağlayan damlalar düşerdi. böyle anlarda oğlunun yüreği acıyla küskün, kaybetmiş ve buruk bir coşkuyla açılır, gözlerini daha sıkı yumar, kalbi daha hızlı atardı.
alem buysa isyanlardayız
ece ayhan'ın, orta ikiden ayrılan, sabahları en erken uyandırılan çocuklarıyla birlikte, gülhane'de, ezilenlerin şarkıcısı müslüm gürses'in sahneye çıkmasını bekliyoruz.
kendine sığmayan, doyumsuz, taşkın bir sevgiyle sahneye taşmak istiyor istanbul'un en alttaki gençleri: “müslüm baba! canımız feda sana! müslüm baba, sen çok yaşa.” spiker azarlayan bir ses tonuyla: “adam gibi oturun, bekleyin müslüm gürses'i!” diyor. “bizim çocuklar” ıslıklıyorlar otoriter spikeri. birazdan babaları gelecek ve onları kucaklayacak. biliyorum. müslüm'ün en itilmişler katında çok özel bir saygınlığı var. esirgeyen, koruyan, isyanını bastıramayanları en iyi anlayan duygusal bir tavrı var müslüm'ün. mazlum yüzü, kırık, kirli sesiyle şehrin isyankârına en yakın ses onunkisi şimdilik. beyoğlu'nun arka sokaklarındaki uçurum meyhanelerinin az konuşan, ağır işçileri, müdavimleri, müşteriler gittikten, el ayak çekildikten, yani “biz bize” kaldıktan sonra, seslerini onun gibi kırık ve kirli yaparak “zalim”i söylerler. şarkı bittikten sonra çok ağır bir koku sarar sanki mekânı, dokunaklı bir sessizlik olur. isyankâra, çile çekene saygı duruşudur bu. sonra arka masalardan biri, “isyanlardayım”, “var mı dostum?” der çekinerek. şarkı söyleyeni tanıyan ve “müslüm âşığı” bir başkası ise, gözyaşı sinmiş, ama dayılığı yine de kimseye bırakmayan sesiyle, “var, olmaz mı?” der. tezgâhın arkasındaki ağır delikanlı, bu defa “isyanlardayım”ı yine o kırık, o kirli sesiyle söylemeye başlar. beyoğlu'nun bu uçurum meyhanelerinde, müslüm'ün bir adı da “dede”dir…
muhterem nur'un vefalı sevgilisi müslüm gürses; muhterem nur amansız bir kanser hastalığına yakalanınca, varını yoğunu onun için harcayan, günde üç pavyonda şarkı söyleyen, sevgilisinin iyileşmesi için onu amerikalar'a götüren müslüm gürses, bu davranışlarıyla şimdi artık ezilmişler tarafından daha çok seviliyor. dede'ye de bu yakışır!
ve sahneye şimdi bir başka spiker daha çıkıyor ve müslüm gürses'i, “dünya'nın en büyük megastarı” diye tanıtıyor. “çünkü,” diyor, “öbür megastarları 20-30 bin kişi dinliyor. oysa müslüm'ü dinlemeye bugün 60 bin kişi geldi! en alttaki çocuklar, sahneye dalga dalga akıyorlar. gülhane'de bir sevgi depremi yaşanıyor. kocaman avuçlarıyla yüzünü örten bir amelenin ağladığını görüyorum, tam yanı başımda. ve çıktı işte. bu, müslüm gürses. en son bir dalganın ucunda görüyorum.
doğru dürüst konuşamıyor: “allah allah! yahu, ben ne olmuşum. tamam, tamam; babanızım! şimdi siz bana, baba diyorsunuz ama ben komplekslere giriyorum. canım feda, size. en değerli servetimiz, canımız; işte o bile feda olsun, size! baş tacımızsınız siz!..” çiçeklere, öpücüklere boğuluyor. kendisini öpmeye gelenleri sahneye sokmayan görevlilere, “yahu bırakın gelsinler, onlar bizim canımız!” diyor. işte bu sözler ikinci büyük dalgaya neden oluyor. her sınıftan kovulanlar müslüm'e ulaşıyor. onun yanında yasak yok! hiç bilemezdim, müslüm'ün ikinci şarkısı, “rüzgâr söylüyor şimdi o yerde şarkımızı” oluyor. dalga bir anlık geri çekiliyor.
onlar aşkı, ayrılığı bu denli şiirsel ve naif yaşamıyorlar. onlar aşkları için kan döküyorlar; bileklerini, göğüslerini kesiyorlar. ölümü göze alıyorlar. “zalim” şarkısı geliyor ardından. gözler hafifçe ıslanıyor. sigaralar yakılıyor. şiddetle, pislikle, rezillikle, en bayağı olanlarla her gün, koyun koyuna, yaşayan bu insanlar aşkı ve ayrılığı anlatan bu şarkıda adeta bambaşka bir kimliğe bürünüyorlar. o hoyrat, o kaba avuçlarını açarak yavaş yavaş el sallıyorlar, müslüm'e. kimisi yerdeki bir kâğıdı tutuşturuyor, kimisi çakmağını yakıyor. aşkları, isyanları kadar büyük, onu kanıtlamaya çalışıyorlar. benim dünyamdaki insanlar müslüm'ü ve onu sevenleri bir çamur olarak görürler. nerde okumuştum, bilmiyorum: “çamurun dibi parlaktır,” diyordu. “pis olan yüzeyi geçtikten sonra, dibe inildikçe parlak bir ışık bekler sizi.” haliç'e her gün dalan dalgıç kadir de söylemişti aynı şeyi: “haliç'in sen pisliğine bakma, dibi parlaktır,” demişti bir gün. çamur saydığımız dünyadaki insanların, aşklarına, duygularına inebildik mi, hissedebildik mi bir kez olsun?…
bir ara ses düzeni bozuluyor. müslüm'ün en can yakan parçası, “dokunma” yarım kalıyor. ve on binlerce kişi ülkemizin en dramatik ve en anlaşılması güç sloganını atıyor: “burası türkiye! israil değil!”
bugüne dek bu slogan kadar güvenlik görevlilerini telaşlandıran, onların elini kolunu bağlayan bir başka slogan görmedim! biraz sonra ses düzeni onarılıyor. müslüm bu işe, “teknik bir olay,” diyor. kaldığı yerden devam ediyor. sıra gecenin en görkemli şarkısına geliyor: “isyanlardayım.” ece ayhan'ın orta ikiden ayrılan ve sabahları en erken uyandırılan çocukları, bu şarkının sözlerini ezbere biliyorlar. üstlerini çıkarmışlar, kan ter içinde ve yumruklarını sahneye sallayarak isyanlarını haykırıyorlar. yanımdaki çocuk, arkadaşına, “herkes haplanmış,” diyor, “ayık adam yok!..”
evet. müslum gürses'e tapan çocuklar; çağlayan'ın, kâğıthane'nin, yedikule'nin, güngören'in, zeytinburnu'nun, gültepe'nin, kanarya'nın, topkapı'nın umutsuz, itilmiş, gariban çocukları. kentli sosyologlar, “kara kalabalıklar,” diye tanımlıyor onları. eğitim sistemi ve mülkiyet ilişkileri her geçen gün bataklığın en dibine itiyor onları. yakında müslüm'ün o kırık ve kirli sesi bile, yetmeyecek onların öfkesini kanatıp yumuşatmaya. geçen gün ne diyordu, çetin altan, köşesinde: “kapitalizm beceriksizi, derhal, saf dışı eder!” bunu siz şöyle de tercüme edebilirsiniz: kapitalizm, eğitimsizi, taşralı göçmeni, okumamışı, başarısızı, derhal saf dışı eder ve etmelidir de! “ne yapalım, zalimin kapitalizmi varsa, bizim de şimdilik müslüm babamız var!
âlem buysa, isyanlardayız!…
müslüm'ün isyankâr çocuklarıyla beraber terk ediyorum gülhane'yi. yollarda bile, “müslüm baba!” diye bağırmayı sürdürüyorlar. öfkeleri dinmemiş hâlâ. kendilerini, arabaların, otobüslerin önüne atıyorlar. kaosu ve şiddet gösterisini seviyorlar. yarın hepsi atölyelerinde, zemin katlardaki iş odalarında yapayalnız ve çaresiz kalacaklar, bunu çok iyi biliyorlar. ellerine geçen bu fırsatın tadını çıkarmak istiyorlar. bana gelince, onları ne kadar anlamaya çalışırsam çalışayım, beni şüpheyle süzüyorlar. ben onlardan biri değilim, bunu hemen anlıyorlar. yerlilerin arasında bir ajanım ben, onların gözünde! benim bulunduğum semte, hiçbiri gelmiyor. trenlerine, otobüslerine binip gecekondularına gidiyorlar.
ben, kendi semtimde barıma geliyorum. arkadaşlarım, “nereden böyle?” diye sorduklarında, “müslüm'ün konserinden!” diyorum, “çok güzeldi!” onlar da bu defa bana uzak ve yadırgayıcı bakışlarla bakıyorlar. bir gülhane akşamında kendimi hiçbir yere sığdıramıyorum. kimsenin kimseyi anlamak için çaba harcamadığı bu ülkede, köpekler gibi yalnız olduğumu hissediyorum. benim, bir müslüm babam bile yok!…
fazla tevazu kibirden gelir sözünü anımsattıran insandır.
evin birçok yönden daha yaşanır olabilmesi için gerekli şeylerdir.
*
dost olarak bir kedi veya köpek.
şayet yer yoksa asgari boyutta, küçük bir kütüphane.
çaycı.
musluklarından su akan bir banyo.
temizleyebilmek için vileda ve bilimum temizlik ürünü.
*
dost olarak bir kedi veya köpek.
şayet yer yoksa asgari boyutta, küçük bir kütüphane.
çaycı.
musluklarından su akan bir banyo.
temizleyebilmek için vileda ve bilimum temizlik ürünü.
etin içine girip de güzelleştirmediği yemek sayısı çok az. bu sebeple eyli taze fasulye de tadından yenmez, yenirse ne ala.
günde 2 kere doğruyu gösterdiği zaman aralığında da bana mesaj atan yazar.
(bkz:kedi canını senin)
(bkz:vurmayın öldüm)
(bkz:kedi canını senin)
(bkz:vurmayın öldüm)
üslubu ile falso vermiş, ''gene kimin fakesi acaba'' diye düşündürtmüştür. düşündüğüm şey mi yine yoksa. muhtemelen öyledir. küçücük yerde dönen şeylere gel ya, olsun ama hadi beni aşka inandırın...
bir sözlük yazarı.
edit: büyük yanılmışım. utancımdan duvara doğru koşacağım.
bir sözlük yazarı.
edit: büyük yanılmışım. utancımdan duvara doğru koşacağım.
bedelli askelik yaşının 25 askerlik süresinin 21 gün, bedelinin 15 bin (ki ölünceye kadar taksitlerle bölebilirsiniz) haberini okurken alttaki habere gözüm takıldı.
"cinsel ilişkide rıza yaşı 16 dan 14 e düşürüldü."
ulan dedim, başkanlık ne kolaylıkmış be!
hızına yetişemiyorum çıkan kanunların. ne ara rıza yaşı 16 oldu da hangi dere 14 e düştü.
iş bitirici başkanlık rejimi.
bu arada cinsel ilişki yaşayacakların arasına 5 yaş sınırı konmuş.
arkadaş evlilik yaşı bile rüşt yaşı olan 18 değil mi. bunun dışındaki fuhuş eylemine girmiyor mu? yasal yaptırım yok mu?
ne ara bu mukaddesatçı, allahçı kitapçı başkanlık sisteminde bu kadar ahlaksız şerefsiz oldu ülke?
5 yaş farkı çok (!) değil mi?
ali ağaoğlu, acun, levent şarkıcının sevgilileri 40-50 yaş arası.
14 yaşında organları gelişmemiş kız çocuğu ve 19 yaşındaki oğlan veya 14 yaşındaki çocuk ile 19 yaşındaki kız ilişkisi. yahu o çocuklar ömür boyu travma yaşar be!
yasalar uçkur işlerindr çok hızlı işliyor.
"cinsel ilişkide rıza yaşı 16 dan 14 e düşürüldü."
ulan dedim, başkanlık ne kolaylıkmış be!
hızına yetişemiyorum çıkan kanunların. ne ara rıza yaşı 16 oldu da hangi dere 14 e düştü.
iş bitirici başkanlık rejimi.
bu arada cinsel ilişki yaşayacakların arasına 5 yaş sınırı konmuş.
arkadaş evlilik yaşı bile rüşt yaşı olan 18 değil mi. bunun dışındaki fuhuş eylemine girmiyor mu? yasal yaptırım yok mu?
ne ara bu mukaddesatçı, allahçı kitapçı başkanlık sisteminde bu kadar ahlaksız şerefsiz oldu ülke?
5 yaş farkı çok (!) değil mi?
ali ağaoğlu, acun, levent şarkıcının sevgilileri 40-50 yaş arası.
14 yaşında organları gelişmemiş kız çocuğu ve 19 yaşındaki oğlan veya 14 yaşındaki çocuk ile 19 yaşındaki kız ilişkisi. yahu o çocuklar ömür boyu travma yaşar be!
yasalar uçkur işlerindr çok hızlı işliyor.
istifa ettiği söylenen lider. kendisine "pes etti, rekabete giremedi" diyen herifler kılıçdaroğlu'nu 8 yıldır aynı koltukta oturmakla suçluyor. o zaman Kılıçdaroğlu da "pes etmiyor" benim gözümde.
ülkede bu kadar ilkesiz, omurgasız, siyasi düşüncesi karşıtlık üzerine olan insan olduktan sonra "adam" daha çok kazanır.
düzenleme: çıkan tartışma sonucu salonu terk etmiş, istifa etmemiş.
düzenleme2: olağanüstü kongreye gidileceğini belirtmiştir.
http://www.yenicaggazetesi.com.tr/iyi-parti-olaganustu-kongreye-gidiyor-199436h.htm
düzenleme3: kongrede başkanlık için aday olmayacağını açıklamıştır.
düzenleme4: yeniden başkan olmuştur. Hayırlı olsun.
ülkede bu kadar ilkesiz, omurgasız, siyasi düşüncesi karşıtlık üzerine olan insan olduktan sonra "adam" daha çok kazanır.
düzenleme: çıkan tartışma sonucu salonu terk etmiş, istifa etmemiş.
düzenleme2: olağanüstü kongreye gidileceğini belirtmiştir.
http://www.yenicaggazetesi.com.tr/iyi-parti-olaganustu-kongreye-gidiyor-199436h.htm
düzenleme3: kongrede başkanlık için aday olmayacağını açıklamıştır.
düzenleme4: yeniden başkan olmuştur. Hayırlı olsun.
Tanım: Gaz alma operasyonlarından biri gerçekleşmiş. Bununla da övünürüz artık 5 sene daha. Ha bir de muharrem ince bizi gülümsetti bir nebze de olsa. Daha ne isteriz değil mi? Böyle böyle uyuşturuluyoruz.
ihtiyacımız olan şeyler idam, tutuklama, ötekileştirme değil, ihtiyacımız olan şeyler Eğitim, hukuk, adil sistemler. Bunun gibi 1000 kişiyi daha tutuklayın ne işe yarayacak? O hastalıklı fikrin panzehiri eğitimdir, okumaktır.
ihtiyacımız olan şeyler idam, tutuklama, ötekileştirme değil, ihtiyacımız olan şeyler Eğitim, hukuk, adil sistemler. Bunun gibi 1000 kişiyi daha tutuklayın ne işe yarayacak? O hastalıklı fikrin panzehiri eğitimdir, okumaktır.
beyaz dantelli masa örtüsü üzerinde duran devasa kristal kasenin içine, özenle yerleştirilmiş çeşitli sigara paketlerinin sergilendiği zamana tekabül eder.
giydikleri an nefes problemi yaşadıklarını düşündüğüm siyah diz altı kalem etek giyen koca popolu teyzeler; ayaklarına geçirdikleri şıpıdık terliklerle, bir elinde çay bardağı o kaseye uzanır, bir tane yakarlardı.
giydikleri an nefes problemi yaşadıklarını düşündüğüm siyah diz altı kalem etek giyen koca popolu teyzeler; ayaklarına geçirdikleri şıpıdık terliklerle, bir elinde çay bardağı o kaseye uzanır, bir tane yakarlardı.
İnsan zihninde tamamen yalnızdır. Bütün hayatı boyunca zihninde yalnız kendi sesini duyar. Peki bir başkasının zihnini size aktardıklarında neler olur? O güne kadar kimse ile paylaşmadığınız her şeyi, belki kendinize bile itiraf edemediğiniz şeyleri bir başkası ile paylaşmak zorunda kalırsınız.
Burada düşünmemiz gereken temel nokta şu ki hayatı tamamen pasif ve silik olarak yaşayan, derin yalnızlık içinde kıvranan bir insanın, başka bir insanın düşünceleri ile bir anda yaşadığı değişim gerçek bir değişim midir? Hani imkan olsa da bizler de zihnimize farklı insanları alabilsek belki hayatımızda eksik olanların farkına varırdık.
Burada düşünmemiz gereken temel nokta şu ki hayatı tamamen pasif ve silik olarak yaşayan, derin yalnızlık içinde kıvranan bir insanın, başka bir insanın düşünceleri ile bir anda yaşadığı değişim gerçek bir değişim midir? Hani imkan olsa da bizler de zihnimize farklı insanları alabilsek belki hayatımızda eksik olanların farkına varırdık.
Kadınlara yakışan kokulardan biridir.
mevsim meyvelerine göre şeker ve kalori değişikliği gösteren salatadır.
şu sıralar italyan ve mürdüm eriği, kiraz, çilek, karpuz, dut gibi kırmızı meyveleri karıştırabilirsiniz.
şu sıralar italyan ve mürdüm eriği, kiraz, çilek, karpuz, dut gibi kırmızı meyveleri karıştırabilirsiniz.
sırtlanlık ve hakkında bilinmeyen 100 şey adlı kitabın yazarının yegane cümlesi. ''sana yürücem ama sevgilin varsa yanaklara gelmeyelim'' demenin en ideal yoludur.
Çocukluk güzel şey vesselâm...
Küçükken oynanan oyunlarda yapılan ev modeli. İçinden geçerken bozmadığınız sürece zevkliydi.
Küçükken oynanan oyunlarda yapılan ev modeli. İçinden geçerken bozmadığınız sürece zevkliydi.
Annelerimizin halı yıkamacılar türemeden önce yaptıkları arap sabunu veya elmatik deterjan ile halıları bir güzel yıkadıkları esnada muzipliği tutan çocukların halının üzerinde bir iki adım atıp viijjjuuvv diye kaydıkları sonra da bir güzel dayak yedikleri o güzel eylem...
duygularıma tercüman olmuş bir tweet'i getiriyorum buraya.
https://twitter.com/tokcem/status/1013045938141782017
bu cezalara normalde karşı değilim. hal böyle olduğunda; idam cezası dahil tüm fiziki cezalara genel olarak karşıyım. çünkü bunu getiren yarın kırbaç cezasını getirir. idam cezasını getirir.
https://twitter.com/tokcem/status/1013045938141782017
bu cezalara normalde karşı değilim. hal böyle olduğunda; idam cezası dahil tüm fiziki cezalara genel olarak karşıyım. çünkü bunu getiren yarın kırbaç cezasını getirir. idam cezasını getirir.
ilk başlarda ben bu ağacın dikildiğini sanıyordum. hatta her tarlada armut ağacı olur; sebebi muhtemelen meyve vermesi, susuzluğa dayanıklı olması ve uzun yaşaması falan demiştim. atalarımızın armut ağacında hemfikir olduklarını düşünmüştüm. fakat araştırdım ki öyle değilmiş. tamam o ağacın uzun yaşadığı, susuzluğa dayanıklı olduğu doğru. o ağaç öncelikle dikilmiyor, kendiliğinden yetişiyormuş ve tabii ki; armut ağacı değilmiş. tarladaki yalnız ağaç; ahlat ağacı imiş. benim armut ağacı sanmamdaki sebep; verdiği meyvenin tadı ve şekli armuda çok benziyor. zaten yaban armudu veya yabani armut diyorlar meyvesine de.
bu ağaç çok seyrek yetişiyor. yani ortalama olarak her ayrı tarlaya 1 veya 2 adet ahlat ağacı düşüyor. bu da gölgelenmeye yetiyor. ayrıca arı sokması gibi durumlarda (ki doğada bir arı ile karşılaşma ihtimali şehirde betonarme binalar arasında bir arıyla karşılaşma ihtimalinden kat kat kat daha fazla) yaban armudu meyvesini kesip arının soktuğu bölgeye sürmek tavsiye ediliyor.
bu ağaç çok seyrek yetişiyor. yani ortalama olarak her ayrı tarlaya 1 veya 2 adet ahlat ağacı düşüyor. bu da gölgelenmeye yetiyor. ayrıca arı sokması gibi durumlarda (ki doğada bir arı ile karşılaşma ihtimali şehirde betonarme binalar arasında bir arıyla karşılaşma ihtimalinden kat kat kat daha fazla) yaban armudu meyvesini kesip arının soktuğu bölgeye sürmek tavsiye ediliyor.
girdiği entry'ler çöp entry'dir. bildiğin çöp... çöpe atsan kedi bile patisiyle iter.
hep bir rezalet başlığı açmak istemişimdir.
gizemcom nick'li yazarın ana sayfayı çöpe çevirmek suretiyle gerçekleştirdiği rezalettir.
benim fikrim; malum yazar en basitinden çaylak yapılmalıdır ve devam ederse uçurulmalıdır.
gizemcom nick'li yazarın ana sayfayı çöpe çevirmek suretiyle gerçekleştirdiği rezalettir.
benim fikrim; malum yazar en basitinden çaylak yapılmalıdır ve devam ederse uçurulmalıdır.
'' camel olmuş 10 lira.boynumuz nası bükülmesin bu fiyatla'' demiş.
bu arkadaş ve alpay özalan ikinci hakan şükür vakası olmaya adaylar. meclise gidip uyuyarak ve birilerinin talimatıyla ellerini kaldırarak vekil maaşlarını alacaklar.
son 10 yılın en anlamsız en saçma seçimi. kafamda çok sinsi şeylerin yapıldığı şüphesi var. hatta bundan sonraki hiçbir seçimin sağlıklı olmayacağı şüphesi var. demokrasinin çoktan bittiği şüphesi var. gündüz bangır bangır başaracağız diye bağıran muharrem ince ortalıkta gözükmüyor. yüzünü gören cennetlik. hatta "adam kazandı" diye mesaj atıyor. rte balkon konuşmasını erteliyor.
bütün gün boyu olanlara karşı nihai tepkim şudur ki; allah belanızı versin lan bu ne?
2018 teknolojisinde en güvenli en sağlıklı seçim olacağı yerde en şaibeli seçim oluyor.
bütün gün boyu olanlara karşı nihai tepkim şudur ki; allah belanızı versin lan bu ne?
2018 teknolojisinde en güvenli en sağlıklı seçim olacağı yerde en şaibeli seçim oluyor.
ülkeye hiç hayırlı olmadı bu seçim.
gün sabahına mutlu ve iç dünyamda güneşli bir şekilde uyanmak varken, suriyelileri nasıl kendi ülkelerine geri göndereceğimizi konuşmak varken, cumhuriyetin temellerine dinamit atan kanunları, anayasayı nasıl değiştireceğimizi konuşmak varken, ekonominin gerçekleriyle yüzleşip buna nasıl çözüm bulacağımızı hep birlikte düşünmek varken sabah suratsız bir herifin haber kanallarında açıklamalarını izleyeceğiz, ülkenin yarısının diğer yarısına "nasıl koyduk?" laflarını dinleyeceğiz. bu akşamdan da zaten silah seslerini duyduğumuza göre "o" partiye oy verenlerin cahil, yobaz, gerici, feodal kafa yapısına sahip olduğundan bahsetmeme gerek yoktur umarım.
bu ülkeye demokrasi değil, türkçü tekno-faşist bir yönetim şart. iş bilmezlerin, eğitimsizlerin en kısa sürede yüksek katma değerli alanlara katılımı ve ekonomiyi kaynak bazlı ekonomiye dönüştürmemiz şart. anadolu topraklarında sözü olmayan, bu coğrafyanın dilini bilmeyenlerin bu diyarlardan sürülmesi şart. çağın getirdiği düşünceleri benimsemeyip hala binlerce yıl öncesinde üretilmiş düşüncelere ve kalıplara bağlı olan insanların eğitilmesi, eğitilememeleri durumunda bu topraklardan sürülmesi gerekiyor. ağır ve acı çözümlerin acilen uygulanması, türk devleti'nin kalkınması ve dünyada söz sahibi olması için şart.
bütün bu bahsettiklerimi zamanında atatürkçü paşaları yargılayıp, eğitimli insanları yurt dışına kaçıran, kendi hükümranlığını padişahlığa çeviren, ekonomi tahsili aldım deyip, üniversite diploması bile bulunmayan bir adamın yapmasını bekliyorsanız ortada kurtarılacak bir devlet kalmayacak.
bu ülkeye demokrasi değil, türkçü tekno-faşist bir yönetim şart. iş bilmezlerin, eğitimsizlerin en kısa sürede yüksek katma değerli alanlara katılımı ve ekonomiyi kaynak bazlı ekonomiye dönüştürmemiz şart. anadolu topraklarında sözü olmayan, bu coğrafyanın dilini bilmeyenlerin bu diyarlardan sürülmesi şart. çağın getirdiği düşünceleri benimsemeyip hala binlerce yıl öncesinde üretilmiş düşüncelere ve kalıplara bağlı olan insanların eğitilmesi, eğitilememeleri durumunda bu topraklardan sürülmesi gerekiyor. ağır ve acı çözümlerin acilen uygulanması, türk devleti'nin kalkınması ve dünyada söz sahibi olması için şart.
bütün bu bahsettiklerimi zamanında atatürkçü paşaları yargılayıp, eğitimli insanları yurt dışına kaçıran, kendi hükümranlığını padişahlığa çeviren, ekonomi tahsili aldım deyip, üniversite diploması bile bulunmayan bir adamın yapmasını bekliyorsanız ortada kurtarılacak bir devlet kalmayacak.
tokatta bir çift nikah masasında evet demeyi beklerken gelinin bir akrabası içeri girip "itirazım var" diye haykırmış. aslında damadın doğum günüymüş ve doğum günü pastasını içeri getirirken troll amaçlı yapmış. ciddi bir durum yokmuş.
benim ilgimi çeken mevzu da salondan biri çıkıp da "itirazım var!" deyince nikah memurunun defteri kapatması. yani var mı böyle bir şey? lan ben bilseydim çağrıldığım bütün nikahlara gider trollük yapardım. bunu öğrendim ya bittiniz lan evlenecek olanlar. bu yaz evlenecek olan kuzenime troll atmazsam adam değilim.
kaynak; https://www.msn.com/tr-tr/haber/gundem/nikah-salonu-buz-kesti-itirazım-var-bu-nikah-kıyılamaz/ar-AAyZDKK?li=AAatXwc&ocid=spartanntp
uyarı: evlenmeyin lan geri zekalılar!
benim ilgimi çeken mevzu da salondan biri çıkıp da "itirazım var!" deyince nikah memurunun defteri kapatması. yani var mı böyle bir şey? lan ben bilseydim çağrıldığım bütün nikahlara gider trollük yapardım. bunu öğrendim ya bittiniz lan evlenecek olanlar. bu yaz evlenecek olan kuzenime troll atmazsam adam değilim.
kaynak; https://www.msn.com/tr-tr/haber/gundem/nikah-salonu-buz-kesti-itirazım-var-bu-nikah-kıyılamaz/ar-AAyZDKK?li=AAatXwc&ocid=spartanntp
uyarı: evlenmeyin lan geri zekalılar!
her yere yetişilir
hiç bir şeye geç kalınmaz
çocuğum beni bağışla
ahmet abi sen de bağışla...
boynu bükük duruyorsam eğer
içimden böyle geldiği için değil
ama hiç değil
ah güzel ahmet abim benim
insan yaşadığı yere benzer
o yerin suyuna, o yerin toprağına benzer
suyunda yüzen balığa
topragını iten çiceğe
dağlarının, tepelerinin dumanlı eğimine
konya'nın beyaz
antep'in kırmızı düzlüğüne benzer
göğüne benzer ki gözyaşları mavidir
denizine benzer ki dalgalıdır bakışları
evlerine, sokaklarına, köşebaşlarına
öylesine benzer ki
ve avlularına
bir kuyu halkasıyla sıkıştırılmıştır kalbi
ve sözlerine
yani bir cep aynası alım-satımına belki
ve bir gün birinin bir adres sormasına benzer
sorarken sorarken üzünçlü bir ev görüntüsüne
camcının cam kesmesine, dülgerin rende tutmasına
öyle bir cigara yakımına, birinin gazoz açmasına
minibüslerine, gecekondularına
hasretine, yalanına benzer
anısı ıssızlıktır
acısı bilincidir
bıçağı gözyaşlarıdır kurumakta olan
gülemiyorsun ya, gülmek
bir halk gülüyorsa gülmektir
ne kadar benziyoruz türkiye'ye ahmet abi...
bir güzel kadeh tutuşun vardı eskiden
dirseğin iskemleye dayalı
-- bir vakitler gökyüzüne dayalı, derdim ben --
cigara paketinde yazılar resimler
resimler: cezaevleri
resimler: özlem
resimler: eskiden beri
ve bir kaşın yukarı kalkık
sevmen acele
dostluğun cabuk
bakıyorum da şimdi
o kadeh bir küfür gibi duruyor elinde...
ve zaman dediğimiz nedir ki ahmet abi
biz eskiden seninle
istasyonları dolaşırdık bir bir
o zamanlar malatya kokardı istasyonlar
nazilli kokardı
ve yağmurdan ıslandıkça edirne postası
kıl gibi ince istanbul yağmurunun altında
esmer bir kadın sevmiş gibi olurdun sen
kadının ütülü patiskalardan bir teni
upuzun boynu
kirpikleri
ve sana ahmet abi
uzaktan uzaktan domates peynir keserdi sanki
sofranı kurardı
elini bir suya koyar gibi kalbinden akana koyardı
cezaevlerine düşsen cigaranı getirirdi
cocuklar doğururdu
ve o çocukların dünyayı düzeletecek ellerini işlerdi bir dantel gibi
o çocuklar büyüyecek
o çocuklar büyüyecek
o çocuklar...
bilmezlikten gelme ahmet abi
umudu dürt
umutsuzlugu yatıştır
diyeceğim şu ki
yok olan bir şeylere benzerdi o zaman trenler
oysa o kadar kullanışlı ki şimdi
hayalsiz yaşıyoruz neredeyse
çocuklar, kadınlar, erkekler
trenler tıklım tıklım
trenler cepheye giden trenler gibi
işçiler
almanya yolcusu işçiler
kadınlar
kimi yolcu, kimi gurbet bekçisi
ellerinde bavullar, fileler
kolonyalar, su şişeleri, paketler
onlar ki, hepsi
bir tutsak ağaç gibi yanlış yerlere büyüyenler
ah güzel ahmet abim benim
gördün mü bak
dağılmış pazar yerlerine benziyor şimdi istasyonlar
ve dağılmış pazar yerlerine memleket
gelmiyor içimden hüzünlenmek bile
gelse de
öyle sürekli değil
bir caz müziği gibi gelip geciyor hüzün
o kadar çabuk
o kadar kısa
işte o kadar...
ahmet abi, güzelim, bir mendil niye kanar
diş değil, tırnak değil, bir mendil niye kanar
edip cansever
hiç bir şeye geç kalınmaz
çocuğum beni bağışla
ahmet abi sen de bağışla...
boynu bükük duruyorsam eğer
içimden böyle geldiği için değil
ama hiç değil
ah güzel ahmet abim benim
insan yaşadığı yere benzer
o yerin suyuna, o yerin toprağına benzer
suyunda yüzen balığa
topragını iten çiceğe
dağlarının, tepelerinin dumanlı eğimine
konya'nın beyaz
antep'in kırmızı düzlüğüne benzer
göğüne benzer ki gözyaşları mavidir
denizine benzer ki dalgalıdır bakışları
evlerine, sokaklarına, köşebaşlarına
öylesine benzer ki
ve avlularına
bir kuyu halkasıyla sıkıştırılmıştır kalbi
ve sözlerine
yani bir cep aynası alım-satımına belki
ve bir gün birinin bir adres sormasına benzer
sorarken sorarken üzünçlü bir ev görüntüsüne
camcının cam kesmesine, dülgerin rende tutmasına
öyle bir cigara yakımına, birinin gazoz açmasına
minibüslerine, gecekondularına
hasretine, yalanına benzer
anısı ıssızlıktır
acısı bilincidir
bıçağı gözyaşlarıdır kurumakta olan
gülemiyorsun ya, gülmek
bir halk gülüyorsa gülmektir
ne kadar benziyoruz türkiye'ye ahmet abi...
bir güzel kadeh tutuşun vardı eskiden
dirseğin iskemleye dayalı
-- bir vakitler gökyüzüne dayalı, derdim ben --
cigara paketinde yazılar resimler
resimler: cezaevleri
resimler: özlem
resimler: eskiden beri
ve bir kaşın yukarı kalkık
sevmen acele
dostluğun cabuk
bakıyorum da şimdi
o kadeh bir küfür gibi duruyor elinde...
ve zaman dediğimiz nedir ki ahmet abi
biz eskiden seninle
istasyonları dolaşırdık bir bir
o zamanlar malatya kokardı istasyonlar
nazilli kokardı
ve yağmurdan ıslandıkça edirne postası
kıl gibi ince istanbul yağmurunun altında
esmer bir kadın sevmiş gibi olurdun sen
kadının ütülü patiskalardan bir teni
upuzun boynu
kirpikleri
ve sana ahmet abi
uzaktan uzaktan domates peynir keserdi sanki
sofranı kurardı
elini bir suya koyar gibi kalbinden akana koyardı
cezaevlerine düşsen cigaranı getirirdi
cocuklar doğururdu
ve o çocukların dünyayı düzeletecek ellerini işlerdi bir dantel gibi
o çocuklar büyüyecek
o çocuklar büyüyecek
o çocuklar...
bilmezlikten gelme ahmet abi
umudu dürt
umutsuzlugu yatıştır
diyeceğim şu ki
yok olan bir şeylere benzerdi o zaman trenler
oysa o kadar kullanışlı ki şimdi
hayalsiz yaşıyoruz neredeyse
çocuklar, kadınlar, erkekler
trenler tıklım tıklım
trenler cepheye giden trenler gibi
işçiler
almanya yolcusu işçiler
kadınlar
kimi yolcu, kimi gurbet bekçisi
ellerinde bavullar, fileler
kolonyalar, su şişeleri, paketler
onlar ki, hepsi
bir tutsak ağaç gibi yanlış yerlere büyüyenler
ah güzel ahmet abim benim
gördün mü bak
dağılmış pazar yerlerine benziyor şimdi istasyonlar
ve dağılmış pazar yerlerine memleket
gelmiyor içimden hüzünlenmek bile
gelse de
öyle sürekli değil
bir caz müziği gibi gelip geciyor hüzün
o kadar çabuk
o kadar kısa
işte o kadar...
ahmet abi, güzelim, bir mendil niye kanar
diş değil, tırnak değil, bir mendil niye kanar
edip cansever
çaylak olduğu için girdi giremiyor. paylaşmamı istediği cümlelerini şöyle bırakayım;
uçurulmamı talep etmiş fakat uçurulmamışım. uçurulmayı bizzat talep ettim ve evet uçurulmadım. ortaya yazılan bir giri için “ sözlüğün seks alimi de geldi” diyerek beni refere edip, nickaltında anladığın türden cevap alınca ağlamayacaksın. mahkemeye mi vermek istiyorsun? buyur ver. instela'da da en son mahkemeye veriyordun milleti, özür dileyip, ağlayan ve ardından kovulan sen olmuştun hatırla. gittiğin her yerde kaos sebebisin. sadece inandığın fikirleri savunmuyorsun, insanların hassas noktalarına, kutsal saydığı değerlerine dokunup, bam teli sınırlarında dolaşıyorsun. şurada tartışma yaşayıp çirkinleşmek zorunda kaldığım ikinci yazarsın. diğerini de tanımazdım etmezdim özelden anneme küfredene kadar. her neyse eğitimimden bahsetmişsin, iki üniversite bitirdim. ciddi bir eğitim aldım, burada paylaştıklarım da çerez. laf olsun torba dolsun diye. yani edebi yönümden bahsetmeni isteseydim, buna cesaret edemezdin.
eğer sana “s.kme” iması yaptıysam, sözlüğe geldiğin günden beri hepimizi teker teker “s.k.yorsun” ne yapalım, toplanıp mahkemeye mi verelim seni. burada durmayacağım zira çifte standart yapıldı. dilediğin gibi at koşturabilirsin.
uçurulmamı talep etmiş fakat uçurulmamışım. uçurulmayı bizzat talep ettim ve evet uçurulmadım. ortaya yazılan bir giri için “ sözlüğün seks alimi de geldi” diyerek beni refere edip, nickaltında anladığın türden cevap alınca ağlamayacaksın. mahkemeye mi vermek istiyorsun? buyur ver. instela'da da en son mahkemeye veriyordun milleti, özür dileyip, ağlayan ve ardından kovulan sen olmuştun hatırla. gittiğin her yerde kaos sebebisin. sadece inandığın fikirleri savunmuyorsun, insanların hassas noktalarına, kutsal saydığı değerlerine dokunup, bam teli sınırlarında dolaşıyorsun. şurada tartışma yaşayıp çirkinleşmek zorunda kaldığım ikinci yazarsın. diğerini de tanımazdım etmezdim özelden anneme küfredene kadar. her neyse eğitimimden bahsetmişsin, iki üniversite bitirdim. ciddi bir eğitim aldım, burada paylaştıklarım da çerez. laf olsun torba dolsun diye. yani edebi yönümden bahsetmeni isteseydim, buna cesaret edemezdin.
eğer sana “s.kme” iması yaptıysam, sözlüğe geldiğin günden beri hepimizi teker teker “s.k.yorsun” ne yapalım, toplanıp mahkemeye mi verelim seni. burada durmayacağım zira çifte standart yapıldı. dilediğin gibi at koşturabilirsin.
yıllardır sözlüklerde yazıyorum, kendisi kadar provakatif, sinir bozan gerçekten çok az insan gördüm. bir de sütten çıkmış ak kaşıkmış da, toplum falan onu anlamamış gibi yazıyor ya inanılır gibi değil gerçekten. kendisinin fikirlerinin bir kısmına destek çıkarken bir kısmını eleştiren çok doğal bir giriye bile öyle bir cevap veriyor ki sözlüğün seks allameleri bilmem ne, kavga çıkarmak dışında en ufak bir amacının olmadığına eminim. feminizmi savunmakmış bunlar tamamen işin örtüsü. medyada polemikle gündeme gelen insanlar gibi, herhangi bir başlıkta, herhangi bir giride makul ve sakin şekilde insanlarla tartıştığını göremezsiniz. kaç sözlükte kaç feminist gördüm ama böyle çığırtkan olan, birisi tahriklerine karşılık verince de kendini ortaya atıp yandım allah bana hakaret edildi aşağılandım ezildim ölüyorum diyen bir başka insan tanımadım.
öyle bir umutsuz vaka ki insanın yaşam enerjisini sömürüyor.
öyle bir umutsuz vaka ki insanın yaşam enerjisini sömürüyor.
sözlükte mevcut olan şey, birine karşı bir hisse bürünüyorsanız lütfen mesaj atın. sizin özel şeylerinizi diğer yazarlar okumak zorunda değil.
ki "nasıl olsa en fazla silinir" mantığı ile devam etmeyin lütfen, fazlası olabilir şartları zorlamayın.
ki "nasıl olsa en fazla silinir" mantığı ile devam etmeyin lütfen, fazlası olabilir şartları zorlamayın.
kimsenin tek kalem etmediği hatta çoğu kişinin hiç umursamadığı haberler bunlar. sadece son bit haftada 20'ye yakın vatan evladı vatan ve millet için şehit oldu ama kimseden çıt çıkmıyor. bu insanlar bizim insanlarımız, hepsi evlat, kardeş, baba... hepsinin hayalleri vardı ama genç yaşlarında hayallerinden kopmak zorunda kaldılar. her halt için duyar kasan tipler nedense mevzu şehit haberleri olunca üç maymunu oynuyorlar.
bak beyim, sana iki çift lafım var.koskoca adamsın.paran var, pulun var, herşeyin var.binlerce kişi çalışıyor emrinde.yakışır mı sana ekmekle oynamak.yakışır mı bunca günahsızı, çoluğu çocuğu karda kışta sokağa atmak, aç bırakmak.ama nasıl yakışmaz.sen değil misin öz kızına bile acımayan, bir damlacık saaddeti çok gören.anlamıyor musun beyim, bu çocuklar birbirini seviyor.ama ben boşuna konuşuyorum.sevgiyi tanımayan adama sevgiyi anlatmaya çalışıyorum.hıh.sen büyük patron, milyarder, para babası, fabrikalar sahibi saim bey.sen mi büyüksün.hayır ben büyüğüm, ben, yaşar usta.sen benim yanımda bir hiçsin, anlıyor musun, bir hiç.gözümde pul kadar bile değerin yok.ama şunu iyi bil, ne oğluma ne de gelinime hiç birşey yapamayacaksın.yıkamayacaksın, dağıtamayacaksın, mağlup edemeyeceksin bizi.çünkü biz birbirimize parayla pulla değil, sevgiyle bağlıyız.bizler birbirimizi seviyoruz.biz bir aileyiz.biz güzel bir aileyiz.bunu yıkmaya senin gücün yeter mi sanıyorsun.dokunma artık aileme.dokunma çocuklarıma.dokunma oğluma.dokunma gelinime.eğer onların kılına zarar gelirse ben, ömründe bir karıncayı bile incitmemis olan ben, yaşar usta, hiç düşünmeden çeker vururum seni.anlıyor musun.vururum ve dönüp arkama bakmam bile.
Kavganın ortasında kendimi feda edip atlıyorum ve biraz komik gözüksün umuduyla 5 kişiyiz diyorum ardımdan admin düzeltip "anlık 18 online" diyor. Yahu burada güzide sözlüğümüzde ki olayları engellemek adına meydanlara çıkıp mücadele verdim. Bu hain kalkışmayı bastırdım, ödül verecegine beni düzeltiyorsun ya aşk olsun sayın admin. :)
5 tane yazar var onlarda kendi aralarında kavga ediyorlar, adeta türkiye'nin bir yansıması shsjshsj
zenginsozluk.com/foto
Şüphesiz eğer ki hayvanların dini olsaydı,
Şeytanı insan şeklinde hayal ederdi.
-William Ralph ınge
Dünya birincisi olduğumuz madendir.
elbette ki kişisel olarak yapılan boykot bir şeylerin değişmesine sebep olmaz ama burada aklımıza hz. ibrahim'in yakıldığı sırada karıncanın yaptığı gelmeli. önemli olan insanın safını belli etmesi. zulme karşı durmak insanlık görevidir.
Nemrud, ona karşı gelen Hz İbrahim peygamberin ateşte yakılması emrini vermiş. Meydanda odunlardan büyük bir yığın yapıp odunları tutuşmuşlar. O kadar büyük bir alevmiş ki bulutlara kadar yükselmiş. Bütün hayvanlar ateşten korkmuş kaçmış. Nemrud, ne güçlü bir kral olduğunu herkes anlasın, görsün istemiş. Nemrud'un askerleri İbrahim peygamber'i mancınıkla ateşin tam orta yerine atacaklarmış.
Bu sırada göklere kadar varan ateşe doğru bir karınca ağzında küçücük bir damla su ile telaşla gidiyormuş. Başka bir karınca onun bu telaşını görüp sormuş:
– Acele ile nereye gidiyorsun?
Telaşla yetişmeye çalışan karınca, ağzındaki bir damla suyu ellerinin arasına alıp cevap vermiş:
– Haberin yok mu? Nemrud, İbrahim peygamberi ateşe atacakmış. Meydana ateşin olduğu yere su götürüyorum.
Diğer karınca kahkahalarla gülerek demiş ki:
– Senin yanan büyük ateşten haberin yok mu? Ateşe hiç bakmadın mı? Ne kadar büyük, senin bir damla suyun ateşe ne yapabilir ki?
Bir damla su taşıyan karınca:
– Olsun, hiç olmazsa hangi taraftan olduğum anlaşılır.
Nemrud, ona karşı gelen Hz İbrahim peygamberin ateşte yakılması emrini vermiş. Meydanda odunlardan büyük bir yığın yapıp odunları tutuşmuşlar. O kadar büyük bir alevmiş ki bulutlara kadar yükselmiş. Bütün hayvanlar ateşten korkmuş kaçmış. Nemrud, ne güçlü bir kral olduğunu herkes anlasın, görsün istemiş. Nemrud'un askerleri İbrahim peygamber'i mancınıkla ateşin tam orta yerine atacaklarmış.
Bu sırada göklere kadar varan ateşe doğru bir karınca ağzında küçücük bir damla su ile telaşla gidiyormuş. Başka bir karınca onun bu telaşını görüp sormuş:
– Acele ile nereye gidiyorsun?
Telaşla yetişmeye çalışan karınca, ağzındaki bir damla suyu ellerinin arasına alıp cevap vermiş:
– Haberin yok mu? Nemrud, İbrahim peygamberi ateşe atacakmış. Meydana ateşin olduğu yere su götürüyorum.
Diğer karınca kahkahalarla gülerek demiş ki:
– Senin yanan büyük ateşten haberin yok mu? Ateşe hiç bakmadın mı? Ne kadar büyük, senin bir damla suyun ateşe ne yapabilir ki?
Bir damla su taşıyan karınca:
– Olsun, hiç olmazsa hangi taraftan olduğum anlaşılır.